TÜRKÇE /
DİLBİLGİSİ
Sözcükte Anlam Özellikleri
Kelimeler, anlam özelliklerine göre gerçek anlam,
yan anlam, mecaz anlam ve terim anlam olmak üzere dört başlıkta incelenir:
1. Gerçek (Temel) Anlam
Gerçek anlam, bir kelimenin aklımıza ilk gelen
anlamıdır. Kelimelerin, sözlükte yer alan ilk anlamları da
gerçek anlamlarıdır. Bu yüzden gerçek anlama, sözlük anlamı da denir.
Örnek(ler)
» Uyanır
uyanmaz perdeyi açıp pencereden dışa baktım.
“Perde” kelimesini duyduğumuzda aklımıza ilk olarak “pencerelerin önüne takılıp
ışığın girmesini engellemeye yarayan örtü” gelir. Bu cümlede “perde” sözcüğü
aklımıza ilk gelen bu anlamıyla kullanıldığından gerçek
anlam taşımaktadır.
» Karabaş,
bir şeyin kokusunu aldı.
(koku: Nesnelerden yayılan zerrelerin burunda uyandırdığı duygu)
» Kör adama
kimse yardım etmedi.
(kör: Görme engeli)
» Kitaplarını boş bir
kutuya yerleştirdi.
(boş: İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan)
2. Yan Anlam
Bir sözcüğün temel (gerçek) anlamından
kopmadan kazandığı yeni anlamlara yan
anlam denir. Sözcük, gerçek anlamından farklıdır; ancak
gerçek anlamından tamamen kopmamıştır. Sözcüklerin yan anlam
kazanmasında “gerçek anlamıyla görev, şekil (görünüş) benzerliği veya
yakıştırması” etkilidir.
Örnek(ler)
» Çok
zorlayınca kapının kolu kırıldı.
“Kol” kelimesinin gerçek anlamı en genel ifadeyle “insan uzvu”dur. Gövdemizin
iki kenarında bulunur ve hareket ettirebiliriz. “Kapı kolu” da kapı gövdesinin
iki kenarında bulunur ve hareket ettirilebilir. Dolayısıyla “kapı kolu” şekil
ve işlev olarak insan koluna benzediği için yan anlamkazanmıştır.
» Bu kokuyu,
annem de kullanır.
(koku: Güzel kokmak için kullanılan esans)
» Kör makasla
kumaşı kesmeye çalışıyor.
(kör: Keskinliği yeterli olmayan)
» Bugün boşum,
hiç işim yok.
(boş: İşi olmayan, işsiz.)
3. Mecaz Anlam
Bir ilgi veya benzetme sonucu sözcüğün gerçek
anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlara mecaz
anlam denir. Mecaz anlamda kullanılan sözcükler genellikle soyut anlam
kazanır.
Örnek(ler)
» Konsere
gidemeyince biletlerimiz yandı.
“Yanmak” fiilini duyduğumuzda aklımıza ilk gelen anlam (yani gerçek anlam)
“ateş almak, tutuşmak”tır. Bu cümlede ise “biletlerimiz yandı” sözüyle
“biletlerin alev aldığı” anlatılmamaktadır. Burada “yanmak”
fiili gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak mecaz anlam kazanmış
ve “geçerliliğini yitirmek” anlamında kullanılmıştır.
» Ortalıkta
savaş kokusu vardı.
(koku: Belirti, işaret)
» Olaylara
karşı kör ve sağırdır.
(kör: Duyarlılığını yitirmiş)
» Boş sözlerle
beni oyalamayın.
(boş: Bir işe yaramayan)
4. Terim Anlam
Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına
özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama terim anlam adı
verilir.
Bazı bilim, sanat ve meslek dalları ile ilgili
terimler:
Örnek(ler)
Matematik: Doğal sayılar, kare, polinom…
Tiyatro: Sahne, perde, kostüm…
Müzik: Nota, akor, sol anahtarı…
Coğrafya: Meridyen, ölçek, izohips, Dünya, boğaz…
Resim: Portre, palet, tuval…
Futbol: Taç, faul, gol…
> Bir sözcüğün terim olup olmadığı kullanıldığı
cümleye göre değişir.
Örnek(ler)
» Camdan
yansıyan ışık gözlerimi kamaştırdı. (Gerçek anlam)
» Sanatçımız, edebiyatımızın
vazgeçilmez ışıklarından biridir. (Mecaz anlam)
» Bugünkü
dersimizde ışık konusunu işleyeceğiz. (Terim anlam)
» Doğru haber veren gazeteler de
var. (Gerçek anlam)
» İki noktadan
tek doğru geçer. (Terim anlam)
» Olaya bir de
şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam)
» İkizkenar üçgenin
taban açıları eşittir. (Terim anlam)
> Bir sözcük, birden fazla alanda terim
oluşturabilir.
Örnek(ler)
» Oyunun
birinci perdesi bitti. (Tiyatro terimi)
» Kaz, perde ayaklı bir
hayvandır. (Biyoloji terimi)
Sözcükler Arası Anlam İlişkileri
Kelimeler, anlam
ilişkisi bakımından eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı, eş
sesli, genel-özel, somut-soyut, nicel-nitel anlamlı, ad ve anlam aktarması olmak
üzere dokuz başlıkta incelenir:
1. Eş Anlamlı (Anlamdaş) Kelimeler
Yazılışları ve okunuşları farklı
olmasına rağmen aynı anlamı taşıyan sözcüklerdir. Bu tür sözcükler
birbirlerinin yerine kullanılabilir. Eş anlamlılık çoğunlukla Türkçe
sözcüklerle dilimize yabancı dillerden girmiş sözcükler arasındadır.
Örnek(ler)
» siyah – kara
» cevap – yanıt
» kalp – yürek – gönül
» kelime – sözcük
» ileti – mesaj
» özgün – orijinal
» dil – lisan
» bellek – hafıza
» uygarlık – medeniyet
» al – kırmızı
» misafir – konuk
» fiil – eylem
» model – örnek
» ölçüt – kıstas – kriter
» belgegeçer – faks
» ilginç – enteresan
» varsıl – zengin
» yoksul – fakir
1000’den fazla eş anlamlı kelime
içeren “Eş Anlamlı (Anlamdaş) Kelimeler
Sözlüğü” için
tıklayınız
> Bazı durumlarda eş anlamlı
kelimeler birbirinin yerini tutmayabilir:
Örnek(ler)
» Kara bahtlı bir adamdı.
cümlesindeki “kara bahtlı” söz grubu “kötü şanslı” anlamında
kullanılmıştır. Dolayısıyla kara bahtlı yerine siyah
bahtlı demek de anlamsız olur. Bu yüzden bu cümledeki “kara” kelimesinin
eş anlamlısı “kötü” kelimesidir.
2. Yakın Anlamlı Kelimeler
Yazılışı ve okunuşu farklı olan,
anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani
aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe
kelimelerdir.
Örnek(ler)
» basmak – çiğnemek – ezmek
» tutmak – yakalamak
» korkak – çekingen
» saçmak – dağıtmak
» dargın – küskün – kırgın
» tanıdık – bildik
Örnek(ler)
» Çiçeklere basmak.
» Çiçekleri çiğnemek.
» Çiçekleri ezmek.
> Yakın anlamlılıkta çoğu zaman
sözcüğün cümledeki kullanımı belirleyici olmaktadır.
Örnek(ler)
“Yasaları çiğnemek”
sözcük grubunda mecaz anlamda kullanılan çiğnemek sözcüğüyle basmakveya ezmek sözcüğü
arasında yakın anlamlılıktan söz edilemez.
3. Zıt (Karşıt) Anlamlı Kelimeler
Anlamca birbirinin karşıtı olan,
birbiriyle çelişen kelimelere zıt anlamlı kelimeler adı
verilir. Türkçemizde her sözcüğün eş anlamlısı olmadığı gibi zıt anlamlısı
da yoktur. Zıt anlamlı sözcükler genellikle nitelik veya nicelik bildiren
sözcüklerde yani sıfat ve zarf özelliğindeki sözcüklerde bulunur.
Örnek(ler)
» uzak ↔ yakın
» bulanık ↔ berrak
» kirli ↔ temiz
» ileri ↔ geri
» güzel ↔ çirkin
» iç ↔ dış
» soğuk ↔ sıcak
» sık ↔ seyrek
» iyimser ↔ kötümser
» inmek ↔ çıkmak
» sağ ↔ sol
» zengin ↔ fakir
1000’den fazla zıt anlamlı kelime içeren “Zıt
Anlamlı Kelimeler Sözlüğü” için tıklayınız
> Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün zıt
anlamlısı değildir.
Örnek(ler)
» gelmek – gelmemek (olumsuzu)
» gelmek – gitmek (zıt anlamlısı)
» kirli – kirsiz (olumsuzu)
» kirli – temiz (zıt anlamlısı)
» almak – almamak (olumsuzu)
» almak – vermek (zıt anlamlısı)
> Sözcüklerin karşıt anlamlı olabilmesi
için her ikisinin de gerçek ya da mecaz anlamlı olması gerekir.
Örnek(ler)
» Dün akşam bize geldi. (gerçek
anlam)
» Bu işin sonu nereye gider? (mecaz
anlam)
Yukarıdaki cümlelerde gelmek ve gitmek birbirinin
karşıtı değildir; çünkü gelmek gerçek anlamıyla, gitmek mecaz
anlamıyla kullanılmıştır.
4. Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler
Yazılış ve okunuşları aynı olan; ama
anlamları birbirinden farklı olan sözcüklere eş sesli (sesteş)
sözcükler denir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış
hâlde de olabilirler.
Örnek(ler)
Yol
» Bu yolu takip
etmemiz gerek. (yol: Bir yerden bir yere ulaşmak için üzerinde yürüdüğümüz
yer) » Kardeşimle birlikte bahçedeki
otları yolduk. (yolmak: Çekip koparmak)
Yüz
» Yüzü bana dönüktü. (yüz: Çehre,
surat, sima)
» Düğününe yüz kişi
gelmiş. (yüz: Doksan dokuzdan sonra gelen sayı)
» Kıyıda iki çocuk yüzüyordu.
(yüzmek: Suda ilerlemek)
» Koyunun derisini yüzdüler.
(yüzmek: Derisini çıkarmak, soymak)
El
» Telefonu bütün gün elinden bırakmadı.
(el: İnsanın tutmaya ve iş görmeye yarayan organı)
» Eller ne
derse desin, önemli değil. (el: Yabancı)
200’den fazla eş sesli kelime
içeren “Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler
Sözlüğü” için
tıklayınız
> Dilimizde düzeltme işareti ( ^ )
olan sözcüklerde okunuşları, yazılışları ve anlamları farklı olduğu için
sesteşlik özelliği aranmaz.
Örnek(ler)
» Hava soğuktu kar yağıyordu.
» Bu seneki kârımız
iyi.
» ama – âma
» hala
– hâlâ » aşık – âşık
» adet – âdet
» yar – yâr
> Bir sözcüğün temel anlamıyla yan
anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz. Çünkü bu tür sözcükler arasında
anlam bağlantısı kopmamıştır.
Örnek(ler)
» Karabatak suya daldı.
» Uzmanlığını hangi dalda tamamladı?
Bu cümlelerde dal sözcükleri birbirinin sesteşi değildir; çünkü birinci cümlede
dal sözcüğü gerçek anlamıyla, ikinci cümlede dal sözcüğü ağacın bir organı olan
dal sözcüğünün yan anlamıyla kullanılmıştır.
> Bir sözcüğün temel anlamıyla mecaz
anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz.
Örnek(ler)
» Kuru otlar, bir kibrit değse
tutuşuverecekti. (Temel anlam)
» Bu yazarın kuru bir
anlatımı var. (Mecaz anlam)
5. Genel ve Özel Anlamlı Kelimeler
Söylenişte tekil olmasına rağmen anlamca
geniş kapsamlı olan sözcüklere genel anlamlı sözcükler;
anlamca daha dar kapsamlı olan sözcüklere ise özel anlamlı
sözcükler denir.
Örnek(ler)
» varlık – canlı – bitki – çiçek – papatya
GENEL . . . . . . ↔ . . . . . ÖZEL
Yukarıdaki örnekte sözcükler genelden özele doğru sıralanmıştır. Buradaki
sözcüklerin en genel anlamlısı “varlık”tır, en özel anlamlısı ise “papatya”dır.
Yine bu örnekte “çiçek” sözcüğü, “bitki” sözcüğüne göre daha özel anlamlıdır;
“çiçek” sözcüğü, “papatya” sözcüğüne göre daha genel anlamlıdır.
6. Somut ve Soyut Anlamlı Kelimeler
6.1. Somut Anlamlı Kelimeler
Beş duyu organımız olan göz, deri,
kulak, dil ve burundan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları
karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir. Bir
başka deyişle elle tutup gözle görebildiğimiz, koklayıp
tadabildiğimiz veya koklayabildiğimiz varlıkları karşılayan kelimelerdir.
Örnek(ler)
Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı
(tat), çiçek, gürültü, aydınlık, karanlık, mavi, koku, uzun, deniz…
6.2. Soyut Anlamlı Kelimeler
Beş duyu organımızdan herhangi biriyle
algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı
sözcükler” denir.
Örnek(ler)
» Kin, iyilik, kötülük, nefret,
kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk, sevgi, acı (üzüntü), mutluluk, vicdan, umut,
sevinç, keder…
Yukarıdaki kelimelerin hiçbiri beş duyu organımızla algılanamaz. Örneğin
“nefret” dokunulabilen, görülebilen, duyulabilen, koklanabilen veya tadılabilen
bir varlık değildir. Bu yüzden soyuttur.
> Somut anlamlı sözcüklerle soyut anlamlı
sözcükler arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Ancak aktarmaların temeli
sayılan “somutlaştırma” olayında somut-soyut ilişkisi kurulmaktadır.
7. Nicel ve Nitel Anlamlı Sözcükler
7.1. Nicel Anlamlı Kelimeler
Kavramların sayılabilen, ölçülebilen,
azalıp çoğalabilen özelliklerini gösteren sözcüklere nicel anlamlı
sözcükler denir.
Örnek(ler)
» Bu binadaki dairelerin oldukça geniş odaları
var. » Ağacın uzun dallarını
testereyle kestim.
» Okul, yüksek binaların
arasında kalmış.
» Sırtında ağır bir
çantayla güç bela yürüyordu.
» İşyerime yakın bir
ev satın almak istiyorum.
Yukarıdaki örneklerde koyu yazılan sözcükler – odanın genişliği, dalların
uzunluğu, binaların yüksekliği, çantanın ağırlığı, evin yakınlığı – ölçülebilir
özellikleri gösterdiği için nicel anlamlıdır.
7.2. Nitel Anlamlı Kelimeler
Varlıkların nasıl olduğunu, niteliğini
gösteren; sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden sözcüklere “nitel
anlamlı sözcükler” denir.
Örnek(ler)
» Ekşi yoğurdu ayran yaparak
değerlendirebilirsin.
» Annemin lezzetli yemekleri
burnumda tütüyor.
» Güleç yüzüyle çevresine neşe saçıyordu.
» Cimri insanların
kimseye hayrı dokunmaz.
» Okula yırtık ayakkabılarla
gidiyordu.
Yukarıdaki örneklerde koyu yazılan sözcükler – yoğurdun ekşiliği, yemeklerin
lezzetliliği, yüzün güleçliği, insanların cimriliği, ayakkabıların yırtıklığı –
ölçülemeyen özellikleri, nitelikleri ifade ettiği için nitel anlamlıdır.
> Sözcükler cümle içindeki kullanımına
göre bazen nicel bazen de nitel anlamlı olabilir.
Örnek(ler)
» Okul yıllarında onunla yakın arkadaştık.
(nitel anlam)
» Stadyum evimize çok yakındı.
(nicel anlam)
Birinci örnekteki “yakın” sözcüğü “içten, sıkı” anlamında kullanılmıştır. İki
arkadaş arasındaki yakınlık belli bir ölçü aletiyle ölçülemez. Bu yüzden yakın
sözcüğü nitel anlamlı bir sözcüktür. İkinci örnekteki “yakın” sözcüğü ise,
ölçülebilir bir özellik olduğu için nicel anlamlıdır. Evin stadyuma olan
uzaklığı metreyle ölçülebilir.
» Annesinin güzel gözleri
vardı. (nitel anlam)
» Bu işten güzel para
kazanmışlar. (nicel anlam)
Birinci örnekteki “güzel” sözcüğü, ölçülemeyen bir nitelik bildirdiği için
nitel anlamlıdır. Gözlerin ne derece güzel olduğunu ölçen bir alet yoktur.
İkinci örnekteki “güzel” sözcüğü ise “çok” anlamında kullanılmıştır. Paranın ne
kadar kazanıldığı hesaplanabileceği için “güzel” sözcüğü nicel anlamlıdır.
8. Ad Aktarması (Mecazımürsel) (Düz
Değişmece)
Bir sözcüğün benzetme amacı
güdülmeden başka bir sözcüğün yerine kullanılmasıdır.
Örnek(ler)
» Seni şirketten aradılar.
Yukarıdaki cümlede “şirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada şirkette
görevli birinin, örneğin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede
“şirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiştir.
Ad aktarması şu ilişkiler çerçevesinde
kurulabilir:
İç-Dış İlişkisi: Bir varlığın dışı söylenerek içi ya da içi
söylenerek dışı kastedilir.
Örnek(ler)
» Evi gelecek hafta
taşıyoruz. (Evin eşyalarını)
» Çayı ocağa
koyuver.
(Çaydanlığı)
Bütün-Parça İlişkisi: Bir varlığın bütünü söylenerek parçası,
parçası söylenerek bütünü kastedilir.
Örnek(ler)
» Sokağın ilk girişindeki apartmanda oturuyorum.
(Apartmanın dairesi)
» Herkes başının üstünde bir çatı olmasını
ister. (Ev)
Somut-Soyut İlişkisi: Soyut bir kavram söylenerek somut bir
varlık kastedilir.
Örnek(ler)
» Düşük bir maaşla beş canı besliyor. (İnsan)
Sanatçı-Eser İlişkisi: Sanatçının adı söylenerek eseri ya da
eserleri kastedilir.
Örnek(ler)
» Biz Yahya Kemal’i okuyarak
yetiştik. (Romanını)
Yer (Şehir, Kasaba, Köy) – İnsan
İlişkisi: Yer
adı söylenerek insan adı kastedilir.
Örnek(ler)
» Takımı şampiyon olunca tüm Adana bayram
etti. (Şehir halkı)
» Törende bütün kasaba meydanda
toplanmıştı. (Kasaba halkı)
Şehir-Yönetim ilişkisi: Bir ülkenin başkenti söylenerek
yöneticileri kastedilir.
Örnek(ler)
» Ankara bu olayda duyarsız
kaldı. (Devlet yöneticileri)
Yön – Bölge, İnsan İlişkisi: Yön adı söylenerek o yerde oturan
insanlar kastedilir.
Örnek(ler)
» Batı’nın tavrını anlamak
güç. (Avrupa ülkeleri)
Bir Kap Söyleyip İçindekileri
Çağrıştırma:
Örnek(ler)
» Bardağını bitir de sana çay
doldurayım. (Çayını bitir)
9. Anlam (Deyim) Aktarması
Bir sözcüğün benzetme amacı ile
başka bir sözcük yerine kullanılmasına anlam (deyim) aktarması denir.
Anlam aktarması, anlatımı güçlendirmek ya da duygu ve düşünceleri kısa yoldan
anlatmak için başvurulan bir yöntemdir.
Deyim aktarmalarını şu alt bölümlerde
inceleyebiliriz:
İnsandan Doğaya Aktarma: Organ adları ya da giysi parçalarının
doğaya aktarımı şeklinde olursa yan anlamlı kelime, kişileştirme şeklinde
olursa mecaz anlamlı kelime ortaya çıkar.
Örnek(ler)
» Bir diş sarımsak ( Yan
Anlam )
» Gülen Güneş
( Mecaz Anlam )
Doğadan İnsana Aktarma: Doğayla ilgili öğelerin insan için
kullanılmasıdır.
Örnek(ler)
» Aslanım, yaptığın bu iş doğru değil!
» O tilkiye söyle,
borcunu ödesin.
» Senin kadar pişkinini de
görmedim.
» Paslanmış beyinlerle olmaz bu iş.
Doğayla İlgili Kavramların Doğaya
Aktarılması: Doğayla
ilgili öğelerin doğanın bir başka öğesi için kullanılmasıdır.
Örnek(ler)
» Karlar uçuşurdu camlarda.
» Rüzgârlar ulurdu sabaha
kadar.
Duyular Arası Aktarma: Bir duyuya ait olan kavramların başka
duyular ile birlikte kullanılmasıdır.
Örnek(ler)
» Acı bir çığlık duyuldu. (Tat
alma duyusundan işitme duyusuna)
» Keskin bir
koku içeriye yayılmıştı. (Dokunma duyusundan koklama duyusuna)
» Yumuşak bir sesi var. (Dokunma duyusundan
işitme duyusuna)
» Yanık bir
türkü tutturdu. (Görme duyusundan işitme duyusuna)
Somutlaştırma: Soyut, anlatılması güç düşünce ve
duyguların somut kavramlarla dile getirilmesidir.
Örnek(ler)
“güç, hüner” soyut anlamlıdır. Bu
kavramları somutlaştırmak için somut anlamlı “bilek” sözcüğünden
yararlanabiliriz. “O bileğine çok güveniyor.” dediğimiz
zaman “güç, hüner” kavramlarını somut bir biçimde anlatmış oluruz.
» Bu öğrencideki zekâ kimsede
yok! (soyut kavram)
» Bu öğrencideki kafa kimsede
yok! (somut kavram)
Söz Öbekleri
Söz öbekleri deyimler,
atasözleri, özdeyişler, yansımalar, ikilemeler, dolaylama, güzel adlandırmaolarak
yedi ana başlıkta incelenir:
1. Deyimler
Bir olayı, bir durumu, bir kavramı daha
etkileyici anlatmak için en az iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan ve çoğu
zaman gerçek anlamdan uzaklaşıp kendine özgü anlam kazanan kelime
gruplarına deyim denir.
Deyimler, hem yazılarımıza hem de konuşmalarımıza derinlik katar.
Anlattıklarımızı ilgi çekici hâle getirir. Birkaç cümleyle anlatabileceğimiz
bir durumu iki üç sözcükten oluşan bir deyimle anlatabiliriz. Böylece kısa ve
özlü anlatım sağlamış oluruz.
Örnek(ler)
sırt: Boyundan bele kadarki bölüm
yer: Bir şeyin kapladığı boşluk, mekan.
gelmek: ulaşmak, varmak.
» Sırtı yere gelmemek: Güçlü
olmak, sarsılmamak, yerinden düşürülememek.
Deyimlerin Özellikleri
1. Deyimler kalıplaşmış sözcüklerdir.
Deyimlerde bulunan sözcüklerin yerine eş anlamlıları bile getirilemez.
Sözcüklerin yerleri değiştirilemez.
Örnek(ler)
» Sürahiden boşalırcasına
yağmak (Yanlış)
» Bardaktan boşalırcasına
yağmak (Doğru)
» Suratından düşen bin parça
(Yanlış)
» Yüzünden düşen bin parça (Doğru)
2. Deyimler şahsa ve zamana göre
çekimlenebilir.
Örnek(ler)
» Ödevimi yapınca öğretmenin gözüne
girdim. (Ben)
» Ödevimizi yapınca öğretmenin gözüne
girdik. (Biz)
3. Deyimler genellikle mecaz anlamlıdır.
Örnek(ler)
» “Kök söktürmek” deyimi “bir
bitkinin kökünü çıkarttırmak” değil, “güçlük çıkarmak, uğraştırmak”
anlamındadır.
» “Hapı yutmak”
deyimi “ilaç içmek” değil, “kötü duruma düşmek” anlamındadır.
4. Bazı deyimlerin gerçek anlamları da
vardır.
Örnek(ler)
» Sır saklamak: Sırrı
açıklamamak
» El sürmemek: Değmemek, dokunmamak
5. Deyimler bir kavramı ya da bir durumu
anlatmak için kullanılır. Ders verme amacı taşımaz.
Örnek(ler)
» “Burun kıvırmak” deyimi,
beğenmeyip küçümsemek anlamını içermektedir. Herhangi bir ders verme amacı
taşımamaktadır.
6. Deyimler sözcük grubu ya da cümle
şeklinde bulunabilir.
Örnek(ler)
» Ağzı kulaklarına varmak (sözcük grubu)
» İğne atsan yere düşmez (cümle)
» İçi içine sığmamak (sözcük grubu)
» Ne tadı var ne tuzu (cümle)
2. Atasözleri
Uzun gözlem ve deneyimler sonucu
oluşmuş, bilgi ve öğüt veren kalıplaşmış sözlere atasözü denir.
Atasözlerinin Özellikleri
1. Atasözlerinin söyleyeni belli değildir,
atasözleri halkın ortak malıdır.
Atasözleri anonimdir yani atasözünü söyleyen kişi
belli değildir.
2. Atasözleri kalıplaşmış sözlerdir. Bu
yüzden atasözünü oluşturan sözcükler yerine başka sözcükler getirilemez,
sözcüklerin sıralanışında da değişiklik yapılamaz.
Örnek(ler)
“Damlaya damlaya göl olur. ”
atasözünde bulunan “göl” sözcüğünün yerine “havuz” sözcüğünü getiremeyiz.
Sözcüklerin yerlerini değiştirip “Göl damlaya damlaya olur.” da diyemeyiz.
Atasözlerinin hepsi tamamlanmış bir yargı bildirir. Bu nedenle atasözleri cümle
değeri taşır.
3. Atasözlerinin birçoğunda mecazlı bir
söyleyiş vardır.
Örnek(ler)
“Terzi kendi söküğünü dikemez ”
atasözü, “İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine yapamazlar.”
anlamını taşır. Bu atasözünün terziyle, sökükle bir ilgisi yoktur.
4. Çok az da olsa gerçek anlam taşıyan
atasözleri de vardır.
Örnek(ler)
» Dost ile ye, iç; alışveriş etme.
» Bugünün işini yarına bırakma.
5. Atasözlerinin bazıları aynı veya yakın
anlamlıdır.
Örnek(ler)
» Mum dibine ışık vermez. ↔ Terzi kendi
söküğünü dikemez.
» Körle yatan şaşı kalkar.
↔ Üzüm üzüme baka baka kararır. ↔ İsin yanına varan is, misin yanına
varan mis kokar.
6. Atasözlerinin bazıları zıt anlamlıdır.
Örnek(ler)
» Fazla mal göz çıkarmaz. → Azıcık aşım,
kaygısız başım.
» İyilik eden iyilik bulur.
→ İyilikten maraz doğar.
Atasözleri ve Deyimleri Arasındaki
Benzerlikler ve Farklılıklar
Atasözleri ve Deyimlerin Ortak
Özellikleri:
1. Çok eski zamanlardan günümüze
ulaştıkları için kimin tarafından söylendikleri belli değildir.
2. Kısa ve özlü sözlerdir. Yani az sözcükle
çok şey anlatırlar.
3. Kalıplaşmış sözlerdir. Herhangi bir
değişikliğe uğramazlar.
4. Genellikle mecaz anlam taşırlar.
Atasözleri ile Deyimler Arasındaki
Farklar:
1. Atasözleri cümle şeklindeyken, deyimler
çoğunlukla söz grubu şeklindedir.
Örnek(ler)
» İşleyen demir ışıldar. (atasözü)
» İki yakası bir araya gelmemek
(deyim)
2. Atasözleri tüm zamanlar için ve herkes
için geçerlidir. Deyimler ise anlık durumlar için ve sözü söyleyen kişi ya da
kişiler için geçerlidir.
Örnek(ler)
» “Öfkeyle kalkan zararla oturur”
sözü her zaman ve herkes için geçerli olduğu için atasözüdür
“kulak kabartmak” sözü ise anlık bir durumu bildirdiği için
deyimdir.
3. Atasözleri topluma öğüt verirken,
deyimler sadece içinde bulunulan durumları bildirir. Yani deyimlerin ders verme
özelliği yoktur.
Örnek(ler)
» “Çobansız koyunu kurt kapar.” sözü
ders verdiği için atasözüdür.
“Burnu havada olmak” sözü ise öğüt verme amacı taşımadığı için
deyimdir.
3. Özdeyişler (Vecizeler)
Bir düşünceyi kısa ve özlü bir şekilde
anlatan, bir veya birkaç cümleden oluşan sözlere özdeyiş (vecize)denir.
Örnek(ler)
» Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin
anlayabileceği kadardır. (Mevlâna)
» Boş bir çuvalın ayakta durması
zordur. (B. Franklin)
» Siz hiç bir sarrafın bağırdığını
duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. (Necip
Fazıl Kısakürek)
» Yaşlanmak bir dağa tırmanmak
gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız
genişler. (I. Bergman)
> Özdeyişlerin atasözlerinden farkı söyleyeninin ya da yazanının belli
olmasıdır. Özdeyişler de tıpkı atasözleri gibi yaşanan olaylardan, gözlemlerden
ve deneyimlerden çıkarılan sonuçlara, derslere dayanır.
4. Yansıma Sözcükler
Doğadaki cansız varlıkların,
hayvanların, makinelerin çıkardığı seslerin taklit edilmesiyle oluşan
sözcüklere yansıma denir.
İnsanlara Özgü Yansıma Sözcükler:
» Hapşu, hapşırık, hapşırmak
» Horr, horultu, horlamak
Cansız Varlıklara Ait Yansıma Sözcükler:
» Şırıl, şırıltı, şırıldamak
» Hışır, hışırtı, hışırdamak
» Gıcır, gıcırtı, gıcırdamak
» Çatır, çatırtı, çatırdamak
Makine ve Araçlara Ait Yansıma
Sözcükler:
» Pat, patlamak
» Vın, vınlamak
» Zırr, zırıltı
> Yansıma sözcükler ikileme
görevinde de kullanılabilir.
Örnek(ler)
» tıkır tıkır, çıt çıt, şırıl şırıl, fokur fokur…
> Yansıma sözcükler, mecaz anlama
gelecek şekilde kullanıldıklarında yansıma anlamı ortadan kalkar.
Örnek(ler)
» Toplantıda bir ara sıkıntıdan patlayacak gibi
oldum.
» Öğrenci, fiilimsileri
tahtada çatır çatır anlattı.
> Yansıma sözcükler ad, sıfat, zarf
ve fiil gibi çeşitli türlerde kullanılabilir. Ayrıca cümlenin herhangi bir
öğesinde de yer alabilir.
Örnek(ler)
» Yansıma ad: Birden onu bir hıçkırık tuttu.
» Yansıma sıfat: Kıtır krakerleri
yemeye bayılırım.
» Yansıma eylem: Kapının menteşeleri gıcırdıyor.
» Yansıma zarf: Dere şırıl şırıl akıyor.
5. İkilemeler
Anlamı güçlendirmek amacıyla aynı
kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla
oluşan sözcük grubuna ikileme denir. İkilemeler
şu şekillerde oluşturulur:
Aynı Sözcüğün Tekrarlanmasıyla Oluşan
İkilemeler:
» koşa koşa, ağır ağır, iri iri…
Eş Anlamlı Sözcüklerden Oluşan
İkilemeler:
» akıllı uslu, ses seda, güçlü kuvvetli, kılık
kıyafet…
Zıt Anlamlı Sözcüklerden Oluşan
İkilemeler:
» ileri geri, az çok, er geç, bata çıka, büyük küçük…
Biri Anlamlı, Diğeri Anlamsız Sözcükten
Oluşan İkilemeler:
» eski püskü, eğri büğrü, yarım yamalak, çer çöp…
Her İkisi de Anlamsız Sözcükten Oluşan
İkilemeler:
» ıvır zıvır, eften püften, mırın kırın…
Yansımaların Tekrarıyla Oluşan
İkilemeler:
» çat pat, kıs kıs, şırıl şırıl, patır kütür, horul
horul…
İsim Tamlaması Şeklindeki İkilemeler:
» suyunun suyu, güzeller güzeli…
Hâl (Durum) Eki Alarak Oluşan
İkilemeler:
» baş başa, baştan başa, biz bize, dişe diş, günden
güne…
M Harfi Eklenerek Oluşturulan
İkilemeler:
» Ev mev, şaka maka, para mara, kitap mitap, ders
mers, iş miş…
> İkilemelerle tekrarlar birbirinden
farklıdır. Tekrarlarda araya virgül girer; fakat ikilemelerin
arasına hiçbir noktalama işareti girmez.
Örnek(ler)
» Akşam, akşam, yine akşam… (Tekrar)
» Akşam akşam nereden çıktı bu maç. (İkileme)
6. Dolaylama
Söze etkileyicilik katmak için, tek
sözcükle ifade edilebilen bir kavramı birden çok sözcükle ifade etmeye dolaylama denir.
Örnek(ler)
Tür adları için kullanılanlar:
File bekçisi (kaleci), meşin yuvarlak (top), bacasız sanayi
(turizm), delikli demir (tüfek), evin direği (baba), beyaz
perde(sinema), beyaz cam (televizyon), ekmek kapısı (iş), baba ocağı (yurt,
ev)…
Yer adları için kullanılanlar:
Altın boynuz (Haliç), Kara kıta (Afrika), Yavru vatan (Kıbrıs), Güller diyarı
(Isparta), Kızıl gezegen (Mars), Yedi tepeli şehir (İstanbul), Medeniyetler
beşiği (Mezopotamya), Ege’nin incisi (İzmir)…
Kişi adları için kullanılanlar:
Ulu önder (Atatürk), Sanat güneşi (Zeki Müren), Minik serçe (Sezen Aksu), Cep
Herkülü (Naim Süleymanoğlu)…
7. Güzel Adlandırma
Günlük yaşamda söylenmesi kaba sayılan
bazı sözlerin daha ince ve güzel bir şekilde söylenmesine güzel
adlandırma denir.
Örnek(ler)
» Sevilen biri için “öldü” sözcüğü
yerine “hayata gözlerini yumdu, sizlere ömür, son
yolculuğuna çıktı, onu kaybettik” sözlerinin kullanılması.
» Tüberküloz (verem) yerine “ince
hastalık” sözünün kullanılması.
Cümlede Anlam
Cümle (tümce) bir düşünceyi, bir dileği, bir
haberi ya da duyguyu tam olarak anlatan, bir veya birden çok sözcükten oluşmuş
anlatım birimidir.
Cümlelerin temel özellikleri tam olarak bir yargı bildirmeleridir. Cümlelerde
yargının tamamlanması çekimli bir eylemle ya da ek eylem almış isim soylu bir
sözcükle olur.
Örnek(ler)
» Çalışıyorum.
» Çalışkanım.
» Yarınki sınava çok çalışıyorum.
Yukarıdaki üç örnek de yargı
bildirdikleri için cümledir.
Cümlenin anlamı ve bu anlamın yorumu,
paragrafın ilk basamağıdır.
> Cümle anlamı anlatımlarına
göre cümleler, cümlede anlam ilişkileri, anlamlarına göre cümleler ve cümle
yorumlama olmak üzere dört ana başlıkta incelenir:
Cümlede Anlam İlişkileri
Anlam ilişkisi
bakımından cümleler; eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı cümleler,
neden-sonuç, amaç-sonuç, koşul-sonuç, açıklama ve karşılaştırma cümleleri olmak
üzere sekiz başlıkta incelenir:
1. Eş Anlamlı Cümleler
Aynı konu ve düşüncenin, farklı
sözcükler ve söz dizimiyle dile getirildiği cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Belirli bir hedefi olmayan insana kimse yardımcı
olamaz.
» Bir insan hangi limana yelken
açtığını bilmiyorsa hiçbir rüzgar işine yaramaz.
» Bu bardağın yarısı su ile dolu.
» Bu bardağın yarısında su yok.
» Yaşam, içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır.
» Yaşam, tüm güzelliklerinin yanında
olumsuzlukları da barındırır.
2. Yakın Anlamlı Cümleler
Eş anlamlı cümlelerde, biri diğerinin
yerini tutabilecek iki cümle söz konusu idi. Yakın anlamlı cümlelerde ise aynı
özü, aynı ruhu taşıyan iki cümle vardır.
Örnek(ler)
» Hayatını insanların mutluluğuna adamıştı.
» İnsanları mutlu etmek için ömür
boyu çalışmaktan zevk aldı.
Bu cümlelerin ikisinde de söz konusu kişinin ömür boyu insanların mutluluğu
için çalıştığı ifade edilmektedir. Buraya kadar eş anlamlılık söz
konusudur. Ancak ikinci cümlede “bu çalışmadan zevk almak” gibi bir ayrıntı
vardır. Bu ayrıntı sebebiyle bu cümlelere yakın anlamlı cümle diyoruz.
» Bazı sanatçılar yaşları ilerledikçe eserlerinde
tekrara düşerler.
» Olgunluk döneminde sanatçıların
bir kısmı özgünlüklerini kaybedebilir.
3. Karşıt (Zıt) Anlamlı Cümleler
Anlamca birbirine zıt olan, birbiriyle
çelişen cümlelerdir. Bu tür cümlelerde konu genellikle aynıdır; fakat konuya
bakış açısı farklıdır.
Örnek(ler)
» Sanayileşme, çevreye zarar vermektedir.
» Gelişmek isteyen toplumlar,
sanayiye önem vermelidir.
Bu cümlelerde konu sanayileşmedir. İlk cümlede sanayileşmenin kötü yönü,
diğerinde ise iyi yönü anlatılmaktadır.
» Sanatçı, hayatı kendi yorumuyla vermelidir.
» Sanatçı, hayatı anlatırken ayna
görevi üstlenmelidir.
4. Neden (Sebep) – Sonuç İlişkili
Cümleler
Bir eylemin hangi gerekçeyle veya hangi
sebeple yapıldığını bildiren cümlelerdir. Bu cümlelerin yüklemine “niçin?”
, “neden?” soruları sorulduğunda bu sorular cevapsız kalmaz.
Neden-sonuç cümleleri iki bölümden oluşur: Birinci bölüm neden (sebep), ikinci
bölüm ise sonuç bildirir. Genellikle “için, -den, -diğinden, ile” gibi ekler ve
edatlar kullanılır.
Örnek(ler)
» Hasta olduğum için okula gelemedim.
Yukarıdaki cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılış nedenini
belirtmektedir.
» Okulların açılmasıyla masraflar
arttı.
» Seni
uyandırmayalım diye radyoyu açmadık.
» Yağmur yağınca maç
iptal oldu.
» Malzeme yetersizliğinden inşaat
yarım kaldı.
> Neden-sonuç ilişkisi bağımsız iki cümle
ile de ifade edilebilir.
Örnek(ler)
» Çiçekleri gece sula; daha çabuk büyür.
» Bir daha böyle konuşma; beni
üzüyorsun.
Bu örneklerde birinci cümlede ifade edilen eylem, ikinci cümlede ifade edilen
eylemin nedeni durumundadır. Buna “gerekçe” de
denmektedir. Bu tür ifadelerde sebep cümlesi ile sonuç cümlesinin yerleri
değiştirilebilir.
5. Amaç-Sonuç İlişkili Cümleler
Eylemin hangi amaca bağlı olarak
gerçekleştiğinin belirtildiği cümlelerdir. Bu tür cümlelerde de “için, diye,
üzere” gibi edatlardan yararlanılır. Amaç – sonuç cümleleri, eyleme
sorulan “hangi amaçla?” sorusuna cevap verir.
Örnek(ler)
» Sınavı kazanmak için çok
çalışmış.
Yukarıdaki cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılış amacını
belirtmektedir.
» Bildiklerini anlatmak üzere karakola
başvurdu.
» Kilo vereyim diye spor
yapıyor.
» Yazar, eleştirmene
şirin görünmek maksadıyla iki yüzlü davranıyor.
» Ona sık sık öğüt verirdi; iyi
bir insan olsun diye.
Amaç-Sonuç Cümleleri ile Neden-Sonuç
Cümleleri Arasındaki Fark
Amaç-sonuç cümleleri, neden-sonuç
cümleleri birbirine çok benzemekte bu yüzden sık sık karıştırılmaktadır.
Amaç-sonuç cümleleri ile neden-sonuç cümlelerini ayırt etmek için şu yolu
izlemeliyiz:
Amaç-sonuç ile neden-sonuç cümlelerinin
karıştırılmasının en büyük sebebi amaç-sonuç cümlelerinin, neden-sonuç
cümlelerini bulmak için kullandığımız “neden?” sorusuna da cevap
verebilmeleridir. Bu yüzden amaç-sonuç cümlelerinin sorulduğu
sorularda önce mutlaka “hangi amaçla?” sorusu sorulmalıdır.
Eğer önce “neden?” sorusunu sorarsak neden-sonuç cümlesini amaç-sonuç sanarak
yanılırız.
6. Koşul (Şart) – Sonuç İlişkili
Cümleler
Bir olayın veya durumun
gerçekleşmesinin, başka bir olayın veya duruma bağlı olduğunu belirten
cümlelerdir. Bu tür cümlelerde birinci bölüm (yan yargı) koşul, ikinci bölüm
ise o koşula bağlı olarak ortaya çıkan sonuçtur (temel yargı). Türkçede
koşul anlamı asıl olarak “-se” şart ekiyle sağlanır. “ise”, “-ince”, “-dikçe”,
“mi”, “ama”, “üzere”, “yeter ki” ile de koşul anlamı sağlanabilir.
Örnek(ler)
» Ödevini yaparsan oyun
oynayabilirsin.
Bu cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılabilmesinin bağlı olduğu
koşulu belirtmektedir.
» Temiz bir dünya istiyorsan yerlere
çöp atma.
» Müzik dinleyebilirsin ama sesini
fazla açmayacaksın.
» Bizim buralara yağmur
yağdıkça her yer toprak kokardı.
» Akşama geri vermek üzere bu
kitabı alabilirsin.
» Akşam baban gelsin,
alışverişe çıkarız.
» İstediğin her şeyi alırım, yeter
ki sınıfını geç.
UYARI Cümleye istek, dilek anlamı katan –se,
-sa ile koşul anlamı veren –se, -sa ekini karıştırmamak gerekir. İstek
cümleleri de –se, -sa eki almasına rağmen, koşul anlamı taşımaz.
Örnek(ler)
» Otobüsle gelmese de trenle gelse.
7. Açıklama İlişkili Cümleler
Neden- sonuç ilişkisinin tersidir; önce
sonucun, sonra nedenin belirtildiği cümlelerdir. Bu tür cümleler genellikle
“çünkü, demek ki, öyleyse, anlaşılıyor ki” bağlaçlarıyla oluşturulur.
Örnek(ler)
» İzmir’i seviyorum çünkü en güzel yıllarım orada
geçti.
Bu cümlede koyu renkle yazılmış bölümde, kendinden önce belirtilen yargının
nedeni açıklanmıştır.
» Bir kez bile arayıp sormadı, demek ki
bizi pek sevmemiş.
» Yüzünden düşen bin parça, anlaşılan
üzgünsün.
8. Karşılaştırma Cümleleri
Birden fazla varlık, kavram ya da
durumun karşılaştırıldığı cümlelerdir. Karşılaştırmada benzerlik, farklılık,
üstünlük gibi değişik durumlar ifade edilir. Karşılaştırma ilgisi “gibi,
kadar, en, daha, çok, göre, fazla” gibi sözcüklerle kurulur.
Örnek(ler)
» Kışın Sivas, Ankara’dan daha soğuktur.
» Televizyon da
sinema kadar etkilidir.
» Köyün en güzel çileği bahçemizde
yetişir.
» Yeni şiirler eski şiirlere göre
daha anlaşılır bir dille yazılıyor.
» Selim, gezmeyi çok sever, Elif ise
kitap okumayı.
Anlatımına Göre Cümleler
Anlatım bakımından
cümleler öznel, nesnel, dolaylı, dolaysız, kinayeli, aşamalı durum
bildiren cümleler ile tanım, içerik ve üslup cümleleri olmak
üzere dokuz başlıkta incelenir:
1. Öznel Anlatımlı Cümleler
Söyleyenin kendi düşüncesini, duygusunu
veya beğenisini içeren; doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye göre değişen
cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Roman en güzel yazı
türüdür.
Yukarıdaki cümle, söyleyenin kişisel düşüncesini yansıtmaktadır. Kanıtlanması
olanaksızdır. Çünkü her insanın sevdiği yazı türü farklıdır. Bu yüzden bu
cümle, öznel yargı bildiren bir cümledir.
» İstanbul Boğazı’nın seyrine kimse doyamaz.
» Evde mutlu olan başarılı olur.
» Mavi elbise insanlara yakışıyor.
» Duygusal şarkılar herkesi etkiler.
2. Nesnel Anlatımlı Cümleler
Söyleyenin duygu veya düşüncesini
içermeyen; doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye göre değişiklik
göstermeyen, herkesçe kabul görmüş, kanıtlanabilir yargıları içeren
cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Ozon tabakasındaki delik her yıl büyüyor.
Yukarıdaki cümle, nesnel bir yargı ifade etmektedir. Çünkü bu sözleri
söyleyenin kişisel düşüncesi cümleye karışmamıştır. Bu, bilimsel bir veridir;
araştırma ile kanıtlanabilir.
» Kırmızı, ana renklerden bir tanesidir.
» Eser, dört bölüm halinde sinemaya
uyarlanmış.
» İstanbul 1453′te fethedildi.
» Yazar, bu romanında aile bireyleri
arasındaki sorunları anlatıyor.
3. Tanım Cümleleri
Varlıkların ne olduklarını tam olarak
belirtmek için kurulur. Tanım cümleleri “Bu nedir?”, “Bu
kimdir?” sorularına cevap verir.
Örnek(ler)
» Lirik şiir, duyguların çok etkili ve coşkulu bir
biçimde dile getirildiği şiir türüdür.
» Ünlü kişilerin kendi yaşamlarını
anlattıkları yazılara otobiyografi denir.
4. İçerik (Konu) Cümleleri
Yazarın, yapıtında ele aldığı konuya
değinilen cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Sanatçı, eserinde bir çobanın köydeki yaşamını
anlatıyor.
» Şiirlerinde ayrılık acısını
işlemiş.
5. Üslup (Biçem) Cümleleri
Üslup bir duygunun, düşüncenin kişisel
anlatım biçimidir. Sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şekli üslupla
ilgilidir. Cümlelerin uzunluğu, kısalığı, sözcük seçimi, sanatlı ya da yalın
oluş, sanatçının üslubunu ortaya koyar.
Herhangi bir metne yönelttiğimiz “Nasıl
anlatılmış?” sorusu, üslupla ilgili ifadeleri bulmamıza yardımcı olur.
Örnek(ler)
» Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle
dile getirmiş.
» Şiirlerinde süslü, söz oyunlarına
dayalı bir dil yerine, günlük konuşma dilini tercih etmiştir.
6. Doğrudan (Dolaysız) Anlatımlı
Cümleler
Başkasına ait bir sözün hiç
değiştirilmeden aktarılmasına doğrudan anlatım denir.
Olduğu gibi aktarılan söz genellikle tırnak işareti içerisinde yazılır. Tırnak
işaretinin dışında virgül kullanılarak da aktarılabilir.
Örnek(ler)
» Atalarımız, kalem kılıçtan keskindir, der.
» Atatürk: “Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir.” diyerek bir gerçeği dile getirmiştir. (Atatürk’e ait söz
değiştirilmeden aktarılmış)
7. Dolaylı Anlatımlı Cümleler
Başkasından alınan sözün, cümledeki
yargıyı değiştirmeden, kendi sözcüklerimizle aktarılmasına dolaylı
anlatım denir. Dolaylı anlatımlı cümleler “söyledi, belirtti,
açıkladı” gibi eylemlerle biter ya da yüklemleri öğrenilen geçmiş zamanla
çekimlenir.
Örnek(ler)
» Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini
tembih etti.
» Atatürk hayatta en gerçek yol
göstericinin ilim olduğunu söylemiştir. (Yazar kendi anlatımıyla Atatürk’e ait
sözü değiştirerek aktarmış)
8. Kinayeli Anlatım İçeren Cümleler
Cümlede ifade edilen düşüncenin,
genellikle alaycı biçimde, tersini kasteden anlatım biçimidir.
Örnek(ler)
» Okulunu ne kadar çok sevdiğin yirmi gün devamsızlık
yapmandan belli.
» Takımımız bu haftaki maçında
muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu.
9. Aşamalı Durum Bildiren Cümleler
Bir olayın veya durumun giderek
değiştiğini bildiren cümlelerdir. Eylem aniden değil, süreç içinde gerçekleşir.
Örnek(ler)
» Diktiğimiz fidanlar günden güne uzuyor.
» Uçak önce havalandı, sonra yavaş
yavaş bulutların arasında kayboldu.
Cümle Yorumlama
Cümle yorumu; cümlenin
konusu, ana fikri, cümleden çıkarılabilecek / çıkarılamayacak yargı, cümle
tamamlama ve oluşturma ile düşüncenin yönünü değiştiren sözcükler olmak
üzere yedi başlıkta incelenir:
1. Cümlenin Konusu
Cümlede üzeride durulan kavramlar
cümlenin konusunu verir. Sorularda bir cümle verilir ve bu cümlede neyin
anlatıldığı, yani cümlenin konusu sorulur.
Yapılması gereken, verilen cümleyi
yorumlayarak anlatılanı bir iki söz ile ifade etmektir. Bunun için cümleye “Bu
cümle neyi anlatıyor?” sorusu sorulur ve sorunun cevabı aranır. Alınan cevap
cümlenin konusu olacaktır.
Örnek(ler)
» Öğretmen bir toplumun yapı taşıdır.
Bu cümlede öğretmen, “yapı taşı”na
benzetilmiş. Taştan yapılan binalarda temel malzeme taş olduğuna göre, bu
malzeme olmadan bina yapılamaz. Öğretmen için toplumun yapı taşı dendiğine
göre, toplumun ortaya çıkması için öğretmene ihtiyaç var demektir. Öyleyse
toplumun oluşmasında öğretmen çok önemlidir. Yani bu cümlenin konusu, anlatmak
istediği, “öğretmenin önemi”dir.
» Gelecek nesillere yaşanır bir dünya bırakmak için
çevreyi korumalıyız.
Bu cümlede çevrenin korunması gelecek
nesillere sağlıklı bir dünya bırakma gerekçesine bağlanıyor. Öyleyse bu cümlede
“çevrenin korunmasının gerekliliğini” anlatıyor diyebiliriz.
2. Cümlenin Ana Fikri (Ana Düşüncesi)
Bir cümlede asıl anlatılmak istenen
fikir veya cümlede verilmek istenen mesaja ana fikir denmektedir.
Örnek(ler)
» Eğer bir romancı yazdığı eserlerin geniş kitleler
tarafından okunmasını, beğenilmesini arzu ediyorsa yapacağı ilk iş seslendiği
halkın anlayabileceği bir dil kullanmak olmalıdır.
Bu cümlede anlatılmak istenen düşünceyi
“Yalın bir dil kullanan sanatçı, daha fazla okunur.” şeklinde öz olarak ifade
edebiliriz. Bu da cümlenin ana düşüncesi olur.
» Gerçek şair; halkının dağlarını, çobanlarını,
kuzularını, acı ve sevinçlerini anlatandır.
Bu cümlede anlatılmak isteneni ise
“Şair, milletini anlatan kimsedir.” şeklinde belirtebiliriz.
3. Cümleden Çıkarılabilecek Yargı
Bir cümle verilir ve bu cümlede
anlatılmak istenenin veya cümleden çıkarılabilecek yargının ne olduğu sorulur.
Bu tip soruların çözümünde yapılması
gereken, verilen cümleyi yorumlayarak cümlenin söyleniş sebebinin bulunmasıdır.
Çünkü hiçbir cümle boş yere söylenmez, her cümlenin bir söyleniş amacı vardır.
İşte bu tip sorularda bize düşen onu bulmaktır. Biz buna cümlenin ana düşüncesi
de diyebiliriz.
“Bu cümlede yazar bize ne demek istedi?”
sorusuyla anlatılmak isteneni bulabiliriz.
Örnek(ler)
» Yazar, eserlerinde günlük hayatta olan şeyleri
olduğu gibi, hiçbir abartmaya gitmeden anlatmıştır.
Bu cümlede yazar, eserlerinde günlük
hayatı olduğu gibi anlatmışsa toplumun yaşamını işlemiş demektir. Öyleyse bu
cümlede anlatılmak isteneni “Yazar, eserlerinde içinde yaşadığı toplumu
anlatmıştır.” şeklinde ifade edebiliriz.
» İnsan, bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil;
onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için ‘yazar’dır.
Bu cümlede, “bazı şeyleri söyleme”
sözüyle, konu; “belli bir biçimde söyleme” sözüyle, üslup kastedilmiştir. Bu
sözlerden hareketle cümlede, bir insanı yazar yapan şeyin işlediği konunun
değil, üslubunun olduğu anlatılmak istenmiştir. Dolayısıyla bu cümlede
anlatılmak isteneni “Bir yazarın neyi söylediğinden çok, nasıl söylediği önemlidir.”
şeklinde ifade edebiliriz.
4. Cümleden Çıkarılamayacak Yargı
Bir cümle verilir ve bu cümleden
çıkarılamayan ya da cümlenin anlamıyla çelişen yargıları bulmamız istenir.
Yapılacak iş
verilen cümleyi yorumlayarak cümleden çıkarılabilecek yargıları bulmaktır.
Sorular dört seçenekten oluştuğuna göre, seçeneklerin üçündeki yargılar,
verilen cümleden çıkarılabilecek niteliktedir. Dolayısıyla cümleden
çıkarılabilecek yargılar belirlenince, cümleden çıkarılamayacak yargı
kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu süreçte cümle çok iyi okunmalı, hangi
ifadeden nasıl bir sonuç çıkarılabileceği iyi tespit edilmelidir.
Örnek(ler)
» Mehmet’in kardeşi dün de okula gitmedi.
Bu cümleden çıkarılabilecek ve
çıkarılamayacak anlamları bulalım:
1. “Mehmet evin tek çocuğu değildir.”
2. “Mehmet ‘in kardeşi 0-6 yaş arasında değil.”
3. “Mehmet ‘in kardeşi bugün de okula gitmemiş.”
4. “Mehmet kardeşinden başarılıdır.”
Yukarıdaki cümlelere baktığımızda 1.
cümle kardeş, 2. cümle okul, 3. cümle dün de sözcüklerinden çıkar. 4. cümleyi
verilen cümleden çıkaramıyoruz.
5. Cümle Tamamlama
Verilen cümlelerde veya karşılıklı
konuşma metinlerinde boş bırakılan yerlerin anlam bütünlüğünü ve uyumunu
sağlayacak şekilde doldurulmasıdır.
Yapılacak iş, cümlenin gelişinden
çıkarılan anlam doğrultusunda boşlukları doldurmaktır. Bu yapılırken dil
bilgisi kuralları göz önünde bulundurulmalıdır. Yani eklenecek sözcüklerin hem
anlamca hem de yapıca cümleye uygunluk taşıması gerekir.
Tamamlanacak ve tamamlayacak cümleler ya
da sözler arasında;
– Anlamsal ilişki doğru kurulmalıdır.
– Zaman ve kişi yönünden uyum olmalıdır.
– Cümleleri anlamca bağlamak için uygun bağlaçlar kullanılmalıdır.
> Böyle sorular seçeneklerden gidilerek de
çözülebilir.
Örnek(ler)
» Anneme Anneler Günü için bir ………………… aldım.
Anneler Günü’nde çocuklar annelerine hediye alır. Öyleyse bu boşluğu “hediye”
sözcüğüyle tamamlayabiliriz.
6. Cümle Oluşturma (Kelimeleri Doğru
Sıralama)
Sözcük ya da sözcük gruplarına ayrılmış
olarak verilen cümlelerin genellikle anlamlı ve kurallı bir cümle haline
getirilmesi istenir.
Yapılacak iş, öncelikle yüklemi
belirlemek ve eğer kurallı bir cümle isteniyorsa yüklemi sona yerleştirmek,
daha sonra varsa edat gruplarını, bağlaçları ve tamlamaları bulmaktır.
> Bu konuyla ilgili sorular seçeneklerden
gidilerek de çözülebilir.
7. Düşüncenin Yönünü (Akışını)
Değiştiren Sözcükler
Cümle içindeki kelimeler anlamca
birbirini tamamlar. Fakat bir konudan başka bir konuya geçilirken “fakat,
ama, lakin, ancak, oysa, ne var ki, yalnız, halbuki” gibi anlamın
akışını değiştiren sözcükler kullanılabilir. Bu tür sözcükler cümlede anlamın
akışını değiştiren sözcüklerdir.
Örnek(ler)
» Mehmet çalışkan, dürüst, efendi bir öğrencidir;
ama…
“ama” bağlacından sonra kullanacağımız
ifade daha önce kullanacağımız ifadenin zıddı olacaktır.
Mehmet çalışkan, dürüst, efendi bir
öğrencidir; ama yazısı güzel değil.
ifade
olumlu ifade olumsuz
» Hasta adam, iyileşmek için doktor doktor
dolaştı; ne var ki hastalığına çare bulamadı.
» Ankara güzel, düzenli, planlı bir
şehirdir; fakat denize kıyısı yoktur.
» Parası yok, arkadaşı yok, gidecek
kimsesi yok; yalnız temiz bir kalbi var.
» Gelemeyeceğini söyledi, hâlbuki vakti
vardı.
Anlamlarına Göre Cümleler
1. Öneri (Teklif) Cümleleri
Bir sorunu çözmek veya daha iyiye
ulaşmak için görüş ve düşüncelerin öne sürüldüğü cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Daldaki elmayı almak için merdiven kullanmalısın.
» Bu işe sabırlı yaklaşmanız daha
doğru olacak.
» Konuyu iyice anlamak istiyorsan,
önce tekrar et, sonra da bol bol soru çöz.
2. Varsayım Cümleleri
Gerçekleşmemiş bir olayın gerçekleşmiş
gibi ya da gerçekleşmiş bir olayın hiç gerçekleşmemiş gibi kabul edildiği
cümlelerdir. Varsayım anlamı taşıyan yargılarda genellikle “tutalım ki, diyelim
ki, farz edelim, düşün ki” gibi ifadelere yer verilir.
Örnek(ler)
» Diyelim ki bu uçağa yetişemedin.
» Bir an için rüyalarının
gerçekleştiğini düşün.
» Tut ki puanın yetmedi
ve üniversiteye giremedin.
3. Eleştiri Cümleleri
Bir yapıtın, bir insanın veya bir
durumun doğru ya da yanlış yönlerini belirten cümlelerdir. Eleştiri, olumlu
eleştiri ve olumsuz eleştiri olmak üzere ikiye ayrılır.
Örnek(ler)
» Konuları açık ve anlaşılır bir dille ele almış.
» Hakem, son maçı çok iyi yönetti.
Yukarıdaki cümlelerde hoşa giden yönler belirtildiğinden olumlu eleştiri
yapılmıştır.
» Bu firmanın ürünleri eskisi kadar kaliteli değil.
» Kimi öyküleri, öykü olmaktan çok
köşe yazısıdır.
Yukarıdaki cümlelerde de hoşa gitmeyen, eksik görülen yönler belirtildiğinden
olumsuz eleştiri yapılmıştır.
4. Öz Eleştiri Cümleleri
Bir kişinin kendi davranışları üzerinde
yürüttüğü yargıları içeren cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Zamanı iyi kullanmadığım için sınavda başarısız
oldum.
» On dört yaşına geldim ama hâlâ
güzel yazmayı öğrenemedim.
» Düşünmeden konuşarak arkadaşımın
kalbini kırdım.
5. Davranış Cümleleri
Birine veya bir şeye karşı sergilenen
hâl, hareket, muamele, tavır ve tutumları anlatan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Yıllardır görmediği dayısına doyasıya sarıldı.
» Ev sahibi bizi çok sıcak
karşıladı.
6. Ön Yargı (Peşin Hüküm) Cümleleri
Bir kişi veya bir durumla ilgili belirli
şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz
yargıları belirten cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Bu işi kesinlikle başaramayacak. (Olumsuz ön yargı)
» Bu kitap bu yılın en çok okunan
kitabı olacak. (Olumlu ön yargı)
» Ben zaten onun suçlu olduğunu
baştan biliyordum.
7. Uyarı Cümleleri
Kişi ya da kişileri yanlış
davranışlardan uzak tutmak için bir konu, sorun ya da olumsuz bir durum ile ilgili
ikaz ve hatırlatmaları içeren cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Kışın zincir takmadan yola çıkmayın.
» Üzerime bu kadar gelmeyin.
» Dilini tutmayı öğrenemezsen
etrafında kimsecikler kalmaz.
8. Görüş Cümleleri
Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde
varılan yargıyı belirten cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Resim sanatı insanı dinlendirir.
» Hepimiz hatalarımızdan ders
çıkarmalıyız.
» Bu projedeki eksikleri
gidermeliyiz.
9. Yakınma (Şikayet) Cümleleri
Bir durumdan duyulan rahatsızlığı ifade
eden cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Gittiğinden beri hiç aramadı.
» Nerede nasıl davranacağını bir
öğrenebilse.
» İnsanlar hâlâ uğradıkları
haksızlıklara ses çıkarmıyor.
10. Hayıflanma Cümleleri
Bir kişinin herhangi bir olaydan veya
yapmadığı bir işten dolayı duyduğu üzüntüyü anlatan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Öğretmenin anlattıklarını keşke defterime
yazsaydım.
» Gençlikte bir güzel gezip eğlenmek
varmış.
» Zavallı kedi soğukta çok üşümüş.
11. Pişmanlık Cümleleri
Yapılan bir hata veya yanlış sonucunda
duyulan üzüntüyü belirten cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Keşke ona bu sözleri söylemeseydim.
» Bu arabayı almamız bir hataydı.
» Buzlu yolda bu kadar hızlı araba
kullanmamalıydım.
» Hayıflanma cümleleri ile pişmanlık
cümleleri arasındaki fark şudur: Hayıflanma cümlelerinde yapılmayan bir
işten dolayı duyulan üzüntü anlatılır, pişmanlık cümlelerinde ise yapılan bir
işten dolayı duyulan üzüntü söz konusudur.
12. Sitem Cümleleri
Bir kimsenin yaptığı bir hareketten
dolayı duyulan üzüntünün, kırgınlığın dile getirildiği cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Davete bir beni çağırmamışsın.
» İnsan, kendisine bunca emeği geçen
insanı bir kere de olsa arayıp sorar.
» Bir yudum mutluluğu bize çok
gördünüz.
» Sitem cümleleri ile yakınma cümleleri
arasındaki fark şudur: Sitem cümlelerinde bir durumdan veya
bir kişiden duyulan rahatsızlık kişinin kendisine söylenir,
yakınma cümlelerinde ise bir durumdan veya bir kişiden duyulan
rahatsızlık başkalarına anlatılır.
13. Küçümseme Cümleleri
Bir kişiye veya bir olaya değer vermeme,
onu küçük görme, önemsememe, hafife alma anlamı taşıyan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» O da güya okuyacak da adam olacak.
» Bu maçı kazanıp da şampiyon
olacakmış.
» Sen kim, sanatçı olmak kim!
14. Azımsama Cümleleri
Bir şeyin miktarca az olduğunu, yetersiz
görüldüğünü ifade eden cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Bir tanecik mi ayakkabın var?
» Bu kadarcık ücretle çalışamam.
» Günlerdir çalışıyorsun, ne kadar
az iş yapmışsın.
15. Şaşırma Cümleleri
Beklenmeyen bir durum karşısında ne
yapacağını, nasıl davranacağını bilememe, hayrete düşme anlamı taşıyan
cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Böyle ansızın gideceğini hiç düşünmemiştim.
» Sınav sonucunu çok yüksek
beklerken düşük gelmesin mi!
» Ne, demek doktor oldun!
16. Beklenti Cümleleri
Gerçekleşmesi beklenen davranış ve
işleri bildiren cümlelerdir. Beklentiler bazen gerçekleşir bazen gerçekleşmez.
Örnek(ler)
» Sınavdan yüksek not almayı umuyorum.
» Bizi bu sefer daha sıcak
karşılayacağını düşünmüştük. (gerçekleşmemiş beklenti)
» Annem doğum günümde bana en
sevdiğim oyuncağı alacak.
17. Özlem (Hasret) Cümleleri
Geçmişte yaşanan günlerin tekrar yaşanma
isteğini ya da bir yeri veya kişiyi görme isteğini dile getiren cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Yıllardır görmediğim köyüm burnumda tütüyor.
» Eskiden bayramlar bir başka
kutlanırdı.
» Fırsat olsa da onu tekrar
görebilsem.
18. Tasarı Cümleleri
Gelecekte yapılması planlanan işlerin
belirtildiği cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Önümüzdeki ay tatile çıkmayı düşünüyorum.
» Bu işin altından başarıyla
kalkmayı amaçlıyoruz.
19. Tahmin Cümleleri
Akla, sezgilere, gözlemlere veya
birtakım verilere dayanarak, olacak bir şeyi önceden kestirebilme sonucunda
ortaya çıkan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Annem meraktan patlıyordur şimdi.
» Gökyüzü bulutlarla doldu, yağmur
yağabilir.
» Şu anda öğretmen derse
başlamıştır.
20. Olasılık (İhtimal) Cümleleri
Gerçekleşmesi kesin olmayan bir olayın
veya bir durumun ortaya çıkmasının beklenilmesi, umut edilmesi ile ilgili
cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Tatilde Karabük’e gidebiliriz.
» Kim bilir belki yarın, belki
yarından da yakın.
» Sanıyorum o konu anlatılmadı.
» Olasılık cümleleri ile tahmin cümleleri
arasındaki fark şudur: Olasılık anlamlı cümlelerde “ikilem” söz
konusudur. Yani bahsedilen şey için “Öyle de olabilir, böyle de olabilir.”
anlamı hakimdir. Tahmin anlamlı cümlelerde bu “ikilemi” görmeyiz. Tahmin
anlamlı cümlelerde tecrübelerden hareketle “emin oluş” havası vardır. Olasılık
anlamlı cümlelere göre, tahmin anlamlı cümlelerde “kesinlik anlamı” daha
yoğundur.
21. Çaresizlik Cümleleri
Olay ve durumlar karşısında
yapılabilecek herhangi bir şey olmamasıdır.
Örnek(ler)
»İstesek de istemesek de bu sıkıntıyı çekeceğiz.
» Parasızlıktan ne yapacağını
bilmiyordu.
» Bu olay onun elini kolunu
bağlamıştı.
22. Beğeni Cümleleri
Bir varlığa veya bir olayın sonucuna
yönelik beğenme, takdir etme, övme veya onaylama işini bildiren cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve
tertemiz bir insan olarak yetişti.
» Araba dediğin böyle rahat ve geniş
olmalı.
» Yazar, olayları sıradanlığa
düşmeden güzel bir üslupla yansıtmış.
23. Onay Cümleleri
Yapılan bir işin ya da davranışın
yerinde ve doğru olduğunun kabul edildiği cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Öğretmenine saygı göstererek yerinde bir davranış
sergiledi.
» Aferin sana, son saniyede topu
potaya atman doğru bir hareketti.
24. Abartma Cümleleri
Bir şeyi olduğundan çok veya az
göstererek anlatan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Adam o kadar zayıf ki üflesek uçacak.
» Ağlamaktan gözlerinin yaşı
kurumuştu.
» Pire kadar boyuyla bana kafa
tutuyor.
25. Endişe (Kaygı) Cümleleri
Olumsuz bir durumun gerçekleşme
olasılığından dolayı duyulan kaygıyı anlatan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Acaba yolda başlarına bir şey mi geldi?
» Bu kadar bekledik ama ya gelmezse…
26. Gözlem Cümleleri
Bir varlığın, durumun veya olayın
niteliklerini gözleme dayalı olarak anlatan cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Yazarın çalışma masası darmadağındı.
» Çocuk bizimle konuşurken sürekli
sallanıyordu.
27. Kesinlik Bildiren Cümleler
Şüphe ve olasılık barındırmayan,
anlamında kesinlik olan cümlelerdir. Genelde nesnel anlatımlı cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Bu yörenin dereleri kışın donar.
» Ders bitmiştir, herkes dışarı
çıksın.
» Ayılar somon balığını sever.
28. Kararlılık Bildiren Cümleler
Kararında direnme, kesin karar vermiş
olma durumunu belirten cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Hiçbir güç beni annemden ayıramaz.
» Sorularına asla cevap
vermeyeceğim.
» Bu yolda ölmek var dönmek yok
benim için.
29. Kararsızlık Bildiren Cümleler
Herhangi bir konuyla ilgili olarak karar
verememeyi ifade eden cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Acaba kazağı buradan mı alsam, yoksa öteki
mağazadan mı?
» Tiyatroya mı gitsem, sinemaya mı?
30. Eşitlik Bildiren Cümleler
İki veya daha çok şeyin eşit olması
durumunu ifade eden cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Kazandığımız paraları yarı yarıya paylaştık.
» Boyca birbirleriyle aynılar.
» Elmayı tam ortasından
ikiye böldü.
31. Soru Sormaktan Çok Bilinenin
Vurgulandığı Cümleler
Amacın soru sormak olmadığı, bilinen bir
durumun öne çıkarıldığı veya vurgulandığı cümlelerdir.
Örnek(ler)
» Hangimiz bu kampanyaya katılmak istemeyiz ki?
» İnsan sevmez mi?
Paragrafta (Parçada) Anlam
Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir olayı
tam olarak anlatabilmek için bir araya getirilen cümleler topluluğuna paragraf denir.
Paragraf kendi içerisinde bir bütünlük
taşır, paragraf tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içerisinde bir
bütünlük oluşturur.
Bütün paragraf sorularının çözümünde
yararlı olabilecek birkaç ipucu:
1- Önce soru okunur.
2- Daha sonra parça (metin) okunur.
3- Parça okunurken, önemli yerlerin altı çizilir. (Önemli
yer, sorunun cevabı olabilecek olan yerdir)
4- Cevap bulunurken, yazıda anlatılanlar dikkate
alınmalıdır. Kendi görüş ve düşüncelerimize göre hareket edilmemelidir.
5- Doğru seçenek bulunurken yanlış seçenekler
elenmelidir.
> Parçada anlam; paragrafın
anlam, yapı ve anlatım yönü olmak üzere üç ana başlıkta
incelenir:
Paragrafın Anlam Yönü
Anlam bakımından paragraf; ana
düşünce, yardımcı düşünceler, konu, başlık, anahtar kelimeler, soru, duygular,
duyular, karakter ve paragrafta olay, zaman, yer, varlık kadrosu olmak
üzere on ana başlıkta incelenir:
1. Paragrafta Ana Düşünce (Ana Fikir)
Yazar veya şairler bir konu aracılığı
ile belirli bir anlatım yöntemini kullanarak okuyucuya bir mesaj ulaştırır.
Parçada okuyucuya verilmek istenen asıl düşünceye ana düşünce denir.
Bir parçanın yazılmasının amacı ana düşüncedir, parçanın konusu da parçanın
yazımı için araç niteliğindedir.
Ana düşüncenin bazı özellikleri:
> Ana düşünce bir yargı bildirir.
> Parça okunduğunda herkesin vardığı
ortak düşüncedir.
> Parçayı kapsar nitelikte genel bir
yargıdır.
> Parça tek cümle ile özetlenecek
olsa bu ana düşünce cümlesi olur.
Bir parçada ana düşünceyi bulmak için şu
yolu izleyebiliriz:
1 Öncelikle konu bulunmalıdır.
2 Yazarın konuyu ele alış amacının
ana düşünceyi oluşturduğu unutulmamalıdır.
3 Parçadaki bağlayıcı kavramlar
varsa belirlenmeli; çünkü “kısacası, sonuçta, oysa, bence, özetle, aslında”
gibi ifadelerden sonra ana düşünce gelebilir.
4 Örnek verilmişse örnekten önceki
yargının ana düşünceyi verebileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.
> İyi bir paragrafta ana düşünce bir
cümle şeklinde parçanın başında, sonunda veya herhangi bir yerinde verilir.
Paragraftaki diğer cümleler ise ana düşünceyi açıklayıcı ya da destekleyici
nitelikte olur.
> Ana düşünce, bazen de yazının
bütününe sindirilmiş durumdadır. Bu durumda ana düşünce paragraf yorumlanarak,
anlatılanlardan hareketle bulunur.
> Bu bilgiler göz önüne alınarak ana
düşünce bulunurken parçada şu sorulara cevap aranmalıdır:
– Yazar bu parçayı hangi amaçla
yazmıştır?
– Bize ne anlatmak istemektedir?
Bu sorulara cevap aranırken karşımıza
çıkacak düşünceleri, kendi görüşümüze göre değerlendirmemeliyiz. Parçada bizim
kabul etmediğimiz, hatta tam tersini düşündüğümüz bir fikir işleniyor olabilir.
Yazılanlardan hareketle ve yazara göre doğrular bulunmalıdır.
NOT 1 Parçanın ana düşüncesi, parçanın bütününü kapsar. Ana
düşünce bulunurken sınırlamaya ve kapsayıcılığa dikkat edilmelidir. Ana düşünce
olarak belirlenecek ifade parçanın tamamını kapsayıcı nitelikte olmalıdır.
Çünkü parçanın bir kısmını karşılayan düşünce ana düşünce olamaz.
Örnek(ler)
» “Türk milletini şiirsiz düşünemeyiz. O, asırlar
boyu şiirle düşünmüş, şiirle konuşmuştur. Kahramanlıklarını şiirle ifade
etmiş; üzüntülerini, sevinçlerini şiirle dile getirmiştir. Analar, çocuklarını
şiirle avutmuş, şiirle uyutmuştur. Ölenlerin arkasından şiirle ağlanmıştır.
Sözün özü, Türk milleti şiir zevki olan ve şiire yatkın bir millettir.”
Bu parçanın ana fikrini bulmak oldukça
kolay. Çünkü yazar parçanın bütününde anlattıklarını “sözün özü” diyerek son
cümlede özetlemiştir. Bu cümleden yola çıkarak bu parçada “Şiirin milletimizin
hayatında önemli bir yeri olduğu” düşüncesinin vurgulandığını rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Eğer biz bu parçanın ana düşüncesi için “Şiir, insan yaşamında önemlidir.”
belirlemesini yapmış olsaydık hata ederdik. Çünkü bu düşünce parçada
anlatılandan daha genel bir yargıdır. Oysa parçada şiirin bütün insanlar için
önemi değil, sadece Türk insanının yaşamındaki yeri anlatılmış.
Eğer bu parçanın ana düşüncesi olarak “Türk milleti kahramanlıklarını şiirle
ifade etmiştir.” belirlemesini yapsaydık, yine hata yapmış olurduk. Çünkü bu
sefer de ana düşünceyi oldukça daraltmış olurduk. Parçada, Türk milletinin
kahramanlıklarını şiirle ifade ettiği anlatılmıştır; ama bu düşünce Türk
milletinin yaşamında şiirin yerini anlatmak için kullanılmış yardımcı
düşüncelerden sadece biridir. Yani parçayı kapsayıcı nitelikte değildir.
Dolayısıyla bu belirleme de ana düşünce olamaz.
NOT 2 Ana düşünce bazen de parçanın
girişinde yani ilk cümlede verilebilir.
Örnek(ler)
» “Oyun, çocukların ruhsal eğitiminde önemli bir yer
tutar ve gelişmelerini sağlar. Oyundan ve oyuncaklardan mahrum bazı
çocukların, gelecekte asık yüzlü, somurtkan ve çekilmez kişiler oldukları görülmüştür.
Oyunlar, aşırı olmadığı sürece, çocuklar için vazgeçilmez eğlence
kaynaklarıdır.”
Bu parçanın bütününde “oyun ve
oyuncağın, çocuğun ruhsal gelişimi için gerekli olduğu” düşüncesi işlenmiştir.
Yazar bu ana düşünceyi zaten ilk cümlede “Oyun, çocukların ruhi eğitiminde
önemli bir yer tutar ve gelişmelerini sağlar.” sözleriyle vermiştir. Daha
sonraki cümlelerde ise bu düşüncesini açıklayıcı ve destekleyici açıklamaları
sıralamıştır. Demek ki bu parçanın ana düşüncesi ilk cümlededir.
NOT 3 Ana düşünce, bazı parçalarda son
cümlede bulunabilir.
Örnek(ler)
» “Kişilerin tek başlarına bir güçleri yoktur;
çabalarının sonucu, dünyanın genel tablosu içinde pek fark edilmez. Hayatta
işler, genel bir iş bölümüne göre yürütülür. Bu iş bölümünde tek adamın payı
bir yağmur damlası kadardır. Gene de her damla, taşkını artırır; her el
insanlığın mutluluğuna ya da sefaletine bir şeyler katar.”
Yazar bu parçada asıl mesajını son
cümlede vermiştir. Bu parçanın ana düşüncesi: “Gene de her damla, taşkını
artırır; her el insanlığın mutluluğuna ya da sefaletine bir şeyler katar.”
cümlesinde gizlidir. Biz bu cümleden “Dünyanın iyi veya kötü oluşunda her
ferdin payı vardır.” sonucunu çıkarabiliriz. Bu yargı ana düşüncedir.
NOT 4 Ana düşünce bazen yazının içinde
bir cümle olarak geçmez. Ana düşünce parçanın bütününde olabilir. Okuyucu,
bütün parçayı değerlendirerek ana düşünceye kendisi ulaşır.
Örnek(ler)
» “El halısında desen, göz değmesin diye nazar boncuğu;
serilen eve bolluk getirsin diye bereket ağacı; birlik ve beraberlik, dirlik
ve düzen getirsin diye zincir hâline getirilmiş halkalar şeklinde gösterilir.”
Bu parçanın konusu “halı desenleri”dir.
Ancak parçanın ana düşüncesi doğrudan verilmemiştir. Bunu biz bulacağız. Yazar
parçada halı desenlerinin anlamlarından bahsediyor ve örnekler veriyor. Öyleyse
bu yazının amacı “Halıdaki desenlerin kendine özgü anlamları vardır.”
düşüncesini okuyucuyla paylaşmaktır, diyebiliriz.
NOT 5 Bazı parçalarda asıl mesajı
dolaylı olarak verilir. Bu yapılırken karşılaştırma ve benzetme yapılır. Bu tip
parçalarda ana düşünce parçada bir cümle olarak geçmez. Ana düşünce, parçanın
bütününe sindirilmiş biçimdedir ve okuyucunun bulması amaçlanır.
Örnek(ler)
» “Şimdi bir heykeltıraş düşününüz. Gevşek ve çürük
bir zemin üzerine güzel, mükemmel bir heykel yapmaktadır. Bu heykeli bir an
için herkes beğenebilir. Fakat zemin çürük olduğundan bu heykel yaşayamaz.
Harçlarla ne kadar kuvvetli dayanak yapılırsa yapılsın yıkılır. Çünkü zemini
gevşektir.”
Yazar, parçada bir olay anlatmakla söze
başlamış. Bu olay çürük bir zemine yapılan bir heykelle ilgilidir. Yazar sonra
da bu olayla ilgili hükmünü vermiştir: “Sağlam zemine inşa edilmemiş eserler
mükemmel de olsa ayakta duramaz.” Yazar aslında bunu anlatmak istemiyor. Bu
olayı hikâye ederek okuyucunun bir genellemeye ulaşmasını istiyor. Bu
genelleme “Her iş önce sağlam bir temele dayanmalıdır.” düşüncesidir. Parçanın
ana düşüncesi de budur.
NOT 6 Bazen de parçada anlatılanlar
seçeneklerde bir atasözüyle karşılanır. Parçada anlatılanları o atasözü
kapsar.
Bu sorularda metin, aslında bir atasözünün açıklamasıdır. Dolayısıyla
seçeneklerde ana düşünce olarak bir atasözü yer alır. Sorular çözülürken
atasözü bilgisi gerekir.
Örnek(ler)
» “Hayat riskler üzerine kurulu. Riske katlanmayı göze
alamayan, büyük sıçramalar yapamıyor. Büyük sıçramayı göze alanlar ise düşme
riskini de kabul etmek zorunda kalıyor.”
Bu parçayla ilgili “Paragraftaki
düşünceye uygun atasözü aşağıdakilerin hangisidir?” şeklindeki bir soruya cevap
olarak “Korkak bezirgan ne kâr eder ne zarar.” atasözünü verebiliriz ve bu
atasözü de parçanın ana düşüncesi olur.
NOT 7 Bazı şiirlerin de ana düşüncesi
vardır. Bu ana düşünceler atasözü ile de ifade edilebilir.
Örnek(ler)
» “Her canlıya Hak, lâyık olan cevheri verdi.
Tırtıl iki diş bulsa eğer, ormanı yerdi.
Şayet kediler, haftada bir gün uçabilse,
Dünyada bütün serçelerin nesli biterdi.”
Bu şiirin ana düşüncesi ilk mısradadır.
Şair sonraki mısralarda ise ilk mısrada verdiği ana düşünceyi örneklerle açıklamaya
çalışmıştır. Öyleyse ilk cümleden yola çıkarak bu cümlenin ana düşüncesi olarak
“Allah, her canlıyı kendine özgü yeteneklerle donatmıştır.” diyebiliriz.
2. Paragrafta Yardımcı Düşünceler
Parçada ana düşünce ortaya konurken bu
düşünceyi açıklayıcı ve destekleyici nitelikte başka düşüncelerden
yararlanılır. İşte parçada ana düşünceye zemin oluşturan bu düşüncelere yardımcı
düşüncedenir.
Dört ayaklı bir sandalye düşünün. Bu
ayaklardan hiçbiri tek başına bir sandalyeyi oluşturmaz. Ancak dördü bir araya
geldiğinde sandalye oluşur ve kullanılır duruma gelir. İşte parçadaki yardımcı
düşüncelerin her biri, sandalyenin ayaklarından biri gibidir ve bunlar ana
düşünceyi ayakta tutar.
Yardımcı düşünceler;
> Parçada sayı olarak birden
fazladır.
> Parçayı tam olarak kapsamaz.
> Ana düşüncenin sınırlarını çizer.
> Ana düşüncenin anlaşılmasını
sağlayıcı niteliktedir.
Sorularda bizden parçada yer almayan
yardımcı düşünceyi bulmamız istenir. Dolayısıyla bu sorular olumsuz soru
şeklindedir. Yardımcı düşünce soruları iki şekilde çözülür:
1. YÖNTEM Önce soru metni, sonra parça, daha
sonra da seçenekler okunur. Bu işlemden sonra seçeneklerdeki ifadeler parçadaki
cümlelerle tek tek karşılaştırılır.
Parçadaki cümleler ya aynıyla, ya
bölünerek bir kısmıyla ya da özü bozulmayacak şekilde biraz değiştirilerek üç
seçeneğe yerleştirilmiştir. Yapılacak iş, bu cümlelerle uyum sağlayan
seçenekleri bire bir eşlemektir. Açıkta kalan seçenek, parçada olmayan
düşüncedir.
2. YÖNTEM Önce soru okunur. Sonra dikkatli
bir şekilde parça okunur. Daha sonra parçada anlatılanlar akılda tutularak
seçenekler tek tek okunur. Bu okuma esnasında parçayla uyum sağlamayan, parçada
olmayan seçenek bulunmaya çalışılır.
Bu yöntem zaman almaz; yalnız bazen
parçada anlatılanlar akılda tam olarak kalmadığından yanlış bir sonuca
ulaşılabilir.
3. Paragrafta Konu
Üzerinde durulan, hakkında yazı yazma
gereği hissedilen her türlü kavrama konu denir.
Konu, yazarın mesajını okuyucuya ulaştıran bir araçtır. Yani yazının yazılış
amacı değil, amaca götüren bir araçtır.
Parçanın konusu bulunurken şunlara dikkat edilmelidir:
1 Parçada en çok tekrar edilen
sözcükler üzerinde yoğunlaşılmalıdır.
2 İlk cümlelere dikkat edilmelidir,
çünkü konu ilk cümlelerde verilebilir.
3 Konu, parçanın tamamını kapsar
nitelikte olmalıdır. Ancak konuyu ararken genellemeye gidilmemelidir. Konu,
mümkün olduğunca parçayı da kapsayıcı şekilde daraltılmalıdır.
Örnek(ler)
» “Herkes lider olamaz. Kitleleri peşinden sürükleyip
götürebilmek için birçok olumlu niteliğin bir kişide toplanması gerekir. Bilgi,
çalışkanlık, disiplin, karizma, iyi hitabet, güçlü sezgiler… Bu nitelikler de
yetmez. Ayrıca lider çok okumalı, çok çalışmalıdır. Toplum için fedakârlıkta
bulunmalıdır.”
Parçada “lider”den söz edildiğini görüyoruz.
Yalnız, “lider” çok geniş kapsamlı bir söz. Acaba parçada “lider” hangi yönden
sınırlandırılmış?
Yani parçada;
“Liderin topluma katkılarından mı,
“Lider yetiştirmenin önemi”nden mi,
“Liderin görevlerinden mi söz edilmiş?
Hayır, hiçbiri değil. Paragrafta
“çalışkanlık, disiplin, iyi hitabet” gibi özelliklerden söz edilmiş. Bu özellikleri
taşıyan kişilerin lider olabileceği belirtilmiş. O hâlde parçada “liderin
özellikleri” üzerinde durulmuş. İşte konuyu bulmuş olduk: Liderin özellikleri.
4. Paragrafta Başlık
Konuyu en iyi şekilde kapsayıp yansıtan
ve birkaç sözcükten oluşan sözcük grubuna başlık denir.
Başlık;
> İlgi çekici ve düşündürücüdür.
> Konu hakkında bilgi verir.
> Ana düşünceyi çağrıştırır.
> Parçanın bütünü okunduğunda daha
iyi kavranır.
> Hem şiirin hem de paragrafın bir
başlığı olabilir.
Örnek(ler)
» “Çocuklar doğar.
Dünyaya bakar,
Sevimli mi sevimli
Yürüdükçe,
Yol yordam öğrenir.
Uçtukça uçar.
Koştukça bir ceylan gibi”
Bu şiire “Çocuklar” başlığını
koyabiliriz. Çünkü şiirde doğan, büyüyen, sevimli mi sevimli çocuklardan söz
edilmektedir.
» “Bir yazarın bütün ustalığı, iyi tarif ve iyi
tasvir etmekten ibarettir. Yazılan şeyin doğal, kuvvetli ve güzel olması için
gerçeği ifade etmesi gerekir. Okuduğunuz bir eser sizi fikirce yükseltir,
içinizi asil duygularla doldurursa, onu değerlendirmek için başka bir ölçü
aramayınız. Eser iyidir ve usta elinden çıkmıştır.”
Bu parçada ise “Usta Yazar” başlığını
kullanabiliriz.
5. Paragrafta Anahtar Kelimeler
Bir cümlenin veya sözün yansıtmak
istediği anlam için en büyük ipucunu veren ana kavram veya kelimeye anahtar
kelime denir.
Örnek(ler)
» “Okuyarak olayların ve gelişmelerin iç yüzünü öğrenen
bir kişi, öncelikle kendine olan güvenini artırır. Bu ise aynı zamanda düşünce
ufkunu geliştirip geniş bir görüş açısı sağlayarak olayları inceleme yeteneği
kazandırır. Ayrıca okuyan kişiler çok okumanın beraberinde getirdiği zengin
kelime dağarcığına sahip oldukları için, etkileyici ve güzel konuşarak hitap
ettikleri kişilerde etki de uyandırırlar.”
Bu metindeki “okumak, öğrenmek, güven,
düşünce ufku, kelime dağarcığı” gibi sözler anahtar kelimedir.
6. Paragrafta Soru
Bu tip sorular da konu ile ilgilidir.
Çünkü sorulan bir soruya karşılık birtakım açıklamalar yapılmaktadır.
Parçanın hangi sorunun cevabı olduğu sorulur. Parçada anlatılan bilgiler, soru
hakkında bize ipucu verecektir. Bu tip soruları çözerken parçanın ilk cümlesine
dikkat etmek gerekir. Parça “evet, hayır” gibi ifadelerle başlıyorsa bu
sözcükler de bizim için ipucudur.
7. Paragrafta Olay, Zaman, Yer ve
Varlık Kadrosu
Yer, zaman, şahıs öğeleri kullanılarak
belirli bir kural çerçevesinde oluşturulan edebî metinlere olay yazıları denir.
Öykü, roman, masal, fabl gibi türler olay yazılardır.
Örnek(ler)
» “Güneşli bir nisan sabahıydı. Çoban Haydar, her
zamanki gibi koyunları ve keçileri ahırdan çıkarıp köylerinin yanındaki meraya
doğru yola koyuldu. Amacı sürüyü otlatmak, kış boyunca iyi beslenemeyen
koyunları ve keçileri taze otlarla iyice doyurmaktı. Köyün hemen yanındaki bu
mera, bahar gelince bereketlenir, yeşilin bin bir tonuyla bezenirdi.”
Yukarıdaki paragrafın olay, zaman, mekân
ve şahıs kadrosu şöyledir:
Olay: Haydar’ın sürüyü meraya götürmesi
Zaman: Nisan sabahı
Mekân: Köyün yanındaki mera
Şahıs Kadrosu: Çoban Hayda
8. Paragrafta Duygular
Paragrafta yazarın iç dünyasına ait
pişmanlık, küçümseme, beğenme, korku, sitem vb. izlenimlere yer verilmesidir.
Örnek(ler)
» Dışarıda çok güzel kar yağıyordu. Pencerenin önüne
oturup kar yağışını seyrediyor, kar tanelerinin beyaz gülücükler dağıtarak
süzüle süzüle yere inmesini seyretmekten büyük sevinç duyuyordum.
Bu sırada yandaki kanepede oturan dedeme heyecanla seslendim:
“Dede, bak! Her yer nasıl da bembeyaz oldu!” Dedem dışarı baktı ve bana; “Evet
benim güzel kızım, tıpkı pamuk tarlası gibi.” dedi.
Yukarıdaki parçada yazar “neşe, heyecan”
duygularından yararlanmıştır.
9. Paragrafta Duyular
Parçada yazar “görme, işitme, dokunma
(hissetme), tatma, koklama” duyularından yararlanabilir.
Örnek(ler)
» Bu mahallede oturanlar yaz sabahları ağaçlara yuva yapan bülbüllerin sesleriyle ve mis gibi kokan çiçeklerle uyanırlar. Ancak güneş,
perdeleri aralayıp odalara sızdığında duyulan sadece kuş sesleri değildir.
Çocuklar uyanmış ve cıvıl cıvıl sesleriyle sokakta oynamaya başlamışlardı.
Yukarıdaki paragrafta yazar “görme, işitme, koklama” duyularından yararlanmıştır.
10. Paragrafta Karakter
Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu
başkasından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen
özelliklere karakter denir. “Uysal, kararlı, inatçı,
sorumluluk sahibi, disiplinli” gibi kavramlar karakterdir.
Örnek(ler)
» “Vatanını ve milletini çok seven Atatürk, bu uğurda
canını feda etmekten kaçınmazdı. Ülkesi ve milleti için girdiği savaşlarda hep
ön safta yer alması bunun en güzel örneğidir.”
Yukarıdaki parçada Atatürk’ün
karakterlerinden biri olan “vatanseverlik” dile getirilmiştir.
Paragrafın Yapı Yönü
Paragrafın yapısı
konusunu paragrafın bölümleri, paragraf oluşturma, paragraf
tamamlama, paragrafı ikiye bölme, paragrafın akışını bozan cümle, cümlelerin
yerini değiştirme olmak üzere altı ana başlıkta inceleyebiliriz:
1. Paragrafın Bölümleri
Paragrafı oluşturan cümlelerin her
birisinin kendine özgü yeri vardır. Bir paragrafın ilk cümlesi ile son cümlesi
aynı nitelikleri taşımaz. Ayrıca paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle hem
yapı hem de anlam bakımından bir ilişki içerisindedir. Bu cümleler bir yargıyı
birbirlerine bağlı olarak anlatır.
> Paragraf giriş, gelişme ve sonuç
olmak üzere üç bölümden oluşur:
1.1. Giriş Bölümü
Genelde tek cümleden oluşan giriş
bölümünde parçada anlatılacak konu verilir.
Giriş cümlesi bağımsızdır. Diğer cümleler giriş cümlesine biçimce ve anlamca
bağlıdır. Kendinden önce de bir cümle varmış gibi bir izlenimi
uyandırmamalıdır. Bu yüzden giriş bölümü cümlesinde, sanki giriş cümlesinden
önce bir cümle varmış anlamını verebilecek olan “bu yüzden, bundan dolayı,
kaldı ki, yine de, ama, fakat, oysa, çünkü, bunun için, ise, de …” gibi
bağlayıcı ifadeler yer almaz.
Örnek(ler)
» “Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir.”
Yukarıdaki cümle parçanın ilk cümlesi olamaz. Çünkü bu cümlede geçen “bunlar”
ifadesinden biz, halkın ağaca önem vermesinin gerekçeleriyle ilgili yargıların
daha önce söylendiğini anlıyoruz. Demek ki yukarıdaki cümle bir sonuç cümlesidir.
» “Ağaç sevgisi de halkımızın değerlerindendir.”
Bu cümle de parçanın giriş cümlesi olamaz. Çünkü bu cümle kendinden önceki bir
cümlenin devamı niteliğindedir. Demek ki daha önce halkın başka değerlerinden
söz edilmiş, daha sonra bu değerlerden biri olan “ağaç sevgisi”ne
değinilmiştir.
» “Ağaç sevgisi toplumumuzun belleğine kazınmıştır.”
Bu cümle ise giriş cümlesi olmaya uygundur.
1.2. Gelişme Bölümü
Giriş cümlesinden sonra gelen ve onu
açıklayan, girişte belirtilen konunun ayrıntılarıyla ele alındığı bölümdür.
Düşüncelerin açıklanması, anlaşılır hale gelmesi, yerine göre ispatlanması için
betimleme, öyküleme, örneklendirme, tanık gösterme, karşılaştırma, açıklama
gibi anlatım teknikleri ve düşünceyi geliştirme yollarından yararlanılır.
1.3. Sonuç Bölümü
Gelişme bölümünde anlatılan olay,
düşünce ya da duyguların bir sonuca bağlandığı bölümdür. Bazen ana düşünce
sonuç bölümünde verilebilir.
Sonuç bölümünde “sonuç olarak, özetle, bundan dolayı, kısaca…” gibi bağlayıcı
ifadeler bulunabilir.
Örnek(ler)
» “Günlük yaşamımızda kullandığımız birçok
madde sağlığımızı tehdit ediyor. Öyle ki soluduğumuz havadan,
yediğimiz yemeklerden bile vücudumuza bol miktarda zehirli kimyasal maddeler
giriyor. Arabaların egzozlarından çıkan dumanlar, bacalardan havaya karışan
yakıt dumanları da zehirli maddelerle dolu. Sadece dışarısı mı? Evde de zehirli
maddelerle çevrilmiş durumdayız. Evlerde kullandığımız böcek öldürücü ilaçlar,
temizlik maddeleri vücudumuzu zehirleyen maddelerden sadece ikisi. Bu
yüzden sağlıklı kalabilmek için yaşamımıza, yiyip içtiklerimize dikkat etmeli,
sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz.”
Yukarıdaki paragrafta koyu
yazılmış kısım “giriş”, altı çizili kısım “sonuç”, geri
kalan kısım ise paragrafın “gelişme” bölümüdür.
2. Paragraf Oluşturma
Paragraf oluşturma soruları yapboz oyunu
gibidir. Karışık şekilde verilen cümlelerden anlamlı bir paragraf oluşturmamız
istenir. Aslında bu cümleler bir paragraftır. Ama bize sınavlarda sormak için
cümleler özellikle karıştırılır. Amaç, kompozisyon yeteneğinizi ölçmektir.
İşte, karışık şekilde verilen bu cümleleri dizerek anlamlı bir bütün oluşturmak
yapboz oyunundaki gibi parçaların birbiriyle ilgilerini belirlemeye bağlıdır.
Burada dikkat edilecek noktalar şunlardır:
> Öncelikle cümlelerin hepsi okunarak
bu cümlelerin ne anlattığı belirlenmeye çalışılmalıdır.
> Olay yazılarında olayın
gerçekleşme sırası, fikir yazılarında ise düşüncenin mantık sırası
belirlenmelidir. Bunlar yapılırken ilk cümle olabilecek ifade tespit
edilmelidir.
> Bu tip sorular seçeneklerden
gidilerek de çok kolay bulunabilir.
Örnek(ler)
» I. Çanakkale sırtlarını
bombardıman ettiler.
II. Bir topçu bölüğünde yalnız Seyit ve Ali
adlı iki topçu eri kaldı.
III. Oradan geçip İstanbul’u almaya
çalışıyorlardı.
IV. 1915 yılında düşman gemileri Çanakkale
Boğazı’na gelmişlerdir.
V. Oradaki askerlerimizin çoğu şehit
düştü.
Bu cümlelerin hepsini okuduğumuzda Çanakkale Savaşı ile ilgili bir olayın
hikâye edildiğini görmekteyiz. Yapacağımız iş, olayın gerçekleşme sürecini
belirlemektir.
Önce boğaza gemilerin gelmesi
anlatılmalı. Gemilerin geliş amacı verilmeli. Sonra bombalama anlatılmalı.
Bombalamadan sonra anlatılması gereken olay, askerlerimizin şehit düşmesi
olacaktır. Yalnız şehit düşmeyen iki topçumuz vardır. Olay mantıken böyle
sıralanmalı. Çünkü eylemlerden birinin gerçekleşmesi diğerine bağlıdır.
Şimdi yaptığımız bu sıralamayı
cümlelerle karşılaştıralım. Bu parçadan bir paragraf oluşturulduğunda sıralama
IV – III -I – V – II şeklinde olmalıdır.
3. Paragraf Tamamlama
Bazı paragraf sorularında, parçanın bazı
bölümlerinde boşluklar bırakılır ve bu boşluklara getirilebilecek uygun
cümleler sorulur. Bu tür durumlarda parçanın anlam ve yapı özellikleri dikkate
alınmalı, parça anlamca en uygun cümleyle tamamlanmalıdır.
Örnek(ler)
» “Kalemi elime aldığım zaman bir şey yazmadan kalıyorum
diyorsanız, bilgi tokluğu ve duygu zenginliğine sahip olmak için bol bol
okuyunuz. Küçük yaşlardan itibaren kitaplarla dost olunuz. Kitapların o geniş
dünyasına kulaç açtığınız zaman kendinizi daha mutlu ve güvenli
hissedeceksiniz. Okudukça yazmaya karşı ihtiyacınız artacak ve …”
Bu parçada yazmak ile okumak arasında
bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Bunu, parçanın giriş cümlesindeki “Kalemi
elime aldığım zaman bir şey yazmadan kalkıyorum diyorsanız,…” varsayımına
karşılık olarak, yine parçadaki “…bol bol okuyunuz.” ifadesinden anlıyoruz.
Yani parçada, yazmak isteyene okumak tavsiye ediliyor. Parça “Okudukça yazmaya
karşı ihtiyacınız artacak ve …” şeklinde devam ettiğine göre parçayı tamamlayacak
ifade “yazmak” ile ilgili bir ifade olmalıdır. Öyleyse bu paragrafı “elinizi
kaleme uzatacaksınız.” şeklinde bir ifadeyle tamamlayabiliriz.
4. Paragrafı İkiye Bölme
Yazar konuyu işlerken her bir paragrafta
konunun farklı bir yönünü işler. Anlattığı bir şeyden farklı bir şeye geçiş
yaptığında, yeni bir paragrafa da geçmesi gerekir. Sınavlarda iki ayrı
düşüncenin işlendiği bölümler bir paragraf olarak verilir ve bizden bu
paragrafı bölmemiz istenir.
> Bu tip sorularda yapılacak iş, her
bir cümlede anlatılanı bir iki sözcükle belirlemektir. Daha sonra belirlenen
bu ifadeler karşılaştırılmalıdır.
Görülecektir ki bir kısım cümlelerde bir
konudan bahsedilirken, diğer cümlelerde ise başka bir konudan söz ediliyor.
Yapılacak en son iş; yeni, farklı konuya geçilen ilk cümleyi veya konuyla
ilgili bakış açısının değiştiği ilk cümleyi belirlemektir.
Örnek(ler)
» “Heykelcilik, ilk insandan beri var olan bir sanat
dalı. İlk insanlar; etkilendikleri, beğendikleri, saygı duydukları,
onurlandırmak ya da anlamak istedikleri varlıkların heykellerini
yaptılar. Heykelcilik sanatında ilk insanlardan bugüne çok yol alındı.
Eskiden ilkel aletlerle yapılan bu güzel sanatlar şimdilerde modern aletlerle
yapılmaya başlandı.”
Yukarıdaki paragraftaki altı çizili kısım
farklı bir konuya değindiği için paragraf bu bölümden ikiye ayrılabilir.
5. Paragrafın Akışını Bozan Cümle
Bir tren düşünün. Bir vagonu gri renkli,
diğerlerinin hepsi siyah… Düşüncenin akışını bozan cümle gri renkli vagon
gibidir.
Paragrafı oluşturan cümlelerin hepsi
aynı düşünce etrafında örgülenir, aynı konuyu anlatır. Yani her paragrafta bir
konu işlenir. Farklı bir konu, farklı bir paragraf demektir. İşte düşüncenin
ya da anlatımın akışını bozan bu tür sorularda diğer cümlelerden farklı bir konuyu
işleyen cümleyi bulacağız.
> Bazen paragrafta bir konu
anlatılırken farklı bir düşünce veya konunun farklı bir yönü bir cümle hâlinde
araya girer. Düşüncenin akışını bozan cümlelerin sorulduğu sorularda bizden
istenen, işte bu farklı cümleyi bulmaktır.
> Bu soruların çözümünde yapılacak
iş; her bir cümlenin ne anlattığını, bir iki sözcükle belirlemektir. Sonra bu
belirlemelerimizi karşılaştırmaktır. Görülecektir ki bir cümle haricinde hepsi
aynı konudan veya konunun aynı yönünden bahsediyor. Farklı konudan bahseden
cümle, düşüncenin akışını bozan cümledir.
> Bu tip sorular “parçanın
bütünlüğüne uymayan, parçayla çelişen, düşüncenin akışını bozan, anlatımın
akışını bozan, parçayla tutarlı olmayan cümle” şeklinde karşımıza çıkar.
Örnek(ler)
» “Bundan yaklaşık yirmi yıl önce yazılı olarak haberleşmek
için mektup kullanıyorduk. Bu yolla mektupların yerine varması günlerce, bazen
haftalarca sürüyordu. Bugün, haberleşmek için çoğunlukla elektronik
posta (e-posta) kullanıyoruz. Hatta çok uzaktaki tanıdıklarımıza
mektupların aylar sonra ulaştığı bile oluyordu.”
Yukarıdaki paragrafta yıllar önce
haberleşmek için mektup kullandığımızdan ve bu mektupların gönderilen yerlere
ulaşma sürelerinden bahsedilirken altı çizili kısımda günümüzde e-posta kullandığımız
belirtilmiş. Altı çizili kısımda anlatılan parçanın bütünlüğüne ve anlam
akışına uymadığından parçanın anlam akışını bozmuştur.
6. Cümlelerin Yerini Değiştirme
Şiir veya düz yazıdan oluşan her
parçanın bir konusu vardır. İyi bir parça kendi içinde konu bütünlüğüne
sahiptir. Parçalar daha önce de değindiğimiz gibi giriş, gelişme ve sonuç
bölümlerinden oluşur.
Sınavda bazen bir parçayı oluşturan iki
cümle yer değiştirilerek verilir. Bu değişikliğin düzeltilmesi istenir.
> Parçayı oluşturan cümleler anlamca
birbirlerine bağlıdır. Biri diğerinin varlığını gerektirir. Özellikle olay
anlatan parçalarda, zaman sıralaması vardır. Düşünce paragraflarında ise
mantık sırası vardır. Yer değiştirilecek cümleleri bulurken bu noktalara dikkat
etmek gerekir.
> Bu tür sorularda çözüme
seçeneklerden de gidilebilir.
Örnek(ler)
» (1) Günümüz ozanları ise şiiri tartışmak yerine,
şiir yazmak istiyorlar. (2) Nerede o 1940’ların 1950’lerin coşkulu şiir
tartışmaları. (3) Şiirin niteliği, niceliği, anlamlılığı kimseyi
ilgilendirmiyor. (4) Şiirin ne olduğu konusu uzun zamandır tartışılmıyor.
Yukarıdaki parçanın ilk cümlesinde yer
alan “ise” ifadesinden dolayı bu cümle parçanın giriş cümlesi olamaz. Konunun
verildiği cümle ilk cümle olur. Konu, 4. cümlede verildiğine göre ilk cümle ile
dördüncü cümle yer değiştirilirse parça anlamlı bir bütün oluşturur. Böylece
düşüncenin akışı da sağlanır.
Paragrafın Anlatım Yönü
Anlatım bakımından paragraf; anlatım
türleri, düşünceyi geliştirme yolları, anlatıcı türleri ve bakış açıları ile
anlatım özellikleri olmak üzere beş ana başlıkta incelenir:
1. Anlatım Türleri
(Anlatım Biçimleri)
Yazarın duygu veya düşüncelerini ya da
bir olayı anlatırken kullandığı yöntemlerdir.
1.1. Betimleme (Betimleyici Anlatım,
Tasvir)
Varlıkların okuyucunun gözünde, zihninde
canlanacak şekilde ayırt edici nitelikleriyle resim çizer gibi
anlatılmasına betimleyici anlatım (tasvir etme) denir.
> Betimlemede gözlem esastır.
Gözlemle elde edilen bilgiler açık, sade ve anlaşılır bir dille okuyucunun
gözünde canlanacak şekilde anlatılır. Betimlemede yazar, tasvir edeceği varlığı
kendi bakış açısına, kendi görüş ve değerlendiriş biçimine göre anlatır,
betimlemeye kendi yorumunu katabilir.
> Yazarın kendi kişisel görüşünü
katmadan, nesnel bir bakış açısıyla, bir varlığa ait özellikleri sıraladığı
betimlemelere açıklayıcı
betimleme; kendi
kişisel görüşünü katarak, öznel bir bakış açısıyla, bir varlığın kendinde
uyandırdığı duygu ve düşüncelere de yer vererek yazdığı betimlemelere ise izlenimsel betimleme denir.
Örnek(ler)
» “Başımızın üstünde her zaman yeşil, iğne yapraklı
dallardan örülü bir çatı var. Dallar öylesine sık ki, güneş ışığı aşağıya
süzülemiyor bile. Ormanın içine doğru kilometrelerce uzayıp giden toprak bir
yol… Çevredeki çiçeklerin insanı bayıltıcı kokusu ve kuşların tatlı nağmeleri…”
Bu parçada ormanın içindeki bir yerin
betimlemesi yapılmıştır. Yazar bunu yaparken kendi yorumunu da katmıştır.
Betimlemede amaç, okuyucunun anlatılanı gözünde,
zihninde canlandırmasını sağlamaktır.
> Betimlemeler insanı konu alıyorsa
bu tip betimlemelere portre denir.
Kişinin dış görünüşünün, fiziksel
özelliklerinin (yüzü, gözü, saç rengi, kolları, bacakları, boyu vs.)
anlatıldığı betimlemelere fiziksel portre; kişinin iç dünyasının ve karakter özelliklerinin (sevdikleri,
sevmedikleri, düşündükleri, tepkileri, duyguları, önem verdikleri vs.)
anlatıldığı betimlemelere ise ruhsal portre denir. Bazen iki tür portre de bir parçada iç içe
bulunabilmektedir.
Örnek(ler)
»“Kapıda yaşlı bir adam belirdi. Üzerinde biraz eski, açık
mavi bir takım elbise vardı. Ceketin üst cebinde üçgen şeklinde kıvrılmış
mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer ağarmış saçlarını sol tarafa
yatırmış, hâlâ siyahlığını koruyan bıyıklarını üst dudağının üzerini kapatacak
şekilde bırakmış. Ayağında yıllar önce gençlerin oldukça rağbet ettiği ucu
sivri ucu küt biçimli ayakkabılar vardı.”
Bu parçada yaşlı adamın fiziksel
özelliklerinden, dış görünüşünden bahsedilerek fiziksel portre yapılmıştır.
1.2. Öyküleme (Öyküleyici Anlatım,
Hikaye Etme)
Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın
başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme
(hikâye etme) denir.
Anlatımı yönüyle betimlemeye benzer. Bu
nedenle öyküleme betimsel anlatımla karıştırılabilir.
Öyküleme ile
betimleme arasındaki fark: Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir
yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve
kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir.
Yani betimlemede belli bir zamanda durur
nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış
halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini
verebiliriz: Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte
betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman,
olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında
geçen olayları anlatan film gibidir.
Örnek(ler)
» “Derse geç kalmıştım. Hemen bir taksi tuttum.
Taksici beni derse yetiştirmek için biraz hızlı sürdü. Önümüzde giden araç ani
fren yapınca ona arkadan çarptık. Bereket, taksici hemen frene basmıştı da çarpışma
hafif oldu. Tabiî ben de derse yetişemedim.”
Görüldüğü gibi bu parçada kişi, okula
giderken başına gelenleri anlatmış. Bu anlatımda dikkat ederseniz, bir olay
zaman içinde anlatılmış. Derse geç kalıyor, taksi tutuyor, bindiği taksi başka
bir araca çarpıyor. Demek ki bu parçanın anlatımında öyküleyici anlatımdan
yararlanılmıştır.
1.3. Açıklama (Açıklayıcı Anlatım)
Bilgi vermek amacı ile oluşturulan
yazılarda kullanılan anlatım tekniğidir. Bu tür yazılarda amaç okuyucuyu
bilgilendirmek, ona bir şeyler öğretmek olduğu için sade ve anlaşılır bir dil
kullanılır. Açıklayıcı anlatımda yazar, duygularına yer vermez, nesnel bir
anlatım hakimdir.
Örnek(ler)
» “Yakup Kadri Karaosmanoğlu edebiyatımızın önde
gelen sanatçılarından biridir. Roman, hikâye, anı gibi değişik alanlarda
eserler vermiş olan sanatçı daha çok romanları ile tanınmaktadır. Romanlarında
önceleri kişisel konuları işleyen sanatçı daha sonra toplumsal konulara
yönelmiştir. “Kiralık Konak”ta nesiller arası duygu ve düşünce farklılıklarını işleyen
sanatçı, “Yaban” romanında Kurtuluş Savaşı yıllarında köy yaşamını, köylü –
aydın çatışmasını işlemiştir.”
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi
parçada “Yakup Kadri” okuyucuya tanıtılmış, sanatçının eserleri ile ilgili
bilgiler verilmiştir. İşte öğreticiliği esas alan bu tür anlatıma açıklayıcı
anlatım denir.
1.4. Tartışma (Tartışmacı Anlatım)
Yazarın kendi doğrularına okuyucuyu
inandırmak, onu kendi gibi düşündürmek için kullandığı anlatım tekniğine tartışma denir.
Amaç kendi düşüncesini savunmak, varsa yanlış düşünceyi çürütmek olduğundan
yazar, düşüncelerini sanki karşısında okuyucu varmış da onunla konuşuyormuş
gibi ele alır. Kendi görüşünü ortaya koyar, karşıt görüşün dayanaksız olduğunu
örnekleri ile gösterir.
Bu yöntemde önce eleştirilecek olan düşünce verilir. Yazar, kendi düşüncesinin
doğruluğunu, eleştirdiği düşüncenin ise yanlışlığını savunur.
Örnek(ler)
» “Bazı bilim adamları yanlış, anlaşılmaz bir Türkçe
ile yazıyorlar. Üstelik bunlar, edebiyatçı olmadıklarını ileri sürerek, hoş
görülmelerini de istiyorlar. Ama bu, mazeret olamaz. Çünkü bizim onlardan
istediğimiz; duygu ve düşüncelerini düzgün bir dille yazmalarıdır. Bunun için
de sanatçı olmaya gerek yoktur. Her insan ana dilini hatasız kullanacak ölçüde
bilmelidir bence.”
Görüldüğü gibi yazar yukarıdaki parçada
önce, eleştirdiği düşünceyi vermektedir. Dili yanlış kullanan bazı bilim
adamlarını eleştirmektedir. Bu konuda hoş görülmeyi isteyen bilim adamlarını
ise haksız bulmaktadır. Yazar, her insanın ana dilini düzgün, yanlışsız kullanması
gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de bazı bilim adamlarının iddia ettiği
gibi sanatçı olmak gerekmediğini doğru görüş olarak okuyucuya aktarmaya
çalışmaktadır.
2. Düşünceyi Geliştirme Yolları
Parçada anlatılanları daha anlaşılır
hâle getirmek, okuyucuyu etkilemek, onun ilgisini çekmek gibi amaçlarla bu dört
anlatım biçimine ek olarak bazı yardımcı yöntemler de kullanılabilir.
Düşünceyi geliştirme yöntemlerinden,
yukarıda gördüğümüz dört temel anlatımın (açıklama, tartışma, betimleme, öyküleme)
birinin içinde yararlanılabileceği gibi bu yöntemlerden herhangi biri parçanın
anlatımında hâkim konumda da olabilir.
2.1. Tanımlama
Bir kavram veya varlığın ne olduğunun
açıklanmasına tanımlama denir. Genelde açıklayıcı
ve tartışmacı anlatım tekniklerinde tanımlamadan yararlanılır. Varlık ya da
kavramın okuyucunun zihninde daha belirginleşmesi amaçlanır. Tanım, “Bu
nedir?” sorusuna cevap verir.
Örnek(ler)
» “Destanlar, tarihten önce ve tarihin başlangıcı
sırasında bir milletin geçirdiği maceraları, yetiştirdiği kahramanları; doğa,
evren ve toplum olayları hakkında düşündüklerini ve bunlar karşısında aldığı
vaziyetleri anlatan din ve kahramanlık hikâyeleridir.”
Parçada açıklayıcı anlatım tekniği
kullanılarak destanlar hakkında bilgi verilmiştir. Ancak bu yapılırken ilk
cümlede “Destan nedir?” sorusuna cevap olacak şekilde tanımlamadan
yararlanılmıştır.
2.2. Karşılaştırma
Birden fazla varlık ya da kavram
arasındaki benzerlik veya farklılıkları ortaya koymak için kullanılan anlatım
yoluna karşılaştırma denir. Daha çok tartışmacı ve
açıklayıcı anlatım içinde kullanılan bu yöntemde, varlıkların farklı ya da
ortak yönleri ele alınır.
Örnek(ler)
»“Konuşma ile yazma farklıdır. Konuşma geçicidir, yazma
kalıcı. Konuşma anlıktır, yazma sonsuz. Yazıya geçirilen her şey olduğu gibi
korunur. Konuşma ise saman alevi gibi söylendiği anda yitip gider.”
Bu parçada “konuşma” ile “yazma”
karşılaştırılmış, yazmanın konuşmadan üstün olduğu belirtilmiştir.
2.3. Örneklendirme
Bir düşüncenin somut hâle getirilerek
daha anlaşılır kılınması için anlatılan konuyla ilgili örnekler verilmesine örnekleme denir.
Düşüncenin anlaşılır ve akılda kalıcı olması amaçlanır. Bazen önce bir örnek
verilerek veya fıkra anlatılarak konuya giriş yapılır. Bunlardan hareketle de
bir yargıya varılır.
Örnek(ler)
» “Bir yerde sabit civata gibi dönüp duranların ne
kendilerine faydaları vardır, ne çevredekilere. Oysa dünyaya bakalım; her şey
değişir, durmadan yol alır. Su, buhar olur, yağmura dönüşür; tohum, baş verir,
çiçeğe durur; civciv, pek cılız doğar, kocaman bir horoz olur. Dünyada hiçbir
şey durmaz. Bu doğanın bir parçası olan insan neden dursun?”
Bu parçada insanın yerinde durmaması
gerektiği görüşünü yazar, doğadan hareketle örneklendirmiştir. Önce görüşünü
söylemiş, daha sonra bu görüşünü örneklendirmiştir: Doğada her şey hareket
hâlinde ve değişim içindedir, insan da buna ayak uydurmalıdır.
2.4. Tanık Gösterme
Yazarın, savunduğu düşüncenin
doğruluğuna okuyucuyu inandırabilmek için tanınan ve görüşlerine itibar edilen
kişilerin sözlerinden alıntı yapılmasına tanık gösterme denir.
UYARI Kişinin sadece ismini yazıda
kullanmak, tanık gösterme için yeterli değildir. Bu, örneklendirme olur. Tanık
göstermede önemli olan, kişinin sözünü destekleyici olarak kullanmaktır. Bu da
kişinin düşüncelerinin tırnak içinde aktarılması ile olur.
> Önce yazar kendi görüşünü verir.
Daha sonra bu görüşü kanıtlamak, inandırıcılığı artırmak için, o alanda
tanınmış bir kişiden söz edip, o kişinin sözlerine yer verilir.
Örnek(ler)
» “Deneme, büyük savlar içermez. Daha çok duyguya,
sezgiye, birikime ve akla dayanır. Denemede yazar kendi birikimini, içinden
gelenleri özgürce aktarır. Bu nedenle Nurullah Ataç deneme için: “Deneme
benin ülkesidir.” der. Bu görüşe katılmamak elde değildir.”
Bu parçada yazar, deneme yazı türü ile
ilgili görüşlerini aktarmıştır. Görüşlerinin inandırıcı kılmak için bu alanda
söz sahibi olan ünlü denemeci Nurullah Ataç’tan alıntı yapmış, onun sözlerini
aktarmıştır.
2.5. Sayısal Verilerden Yararlanma
Düşüncenin kanıtlanabilmesi için
istatistiksel bilgilerden, anketlerden ya da grafiklerden yararlanılmasıdır.
Örnek(ler)
» Ormanlar, dünyamızın akciğerleri gibidir. Ağaç ve
ormanın insan hayatına doğrudan ve dolaylı o kadar çok faydası vardır ki…
Aklıma gelen birkaçını sıralayayım isterseniz. O zaman ne demek istediğimi
daha iyi anlamış olursunuz. Tabiatın harika, sessiz süpürgeleri ormanlar
yaratılmasaydı yaşadığımız dünya tozdan geçilmeyecekti. 1000 m²
ladin ormanı yılda 32 ton, kayın ormanı 68 ton
ve çam ormanı ise 30-40 ton tozu hüp diye emebilir
ve havadaki zehirli gazları da filtre eder.”
2.6. Benzetme
Bir kavramı ya da varlığı başka bir
kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme denir.
Örnek(ler)
» “Birikimsiz yazarlık saman alevi gibidir. Saman alevi
çabucak tutuşup yine çabucak söner. Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan
birikimsiz yazarlar da parlamış olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi
sönüp giderler.”
Parçada, birikimden yoksun yazarlar
saman alevine benzetilmiştir. Bunların kalıcı olamayacağı, bu benzetmeden
yararlanılarak vurgulanmıştır.
3. Anlatıcı Türleri
Olay anlatımına dayalı metinlerde
olayları, kişileri, mekânı okurlara anlatan kişiye anlatıcı denir. Metinlerde
anlatım iki tür anlatıcı aracılığıyla yapılır:
3.1. Birinci Kişi Ağzından Anlatım
Birinci kişi ağzıyla anlatımlarda yazar,
kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır. Bu tür
anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs
(biz) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» “Kimse farkına varmadan evden çıktım.
Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı
duran kazmayı kaldırıp ağırlığına baktım. İmkanı yok, bunu
götüremezdim.Çok ağırdı. Küçük keser de aynı görevi görürdü.
Aradığım keseri buldum. Depodan çıktım…”
3.2. Üçüncü Kişi Ağzından Anlatım
Üçüncü kişi ağzıyla anlatımlarda
yazar, genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür
anlatımlarda çoğu zaman üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul
şahıs (onlar) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» “Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın içini
ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini dinlerken üstünden hızla
geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi. Yerinden doğrulup izlemeye
koyuldu. Martılar deniz üzerinde iyice süzüldükten sonra suya ani dalışlar
yapıyor, küçük balıklar ustaca avlıyordu…”
4. Anlatıcı Bakış Açıları
Olaya dayalı metinlerde anlatıcının
başvurduğu üç tür bakış açısı vardır:
4.1. İlahi Bakış Açısı
Bu bakış açısında anlatıcı, olayların
gelişiminden kahramanların neler düşündüğüne kadar her şeyi bilir.
Örnek(ler)
» Selim, elindeki ağır bavulu sürükleyerek götürmeye
çalışıyordu. Anlaşılan bavul çok ağırdı. Birkaç metre ilerledikten sonra Selim
durdu. Bir ağacın gölgesinde dinlenmeye başladı. Aklına; annesi, babası, köyde
geçirdiği güzel günler geldi. O günleri yeniden yaşamanın, ailesine tekrar
kavuşmanın hayalini kurdu. Yıllar önce gurbete gitmiş ama sılaya dönmek henüz
Selim’e nasip olmamıştı.
4.2. Kahraman Bakış Açısı
Hikâye ve romanlardaki olayların,
kahramanlardan biri tarafından anlatıldığı bakış açısıdır. Kahraman bakış
açısında birinci kişi ağzı kullanılır.
Örnek(ler)
» Okuldan çıkıp durağa doğru ilerlerken karşıma yedi
sekiz yaşlarında bir çocuk çıktı. Elindeki mendili bana uzatarak satın almamı
istedi. Elbiseleri dökülen ve acınacak durumda olan bu çocuğu kıramadım. Bir
lira karşılığında elindeki mendili aldım. Küçük çocuk bir lira kazanmanın
sevinciyle yanımdan uzaklaşıp gözden kayboldu.
4.3. Gözlemci Bakış Açısı
Bu bakış açısında olaylar bir kamera tarafsızlığıyla
anlatılır. Gözlemci bakış açısında üçüncü kişi ağzından bir anlatım vardır.
Örnek(ler)
» Adamın biri bir göletin başında oturmuş etrafı seyrediyordu.
Bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip su içecekken kaçması dikkatini
çekti. Köpek, su içmek için gölete geliyor ama suda yansımasını görüp
korkuyordu. Köpek sonunda dayanamadı ve kendini suya atıp kana kana su içti.
5. Anlatım Özellikleri
Yazar tarafından parçanın anlatımında
kullanılabilen veya yazının taşıdığı ya da taşıması gereken nitelikleri ifade
etmeye yarayan bazı kavramlar vardır.
5.1. Doğallık
Anlatımın yapmacıksız, günlük yaşantıda
olduğu gibi, sanat yapmadan, süs ve özentiden uzak yapılmasıdır.
5.2. Duruluk
Anlatımın açık ve anlaşılır olmasıdır.
Anlatımda anlaşılması zor ifadelerden kaçınılmasıdır. Söylenecek sözü
sembollere sığınmadan anlatma demektir.
5.3. Sürükleyicilik
Okuyucunun ilgisini canlı tutmak,
okuyucuyu esere bağlamaktır.
5.4. Akıcılık
Yazının kolay okunabilmesi ve rahatsız
eden kelimelerin kullanılmamasını ifade eder. Düşünceler kolay anlaşılabilir
bir biçimde sıralanabilmelidir. Ses sanatları akıcılığın vazgeçilmeyen
unsurlarından biridir.
5.5. Tutarlılık
Anlatımda birbiriyle çelişen düşünceler
ileri sürmeme, sık sık düşünce değiştirmemektir.
5.6. Açıklık
Anlatımdan okuyucunun çıkardığı anlam
ile yazarın vermek istediği mesajın aynı olmasıdır. Anlatılmak istenenin
kolayca anlaşılması demektir.
5.7. Özgünlük
Anlatımda başkasına benzememe, kendine
has olmaktır. Yazıda taklitçilikten kaçınma; farklı, yeni, alışılmışın dışında
olmaktır.
5.8. Özlülük
Anlatımda az sözle çok anlam ifade
edebilmektir. Sözü uzatmadan, kısa tutarak mesajı en öz şekilde vermektir.
5.9. Ulusallık (Yerellik)
Sadece bir ulusun kültürel özelliklerini
taşımaktır.
5.10. Evrensellik
Bir sanat yapıtının dünyadaki tüm
insanlara hitap eden bir özellik taşımasıdır.
5.11. Çağdaşlık
Çağının gerisinde kalmamak, çağına
uygun özellikler taşımaktır.
5.12. İçtenlik
Anlatımın yürekten, candan, samimi
olmasıdır.
Yazım (İmlâ) Kuralları
Yazım kuralları, bir dili kullanırken yazıda ve
söyleyişte kişiden kişiye farklı anlamlar oluşmaması için belirlenen ve herkes
tarafından benimsenen kurallardır.
Dilimizi güzel kullanmak, söylemek
istediklerimizi iyi anlatabilmek için yazım (imlâ) kurallarını bilmemiz
gerekmektedir. Bu, bize sadece sınavlarda değil, günlük hayatta da kolaylık
sağlayacaktır. Çünkü ömrümüz yazılarla iç içe geçmektedir.
Yazım Kuralları Kavram Haritası
1. Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler
> Cümleler büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Elindeki kitabı bize tanıttı.
» Kapıyı altmış
yaşlarında bir teyze açtı.
> Cümle içinde başkasından aktarılan ve
tırnak içine alınan cümleler büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Babam kardeşime seslendi: “Ayşe,
gelirken bıçakla çatal da getir!
» Sabri Bey: “Sabah
erkenden yola çıkalım.” dedi.
> İki noktadan sonra gelen cümleler büyük
harfle başlar. Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler
sıralandığında bu örnekler büyük harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» Size tavsiyem şu: Her zaman
düzenli çalışın.
Bu örnekte iki noktadan sonra gelen kısım, bir cümle olduğu için büyük harfle
başlamıştır.
» Rafta ne yok ki: konserveler, şekerler, kutular…
Bu örnekte ise iki noktadan sonra gelen kısım, cümle niteliği taşımadığı için
küçük harfle başlamıştır.
> Dizeler genellikle büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Vurulup tertemiz alnından, uzanmış
yatıyor.
Bir hilâl uğruna, ya Râb, ne güneşler batıyor!
> Özel adlar büyük harfle başlar.
> Kişi adları ve soyadları büyük harfle
başlar.
Örnek(ler)
» Ömer Seyfettin, Nazım Hikmet, Necip Fazıl
Kısakürek…
» Bu şiir Mehmet Akif
Ersoy‘a aittir.
> Takma adlar da büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Avni (Fatih Sultan Mehmet), Demirtaş (Ziya Gökalp)
> Kişi adlarından önce ve sonra gelen
saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Kadı Mehmet Efendi, Avukat Mustafa, Zeynep Hanım…
» Dün gece Yüzbaşı Hakan,
bölüğüne tatbikat yaptırdı.
> Hayvanlara verilen özel adlar büyük
harfle başlar.
Örnek(ler)
» Gofret, Çomar, Zeytin, Karabaş, Sarıkız…
» Yabancı birinin kendisine
yaklaştığını gören Çakır havlamaya başladı.
> Akrabalık bildiren sözcükler büyük
harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» Burcu abla, Nesrin teyze, Nilgün hala…
» Osman dayım bugün
bize gelecekmiş.
NOT Akrabalık bildiren sözcükler başa
geldiğinde veya lakap yerine kullanıldığında büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Nene Hatun, Müslüm Baba, Susuz Dede…
» Bugün Susuz Dede‘yi
ziyarete gittik.
> Hitap kelimeleri büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Sevgili Öğrenciler, Değerli Kardeşim…
> Saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve
makam, mevki, unvan bildiren kelimeler büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Sayın Bakan, Değerli Öğretmenim…
> Cümle içinde özel adın yerine kullanılan
makam veya unvan sözleri büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Uzak Doğu’dan gelen heyeti Vali,
makamında kabul etti.
> Millet, boy, oymak adları büyük harfle
başlar.
Örnek(ler)
» Türk, Alman, İngiliz, Özbek…
» Beni Türk hekimlerine
emanet ediniz. (M.Kemal Atatürk)
> Dil ve Lehçe adları büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Türkçe, Almanca, İngilizce…
» Her cumartesi İngilizce kursuna
gidiyorum.
> Devlet adları büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan, Amerika Birleşik
Devletleri, Suudi Arabistan…
» Bu yıl ülkemize en çok
turist Almanya‘dan gelmiş.
> Din ve mezhep adları ile bunların
mensuplarını bildiren sözcükler büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan;
Musevilik, Musevi; Budizm, Budist; Hanefilik, Hanefi…
» Ünlü bir manken, evlendikten sonra
din değiştirerek Hristiyan oldu.
> Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar
büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Tanrı, Allah, İlah, Cebrail, Zeus, Kibele…
» İslam’a göre peygamberlere vahiy
getirmek, Allah‘ın emir ve yasaklarını bildirmekle
vazîfeli melek Cebrail‘dir.
NOT “Tanrı, Allah, İlah” sözleri özel
ad olarak kullanılmadıklarında küçük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Eski Yunan tanrıları, müzik dünyasının ilahı.
> Gezegen ve yıldız adları büyük harfle
başlar.
Örnek(ler)
» Mars, Dünya, Güneş, Halley…
» Güneş’in Dünya’ya
uzaklığı 152.600.000 km’dir.
NOT Dünya, güneş, ay sözcükleri gezegen
anlamı dışında kullanıldığında küçük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Güneş doğmaz oldu dünyama.
> Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy,
semt vb.) büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Asya, İç Anadolu, Konya, Bahçelievler…
» Avrupa kıtası
bir yarımada şeklindedir.
NOT Yer-yön bildiren (doğu
,batı,güney,kuzey,orta…) sözcükler, tek başına ya da özel isimden sonra
kullanıldıklarında küçük harfle,özel isimden önce
kullanıldıklarında büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Siz Doğu Anadolu’yu
gördünüz mü?
» Anadolu’nun doğusuna yılın
ilk karı düştü.
NOT Mahalle, meydan, bulvar, cadde,
sokak adlarında geçen “mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak” kelimeleri büyük
harfle başlar.
Örnek(ler)
» Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Mahallesi, Kazım
Karabekir Caddesi…
NOT Özel ada dâhil olmayıp tamlama
kuran şehir, il, ilçe, belde, köy vb. sözler küçük harfle
başlar.
Örnek(ler)
» Konya ili, Etimesgut ilçesi, Uzungöl beldesi,
Darıca köyü…
> Yer adlarında ilk addan sonra gelen
deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci adlar büyük harfle
başlar.
Örnek(ler)
» Ağrı Dağı, Çoruh Nehri, İstanbul Boğazı, Süveyş
Kanalı, Avrupa Yakası, Van Gölü…
> “Saray, köşk, han, kale, köprü, kule,
anıt vb.” yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han,
Ankara Kalesi, Galata Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi…
» Galata Köprüsü bir
hafta boyunca trafiğe kapatılmış.
> Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı
söyleyiş söz konusu olduğunda, yer adının ilk harfi büyük yazılır.
Örnek(ler)
» Hisar’dan, Boğaz’dan, Köşk’e…
» Boğaz’ı
seyretmenin keyfi bir başkadır.
> Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her
sözcüğü büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Türkiye Büyük Millet Meclisi, Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanlığı, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme
Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi, Mavi Köşe Bakkaliyesi, Yeşilay
Derneği, Emek İnşaat, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü…
» Yapılan ihaleyi Yeşil
İnşaat kazandı.
> Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge,
genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Medeni Kanun, Türk Bayrağı Tüzüğü, Telif Hakkı
Yayın ve Satış Yönetmeliği…
> Kitap, dergi, gazete ve sanat
eserlerinin (tablo, heykel, beste vb.) her sözcüğü büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Sinekli Bakkal,
Varlık, Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Kaplumbağa Terbiyecisi, Leyla ile
Mecnun, Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı…
» Törende Onuncu Yıl
Marşı da okundu.
UYARI Özel ada dâhil olmayan “gazete,
dergi, tablo vb.” sözcükler büyük harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan
Kızlar tablosu
NOT Kitap, makale, tiyatro eseri,
kurum adı vb. özel adlarda yer alan kelimelerin ilk harfleri büyük
yazıldığında “ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de” sözleriyle “mı,
mi, mu, mü” soru eki küçük harfle yazılır. Özel adın tamamı
büyük yazıldığındaysa bu sözler ve ekler büyük harfle yazılır.
Örnek(ler)
» Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Talim
ve Terbiye Kurulu Başkanlığı…
» TALİM VE TERBİYE KURULU
BAŞKANLIĞI, SAVAŞ VE BARIŞ…
> Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük
harfle başlar.
Örnek(ler)
» İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi…
> Ulusal, resmî ve dinî bayramlarla anma
ve kutlama günlerinin adları büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Ramazan Bayramı, Nevruz Bayramı, Miraç
Kandili, Anneler Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez…
> Kurultay, bilgi şöleni, çalıştay, açık
oturum vb. toplantıların adlarında her kelimenin ilk harfi büyük yazılır.
Örnek(ler)
» Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Kitle İletişim
Araçlarında Türkçenin Kullanımı Bilgi Şöleni…
> Özel adlardan türetilen bütün kelimeler
büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Türklük, Türkçe, İstanbullu, Avrupalılaşmak…
» Gezi boyunca Erzurumlu bir
arkadaşımız bize eşlik etti.
UYARI Özel ad kendi anlamı dışında yeni
bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» hicaz (Türk müziğinde bir makam), donkişotluk
(gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma)…
UYARI Para birimleri büyük harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» avro, dinar, dolar, lira, kuruş, liret…
UYARI Özel adlar yerine kullanılan “o”
zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.
Örnek(ler)
» Arkadaşımla konuşurken birden o geldi.
> Belirli bir tarih bildiren ay ve gün
adları büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» 29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık…
» YKS 123 Haziran’da
yapılacakmış.
UYARI Belirli bir tarihi belirtmeyen ay
ve gün adları büyük harfle başlamaz.
Örnek(ler)
» YKS haziranda yapılacakmış.
> Tabela, levha ve levha niteliğindeki
yazılarda geçen kelimeler büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
» Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Otobüs Durağı, Şehirler
Arası Telefon, 3. Kat, 4. Sınıf, 1. Blok…
> Kitap, bildiri, makale vb.nde ana
başlıktaki kelimelerin tamamı, alt başlıktaki kelimelerin ise yalnızca ilk
harfleri büyük olarak yazılır.
UYARI Kitap, dergi vb.nde bulunan resim,
çizelge, tablo vb.nin altında yer alan açıklayıcı yazılar büyük harfle başlar.
Açıklayıcı yazı, cümle niteliğinde değilse sonuna nokta konmaz.
2. Sayıların Yazımı
> Sayılar metin içerisinde yazıyla
yazılır.
Örnek(ler)
» Üç ay sonra İzmir’e gideceğim.
» Bu gelenek bin yıldır
sürüyor.
> Saat, para tutarı, ölçü, istatistik
verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır.
Örnek(ler)
» Bugün okula saat 11.00’de gideceğiz.
» Manavdan 5 kg soğan
aldık.
NOT Saat ve dakikalar metin içinde
yazıyla da yazılabilir.
Örnek(ler)
» Saat dokuzu beş geçe…
> Birden fazla sözcükten oluşan sayılar
ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» üç yüz altmış beş, bin iki yüz elli…
» Bir yıl üç yüz altmış
beş gündür.
> Para ile ilgili işlemler ve senet, çek vb.
ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır. Buradaki amaç
belgenin üzerinde sonradan değişiklik veya ekleme yapılamasını önlemektir.
Örnek(ler)
» 675,53 (altıyüzyetmişbeşTL,otuzbeşKr)
> Dört veya daha çok basamaklı sayılar
sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve aralarına nokta konur.
Örnek(ler)
» 4.567, 328.197, 49.750.812, 4.250.310.500…
» Türkiye’nin nüfusu 2012 yılı
sonunda 75.627.384 kişiye ulaştı.
> Dört veya daha çok basamaklı sayıların
kolay okunabilmesi amacıyla içinde geçen “bin, milyon, milyar ve trilyon”
sözleri harfle yazılabilir.
Örnek(ler)
» 1 milyar 500 milyon kişi, 3 bin 255 kalem…
» Türkiye’nin nüfusu 2012 yılı
sonunda 75 milyon 627 bin 384 kişiye ulaştı.
> Sayılarda kesirler virgülle ayrılır.
Örnek(ler)
» 4,56; 15,2
> Sıra sayıları yazıyla ve rakamla
gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta
konur ya da rakamdan sonra kesme işareti konularak derece gösteren ek yazılır.
Örnek(ler)
» 15., 56., XX.; 15’inci, 56’ncı
NOT Sıra sayıları ekle
gösterildiklerinde rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır, ayrıca
nokta konmaz.
Örnek(ler)
» 8.’inci
(yanlış) 8’inci (doğru), 2.’nci (yanlış) 2’nci
(doğru)
NOT Üleştirme sayıları rakamla değil
yazıyla belirtilir.
Örnek(ler)
» 8’er
(yanlış) sekizer (doğru), 2’şer (yanlış) ikişer
(doğru)
NOT Romen rakamları tarihî olaylarda,
yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde ayların yazılışında, kitap ve dergi
ciltlerinde, kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında,
maddelerin sıralandırılmasında kullanılır.
3. Birleşik Kelimelerin Yazımı
3.1. Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler
> Ses düşmesine uğrayan bileşik sözcükler
bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» cumartesi (cuma ertesi), nasıl (ne asıl), niçin (ne
için), kaynana (kayın ana), birbiri (biri biri)…
> “Et-“ ve “ol-“ yardımcı eylemleriyle
birleşirken ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan bileşik sözcükler bitişik
yazılır.
Örnek(ler)
» kaybolmak (kayıp olmak), hissetmek (his etmek),
emretmek (emir etmek), halletmek (hal etmek)…
» Bütün gün kendinden bahsetti.
> Sözcüklerden her ikisi veya ikincisi,
birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğradığında bu tür
birleşik sözcükler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» altınbaş (kavun), çakırkanat (ördek), karagöz
(balık), yalıçapkını (kuş), kedigözü (lamba), aslanağzı (çiçek), kargaburnu
(alet), tavukgöğsü (tatlı), narçiçeği (renk), camgöbeği (renk), alinazik
(yemek), kavuniçi(renk)…
» Üzerine narçiçeği bir
gömlek giymişti.
> “-a, -e, -ı, -i, -u, -ü” zarf-fiil
ekleriyle “bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek, görmek, yazmak” eylemleriyle
yapılan fiiller bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» yapabilmek, uyuyakalmak, gelivermek, düşmeyegör,
alabildiğine, gidedurmak, düşeyazmak, süregelmek…
» Senin için bütün zorluklara katlanabilirim.
> İkinci kelimesi “-an / -en, -r / -ar /
-er / -ır / -ir, -maz / -mez, -mış / -miş” sıfat-fiil eklerini alarak
kalıplaşan birleşik sözcükler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» ağaçkakan, dalgakıran,
gökdelen, hacıyatmaz, çokbilmiş,
yurtsever, külyutmaz, hayırsever…
» Boğazın kıyısına yapılan gökdelenler,
Boğaz’ın silüetini bozuyor.
> Bir veya iki öğesi çekimli fiil olan
birleşik kelimeler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» külbastı, şıpsevdi,
biçerdöver, çıtkırıldım,
imambayıldı, dedikodu, yanardöner…
» Hasat mevsimi gelince biçerdöverler çalışmaya
başlar.
> Bir veya iki öğesi emir kipiyle kurulan
kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» alaşağı, ateşkes, yapboz, rastgele, çekyat, kapkaç,
sıkboğaz…
» İri yarı adamı bir hamleyle alaşağı etti.
> İki veya daha çok sözcükten oluşmuş
Türkçe yer adları bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» Çanakkale, Pınarbaşı, Kabataş…
> Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe,
deniz, göl, ırmak, su vb. sözcüklerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz ad
tamlaması kalıbındaki yer adları bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» Akşehir, Eskişehir, Taşlıçay, Elmadağ, Batıkent,
Akdeniz, Yeşilırmak…
> Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş
mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarında ise gelenekleşmiş olarak
bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» Kemalpaşa, Bayrampaşa…
> Ara yönleri belirten sözcükler bitişik
yazılır.
Örnek(ler)
» kuzeybatı, güneydoğu…
> Somut olarak yer bildirmeyen “alt, üst,
üzeri” sözlerinin sona getirilmesiyle oluşan birleşik sözcükler bitişik
yazılır.
Örnek(ler)
» ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı, akşamüzeri, suçüstü…
» Hırsız, akşamüstü suçüstü yakalanarak gözaltına alındı.
> Dilimizde her iki öğesi de asıl anlamını
koruduğu hâlde yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan
sözcükler de vardır.
Örnek(ler)
» Baş sözcüğüyle oluşturulan sıfat
tamlamaları: başbakan, başkomutan, başöğretmen, başyazar
» Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki
“başı” sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları:aşçıbaşı,
binbaşı
» “oğlu, kızı” sözleri: eloğlu,
çapanoğlu, elkızı
» Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle
kurulan birleşik kelimeler: ağabey, hanımefendi
» “Biraz, birkaç, birkaçı, birtakım, birçok,
birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhangi” belirsizlik sıfatları ve
zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.
> Ev sözcüğüyle kurulan bileşik sözcükler
bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» aşevi, bakımevi, doğumevi, gözlemevi, orduevi,
huzurevi, öğretmenevi…
“Eczahane” sözcüğü yaygın kullanım
sebebiyle “eczane” biçiminde yazılır.
> Hane, name, zade kelimeleriyle
oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» dershane, beyanname, haramzade…
NOT “Eczahane, hastahane, pastahane,
postahane” sözleri kullanımdaki yaygınlık dolayısıyla “eczane, hastane,
pastane, postane” biçiminde yazılmaktadır.
3.2. Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler
> “Etmek, edilmek, eylemek, olmak,
olunmak” yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, ilk kelimesinde
herhangi bir ses düşmesi veya türemesine uğramazsa ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» alt etmek, arz etmek, azat etmek, dans etmek, kul
olmak, not etmek, terk etmek, var olmak, yok etmek, yok olmak…
> Birleşme sırasında kelimelerinden
hiçbiri veya ikinci kelimesi anlam değişikliğine uğramayan birleşik kelimeler
ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» Hayvan türlerinden birinin adıyla
kurulanlar: köpek balığı, uğur böceği, bal arısı, Ankara keçisi,
yaban ördeği
» Bitki türlerinden birinin adıyla kurulanlar: çörek
otu, lavanta çiçeği, kuş üzümü, yer elması, mantar ağacı
» Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle
kurulan birleşik kelimeler: lüle taşı, Oltu taşı, duvar saati, el
sabunu, İngiliz anahtarı, toplu iğne, alt geçit
» Durum, olgu ve olay bildiren sözlerden biriyle
kurulan birleşik kelimeler: açık öğretim, Ay tutulması, iş birliği
» Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan birleşik
kelimeler: tulum peyniri, İzmir köftesi, çiğ köfte, kuru yemiş
» Zamanla ilgili birleşik kelimeler: bağ bozumu, gece
yarısı, gün ortası, hafta başı, hafta sonu
» Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan
birleşik kelimeler: dil bilgisi, gök bilimi
> “-r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an /
-en” sıfat-fiil ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleşik
kelimeler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» bakar kör, çalar saat,
döner sermaye, güler yüz, koşar adım,
yazar kasa, çıkmaz sokak, görünmezkaza,
tükenmez kalem, uçan daire…
> “Renk” sözü veya renklerden birinin
adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki renk adları ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» gümüş rengi, portakal rengi, ateş kırmızısı, boncuk
mavisi, limon sarısı…
» Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak… (Ahmet Haşim)
> Rengin tonunu belirtmek üzere renkten
önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» açık mavi, açık yeşil, kirli sarı, koyu mavi, koyu
yeşil…
> Yer adlarında kullanılan “batı, doğu,
güney, kuzey, güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu, aşağı, yukarı, orta,
iç, yakın, uzak” kelimeleri ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» Batı Trakya, Doğu Anadolu, Güney Kutbu, Kuzey
Amerika, Güneydoğu Anadolu, Aşağı Ayrancı, Orta Asya, İç Anadolu, Yakın Doğu,
Uzak Doğu…
» Türklerin ana yurdu Orta
Asya‘dır.
> Kişi adlarından oluşmuş “mahalle,
bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb.” yer ve kuruluş adlarında, sondaki
unvanlar hariç şahıs adları ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» Yunus Emre Mahallesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı,
Nene Hatun Caddesi, Fevzi Çakmak Sokağı, Koca Mustafapaşa, Kâzım Karabekir
Eğitim Fakültesi, Sütçü İmam Üniversitesi…
> “Dış, iç, sıra” sözleriyle oluşturulan
birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» çağ dışı, sıra dışı, yasa dışı, ceviz içi, hafta
içi, yurt içi, aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra…
> “Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan,
karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift”
sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı
yazılır.
Örnek(ler)
» alt yazı, üst kat, ana bilim dalı, ön söz, ön
yargı, art niyet, arka plan, yan etki, karşı görüş, iç savaş, dış hat, orta
oyunu, sağ açık, sağ bek, peşin hüküm, bir hücreli, iki anlamlı, tek eşli…
> İyi dilek, karşılama ve uğurlama sözleri
ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» hoşça kal, sağ ol, hoş geldin, güle güle, Allah’a
ısmarladık, hoş bulduk…
NOT “Günaydın, başsağlığı” sözleri
istisnadır.
4. Kısaltmaların Yazımı
> Özel isimlerin kısaltması büyük harfle
başlar ve sonuna nokta konur.
Örnek(ler)
» Alb. (albay), Prof. (profesör), Cad. (cadde)…
NOT Noktalı kısaltmalara ek
getirilecekse kelimenin okunuşu esas alınır. Ek, noktanın
yanına yazılır.
Örnek(ler)
» Alb.dan, Prof.ün, yy.ın…
> Birkaç sözcükten oluşan kurum, kuruluş
adları, her sözcüğünün ilk harfi alınarak kısaltılır ve her harf büyük yazılır.
Ayrıca bu kısaltmalar arasına nokta konmaz.
Örnek(ler)
» TRT,
PTT, DSİ, TEK (doğru)
T.R.T., P.T.T., D.S.İ.,
T.E.K. (yanlış)
> Birkaç sözcükten oluşan kurum ve kuruluş
adlarının kısaltmaları, kullanılan harflere göre okunur. Kısaltmaya ek
getirildiğinde ek, kısaltmanın okunuşuna göre, kesme işareti ile ayrılarak
yazılır.
Örnek(ler)
» TDK -Te De Ke şeklinde okunur.-
“TDK’da çalışıyorum.” ifadesi yanlıştır.
“TDK’de çalışıyorum.” ifadesi doğrudur.
> Bazı kısaltmalar küçük harfle yazılır ve
kendilerinden sonra nokta konmaz.
Örnek(ler)
» m (metre), l (litre), g (gram)…
NOT Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen
eklerde sözcüğün okunuşu; büyük harflerle yapılan
kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas
alınır.
Örnek(ler)
» TRT’dan
(yanlış) TRT’den (doğru)
THY’dan (yanlış) THY’den (doğru)
kg’den (yanlış) kg’dan (doğru)
5. Bazı Kelime ve Eklerin Yazımı
Bağlaç olan “da, de” ayrı yazılır ve
cümleden çıkarıldığında cümlede bozulma olmaz.
5.1. “de / da” Bağlacının Yazımı
> Bağlaç olan “da, de” ayrı yazılır.
Kendisinden önceki sözcüğün son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına
uyar. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında bozulma olmaz.
Örnek(ler)
» Durumu ona da bildirdi.
» Kardeşi de gelecekmiş.
> “Ya” sözüyle birlikte kullanılan da
mutlaka ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» O ya da sen, biriniz
benimle gelin.
UYARI Ayrı yazılan “da, de” hiçbir zaman
“ta, te” biçiminde yazılmaz. “Da, de” bağlacını kendisinden
önceki sözcükten kesme ile ayırmak da yanlıştır.
Örnek(ler)
» Ayrılsak
ta beraberiz bundan
sonra. (yanlış) – Ayrılsak da beraberiz bundan sonra. (doğru)
» Orhan’da geldi. (yanlış) – Orhan da geldi. (doğru)
NOT “Da, de” bağlacının bulunma durum
eki olan “-da, -de, -ta, -te” ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durum
eki getirildiği sözcüğe bitişik yazılır. Cümleden çıkarıldığında cümlenin
anlamında bozulma olur.
Örnek(ler)
» Eşyaları arabada unutmuş.
» Timsahlar, karada ve
suda yaşar.
5.2. “ki” Bağlacının Yazımı
> Bağlaç olan “ki” ayrı yazılır. Cümleden
çıkarıldığında cümlede bozulma olmaz.
Örnek(ler)
» Böyle de olmaz ki!
» Erken çıkalım ki yemeğe
yetişelim.
NOT “Ki” bağlacı birkaç örnekte
kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır. Bunları SOMBaHÇeMİ olarak
kodlayabiliriz:
Sanki – Oysaki – Mademki – Belki –a– Halbuki – Çünkü –e– Meğerki – İllaki
5.3. “mi” Soru Ekinin Yazımı
> Soru eki olan “mi” ayrı yazılır ve
kendisinden önceki sözcüğün son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar.
Örnek(ler)
» Bana da pasta kaldı mı?
» Arkadaşlığımız bitti mi?
NOT Soru ekinden sonra gelen ekler, bu ekle
bitişik olarak yazılır.
Örnek(ler)
» Bugün sinemaya gidebilir miyim?
» Bana yardım eder misin?
NOT Bu ek sorudan başka görevlerde
kullanıldığında da ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» İlginç mi ilginç bir
kitap.
» Gece oldu mu eve
girerim.
5.4. “ne… ne…” Bağlacının Yazımı
> Bu bağlacın kullanıldığı cümlelerin
yüklemi olumlu olmalıdır.
Örnek(ler)
» Ne Almanya’da ne Fransa’da
aradığı ilacı bulamadı.
(yanlış)
» Ne Almanya’da ne Fransa’da
aradığı ilacı bulabildi.
(doğru)
5.5. Pekiştirmelerin Yazımı
> İlk hecenin sonuna “m, p, r, s”
(“PıRaSaM” şeklinde kodlayabiliriz) seslerinden birinin getirilmesiyle yapılan
pekiştirmeler daima bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» masmavi, tertemiz, apaçık, yemyeşil…
> Kimi kuralsız pekiştirmeler de bitişik
yazılır.
Örnek(ler)
» paramparça, güpegündüz, sırılsıklam…
> Sözcüğün ilk hecesinden özel olarak
oluşturulan ikileme biçimindeki pekiştirmeler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» bas bas bağırmak, ter ter tepinmek, kasım kasım
kasılmak…
5.6. İkilemelerin Yazımı
> İkilemeler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» Oynaya oynaya gelin çocuklar.
» Onunla baş başa görüşmelisiniz.
UYARI İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına
herhangi bir noktalama işareti konulmaz.
Örnek(ler)
» Aşağı – yukarı üç senedir çalışıyorum. (yanlış)
» Olanları bana tek, tek anlatmalısın. (yanlış)
> Sözcüğün ilk sesi yerine “m” sesi
getirilerek yapılan ikilemeler daima ayrı yazılır.
Örnek(ler)
» Burada kitap mitap yok.
» Bizde akıl makıl kalmadı.
Noktalama İşaretleri
Duygu ve düşüncelerimizi daha açık ifade
etmek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak amacıyla kullandığımız
işaretlere noktalama işaretleri denir. Türkçemizde kullandığımız
noktalama işaretleri ve noktalama işaretlerinin işlevleriyle kullanım alanları
şu şekildedir:
1. Nokta (.)
> Cümlenin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Bu sabah çok erken uyandım.
» Türk Dil Kurumu, 1932 yılında
kurulmuştur.
> Bazı kısaltmaların sonuna konur.
Örnek(ler)
» Cad. (cadde)
» Alb. (albay)
» İng. (İngilizce)
» Prof. (profesör)
» Dr. (doktor)
» sf. (sıfat)
> Sayılardan sonra, sıra bildirmek için
“-ıncı, -inci” ekinin yerine konur.
Örnek(ler)
» Dayımlar bu apartmanın 10. katında oturuyor.
» Bağdat, IV. Murat zamanında fethedildi.
NOT Arka arkaya sıralandıkları için
virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra
nokta konur.
Örnek(ler)
» Törene 5, 6, 7 ve 8. sınıflar katıldı.
> Bir yazının maddelerini gösteren rakam
veya harflerden sonra konur.
Örnek(ler)
» 1.
I.
A.
a.
> Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı
gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» Ablam 18.08.1988 tarihinde doğmuş.
NOT Tarihlerde ay adları yazıyla da
yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz.
Örnek(ler)
» Atatürk 10 Kasım 1938’de vefat etti. (doğru)
» Atatürk 10.Kasım.1938’de vefat
etti. (yanlış)
> Saat ve dakika gösteren sayıları
birbirinden ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» Toplantı yarın 13.30’da başlayacakmış.
» Sınav pazar günü 09.15’te yapılacak
> Bibliyografik künyelerin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş Yaş, Can Yayınları,
İstanbul, 1995.
> Dört ve dörtten çok rakamlı sayılar
sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur.
Örnek(ler)
» 745.450,
14.365, 9.400
> Matematikte çarpma işareti yerine
kullanılır.
Örnek(ler)
» 9.3
=27
2. Virgül (,)
> Birbiri ardınca sıralanan eş görevli
kelime ve kelime gruplarının arasına konur.
Örnek(ler)
» İki katlı, bahçeli, mavi
boyalı bir evleri vardı. cümlesinde virgül, sıfatların arasında kullanılmıştır.
» Herkes fırtınadan, kardan, soğuktan
korkar mı? cümlesinde virgül, dolaylı tümleçlerin arasında kullanılmıştır.
> Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak
için konur.
Örnek(ler)
» İyilik et komşuna, iyilik gelsin başına.
» Boyalarla oynamış, boyalan yüzüne gözüne bulaştırmıştı.
> Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş
olan ögeleri belirtmek için konur.
Örnek(ler)
» Yaşar, o
dar ve patika yollardan geçip yıllar önce terk ettiği köyüne özlem dolu bir
şekilde dönüyordu.
> Cümle içinde ara sözleri ve ara
cümleleri ayırmak için kullanılır.
Örnek(ler)
» Hiç kimse onun, Tamer’in, suçlu olduğuna inanmıyordu. cümlesine altı çizili
bölüm ara sözdür. Bu ara sözün başında ve sonunda virgül kullanılmıştır.
> Tırnak içinde olmayan aktarma
cümlelerinden sonra konur.
Örnek(ler)
» Çadırları şu düzlüğe kuralım, dedi.
> Konuşma çizgisinden önce konur.
Örnek(ler)
» Mehmet Usta çırağına, – Evladım 13-14 anahtarı ver, dedi.
> Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak
ret, kabul ve teşvik bildiren “hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur,
hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette…” gibi kelimelerden sonra konur.
Örnek(ler)
» Olur, bu
yıl tarlaya çavdar ekelim.
» Evet, ikimiz de geliyoruz sinemaya.
> Bir kelimenin kendisinden sonra gelen
kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek
ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır.
Örnek(ler)
» Genç doktorun odasını sordu.
cümlesinde anlam belirsizliği vardır. Çünkü bu cümlede “Doktor mu genç?”yoksa
“Genç biri doktorun odasını mı soruyor?” belli değildir. İşte bu belirsizliği gidermek
için genç sözcüğünden sonra virgül kullanılır:
» Genç, doktorun odasını sordu.
> Hitap için kullanılan kelimelerden sonra
konur.
Örnek(ler)
» Çocuklar, müzeye
girerken sırayı bozmayalım.
> Bibliyografik künyelerde yazar, eser,
basımevi vb. maddelerden sonra konur.
Örnek(ler)
» Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş Yaş, Can Yayınları, İstanbul, 1995.
UYARI Metin içinde ve, veya, yahut
bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Dört veya beşinci atışında oku
hedefe isabet ettirdi.
UYARI Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan
önce ve sonra virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Hem gider hem ağlar.
» Ya kirayı öde ya da
dükkânı hemen boşalt.
UYARI İkilemeler arasına virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Zaman ağır ağır ilerliyordu. (doğru)
» Zaman ağır, ağır ilerliyordu. (yanlış)
UYARI Şart ekinden (-se / -sa) sonra
virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Sıkı giyinmezsen dışarı çıkmana izin vermem.
UYARI Cümlede pekiştirme ve bağlama
görevinde kullanılar “de / da” bağlacından sonra virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Sen razı olmasan da oraya
ben de geleceğim.
UYARI Metin içinde zarf-fiil ekleri
(-ip, -meden, -ince, -ken, -dikçe, -erek, -diğinde, -meksizin
… ) ile oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.
Örnek(ler)
» Süleyman, yanımızdan koşarak geçti.
» Selam verip odasına
geçti.
3. İki Nokta (:)
> Kendisinden sonra örnek verilecek
cümlenin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Bu zor soruyu sınıfta iki kişi bilmişti: Sibel ve Esma.
> Kendisinden sonra açıklama yapılacak
cümlenin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Aklın ve bilimin üç büyük düşmanı vardır: Fenalık, cahillik ve tembellik.
> Edebî eserlerdeki karşılıklı
konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur.
Örnek(ler)
» Hacivat: Hoş
geldin sevgili Karagöz’üm!
Karagöz: Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!
> Doğrudan yapılan aktarmalarda, aktarılan
söz ya da yazıdan önce konur.
Örnek(ler)
» Yunus şöyle dedi: “Büyüyünce pilot olacağım.”
Bu cümlede başkasından aktarılan bir söz vardır. Bu yüzden aktarılan sözden
önce iki nokta kullanılmıştır.
> Genel Ağ (internet) adreslerinde
kullanılır.
> Matematikte bölme işareti olarak
kullanılır.
Örnek(ler)
» 49:7
= 7
4. Noktalı Virgül (;)
> Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür
veya takımları birbirinden ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» Erkek çocuklara Fatih, Osman, Murat; kız çocuklara ise Buse, Meryem, Havva adları
verilir.
> Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı
cümleleri birbirinden ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
> Cümleleri birbirine bağlayan “ama,
fakat, lâkin, çünkü” gibi bağlaçlardan önce konabilir.
Örnek(ler)
» Konuşuyorum; çünkü gerçekleri siz de bilmelisiniz.
5. Üç Nokta (…)
> Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Tepeyi aşınca karşımızda kıpkırmızı gelincik
tarlaları…
> Kaba sayıldığı için veya bir başka
nedenle açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur.
Örnek(ler)
» Bu sırrı sadece E… biliyor.
» Kılavuzu karga olanın burnu b…tan kurtulmaz.
> Alıntılarda başta, ortada ve sonda
alınmayan kelime veya bölümlerin yerine konur.
Örnek(ler)
» …
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
…
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
…
> Sözün bir yerde kesilerek geri kalan
bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç
katmak için konur.
Örnek(ler)
» Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz!
> Karşılıklı konuşmalarda, yeterli
olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır.
Örnek(ler)
» — Kimsin?
— Ali.
— Hangi Ali?
— …
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!
> Ünlem ve seslenmelerde anlatımı
pekiştirmek için konur.
Örnek(ler)
» Annesi onu bir bakışta tanıdı:
— Osman…
UYARI Üç nokta yerine iki veya daha çok
nokta kullanılmaz.
UYARI Ünlem ve soru işaretinden sonra üç
nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir.
Örnek(ler)
» Nasıl da akşam oldu?..
6. Soru İşareti (?)
> Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna
konur.
Örnek(ler)
» Affedersiniz, Üsküdar’a nasıl gidebilirim?
» Söylediklerimi anladınız mı?
> Soru bildiren ancak soru eki veya sözü
içermeyen cümlelerin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Gümrükteki memur başını kaldırdı:
— Adınız?
> Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle
karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır.
Örnek(ler)
» Yunus Emre (Doğum yeri: ?) → (bilinmeyen)
» 1496 (?) yılında doğan Fuzuli… → (kesin olmayan)
» Dün akşam 5 saat (?) ders çalışmış. → (şüpheyle karşılanan)
NOT Soru ifadesi taşıyan sıralı ve
bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur.
Örnek(ler)
» Yemeği mutfakta mı yiyelim, balkonda mı?
UYARI Metin içinde “mı/mi” eki, cümleye
zaman anlamı katıyorsa cümle sonuna soru işareti konmaz.
Örnek(ler)
» Hava karardı mı eve gideriz.
7. Ünlem İşareti (!)
> Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi
duyguları anlatan cümlelerin sonuna konur.
Örnek(ler)
» Su ne kadar da soğuk!
» Ne mutlu sizin gibilere!
> Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden
sonra konur.
Örnek(ler)
» Dikkat et! Üzerine çamur sıçramasın.
» Ey Türk gençliği!
NOT Ünlem işareti, seslenme ve hitap
sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir.
Örnek(ler)
» Eyvah! Yine
geç kaldım.
Eyvah, yine geç kaldım!
NOT Alay, kinaye veya küçümseme anlamı
kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti
kullanılır.
Örnek(ler)
» Kendi hâlinde biriymiş (!) kimsenin işine burnunu
sokmazmış (!)
8. Tırnak İşareti (” “)
> Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu
gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır.
Örnek(ler)
» Peyami Safa: “Kendimize uygun eserler okuruz.“ der.
NOT Tırnak içindeki alıntının sonunda
bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır.
Tırnaktan sonra cümle devam ediyorsa tırnak kapatılır ve cümle küçük harfle
devam eder.
Örnek(ler)
» Andre Gide: “Yazmaya başlayınca en zor şey samimi olmaktır.“ diyor.
> Özel olarak belirtilmek istenen sözler
tırnak içine alınır.
Örnek(ler)
» En yakınımız bile olsa “kaldırım“a “tretuvar“ diyene
kızsak, “yer ayırtmak“ yerine “rezerve etme“yi
kullananları affetmesek…
> Cümle içerisinde kitapların ve yazıların
adları ve başlıkları tırnak içine alınır.
Örnek(ler)
» Bu sıralar Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Dört Kanatlı Kuş“ adlı şiir kitabım okuyorum.
UYARI Tırnak içine alınan sözlerden
sonra kesme işareti kullanılmaz.
Örnek(ler)
» Necip Fazıl’ın “Çile“sini okudunuz mu?
9. Kesme İşareti (‘)
> Özel isimlere getirilen iyelik, durum ve
bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır.
Örnek(ler)
» Elif Şafak‘ta, Cüneyt Arkın‘a →
(Kişi adları, soyadları ve takma adlar)
» Dünya‘nın, Mars‘a →
(Gök bilimiyle ilgili adlar)
» Çırağan Sarayı‘nın, Çanakkale Şehitleri Anıtı‘na → (Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb.
adları)
» Kaplumbağa Terbiyecisi‘nde, Kaşağı‘yı →
(Kitap, dergi, gazete ve sanat eseri adları)
» Karabaş‘a, Minnoş‘u →
(Hayvanlara verilen özel adlar)
» Cumhuriyet Dönemi‘nde, Orta Çağ‘ın →
(Akım, çağ ve dönem adları)
UYARI Özel adlara getirilen yapım
ekleri, çokluk eki (-lar, -ler) ve bunlardan sonra gelen diğer ekler
kesmeyle ayrılmaz.
Örnek(ler)
» Türklük, Ahmetler, Hristiyanlıktan, Avrupalılaşmak,
Aydınlı, Atatürkçülüğün…
UYARI Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri
adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz.
Örnek(ler)
» Türk Tarih Kurumuna, Et Balık Kurumunda
> Kişi adlarından sonra gelen saygı
sözlerine getirilen ekleri ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» Fatma Hanım‘a, îdris Bey‘i
> Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak
için konur.
Örnek(ler)
» ABD‘de
kasırga, hayatı felce uğrattı.
» Bu film, TV‘de ilk kez yayınlanıyor.
UYARI Sonunda nokta bulunan
kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu
tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs
işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır.
Örnek(ler)
» vb.leri, Alm.yı, cm²e (santimetre kareye)
> Sayılara getirilen ekleri ayırmak için
konur.
Örnek(ler)
» Üniversiteden 1993‘te mezun olmuş.
» İsterseniz 8‘inci kata çıkalım.
> Şiirde veya konuşma sırasında seslerin
ölçü ve söyleyiş gereği düştüğünü göstermek için kesme işareti kullanılır.
Örnek(ler)
» Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa (Âşık Veysel)
» N‘oldu da geri döndünüz?
> Bir ek veya harften sonra gelen ekleri
ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» a‘dan
z‘ye kadar, -lık‘la türetilmiş sözcükler
NOT Özel adlar için yay ayraç
(parantez) içinde bir açıklama yapıldığında kesme işareti yay ayraçtan önce
kullanılır.
Örnek(ler)
» Yunus Emre’nin (1240?-1320), Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu)
10. Yay Ayraç (Parantez) ( )
> Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya
ilgisi olmayan açıklamalar için kullanılır.
Örnek(ler)
» Bu beldenin ormanlarını (Aslında orman demeye de bin şahit gerek.) yok olmaktan kurtarmalıyız.
NOT Yay ayraç içinde bulunan özel
isimler ve yargı bildiren anlatımlar büyük harfle başlar ve sonuna uygun
noktalama işareti getirilir.
» Tiyatro eserlerinde ve
senaryolarda konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak ve göstermek için
kullanılır.
Örnek(ler)
» Yaşlı kadın — (Ağır adımlarla yaklaştı.) Evladım, bana yardım eder misin?
> Alıntıların aktarıldığı eseri veya
yazarı göstermek için kullanılır.
Örnek(ler)
» Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar
(Necip Fazıl KISAKÜREK)
> Yabancı sözcüklerin okunuşu yay ayraç
içerisinde gösterilir.
Örnek(ler)
» Shakespeare (Şekspir) tiyatro
yazarıdır.
> Cümle içerisinde bir sözcüğün eş
anlamlısı verildiğinde kullanılır.
Örnek(ler)
» Şairler teşbih (benzetme) sanatına
çok başvurur.
UYARI Özel veya cins isme ait ek,
ayraçtan önce yazılır.
Örnek(ler)
» Cahit Sıtkı Tarancı’nın (1910 –
1954) bazı şiirlerini ezbere biliyorum..
> Bir söze alay, kinaye veya
küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine
alınır.
Örnek(ler)
» Adam, çok zeki (!) olduğunu söylüyor..
> Bir bilginin şüpheyle karşılandığını
veya kesin olmadığını göstermek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine
alınır.
Örnek(ler)
» 1496 (?) yılında doğan Fuzuli…
11. Kısa Çizgi (-)
> Satıra sığmayan sözcükler bölünürken
satır sonuna konur.
Örnek(ler)
» Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan,
üzüntüden mi bilmem. Havuzun suyu bulanık. Kanepe–
lerde kimseler yok.
> Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak
için kullanılır.
Örnek(ler)
» Vatanını –Türkiye’yi– çok
özlemişti.
> Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak
için konur.
Örnek(ler)
» mor–ar–t–acak–lar–mış
» yol–cu–lar
> Fiil kök ve gövdelerini göstermek için
kullanılır.
Örnek(ler)
» oyna–, ağlat–, bekle–
> Eklerin başına konur.
Örnek(ler)
» Bu cümlede –de eki farklı bir işlevde kullanılmış.
> Heceleri göstermek için kullanılır.
Örnek(ler)
» du–var–da–ki
» ak-şam-le-yin
> Kelimeler veya sayılar arasında
“-den…-a, ve, ile, ila, arasında” anlamlarını vermek için kullanılır.
Örnek(ler)
» 2013–2014 eğitim–öğretim yılı,
» Fenerbahçe–Galatasaray karşılaşması
» Türkçe–Fransızca Sözlük
UYARI Cümle içinde sayı adlarının
yinelenmesinde araya kısa çizgi konmaz.
Örnek(ler)
» On on beş dakika önce üç beş kişi
buraya geldi.
> Sıfırdan küçük değerleri göstermek için
kullanılır.
Örnek(ler)
» –2
°C
> Matematikte çıkarma işareti olarak
kullanılır.
Örnek(ler)
» 50–20=30
12. Uzun Çizgi (—)
> Yazıda satır başına alınan konuşmaları
göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de
denir.
Örnek(ler)
» Beyza sordu:
— Herkes ekmek parası için çalışıyor
da fırıncılar niçin çalışıyor?
NOT Oyunlarda uzun çizgi konuşanın
adından sonra da konabilir.
Örnek(ler)
» Sıtkı Bey — Kaleyi kurtarmak için daha güzel bir
çare var. Gerçekten ölecek adam ister.
İslam Bey — Ben daha ölmedim. (Namık Kemal)
UYARI Konuşmalar tırnak içinde
verildiğinde uzun çizgi kullanılmaz.
Örnek(ler)
» Sitem dolu bir ses tonuyla seslendi: “Niçin bizimle
gelmedin?”
13. Eğik Çizgi (/)
> Yan yana yazılması gereken durumlarda
mısraların arasına konur.
Örnek(ler)
» Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak / O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Mehmet
Akif Ersoy)
> Adres yazarken apartman numarası ile
daire numarası arasına ve semt ile şehir arasına konur.
Örnek(ler)
» Merdiven Sokağı No.: 34 / 3 Ladik / SAMSUN
> Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı
gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.
Örnek(ler)
» 13/12/2013, 29/10/2023
> Dil bilgisinde eklerin farklı
biçimlerini göstermek için kullanılır.
Örnek(ler)
» -dık/-dik,
-maz/-mez
> Genel Ağ (internet) adreslerinde
kullanılır.
> Matematikte bölme işareti olarak
kullanılır.
Örnek(ler)
» 100/5
= 20
Anlatım Bozuklukları
Duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine
aktarırken kurduğumuz cümlelerin açık ve anlaşılır olması, gereksiz unsurlar
taşımaması, çelişkili anlatımlardan uzak olması ve dil bilgisi açısından doğru
olması gerekir. Cümlelerimiz bu özellikleri taşımadığında, anlatım bakımından
bozuk olur; iletişim tam olarak gerçekleşmez.
Anlatım bozuklukları, anlamsal
(anlama dayalı) bozukluklar ve yapısal (yapıya
dayalı) bozukluklarolmak üzere iki temel başlıkta incelenir.
1. Anlamsal (Anlama Dayalı) Anlatım
Bozuklukları
1.1. Gereksiz Sözcük Kullanılması
İyi ve sağlam bir cümlede gereksiz
sözcük bulunmaz. Cümlede gereksiz sözcüğün kullanılması, anlatım bozukluğuna
yol açar. Cümlede düşüncenin belirtilmesinde belli bir görevi olmayan sözcükler
gereksizdir. Bu tür sözcükler, cümleden çıkarılmalıdır. Bunu şöyle yapabiliriz:
Bir sözcük cümleden çıkarıldığında,
cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma, daralma olmuyorsa, o sözcük
gereksizdir. Çıkarıldığında cümlenin anlamı ve anlatımı bozuluyorsa, o sözcük
gereklidir.
Gereksiz sözcük kullanımından
kaynaklanan anlatım bozuklukları, eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması
ve anlamca birbirini kapsayan kelimelerin bir arada kullanılması olmak üzere iki
şekilde oluşur:
1.1.1. Eş Anlamlı Sözcüklerin Bir Arada
Kullanılması
Bu tür anlatım bozuklukları aynı anlama
gelen sözcüklerin veya söz gruplarının aynı cümle içerisinde kullanılmasıyla
oluşur.
Örnek(ler)
» Bari hiç
olmazsa sen yanımızda kal.
cümlesinde “bari” ve “hiç olmazsa” sözcükleri aynı anlama gelmektedir. Bu iki
sözcük de aynı anlama geldiğine göre, cümlede ikisinin bulunmasına gerek
yoktur. Demek ki biri gereksiz kullanılmıştır. Bu durumda cümleyi “Bari sen
yanımızda kal.” ya da “Hiç olmazsa sen yanımızda kal.” şeklinde
kurabiliriz.
» Yetkililer hâlâ bir
açıklama yapmadı henüz.
cümlesinde “hâlâ” ve “henüz” sözcükleri eş anlamlıdır. İki sözcük de “şimdiye
kadar” anlamındadır, iki sözcük de aynı anlamı karşıladığına göre, biri
gereksizdir, çıkardığımızda cümlenin anlamında bir daralma olmaz. O hâlde
cümleyi iki şekilde oluşturabiliriz:
“Yetkililer hâlâ bir açıklama yapmadı.”
“Yetkililer bir açıklama yapmadı henüz.”
» Hükümet bu kanunu Meclis’ten aynen, olduğu
gibi geçirmek istiyordu.
cümlesinde “aynen” ve “olduğu gibi” sözleri anlamca aynıdır. İki sözcük de
“değiştirmeden, değişiklik yapmadan” anlamındadır. Cümlede bozukluğu gidermek
için bu iki sözcükten birini çıkarırız:
“Hükûmet bu kanunu Meclis’ten olduğu gibi geçirmek istiyor.”
“Hükûmet bu kanunu Meclis’ten aynen geçirmek istiyor.”
» Çocuk, az kalsın, neredeyse merdivenden
düşecekti.
cümlesinde “az kalsın” sözcüğü de “neredeyse” sözcüğü de aynı anlama
gelmektedir: Bir işin olması, gerçekleşmesi çok yakınken olmaması. İyi bir
cümlede aynı anlama gelen sözcükler kullanılmamalı, kuralından hareketle bu iki
sözcükten birini çıkarırız:
“Çocuk, az kalsın merdivenden düşecekti.”
“Çocuk, neredeyse merdivenden düşecekti.”
1.1.2. Anlamca Birbirini Kapsayan
(İçeren) Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması
Bazen cümlede aynı anlama gelen
sözcükler kullanılmaz. Anlamca birbirini kapsayan sözcükler kullanılabilir. Bir
sözcüğün ifade ettiği anlam, diğer sözcük içinde olduğundan, bu tür ifadeler de
anlatım bozukluğuna yol açar.
Örnek(ler)
» Kardeşim soruları hemen çözüverdi.
cümlesinde böyle bir kullanım söz konusudur. “Hemen” ile “çözüverdi” sözcükleri
eş anlamlı değildir. Ancak “çözüverdi” eyleminde “tezlik, hemen yapma” anlamı
vardır. Eylemde bu anlam olduğuna göre cümlede tekrar “hemen” sözcüğünün
kullanılmasına gerek yoktur: “Kardeşim soruları çözüverdi.”
» Okula her gün iki kilometre yaya yürüyerek giderdi.
cümlesinde “yaya” ve “yürüyerek” sözcüklerinin birlikte kullanılması anlatım
bozukluğuna yol açmıştır. Çünkü “yürümek” sözcüğünde “yaya” anlamı zaten vardır.
Öyleyse cümleyi şöyle söyleyebiliriz: “Okula her gün iki kilometre yürüyerek giderdi.”
» Almanya’daki arkadaşımla karşılıklı mektuplaşırız.
cümlesinde anlatım bozukluğu vardır. Burada “karşılıklı” sözcüğü gereksiz
kullanılmıştır. Çünkü “mektuplaşmak” eylemi zaten “karşılıklı” yapılır. Bu
sözcükte “karşılıklı” anlamı olduğuna göre aynı sözcüğü cümlede tekrar etmek
yanlıştır: “Almanya’daki arkadaşımla mektuplaşırız.”
1.2. Anlamca Çelişen Sözcüklerin
Kullanılması
İyi bir cümle, karşıladığı yargıyı tam
olarak anlatmalıdır. Yani cümleden bir anlam çıkarılmalıdır. Böyle olmaz da
cümle çeşitli anlamlara gelirse; hem öyle bir anlam, hem böyle bir anlam
çıkarsa ve birden çok yoruma yol açarsa, o cümlede çelişkili anlatım söz
konusudur. İyi bir cümle açık olmalıdır. Cümledeki açıklık ise anlamın kolayca
anlaşılır olması demektir. Anlamca birbiri ile uyuşmayan sözcüklerin bir arada
kullanılması, cümlede çelişkili ifadenin doğmasına neden olur.
Örnek(ler)
» Tam üç yıla yakın bir zaman insanlık
dramı yaşandı burada.
cümlesinde çelişkili bir anlatım söz konusudur. Bu cümlede “tam” ve “üç yıla
yakın bir zaman” sözleri çelişkili anlatıma yol açmıştır. Cümlenin doğru
kullanımı şöyle olmalıdır: “Üç yıla yakın bir zaman, insanlık dramı
yaşandı burada.”
» Elbette Selim de ağabeyleri
ile gitmiş olabilir.
cümlesinde “gitmiştir” mi, yoksa “gitmiş olabilir” mi anlatılmak isteniyor.
Yani cümlede ya kesinlik ya da ihtimal anlamı olmalıdır. Cümlede ikisi de
olduğundan çelişkili anlatım söz konusu. Bu cümle iki şekilde düzeltilebilir: “Elbette Selim
de ağabeyleri ile gitmiştir.” “Selim de ağabeyleri ile gitmiş olabilir.”
1.3. Sözcüğün Yanlış Anlamda
Kullanılması
Sözcüklerin karşıladığı anlam iyi
bilinmelidir. Bu olmazsa, anlatmak istediğimiz düşünce ile ortaya çıkan düşünce
farklı olur. Bu nedenle konuşurken ya da yazarken, düşüncelerimizi tam ifade
edecek sözcükleri kullanmalıyız. Aksi hâlde düşüncelerimizi iyi anlatamayız,
hatta sözümüz yanlış anlaşılabilir.
Örnek(ler)
» Türkiye’de birçok göl kuraklık tehlikesi
yaşıyor.
cümlesinde “kuraklık” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. Çünkü bu sözcük “toprak
için nemi olmayan, çorak” anlamında kullanılır. Cümlede ise topraktan değil,
gölden söz edilmiş. Öyleyse göllerde suyun çekilmesi söz konusu olabilir. Bu da
“kuruma” sözcüğü ile anlatılabilir. Bu durumda cümlenin doğru şekli şöyle
olacaktır: “Türkiye’de birçok göl kuruma tehlikesi yaşıyor.”
» Öğretmen, konuyu en ayrımına kadar
anlatmıştı.
cümlesinde “ayrım” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. “Ayrım” sözcüğünde “başkalık,
fark” anlamı vardır. Cümlede anlatılmak istenen bu anlam değildir. Konunun
detaylarının da anlatıldığı anlamı verilmek isteniyor cümlede. Bu anlam
“ayrıntı” sözcüğü ile sağlanabilir. Demek ki “ayrıntı” sözcüğü yerine “ayrım”
sözcüğü kullanılarak yanlışlık yapılmıştır: “Öğretmen konuyu en ayrıntısına kadar
anlattı.”
» Yaş geliştikçe yalnız
çevrenizdekilere değil, memleketinize de yardım aşkıyla yanıyorsunuz.”
cümlesinde “gelişmek” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü yaş
gelişmez, ilerler. Bu nedenle cümlenin doğrusu şu şekilde olmalı: “Yaş ilerledikçe yalnız
çevrenizdekilere değil, memleketinize de yardım aşkıyla yanıyorsunuz.”
» Politika konusunda gençleri azımsamak doğru
değildir.
cümlesinde “küçümsemek” sözcüğünün yerine “azımsamak” sözcüğü kullanılarak
anlatım bozukluğu yapılmıştır. Çünkü “azımsamak “ile” küçümsemek” sözcükleri
farklı anlamlar taşımaktadır. “Azımsamak”ta bir şeyi sayıca az bulmak söz
konusudur. “Küçümsemek” sözcüğü ise bir şeyin niteliği ile ilgilidir. Bu
sözcükte bir şeye değer vermemek, onu küçük görmek anlamı vardır. Cümlenin
doğrusu şöyle olacaktır: “Politika konusunda gençleri küçümsemek doğru
değildir.”
» Herkes, petrol ücretlerinin yüksekliğinden
yakınıyor.
cümlesindeki “ücret” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. Çünkü “ücret” sözcüğünde iş
gücünün karşılığı olan para anlamı vardır. Bu sözcük yerine “fiyat” sözcüğü
getirilmelidir. Bu, bir şeyin para karşılığı değerini ifade eder: “Herkes,
petrol fiyatlarının yüksekliğinden yakınıyor.”
1.4. Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması
Cümledeki sözcüklerin yerinde
kullanılmaması, söylenmek istenenin karşıtı bir anlamın ortaya çıkmasına ya da
cümlenin anlaşılmamasına yol açar.
Örnek(ler)
» Yeni okula geldim ki ders
zili çaldı.
cümlesinde “yeni” sözcüğü yanlış yerde kullanıldığından cümlenin anlamı da
bozulmuştur. Cümlede anlatılmak istenen “okulun yeniliği” değildir. Aslında
birinin “okula vardığı sırada” zilin çalması anlatılmak istenmiştir. Öyleyse
cümlenin doğru şekli şöyle olmalıdır: “Okula yeni geldim ki
ders zili çaldı.”
» Çok sınıfta duran
öğrencilerin elbette canı sıkılır.
cümlesinde “çok” sözcüğünün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir
anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “çok” sözcüğü “sınıf” sözcüğünden önce
kullanıldığı için sanki öğrenciler değişik sınıflarda bulunmuşlar da onun için
sıkılmışlar anlamı çıkmıştır. Halbuki cümlede öğrencilerin bir sınıfta “uzun
süre bulunması” anlatılmak istenmiş. Cümlenin doğru şekli şöyle olmalıdır:
“Sınıfta çokduran öğrencinin elbette canı sıkılır.”
» Fizik dalında yapılan yarışmada ülkemizi üç üniversiteli
genç temsil edecek.
cümlesinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu vardır. Bu cümlede “üç” sözcüğü yanlış yerde kullanılmış, bu nedenle
yanlış bir anlam oluşmuştur. Cümlede asıl anlatılmak istenen, “üniversiteli üç
genç”tir; ancak “üç” sözcüğü yanlış yerde kullanılınca cümleden “üç tane
üniversite bitirmiş genç” anlamı çıkıyor. Bu nedenle “üç” sözcüğü “genç”
sözcüğünden önce kullanılmalıdır: “Fizik dalında yapılan yarışmada ülkemizi
üniversiteli üç genç temsil edecek.”
1.5. Deyimin Yanlış Anlamda Kullanılması
Deyimler, dilin anlatım gücünü ve
söyleyiş güzelliğini zenginleştiren unsurlardır. Deyimler, kısa ve özlü
sözlerdir.
Deyimlerin kalıplaşmış anlamları vardır
ve deyimler bu kalıplaşmış anlamları çerçevesinde kullanılır. Kalıplaşmış belli
bir anlamı karşılayan deyimin başka bir anlamda kullanılması, anlatım
bozukluğuna yol açar.
Örnek(ler)
» Onun bize yaptığı iyiliklere hep göz
yumduk.
cümlesinde “göz yummak” deyimi yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu, “kusurlarını
hoş karşılamak, görmezlikten gelmek” anlamında bir deyimdir. Yukarıdaki cümlede
ise “kusur” yok, bir kişinin iyilikleri var. Bu nedenle “göz yummak” deyimi
yanlış kullanılmıştır: “Onun bize yaptığı iyiliklere minnettar kaldık.”
» Müfettişlerin geleceğini öğrenen müdürün etekleri
zil çalıyordu.
cümlesinde “etekleri zil çalmak” deyiminin yanlış kullanılmasından kaynaklanan
bir anlatımn bozukluğu vardır. “Etekleri zil çalmak”, çok sevinmek, işleri
yolunda olmak anlamında bir deyimdir. Bu deyimin yerine “etekleri tutuşmak”
deyiminin kullanılması gerekir. “Etekleri tutuşmak” çok heyecanlanmak anlamında
bir deyimdir. Doğrusu: “Müfettişlerin geleceğini öğrenen müdürün etekleri
tutuştu.”
» Şoför hatalı sollama yapmış, bütün yolcuların canı
burnuna gelmişti.
cümlesinde “canı burnuna gelmek” deyiminin yanlış kullanılmasından doğan bir
anlatım bozukluğu vardır. Çünkü cümlede büyük bir tehlike ile yüz yüze gelme
anlatılmaktadır. Ama bu yanlış bir deyimle ifade edilmiştir. Çünkü “canı
burnuna gelmek” deyimi “çekilen sıkıntıların dayanılmaz hâle geldiği durumlar”
için kullanılır. Doğrusu: “Şoför hatalı sollama yapmış, bütün yolcuların yüreği
ağzına gelmişti.”
1.6. Anlam Belirsizliği
Kişilerden ya da onlarla ilgili
durumlardan söz ederken, o kişilerin yerini tutan zamirleri kullanmayız. Bundan
dolayı cümlede kişi bakımından bir belirsizlik ortaya çıkar. Anlam belirsizliği
dediğimiz bu ifade bozukluğunu gidermek için cümlede sözünü ettiğimiz kişinin
yerini tutacak zamiri mutlaka kullanmalıyız.
Örnek(ler)
» Okula gitmediğini bugün
öğrendim.
cümlesinde böyle bir bozukluk vardır. Bu cümlede kişi zamiri kullanılmadığı
için “kimin okula gitmediği” tam olarak bilinmiyor: O mu, sen mi? Çünkü cümle;
“Onun okula gitmediğini bugün öğrendim.” ya da
“Senin okula gitmediğini bugün öğrendim.” olabilir. Bu
nedenle kişi kavramının net olması için cümleye kişi zamiri mutlaka
getirilmelidir.
» Kardeşini okulda göremedim.
cümlesinde de anlam belirsizliği vardır. Bu cümlede kimin kardeşinden söz
edildiği belli değildir. Bunu engellemek için kişi zamiri cümleye
getirilmelidir:
“Senin kardeşini bugün okulda göremedim.”
“Onun kardeşini bugün okulda göremedim.”
UYARI Anlam belirsizliği sadece kişi
zamirinin kullanılmaması ile ilgili değildir. Anlam belirsizliği noktalama
yanlışlığından da kaynaklanabilir.
Örnek(ler)
» Gazeteci bayanın sözlerini
dikkatle dinledi.
cümlesinde anlamca bir belirsizlik vardır. Çünkü cümlede sözleri dinleyen
“gazeteci” mi, yoksa “bayan” mı olduğu belli değildir. Bu belirsizliği
“gazeteci” sözünden sonra cümleye virgül (,) getirerek giderebiliriz.
1.7. Mantık ve Sıralama Yanlışlığı
(Hatası)
Cümlede verilen kavramların önem
sırasının karıştırılması ya da cümlenin mantık açısından yanlış oluşturulması
sonucunda ortaya çıkan anlatım bozukluklarıdır.
Örnek(ler)
» İlk kez gerçekleşen gösteriye katılım rekor
düzeydeydi.
Bu cümlede mantık hatası yapılmıştır çünkü ilk kez yapılan bir gösteriye gelen
izleyici sayısının, rekor düzeyde olup olmadığı bilinemez.
» Bırak patates doğramayı, yemek
bile yapamaz o.
cümlesinde sıralama hatası vardır. Yemek yapmak, patates doğramaktan daha zor
ve üst düzey bir eylemdir. Bu yüzden “patates doğramayı” sözüyle “yemek bile
yapamaz” sözü yer değiştirmelidir: “Bırak yemek yapmayı, patates
bile doğrayamaz o”
2. Yapısal (Yapıya Dayalı) Anlatım Bozuklukları
2.1. Özne-Yüklem Uyumsuzluğu
Özne – yüklem uyumsuzluğu kişi
bakımından, tekillik-çoğulluk bakımından ve özne eksikliği bakımından olmak
üzere üç grupta incelenir:
2.1.1. Kişi Bakımından Uyumsuzluk
İyi bir cümlede özne ve yüklem arasında
kişi bakımından uyum olmalıdır.
KURAL Özne birinci tekil, ikinci tekil
veya üçüncü tekil (ben, sen, o) ise yüklem birinci çoğul kişiye göre
çekimlenmelidir.
Örnek(ler)
» Ben ve Ayhan buraya daha
önce gelmişti.”
1. çoğul (biz)
3. tekil
(onlar)
cümlesinde özne ile yüklem arasında uyumsuzluk söz konusu. Özne 1. çoğul
olduğuna göre yüklemin de birinci çoğul olması gerekir:
“Ben ve Ayhan buraya
daha önce gelmiştik.”
1. çoğul (biz)
1. çoğul (biz)
> Bu kural tekil kişiler için olduğu gibi çoğul kişiler için de
geçerlidir.
Örnek(ler)
» Ben ve arkadaşlarım burayı seviyoruz.
1. çoğul (biz)
1. çoğul (biz)
» Ben ve o bu sabah
İzmir’e gideceğiz.
1. çoğul (biz)
1. çoğul (biz)
» Sen ve kardeşin bu
ödevi bitirmelisiniz.
2. çoğul (siz)
2. çoğul (siz)
1.1.2. Tekillik-Çoğulluk Bakımından
Uyumsuzluk
Özne ile yüklem arasında belli bir uyum
söz konusudur.
Özne insan ve çoğul ise yüklem tekil ya
da çoğul olabilir. Ancak insan dışındaki varlıkların (hayvan, bitki,
kavramlar…) çoğul şekilleri özne olduğunda yüklem daima tekil olur.
Örnek(ler)
» Çocuklar bahçede
top oynuyorlar.
» Öğretmenler,
öğrencilerinin iyiliğini ister.
Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi özne
insan ve çoğulken yüklem çoğul ya da tekil olabiliyor. Diğer bütün durumlarda
yüklem her zaman tekil olur.
» Kuşlar ne de
güzel uçuyorlar. (yanlış)
Kuşlar ne de güzel uçuyor. (doğru)
» Ağaçlar çiçek açmışlar. (yanlış)
Ağaçlar çiçek açmış. (doğru)
» Gözlerim yakını
iyi görmüyorlar. (yanlış)
Gözlerim yakını iyi görmüyor. (doğru)
1.1.3. Özne Eksikliği Bakımından
Uyumsuzluk
Özne ile yüklem arasında tekillik,
çoğulluk ve kişi uyumsuzluğunun yanında, özne eksikliği de anlatım bozukluğuna
yol açar.
Özne, cümlenin temel ögesidir. Yüklemde
bildirilen iş, oluş ya da hareketi yapan durumundadır. Yüklemdeki eyleme göre
öznenin olmaması ya da bir öznenin birden fazla yükleme bağlanması anlatım
bozukluğuna yol açar. Bu, daha çok sıralı ve bağlı cümlelerde karşımıza çıkan
bir bozukluktur.
Örnek(ler)
» Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça
yükselemez.
cümlesinde özne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Bu
cümlede özne belirtilmemiş, bu da ifadeyi eksik bırakmıştır. Cümleye özne getirerek
bozukluğu giderebiliriz:
“Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça o millet yükselemez.”
Bu cümle başka şekilde de düzeltilebilir: “Bir millet, dili ve
edebiyatı hür olmadıkça yükselemez.”
» Herkes ondan nefret ediyor, onun yüzünü bile görmek
istemiyordu.
cümlesinde “herkes” öznedir. Bu özne “nefret ediyor.” ve “görmek istemiyordu.”
yüklemlerine bağlanamadığından bozukluk meydana gelmiştir.
“Herkes ondan nefret ediyor.” doğru. Ama: “Herkes onun yüzünü bile görmek
istemiyordu.” cümlesinde “herkes” öznesi “görmek istemiyordu” yüklemine
bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci cümleye özne getirilmeli,
ifade düzeltilmelidir:
“Herkes ondan nefret
ediyor, hiç kimse onun yüzünü bile görmek istemiyordu.”
özne
yüklem özne
yüklem
» Onun tezi yakında bitecek ve öğretmen olarak göreve
başlayacak.
cümlesinde “özne” eksikliği bozukluğa yol açmış. Bu cümlede “onun tezi” ikinci
cümlenin öznesi olarak da görüldüğünden anlatım bozulmuştur. Bu bozukluk ikinci
cümleye özne getirilerek giderilebilir:
“Onun tezi yakında bitecek ve o öğretmen
olarak göreve başlayacak.”
özne
yüklem özne
yüklem
2.2. Eklerle İlgili Yanlışlar
Cümlede eklerin eksik ya da fazla
kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Örnek(ler)
» Biz okumasını sevmeyen
bir milletiz.
cümlesinde “okumasını” sözcüğünde iyelik eki gereksiz ve yanlış kullanılmıştır.
Cümlenin doğrusu: “Biz okumayı sevmeyen bir
milletiz.” olmalıdır.
» Hayat kimine mutluluk verdiğini, kimini
mutsuz ettiğini görüyoruz.
cümlesinde ilgi eki “eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır.
Çünkü cümlede “verdiğini” sözcüğüne sorduğumuz “kimin verdiğini” sorusuna cevap
alamıyoruz. “Hayat” sözcüğüne “-ın” ilgi eki getirilirse bu cümledeki anlatım
bozukluğu giderilir: “Hayatın kimine mutluluk
verdiğini, kimini mutsuz ettiğini görüyoruz.”
2.3. Öge Eksikliği
Cümlede kullanılması gereken bir öğenin
bulunmaması, anlatım bozukluğuna yol açar. Cümlenin temel öğeleri özne ve
yüklem eksikliğini işlediğimizden, burada nesne ve dolaylı tümleç eksikliği
üzerinde duracağız.
Öge eksikliği sıralı ve bağlı cümlelerde
karşımıza çıkar. Genellikle ortak kullanılan öğelerin yükleme bağlanamamasından
kaynaklanır.
Örnek(ler)
» Ben öğretmenime inanır ve severim.”
cümlesinde “öğretmenime” dolaylı tümlecinin “inanır ve severim” yüklemlerine
bağlanmak istenmesi anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
“Ben öğretmenime inanırım.” olur; ama “Ben öğretmenime severim.” olmaz.
Bu nedenle ikinci cümleye “nesne” getirilerek
bozukluk giderilebilir:
“Öğretmenime inanır, onu severim.”
» İnsanlar gazetelere inanmıyor bu
nedenle de çok az okuyor.
cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Çünkü
“inanmak” eylemi geçişsizdir. Nesne almadan kullanılabilir. Ama “okumak” eylemi
geçişlidir. Öyleyse bu eyleme göre, cümleye nesne getirmek gerekir. Nesne
getirilmediğinde cümlede yanlış bağlanma ortaya çıkacaktır: insanlar gazetelere
inanmıyor, gazetelere okuyor.” Dikkat ettiyseniz “gazetelere okuyor” ifadesi
yanlıştır. Bunu gidermek için de ikinci cümleye nesne getiririz.
Bu durumda cümle şöyle olur:
“İnsanlar gazetelere inanmıyor, bu nedenle de gazeteleri çok
az okuyor.”
» Neden en çok şairlere kızarlar, korkarlar.
cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu
vardır. Bu cümledeki “şairlere” dolaylı tümleci “kızarlar” yüklemine
bağlanabiliyor; ama “korkarlar” yüklemine bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci
cümleye dolaylı tümleç getirilmelidir:
“Neden en çok şairlere kızarlar, şairlerden korkarlar.”
2.4. Yüklem Eksikliği
Sıralı ve bağlı cümlelerde iki cümlenin
bir yükleme bağlanması sonucu anlatım bozukluğu meydana gelir. Yüklem
eksikliği, bazen ikinci bir eylemin kullanılmaması ya da ek eylemin ortak
kullanılması ile oluşur.
Örnek(ler)
» Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine, ben evime gittim.
cümlesinde “yüklem” eksikliği anlatım bozukluğuna yol açmış. Her iki cümleyi
“gittim” yüklemine bağlayamayız. “Ben gittim” olur ama “o gittim” olmaz. Bu
nedenle cümledeki yüklem eksikliğini giderirsek cümle anlamlı hâle gelir:
“Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine gitti, ben evime gittim.”
» İyi biri olduğundan dün de, bugün
de kuşkuya düşmüyorum.
cümlesinde yüklem eksikliği bozukluğa yol açmıştır. Evet, “bugün kuşkuya
düşmüyorum” ifadesi doğru, ama “dün düşmüyorum” yanlıştır.
Bu nedenle cümleye yüklem getirilmelidir:
“İyi biri olduğundan dün de kuşkuya düşmedim, bugün
de düşmüyorum.”
» Evimiz küçük, bahçesi de güzel değildi.
cümlesinde ek-fiil eksikliği nedeniyle esas anlatılmak istenen, ifade
edilemiyor. Cümlede evin küçük olduğu, bahçenin güzel olmadığı söylenmek
istenirken bunun tersi bir anlam ortaya çıkıyor (evin küçük olmadığı, bahçenin
güzel olmadığı).
Bu nedenle ek-fiil eksikliği giderilerek cümle anlamlı hâle getirilmeli:
“Evimiz küçüktü, bahçesi de güzel değildi.”
2.5. Tamlama Yanlışları
Çoğunlukla ad ve sıfatların aynı
tamlanana bağlanması sonucu oluşan bir anlatım bozukluğudur. Bu nedenle
isimlerle sıfatların aynı tamlanana bağlandığı kullanımlara dikkat etmek
gerekir.
Örnek(ler)
» Özel ve kamu kuruluşları iki
gün tatil edildi.
cümlesinde “kamu kuruluşları” ifadesi doğrudur. Çünkü bu, isim tamlamasıdır.
Ancak “özel” sözcüğü “kuruluşları” tamlananına bağlanamaz. Çünkü “özel” sözcüğü
sıfattır. Bu nedenle “özel kuruluşları” ifadesi yanlıştır. Cümledeki bozukluğu
gidermek için “özel” sözcüğünden sonra “kuruluşlar” sözü getirilmelidir:
“Özel kuruluşlar ve kamu kuruluşları iki
gün tatil edildi.”
» Derste belgisiz ve işaret
sıfatlarını işledik.
cümlesinde “belgisiz” sözcüğü sıfat, “işaret” sözcüğü ise isimdir. Hem sıfatın
hem ismin aynı tamlanana (sıfatları) bağlanması anlatım bozukluğuna yol
açmıştır. Bu bozukluğu gidermek için “belgisiz” sözcüğünden sonra “sıfatlar”
sözcüğünü getirmek gerekir:
“Derste belgisiz sıfatları ve işaret
sıfatlarını işledik.”
UYARI Dilimizde çokluk anlamı taşıyan
belgisiz sıfat tamlamalarındaki isimler çokluk eki almaz.
Örnek(ler)
» Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellikler var.”
cümlesinde “birçok güzellikler” belgisiz sıfat tamlamasındaki “güzellikler”
sözcüğünde “-ler” eki gereksiz kullanılmıştır. Çünkü “birçok” sözünde zaten
çokluk anlamı vardır. Cümlenin doğrusu:
“Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellik var.”
şeklinde olmalıdır.
2.6. Bağlaç Yanlışları
Bağlaçlardan bazıları olumlu ve olumsuz
yargıları birbirine bağlar. Bu duruma uymayan kullanımlarda anlatım bozukluğu
meydana gelir.
Örnek(ler)
» Mehmet Bey oğlunu çok seviyor fakat bir
dediğini iki etmiyordu.
Bu cümlede “fakat” kullanılması doğru değildir. “fakat” bağlacı bir olumlu
yargıyla bir olumsuz yargıyı birbirine bağlar. Bu cümlede ise ilk yargı da
olumludur. Bu yüzden “fakat” çıkarılmalı, yerine “ayrıca” bağlacı
kullanılmadır:
“Mehmet Bey oğlunu çok seviyor ayrıca bir dediğini iki
etmiyordu.”
» Ben yarın dışarı çıkamam, ama evde
yapılacak bir sürü işim var.
Bu cümlede “ama” kullanılması doğru değildir. “Ama” cümleden atılmalı ya da
yerine “çünkü” getirilerek şu şekilde kurulmalıdır: “Ben yarın dışarı çıkamam, çünkü evde
yapılacak bir sürü işim var.”
Ses Bilgisi
Sözcük, dili anlamlı en küçük
parçasıdır. Sözcüğü meydana getiren ise belli bir harf kalıbına girmiş
seslerdir. Ses bilgisi, sözcüklerin temelini oluşturan
sesleri, harfleri ve bunlarla ilgili kuralları ele alır.
> Ses bilgisi; sesler, ünlü
uyumları ve ses olayları olmak üzere üç ana başlıkta incelenir:
Ses Bilgisi Kavram Haritası
1. Sesler / Harfler
Akciğerlerden gelen havanın, ses yoluyla
oluşturduğu titreşime ses denir.
Dildeki seslerin her birini gösteren
işaretlere harf adı verilir.
Bir dildeki sesleri gösteren, belli bir
sıraya göre dizilmiş harflerin bütününe alfabe (abece) denir.
> Türkçede 29 ses ve bu sesleri
simgeleyen 29 harf vardır. Bunlar ses yolundaki
biçimlenişine göre ünlü ve ünsüz olmak üzere ikiye ana başlıkta incelenir:
1.1. Ünlü Harfler (Sesli Harfler)
Ünlü harfler, ses yolunda bir engele uğramadan çıkan
seslerdir. Bunlar tek başına okunur ve heceleri oluşturur. Türkçede
4 tanesi kalın, 4 tanesi ince olmak üzere toplam 8
tane ünlü harf vardır:
Kalın Ünlüler: a, ı, o, u
İnce Ünlüler: e, i ,ö, ü
1.2. Ünsüz Harfler (Sessiz Harfler)
Ünsüz harfler, tek başına söylenemeyen, ancak bir
ünlü yardımıyla söylenebilen sesleri karşılayan harflerdir. 8 tanesi sert, 13
tanesi yumuşak olmak üzere toplam 21 tane ünsüz harf vardır.
Alfabedeki sessiz harfler yanına “e” ünlüsü getirilerek okunur; be,
he, ke, re… gibi.
Sürekli Sert Ünsüzler: f, h, s, ş
Süreksiz Sert Ünsüzler: ç, k, p, t
Sürekli Yumuşak Ünsüzler: ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
Süreksiz Yumuşak Ünsüzler: b, c, d, g
2. Ünlü Uyumları
2.1. Büyük Ünlü Uyumu (Kalınlık-İncelik
Uyumu)
Türkçede 8 tane ünlü harfin 4
tanesi kalın, 4 tanesi ince ünlüdür. Büyük ünlü uyumu bir kelimedeki ünlü
harflerin ince veya kalın olmasıyla ilgilidir.
Kalın Ünlüler: a, ı, o, u
İnce Ünlüler: e, i ,ö, ü
Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde kalın
ünlü varsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın olmalı; ilk hecede ince ünlü
varsa diğer hecelerde de ince ünlü bulunmalıdır. Bu kurala büyük ünlü uyumu veya kalınlık-incelik uyumu denir.
Örnek(ler)
» Türkçemiz |
→ |
Türk |
-çe |
-miz |
↓ |
↓ |
↓ |
» vatanım |
→ |
va |
-ta |
-nım |
↓ |
↓ |
↓ |
Yukarıdaki sözcükler büyük ünlü
uyumuna uymaktadır. Çünkü “Türkçemiz” sözcüğünde ince ünlülerden sonra ince
ünlüler, “vatanım” sözcüğünde ise kalın ünlülerden sonra kalın ünlüler
gelmiştir.
» tiyatro |
→ |
ti |
-yat |
-ro |
↓ |
↓ |
↓ |
» kalemlik |
→ |
ka |
-lem |
-lik |
↓ |
↓ |
↓ |
Yukarıdaki sözcükler ise büyük ünlü
uyumuna uymaz; çünkü ince ünlülerle kalın ünlüler bir arada kullanılmıştır.
> Tek heceli ve birleşik kelimelerde
büyük ünlü uyumu aranmaz.
Örnek(ler)
» Başaksehir ve Beylikdüzü yeni
kurulan ilçelerdendir.
» Yeryüzünde birçok canlı
yaşar.
Yukarıdaki altı çizili kelimeler birleşik kelime olduğu için bu kelimelerde
büyük ünlü uyumu aranmaz.
» Bu beldenin sokakları her zaman
temizdir.
Yukarıdaki altı çizili kelimeler tek heceli olduğu için bu kelimelerde
büyük ünlü uyumu aranmaz.
> Türkçede ekler genellikle büyük
ünlü uyumuna uyar. Çünkü eklerin ünlülere göre değişik kullanımları vardır.
Örneğin “-den” eki “ev” sözcüğüne eklendiği zaman “evden” olur; “yol” sözcüğüne
eklendikten sonra “yoldan” olur.
Ancak “-ki, -ken, -leyin,
-yor, -(ı)mtırak, -daş, -gil” ekleri bir kelimeye eklendiğinde
değişime uğramaz, bu yüzden büyük ünlü uyumuna bazen uyar, bazen uymaz.
EK |
UYMAZ |
UYAR |
-ki |
sokaktaki |
dildeki |
-ken |
alırken |
gelirken |
-leyin |
sabahleyin |
geceleyin |
-yor |
geliyor |
konuşuyor |
-(ı)mtırak |
yeşilimtırak |
sarımtırak |
-daş |
meslektaş |
vatandaş |
-gil |
halamgil |
dedemgil |
> Bazı kelimeler, köken olarak
Türkçe olduğu hâlde kalınlık – incelik uyumuna uymamaktadır.
Örnek(ler)
» ana → anne
» karındaş → kardeş
» alma → elma
» kangı → hangi
2.2. Küçük Ünlü Uyumu (Düzlük-Yuvarlaklık
Uyumu)
Türkçede 8 tane ünlü
harf vardır. Küçük ünlü uyumu bir kelimedeki ünlü harflerin düz veya
yuvarlak ve dar veya geniş olmasıyla ilgilidir.
Dudakların durumuna göre:
Düz Ünlüler: a, e, ı, i (sesli harflerin
sırasıyla ilk dörtlüsü olarak düşünebiliriz)
Yuvarlak Ünlüler: o, ö, u, ü (sesli harflerin sırasıyla
son dörtlüsü olarak düşünebiliriz)
Ağzın açıklığına göre:
Dar Sesli Ünlüler: ı, i, u, ü
Geniş Sesli Ünlüler: a, e, o, ö
> Türkçe bir sözcükte düz ünlülerden
sonra düz; yuvarlak ünlülerden sonra düz – geniş ya da dar – yuvarlak ünlüler
gelmelidir. Bunu harflerden hareketle şöyle gösterebiliriz:
» a ya
da ı ünlülerinden sonra a ya da ı
» e ya
da i ünlülerinden sonra e ya da i
» o ya
da u ünlülerinden sonra a ya da u
» ö ya da ü ünlülerinden sonra e ya da ü ünlülerinden birinin gelmesi gerekir.
Sözcüklerde bu kuralın
gerçekleşmesine küçük ünlü uyumu denir.
NOT Türkçede asıl uyum, büyük ünlü
uyumudur. Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını anlamak için önce, o sözcüğün
büyük ünlü uyumu kuralına uyup uymadığına bakılır. Bu kurala uymayan bir
sözcük, ilk aşamayı geçemediğinden o sözcükte artık küçük ünlü uyumu aranmaz.
Dolayısıyla büyük ünlü uyumuna uymayan sözcük, küçük ünlü uyumuna da
uymaz.
UYARI Küçük ünlü uyumunda her ünlü bir
sonraki ünlüyle karşılaştırılır. Büyük ünlü uyumundaki gibi ilk hecedeki
sesli harfe bakılarak diğer sesli harfler bu ilk heceye
göre değerlendirilmez.
Örnek(ler)
» “Çiçeklerim” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uyar. Çünkü
“i” den sonra “e”, “e”den sonra “i” gelebilmektedir. (Düzden sonra düz ünlüler
gelir.)
» “Koyunlarım” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uyar. Çünkü
“u”dan sonra “u” ya da “a” gelebilmekte, “a” dan sonra “a” ya da “ı”
gelebilmektedir. (Yuvarlak ünlülerden sonra düz – geniş ya da dar – yuvarlak ünlüler
gelir.)
» “Karpuz” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uymaz. Çünkü
“a” dan sonra “u” gelmez. (Düz ünlülerle başlayan sözcüklerden sonra yuvarlak
ünlü gelmez.)
> Birleşik sözcüklerde ünlü uyumu
aranmaz:
Örnek(ler)
» Yeşilırmak, Sarıgazi, Bakırköy, hanımeli…
> Tek heceli sözcüklerde küçük ünlü
uyumu aranmaz. Bir sözcükte ünlü uyumunun aranabilmesi için en az iki ünlüye
ihtiyaç vardır:
Örnek(ler)
» Koş, gel, dil, göz, baş…
> Türkçe sözcüklerin ilk hecesi
dışında diğer hecelerinde “o – ö” geniş ünlüleri bulunmaz. Bulunan sözcükler
Türkçe değildir:
Örnek(ler)
» Koro, solo, radyo, doktor, profesör, salon…
3. Ses Olayları
3.1. Ünsüz Sertleşmesi (Ünsüz
Benzeşmesi)
Türkçede sert ünsüzle
biten bir sözcüğe yumuşak ünsüzlerden “c, d, g” ile
başlayan bir ek geldiğinde, ekin başındaki ünsüz değişerek sertleşir. Bu ses
özelliğine ünsüz uyumu, ünsüz sertleşmesi veya ünsüz
benzeşmesi denir. Bu ses olayına ünsüz benzeşmesi denmesinin
sebebi, kelime sonundaki sert ünsüzün, yanına gelen yumuşak ünsüzü kendine
benzetmesidir.
Sert Ünsüzler: ç, f, h, k, p, s, ş, t (Sert
sessizleri FıSTıKÇı ŞaHaP olarak kodlayabiliriz.)
Yumuşak Ünsüzler: c, d, g, b, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
Ünsüz benzeşmesinde;
c ünsüzü → ç ünsüzüne,
d ünsüzü → t ünsüzüne,
g ünsüzü → k ünsüzüne dönüşerek sertleşir.
Örnek(ler)
» dolap |
– |
da |
→ |
dolap |
– |
ta |
↓ |
↓ |
↓ |
↓ |
» yavaş – ca → yavaş – ça
» unut – gan
→ unut – kan
» Fatih’ten
bisikletini istemişti.
» Irmaktan yavaşça
geçmişti.
» Bitkiler ışığını güneşten alır.
> Birleşik kelimelerde, terimlerde, başka dillerden dilimize geçmiş
sözcüklerin gövdelerinde ünsüz benzeşmesi aranmaz.
Örnek(ler)
» Akciğer, temel solunum organımızdır.
Yukarıdaki altı çizili kelime birleşik kelime olduğu için bu kelimede ünsüz
sertleşmesi aranmaz.
» Üçgenin iç açıları toplamı 180
derecedir.
Yukarıdaki altı çizili kelime terim olduğu için bu kelimede ünsüz
benzeşmesi aranmaz.
3.2. Ünsüz Yumuşaması (Sessiz
Yumuşaması)
Türkçede sert ünsüzlerden
“p – ç – t – k” biten bir sözcüğe ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde,
bu sözcüğün sonundaki ünsüz yumuşayarak “b – c – d – g”ye dönüşür. Bu
kurala ünsüz değişimi ya da ünsüz
yumuşaması denir.
Ünsüz yumuşamasında;
p ünsüzü → b ünsüzüne,
ç ünsüzü → c ünsüzüne,
t ünsüzü → d ünsüzüne,
k ünsüzü → g veya ğ ünsüzüne dönüşerek yumuşar.
Örnek(ler)
» dolap |
– |
ı |
→ |
dolabı |
↓ |
↓ |
» ağaç –
ı → ağacı
» kağıt – ı → kağıdı
» çocuk – u → çocuğu
» Çocuğumuz
kitabını dolabına koydu.
> Bazı tek heceli
kelimelerde yumuşama olmaz.
Örnek(ler)
» top –
u → topu
» et – i → eti
» süt – e → süte
» saç – ın → şaçın
> Yabancı sözcüklerde yumuşama görülmez.
Örnek(ler)
» hukuk –
u → hukuku
» tabiat – ı → tabiatı
» devlet – e → devlete
> Özel isimlerin sonunda bulunan
sert ünsüzler yazarken yumuşamaz, okunurken yumuşar.
YAZILIŞI |
OKUNUŞU |
|
Mehmet‘e |
→ |
Mehmede |
Zonguldak‘a |
→ |
Zonguldağa |
Sinop‘a |
→ |
Sinoba |
3.3. Ses Düşmesi
Türkçede sözcükler çekimlenirken
veya türetilirken, sözcükteki seslerden birinin düşmesi olayına ses düşmesi denir.
> Ses düşmesi, ünlü
düşmesi veya ünsüz düşmesi şeklinde
gerçekleşir.
3.3.1. Ünlü Düşmesi
Son hecesinde dar ünlü (ı,
i, u, ü) bulunan kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında
son hecedeki dar ünlü düşer. Bu olaya sesli (ünlü) düşmesi denir.
Sözcükte bir ünlünün düşmesi bir hecenin eksilmesine neden olduğundan ünlü
düşmesi, hece düşmesi olarak da adlandırılır.
Örnek(ler)
» karın
– ı → karnı
» beyin – imiz →
beynimiz
» oğul
– u → oğlu
» gönül – e →
gönle
> Yapım eki alarak türetilen bazı kelimelerde
ünlü düşmesi olur.
Örnek(ler)
» oyun
– a → oyna(mak)
» uyu – ku → uyku
» sızı – la → sızla(mak)
> Bazı birleşik sözcüklerin
oluşumunda ünlü düşmesi olur.
Örnek(ler)
» kayıp
etmek → kaybetmek
» kahve altı → kahvaltı
» şükür etmek → şükretmek
» kayın ana → kaynana
3.3.2. Ünsüz Düşmesi
Türkçede “-k” ünsüzüyle
biten bazı kelimeler “-cık / -cik” eklerini
aldıklarında sözcüğün sonundaki “-k” düşer. Bu ses olayına sessiz
(ünsüz) düşmesi denir.
Örnek(ler)
» ufak-cık
→ ufacık
» minik-cik → minicik
» sıcak – cık → sıcacık
3.4. Ses Türemesi
Türkçede sözcükler çekimlenirken
veya türetilirken, sözcüğe yeni bir ses eklenmesi olayına ses türemesi denir.
> Ses türemesi, ünlü
türemesi veya ünsüz türemesi şeklinde
gerçekleşir.
3.4.1. Ünlü Türemesi
Sözcüğün aslında olmadığı halde,
sözcüğe “-cık” ek getirildiğinde ortaya yeni ünlünün
çıkmasına ünlü türemesi denir.
Örnek(ler)
» dar – cık → daracık
sözcüğünde “dar” sözcüğünün
aslında “a” sesi olmadığı halde, sözcüğe “-cık” eki getirildiğinde arada “a”
sesi türemiştir.
» az – cık → azıcık
» genç
– cik→ gencecik
3.4.2. Ünsüz Türemesi
Sözcüğün aslında olmadığı halde sözcüğe ek
getirildiğinde ya da sözcüğün başka bir sözcükle birleşmesi sonucunda bir sesin
ortaya çıkmasına ünsüz türemesi denir. Ünsüz
türemesi çoğu zaman Arapça sözcüklerde görülür. Kimi Arapça sözcüklerin
aslında bulunan, ancak sözcük Türkçeye geçerken düşen kimi sesler, daha sonra
ortaya çıkabilir.
Örnek(ler)
» af + etmek → affetmek
» red + etmek → reddetmek
» zan – ım – ca → zannımca
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi
sözcük başka bir sözcükle birleştiğinde ya da sözcüğe ek geldiğinde sözcükte
bir ses artmıştır.
3.5. Ünlü Daralması
Türkçede “a – e” geniş
ünlüleri ile biten fillere “-yor” eki getirildiğinde,
fiilin sonundaki geniş ünlüler daralarak “ı – i – u – ü” dar
ünlülerine dönüşür. Bu kurala ünlü daralması denir.
Ünlü daralmasında;
a ünlüsü → ı veya u ünlüsüne,
e ünlüsü → i veya ü ünlüsüne dönüşerek daralır.
Örnek(ler)
» bekle |
– |
yor |
→ |
bekliyor |
↓ |
↓ |
» başla – yor →
başlıyor
» gülme – yor →
gülmüyor
» susma – yor →
susmuyor
> Kaynaştırma harfi, “de-“ ve “ye-“ fiillerinde
ünlü daralmasına sebep olur, fakat bu sözcükler dışındaki diğre sözcüklerde
daralmaya sebep olmaz.
Örnek(ler)
» de –
y – ecek → diyecek
» ye – y – ecek → yiyecek
Bu örneklerde “y” kaynaştırma ünsüzü, ünlü daralmasına sebep olmuştur.
» anla –
y – acak → anlayacak
Bu örnekte ise “y” kaynaştırma ünsüzü, ünlü daralmasına neden olmamıştır.
3.6. Ulama
Söyleyiş ile ilgili olan bir ses
olayıdır. Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlü ile başlayan bir kelime
geldiğinde iki kelime birbirine bağlanarak okunur. Bu kurala ulama denir.
Ulama sadece söyleyişte
olur. Söyleme ve okuma sırasında sözcükler birbirine birleştirilir; ancak bu
olay yazıda gösterilmez.
Örnek(ler)
» Tüm anlattıklarımı
yanlış anlamışsın.
Bu cümleyi okurken işaretli harfleri birbirine
bağlayarak “Tümanlattıklarımı – yanlışanlamışsın” şeklinde okuruz.
Unutulmamalıdır ki ulama sadece söyleyişte olur. Örnekte
olduğu gibi söyleme ve okuma sırasında sözcükler birbirine birleştirilir; ancak
bu yazıda gösterilmez.
» Üç adam
her an beraber gezerdi.
» Son sınavdan yetmiş almış.
» Dün akşam evden ayrıldı.
» ıssız ada, mart ayı, terk etmek, küçük ev, Mehmet Akif Ersoy, tanık olmak…
> Sözcüklerin arasında herhangi bir
noktalama işareti varsa ulama yapılamaz.
Örnek(ler)
» Armut, ağaçta yetişen bir meyvedir.
Yukarıdaki örnekte, “armut” ve
“ağaçta” sözcükleri arasında virgül bulunduğu için ulama yapılmaz.
3.7. Kaynaşma
Türkçede iki ünlü harf yan yana gelmez.
Bu nedenle ünlü ile biten bir kelimenin sonuna ünlüyle başlayan bir ek
geldiğinde iki ünlünün arasına “n, s, ş, y” harflerinden
biri getirilir. Bu harflere kaynaştırma harfiveya yardımcı
ses; bu olaya ise kaynaşma veya kaynaştırma denir.
Kaynaştırma harflerini (yardımcı sesler)
“YaŞaSıN” olarak kodlayabiliriz.
Örnek(ler)
» kapı + a → kapıya
» iki + er → ikişer
» araba + ı → arabası
» pencere + in → pencerenin
» anne + i + i → annesini
» Kitaplarını dolabına yerleştirdi.
» Sınav başvuruları yarın başlayacak.
3.8. Vurgu
Sözcük içinde bir hecenin, cümle içinde
bir sözcük ya da sözcük grubunun diğerlerine göre daha baskılı, kuvvetli
söylenmesine vurgu denir.
Tanımda da ifade ettiğimiz gibi iki
çeşit vurgu vardır: sözcük vurgusu ve cümle
vurgusu. Biz burada sesle ilgili özelliklerinden dolayı sadece sözcük
vurgusunu ele alacağız. Cümle
vurgusu, cümle
öğeleriyle ilgilidir.
3.8.1. Sözcük Vurgusu
Sözcüğü oluşturan hecelerden birinin
diğerlerine göre daha baskılı söylenmesine sözcük vurgusu denir.
> Türkçe sözcüklerde vurgu genelde
son hecededir.
Örnek(ler)
» kelebek, çocuk,
büyük, yakın…
> Pekiştirilmiş sözcüklerde ve
ünlemlerde vurgu ilk hecededir.
Örnek(ler)
» kıpkırmızı, yemyeşil, simsiyah…
» aferin, maşallah, eyvah…
> Olumsuzluk eki (-ma / -me) vurguyu
kendinden önceki heceye kaydırır.
Örnek(ler)
» gittim → gitmedim.
» geleyim → gelmeyeyim
> Türkçede vurgu, sözcük ek aldıkça,
alınan eke kayar.
Örnek(ler)
» oda → odalar → odalarımız
> “ki, de”
bağlaçları ve “mi” soru eki vurguyu kendinden önceki sözcüklere
kaydırır.
Örnek(ler)
» Geldi mi?, Okudun mu?
» Evimiz de
tertemiz oldu.
» Nihayet kardeşim de
geldi.
» Çalışmadım ki,
görmedi ki.
İsim (Ad)
Varlıkların, duyguların, düşüncelerin,
kavramların ve çeşitli durumların karşılığı olarak kullanılan sözcüklere isim
(ad) denir.
1. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler
1.1. Özel İsimler
Tek olan, diğer varlıklara benzemeyen
varlıkları karşılayan adlardır. Bu isimler, varlıklara sonradan
verilir. Verilen bu isim, özel ismin verildiği kişi veya varlık
tanındıktan sonra söz konusu kişi veya varlığı zihnimizde canlandırır ve
onunla özdeşleşir.
Özel isimler şu şekilde
sınıflandırılabilir:
Kişi (şahıs) adları ve soyadları: Mustafa Kemal Atatürk, Cem Yılmaz,
Tarkan, Arda Turan…
Kıta, devlet, ülke, millet
isimleri: Avrupa,
Türkiye, Almanya, Türk, Yunan…
Bölge, şehir, köy, semt, cadde ve yer
adları: İç
Anadolu Bölgesi, İstanbul, Kadıköy, Ortaköy, Vatan Caddesi…
Dil, din ve mezhep adları: Türkçe, İngilizce, İslamiyet,
Hristiyanlık, Sünni…
Eser (kitap, dergi,
gazete) isimleri: Safahat,
Bilim Çocuk, Milliyet…
Kurum, dernek, işletme isimleri: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
Dil Kurumu, Yeşilay Derneği, Atatürk Çapa Fen Lisesi, Güven Bakkaliyesi…
UYARI Özel isimlerin ilk harfi büyük
yazılır ve özel isimlere gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır.
Örnek(ler)
» Erdi‘nin ailesi İstanbul‘dan göç
etmiş.
UYARI Özel isimlere gelen yapım ekleri
kesme işaretiyle ayrılmaz. Özel isimlere gelen yapım eklerinden
sonra gelen çekim ekleri de kesme işaretiyle ayrılmaz.
Örnek(ler)
» Türk |
– |
çe |
– |
nin |
→ |
Türkçenin |
yapım eki |
çekim eki |
» Ankaralı, İngilizceden…
1.2. Cins İsimler (Tür İsimleri)
Aynı türden olan varlıkların ve
kavramların ortak isimleridir.
Örnek(ler)
» ev, anne, sevgi, dergi, su, ceket, saat, mavi,
daire, edebiyat…
NOT Bazı cins isimler özel isim olarak
kullanılabilmektedir.
2. Varlıkların Sayılarına Göre
İsimler
2.1. Tekil İsimler
Aynı türden varlığın bir tanesini
karşılayan isimlerdir.
Örnek(ler)
» ağaç, öğrenci, asker, elma, pencere, insan, kuş…
2.2. Çoğul İsimler
Aynı türden olan birden çok varlığı
karşılayan isimlerdir. Türkçede isimlere çoğul anlam “-lar /-ler” çoğul
ekiyle kazandırılır. Bu eki alan isimler çoğul isimlerdir.
Örnek(ler)
» ağaçlar, öğrenciler,
askerler, elmalar, insanlar,
kuşlar…
UYARI Çoğul eki (-lar / -ler) bazen
cümleye farklı anlamlar da kazandırabilir.
Örnek(ler)
» Osmanlılarda yönetim babadan oğula
geçmektedir. (Hanedan, soy anlamı katmıştır.)
» Bedeninden kanlar fışkırıyordu.
(Abartma anlamı katmıştır.)
» Toplantımıza Mehmet Beyler de
teşrif etti. (Saygı anlamı katmıştır.)
» İş yerimize otuz beş yaşlarında
bir bayan geldi. (Yaklaşıklık anlamı katmıştır.)
» Bu vazo 1980′lerden
kalma. (Zaman anlamı katmıştır.)
» Aramızda nice Mevlanalar var. (Benzerlik anlamı
katmıştır.)
2.3. Topluluk İsimleri
Çoğul ekini almadığı halde birden çok
varlıktan oluşan bir grubu karşılayan isimlerdir.
Örnek(ler)
» orman, ordu, sınıf, millet, küme, deste, komisyon…
3. Varlıkların Oluşuna Göre İsimler
3.1. Somut İsimler
Beş duyu organımızdan en az biriyle
algılayabildiğimiz; yani görebildiğimiz, duyabildiğimiz, dokunabildiğimiz,
tadabildiğimiz veya koklayabildiğimiz varlıklara verilen isimlerdir.
Beş Duyu Organımız
Örnek(ler)
Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı
(tat), çiçek, gürültü, aydınlık, karanlık, mavi, koku, uzun, deniz…
Yukarıdaki kelimeler beş duyu organımızdan en az biriyle algılanabilir. Sıcak,
soğuk, rüzgâr dokunmayla; gürültü işitmeyle; mavi, uzun, deniz, çiçek görmeyle
algılanabilir. Bu yüzden bu sözcükler somuttur.
3.2. Soyut İsimler
Beş duyu organımızdan herhangi biriyle
algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklerdir.
Örnek(ler)
Kin, iyilik, kötülük, nefret,
kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk, sevgi, acı (üzüntü), mutluluk, vicdan, umut,
sevinç, keder…
Yukarıdaki kelimelerin hiçbiri beş duyu organımızla algılanamaz. Örneğin
“nefret” dokunulabilen, görülebilen, duyulabilen, koklanabilen veya tadılabilen
bir varlık değildir. Bu yüzden soyuttur.
Fiil (Eylem)
Bir eylemi, bir durumu veya bir
oluşu anlatan sözcüklere fiil (eylem) denir.
Fiiller kip (zaman) ve kişi (şahıs) eklerini alarak çekimlenir.
Örnek(ler)
» gel, gör, sev, uç, bak, kalk, sor, ye, oku…
> Bir kelimenin fiil olup olmadığını anlamak için
“-me /-ma” olumsuzluk ekini ya da “-mak / -mek” mastar ekini
kullanırız. Eğer bir kelimeye, “-me /-ma” olumsuzluk ekini ya da
“-mak / -mek” mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiildir; getiremiyorsak o
kelime isimdir.
Örnek(ler)
» okudu → oku(mak) / oku(ma)dı →
fiil
» uyuyor → uyu(mak) /
uyu(mu)yor → fiil
» seveceğim → sev(mek) /
sev(me)yeceğim → fiil
Yukarıdaki sözcüklere “-mak / -mek” veya “-ma / -me” eklerinden birini getirebiliyoruz.
Bu yüzden bu sözcükler fiildir.
» defter → defter(mek) /
defter(me) → isim
» dolaptan → dolap(mak) / dolap(ma)tan → isim
» kırmızı → kırmızı(mak) / kırmızı(ma) →
isim
Yukarıdaki sözcüklere “-mak / -mek” veya “-ma / -me” eklerini getiremiyoruz.
Bu yüzden bu sözcükler isimdir.
Fiilimsi (Eylemsi)
Fiillere getirilen birtakım eklerle
oluşturulan; fiillerin isim, sıfat, zarf şeklini yapan sözcüklere fiilimsi denir.
Fiilimsiler, eylemden türeyen, ancak
eylemin bütün özelliklerini göstermeyen sözcüklerdir. Bunlar bir fiil gibi
olumsuz yapılabilir; ancak bir fiil gibi çekimlenemez.
Örneğin; “silmek” fiilini “siliyorum”
biçiminde çekimleyebiliriz; ama “silen” sıfat-fiilini “sileniyorum” biçiminde
çekimleyemeyiz.
Fiilimsiler, fiillere getirilen “fiilimsi ekleri”
ile ortaya çıkarlar. Yani fiiller bazı ekler sayesinde fiilimsi olurlar.
Bu ekler fiilden isim yapma ekleri olarak
da bilinir ki bunlar eklendiği fiili isim soylu sözcük yaparak o
sözcüğün cümlede “isim, sıfat ve zarf” görevinde kullanılmasını
sağlarlar. (Fiilimsiler, fiilden isim yapma eki aldıkları için türemiş bir
sözcük olarak kabul edilirler.)
Fiilimsilerin Özellikleri
1. Eylemlerden türetilirler.
2. Olumsuzluk eki (-me / -ma)
alabilirler.
3. Fiillerin aldığı “fiil çekim
eklerini” yani şahıs ekleri, haber ve dilek kiplerini alamazlar.
4. Yarım yargı bildirir, yan
cümlecikte yüklem olurlar. Yan cümlecikte özne, tümleç gibi ögeler bulunabilir.
Geçişli olanlar nesne de alabilirler.
5. Cümlede ad soylu sözcük (ad,
sıfat, zarf) gibi görev yaparlar.
> Fiilimsiler; isim-fiil,
sıfat-fiil ve zarf-fiil olmak üzere üçe ayrılır:
Fiilimsi Kavram Haritası
1. İsim-Fiil (Mastar)
Fiillere getirilen “-ma /
-me, -mak / -mek, -ış / -iş / -uş / -üş” ekleriyle yapılır. Bu
ekleri, aklımızda daha kolay kalması için “-iş, -me, -mek” veya “-ma, -ış, -mak” şeklinde kodlayabiliriz. Bu ekler
fillere gelerek onları cümle içinde “isim” yaparlar.
İsim-fiiller, fiillerin isim gibi kullanılabilen şekilleridir.
Örnek(ler)
» Onunla tanışmayı ben de istiyorum.
» Şiir okuyuşuna herkes hayran kaldı.
» Balık tutmak bir yetenek işidir.
» Evin her tarafını güzelce temizlemenizi istiyorum.
» Bu köyden ayrılmak bana çok zor gelmişti.
» Kitap kaplayışını beğendim.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler fiil değil, isim-fiildir. Dikkat ederseniz bunlar “kalem, saygı, ölüm” gibi
tam bir isim değil, yapısında eylem anlamı taşıyan bir isimdir. Zaten böyle
oldukları için bunlara isim-fiil diyoruz.
> İsim-fiiller, isim çekim eklerini
alabilir.
Örnek(ler)
» Bu çocuğun yürüyüşünde bile hayır yok.
cümlesinde “yürüyüşünde” isim-fiili, iyelik (-ü) ve hâl eklerini (-de) alarak
kullanılmıştır.
UYARI İsim-fiiller, olumsuzluk
ekini almış fiillerle karıştırmamalıdır.
Örnek(ler)
» Ona, kalemi sakın kırma, demiştim.
cümlesinde “kırma” sözcüğü olumsuzluk eki almıştır ve bir işin yapılmayacağını bildirir.
» Odunları kırma işini bugün bana verdiler.”
cümlesindeki “kırma” sözcüğü ise isim-fiildir; çünkü sözcük olumsuz anlam vermiyor ve bir eylemin adını
bildiriyor.
UYARI İsim fiil eki almış olmasına
rağmen zamanla kalıplaşarak bir varlığın veya kavramın adı haline gelmiş
sözcükler vardır. Bunlar fiilimsi olarak kabul edilmezler.
Örnek(ler)
» Bahçedeki kazma herhalde
kaybolmuş.
» Masadaki dolma çok
güzel görünüyor.
» Danışmada beklediğini
söyledi.
» Elindeki çakmak ile
oynaması annesini tedirgin etti.
» Her gün dondurma yersen
çok hasta olabilirsin.
» Kötü hava şartları sebebiyle
tüm uçuşlar iptal edilmiş.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler, isim-fiil eklerini almış
olmalarına rağmen, isim-fiil özelliğini yitirmiştir. Artık bu cümlelerde bir
nesneye ve kavrama isim olarak kullanılmıştır.
2. Sıfat-Fiil (Ortaç)
Fiillere getirilen “-an (-en), -ası (-esi), -maz (-mez), -ar (-er
/ -ır / -ir / -r), -dık (-dik / -duk /-dük), -acak (-ecek), -mış (-miş
/ -muş / -müş)” ekleriyle yapılır. Bu ekleri, aklımızda daha kolay kalması
için “-an,-ası,-mez,-ar,-dik,-ecek,-miş“ şeklinde
kodlayabiliriz. Çoğu zaman sıfat görevinde kullanılırlar.
Varlıkları niteledikleri için sıfat, yan cümlecik kurdukları için de fiil
sayılan kelimelerdir.
Örnek(ler)
» Çalışan öğrenci derslerinde başarılı olur.
sıfat-fiil isim
cümlesinde “çalış-” fiili “-an” sıfat-fiil ekini almıştır. Görüldüğü gibi
“çalışan” sözcüğü “öğrenci” ismini anlamca tamamlamıştır. Yani sıfat görevinde
kullanılmıştır. Dolayısıyla “çalışan” sözcüğü sıfat-fiildir.
» Yaralanan yolcular hastaneye kaldırıldı.
» Bu kırılası ellerinle mi vurdun minicik
yavruya?
» Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.
» İnanılır bir olay değil yaşadığımız.
» Akşama kadar aramadık yer bırakmamışlar.
» Sararmış yapraklar her tarafı kaplamış.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler sıfat-fiildir.
UYARI Bazı sözcükler, sıfat-fiil
eklerini alarak kalıcı isim olur. Fiilimsi özelliğini kaybeder.
Örnek(ler)
» Yakacak sıkıntısını bu
yıl da çekeceğiz.
» Dolmuş tıklım
tıklımdı.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler fiilimsi değildir. Fiilimsi
özelliğini kaybetmiş, bir varlığa adolmuştur. Hangi
sözcüğün ad olup hanginin olmadığını anlamak için sözcüğü olumsuz yapmayı
deneyebiliriz. Eğer sözcük “-ma, -me” olumsuzluk ekiyle olumsuz
yapılabiliyorsa, fiil olma anlamı devam ediyor demektir ve bu yüzden sözcük
sıfat – fiil olur. Ancak bu eklerle olumsuz yapılamıyorsa sözcük artık fiil
anlamını tamamen kaybetmiş ve isim olmuştur. Yukarıdaki cümlelerde geçen
“yakacak” sözcüğünü “yakmayacak” şekline getiremeyiz; “dolmuş” sözcüğünü de
“dolmamış” şeklinde söyleyemeyiz.
Bu durum sıfatlarla sıfat – fiillerin
ayrılmasında da kullanılabilir:
» Ağacın kırık dallarını kökünden
kestik.”
cümlesinde “kırık” sözcüğü sıfat-fiil değildir; çünkü biz bu sözcüğü “kırmayık”
şeklinde olumsuz yapamayız. Ancak;
» Ağacın kırılmış dallarını kökünden kestik.”
cümlesindeki “kırılmış” sözcüğünü “kırılmamış” şeklinde olumsuz yapabiliriz.
Öyleyse bu sözcük sıfat-fiildir.
> Kimi zaman sıfat – fiiller çekimli
fiillerle karıştırılabilir. Karıştırmamak için sözcüğün yüklem
görevinde mi yoksa sıfat görevinde mi kullanıldığına bakmalıyız.
Örnek(ler)
» Tutmaz dizlerim birden
düzeldi. “-mez, -maz” = Sıfat Fiil Eki (Sıfat
görevinde)
» Dedemin dizleri tutmaz.
“-mez,
-maz” = Geniş Zaman Kipinin Olumsuzluk Eki (Yüklem görevinde)
» Koşar adımlarla yanıma
geldi. “-ar, -er” = Sıfat Fiil Eki (Sıfat
görevinde)
» Her sabah mutlaka koşar.
“-ar, -er” = Geniş Zaman Kip
Eki (Yüklem görevinde)
» Gelecek yıl
şampiyonuz. “-acak, -ecek” =
Sıfat Fiil Eki (Sıfat görevinde)
» Seneye bize gelecek.
“-acak,
-ecek” = Gelecek Zaman Kip Eki (Yüklem görevinde)
» Yırtılmış pantolon ile
dışarı çıkma. “-mış, -miş, -muş, -müş” = Sıfat Fiil
Eki (Sıfat görevinde)
» En sevdiği pantolonu yırtılmış.
“-mış, -miş, -muş, -müş” = Öğrenilen Geçmiş Zaman Kip
Eki (Yüklem görevinde)
> Sıfat – fiiller niteledikleri isim
düştüğünde onun yerine geçerek bir isim gibi kullanılırlar yani adlaşırlar.
Sıfat-fiiller adlaşmış olsa bile fiilimsi sayılırlar.
Örnek(ler)
» Geziden dönen öğrenciler salona
geçsin.
cümlesinde “dönen” sıfat-fiili “öğrenciler” isminin sıfatı durumundadır.
» Geziden dönenler salona geçsin.
cümlesinde “öğrenciler” ismi düşmüş “dönen” sıfat-fiili ismin yerine geçmiştir
ve adlaşmış
sıfat-fiilolmuştur.
3. Zarf-Fiil (Bağ-Fiil, Ulaç)
Fiillere getirilen “-ken, -alı (-eli), -madan (-meden), -ince (-ınca
/ -unca / -ünce), -ip (-ıp / -up / -üp), -arak (-erek), -dıkça (-dikçe
/ -dukça / -dükçe / -tıkça /-tikçe / tukça / -tükçe), -e… -e (-a…
-a), -r… -maz (-r… -mez), -casına (-cesine), -meksizin (-maksızın), -dığında (-diğinde
/ -duğunda / -düğünde / -tığında / -tiğinde / -tuğunda / -tüğünde)” ekleriyle
oluşturulan sözcüklerdir. Birleşik bir cümlede iki cümleyi bağladıkları
için bağlaç; özne, nesne, tümleç aldıkları için fiil sayılan kelimelerdir. Bağ
fiillere “ulaç” da denir. Çekim ekleri almazlar. Cümlede zarf olarak kullanılırlar.
Örnek(ler)
» Dereyi görmeden paçaları sıvama.
» El, elin eşeğini türkü çağırarak arar.
» Kol kesilirken parmak acımaz.
» Çocuklar, konuşa konuşa yanımızdan geçtiler.
» İçeri girer girmez konuşmaya başladı.
» O mahalleden ayrılalı tam üç yıl olmuş.
cümlelerinde altı çizili sözcükler zarf-fiildir.
» Konuşarak halletmeliyiz
bütün problemleri.
» Küçükken güle oynaya okula giderdik.
cümlelerinde “konuşarak” ve “güle oynaya” zarf-fiilleri, yüklemi “durum”
bakımından etkilemiştir. Yükleme sorulan “nasıl?” sorusuna cevap verir.
» Sizinle İstanbul’a gelince görüşürüz.
» Ders çalışırken uyuyakalmışım.
cümlelerinde ise “gelince” ve “çalışırken” zarf-fiilleri yüklemi “zaman”
bakımından nitelemiştir. Yükleme sorulan “ne zaman?” sorusuna cevap verir.
Sıfat (Ön Ad)
Varlıkları daha iyi anlatabilmek için
bazen daha tanıtıcı sözcükler kullanırız. Bu sözcükleri isimlerin önüne
getirerek varlıkların rengini, şeklini, durumunu, sayısını belirtiriz.
İsimlerin önüne gelerek
isimleri renk, şekil, durum, sayı vb. yönlerden niteleyen veya belirten
sözcüklere sıfat denir.
Örnek(ler)
» Bu akşam eski
bir arkadaşımla masmavi denizi
seyrettik.
> Sıfatlar, niteleme
sıfatları ve belirtme sıfatları olarak
ikiye ayrılır:
A. Sıfat Çeşitleri (Türleri)
1. Niteleme Sıfatları
Varlıkların durumlarını, biçimlerini,
özelliklerini, renklerini kısaca nasıl olduklarını bildiren sözcüklerdir.
İsimlere sorulan “Nasıl?” sorusunun
cevabıdır.
Örnek(ler)
» Çalışkan öğrenci sınavda
birinci oldu.
cümlesindeki “çalışkan” sözcüğü, “öğrenci”nin özelliğini belirtmektedir. Bu
cümlede “öğrenci” ismine “nasıl?” sorusunu sorduğumuzda “çalışkan” cevabını
almaktayız. Dolayısıyla “çalışkan” sözcüğü niteleme sıfatıdır.
» Gökyüzünü aniden kara bulutlar kaplamıştı.
Bu cümlede “kara” sözcüğü, önüne geldiği ismin nasıl olduğunu gösterdiği için
niteleme sıfatıdır.
» Yolun kenarı, kurumuş yapraklarla doluydu.
NOT Özel isimlerle birlikte kullanılan
akrabalık, meslek, saygı unvanları da niteleme sıfatıdır.
Örnek(ler)
» Aslı yenge, Doktor Mehmet,
Süleyman Bey
2. Belirtme Sıfatları
Varlıkları işaret, sayı, yer,
belgisizlik ve soru gibi yönlerden belirten sözcüklerdir. Belirtme sıfatları
dörde ayrılır:
2.1. İşaret Sıfatları
Varlıkları işaret yoluyla belirten
sıfatlardır. İşaret sıfatları, isimlere sorulan “Hangi?” sorusuna
cevap verir.
Örnek(ler)
» Bu kitabı senin
için aldım.
Yukarıdaki cümlede bulunan “bu” sözcüğü işaret sıfatıdır. “kitap” sözcüğüne
“hangi?” sorusunu sorduğumuzda “bu” yanıtını alıyoruz. Bu yüzden “bu sözcüğü
işaret sıfatıdır.
» Arkadaşlarım öteki otobüse binmiş.
UYARI İşaret sıfatları mutlaka isim
soylu bir sözcüğü etkilemelidir ve ek almamalıdır, yoksa bu sözcükler sıfat
olmaktan çıkar.
Örnek(ler)
» O araba benim
değil.
İşaret sıfatı
» O benim değil.
İşaret zamiri
Bu cümlelerin birincisinde “o” sözcüğü “araba”
adını belirttiği için işaret sıfatı; ikinci cümledeki “o” sözcüğü ise bir
varlığı karşıladığı için zamirdir.
2.2. Sayı Sıfatları
Varlıkları sayı yoluyla belirten
sıfatlardır. Sayı sıfatları dörde ayrılır:
2.2.1. Asıl Sayı Sıfatları
Bir ismi tam sayı olarak belirtir. İsme
sorulan “kaç?” sorusuyla bulunur.
Örnek(ler)
» Her akşam on beş sayfa kitap
okurum.
Yukarıdaki cümlede bulunan “on beş” sözcüğü, “sayfa” sözcüğünün sayısını
belirttiği için asıl sayı sıfatıdır.
» Bin atlı akınlarda
çocuklar gibi şendik.
2.2.2. Sıra Sayı Sıfatları
Varlıkların derecelerini, sıralarını
belirten sıfatlardır. Sıra sayı sıfatları isimlere gelen “-ıncı, -inci” ekleri
ile yapılır. İsme sorulan “kaçıncı?” sorusunun
cevabıdır.
Örnek(ler)
» On ikinci soruyu çözemedim.
» “Altıncı His”
adlı filmi çok beğendim.
Yukarıdaki cümlelerde koyu renkli yazılan sözcükler sıra sayı sıfatıdır.
2.2.3. Üleştirme Sayı Sıfatları
Paylaştırma anlamı taşıyan, varlıkların
eşit bölümlerini belirten sıfatlardır. Sayılara “-er, -ar” eki getirilerek
oluşturulur. İsme sorulan “kaçar?” sorusunun
cevabıdır.
Örnek(ler)
» Baba her oğluna üçer tarla bıraktı.
» Hepimize yirmi
altışar ceviz düştü.
Bu cümlelerde “üçer, yirmi altışar” sözcükleri, “tarla, ceviz” adlarının
paylara ayrıldığını belirttiği için üleştirme sayı sıfatıdır.
2.2.4. Kesir Sayı Sıfatları
Bir ismi kesirli sayılarla belirten sayı
sıfatıdır, isme sorulan “kaçta kaç?” sorusunun
cevabıdır.
Örnek(ler)
» Senelik kârdan beşte üç pay aldı.
» Alım satımdan yüzde
iki komisyon alıyor.
Bu cümlelerde “beşte üç, yüzde iki” sözcükleri, “pay, komisyon” adlarının
bütüne olan oranlarını belirttiği için kesir sayı sıfatıdır.
NOT “yarım, çeyrek” sözcükleri bir
ismi belirttiğinde kesir sayı sıfatı olur.
Örnek(ler)
» Yatmadan önce yarım bardak süt
içer.
2.3. Belgisiz Sıfatlar
Varlıkları sayı ve miktar bakımından tam
olarak belirtmeyen sözcüklerdir. “bir, birkaç, birçok, çoğu, kimi, bazı, bütün,
tüm, başka, birtakım, her, hiçbir, herhangi” gibi kesinlik bildirmeyen,
belirsizlik anlamı taşıyan sözcükler kullanılır.
Örnek(ler)
» Yarın birkaç kişiyle köye
gidiyoruz.
» Her gün düzenli
olarak koşu yapar.
Bu cümlelerdeki “birkaç, her” sözcüğü “kişi, gün” isimlerini, sayı yönüyle; ama
kesin olmayacak biçimde belirtmiştir. Dolayısıyla, “birkaç” ve “her” sözcükleri
belgisiz sıfattır.
UYARI “Bir” sözcüğü “herhangi bir”
anlamında kullanılırsa belgisiz sıfat, “tek” anlamında kullanılıp ismin
sayısını ifade ediyorsa asıl sayı sıfatıdır.
Örnek(ler)
» Bir gün beni
anlarsın, dedi.
Belgisiz sıfat
» Bir gün sonra
tatil bitiyor.
Asıl sayı sıfatı
2.4. Soru Sıfatları
İsimleri soru yoluyla belirten, yani
isimleri anlamca tamamlayan soru sözcükleridir. Soru sıfatlarının cevabı yine
sıfattır. “nasıl, kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne kadar, ne?” gibi sorular soru
sıfatı olarak karşımıza çıkar.
Örnek(ler)
» Sen, tatilde kaç kitap okumuştun?
Bu cümlede, “kaç” soru sözcüğünün “kitap” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru
sözcüğüne verilebilecek “beş kitap” cevabının sıfat olması, bize, bu soru
sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir.
» Hangi yoldan gitmemizi
tavsiye ediyorsun?
Bu cümlede, “hangi” soru sözcüğünün “yol” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru
sözcüğüne verilebilecek “şu yol” cevabının sıfat olması, bize, bu soru
sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir.
UYARI “Hangisi?, kaçı?” soru
zamirleriyle “hangi?, kaç?” soru sıfatlarını birbirine karıştırmamak gerekir.
Örnek(ler)
» Hangi soru daha
zordu?
» Hangisi daha
zordu?
Bu cümlelerde “hangi” sözcüğü “soru”
adını belirttiği için soru sıfatı; “hangisi” sözcüğü, bir adın yerini soru
yoluyla tuttuğu için soru zamiridir.
» Kaç öğrenci gelmedi.
» Öğrencilerin kaçı gelmedi.
Cümlelerde “kaç” sözcüğü “öğrenci” adını belirttiği için soru sıfatı; “kaçı”
sözcüğü, bir sayı adının yerini soru yoluyla tuttuğu için soru zamiridir.
NOT Bir ad, hem niteleme hem belirtme
sıfatı alabilir.
Örnek(ler)
» O, yeni bir araba almış.
» Bu küçük köyde konaklamaya
karar verdik.
Birinci cümlede “yeni” niteleme
sıfatıyla “bir” belgisiz sıfatı, “araba” adının sıfatı olarak; İkincide “bu”
işaret sıfatıyla “küçük” niteleme sıfatı, “köy” adının sıfatı olarak
kullanılmıştır.
NOT Sıfatlar, adılları da
niteleyebilir.
Örnek(ler)
» Mehmet, gerçekten dürüst birisidir.
» O, her zaman deneyimli kimselerle
çalışır.
Bu cümlelerin birincisinde “dürüst” sıfatı “birisi” adılını nitelemektedir.
İkinci cümlede “deneyimli” sıfatı, “kimse” adılını nitelemektedir.
NOT İlgi eki (-ki), yer ve zaman
bildiren sözcüklerden sonra gelip eklendiği sözcüğü sıfat yapar.
Örnek(ler)
» Sınıftaki öğrenciler dışarı
çıkmış.
» Yarınki sınava hazır
mısın?
Bu cümlelerde “sınıf” sözcüğü, ilk önce bulunma durumu (-de, -da, -te, -ta)
ekini alıp ardından sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “öğrenciler” adını;
“yarın” sözcüğü, sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “sınav” adını
belirttiği için sıfat görevindedir.
Adlaşmış Sıfat
Niteleme sıfatlarından sonra gelen isim
kaldırıldığında sıfat, isim yerine kullanılmış olur, dolayısıyla sıfat adlaşır.
Örnek(ler)
» Dedem küçük çocuklara masal
anlatıyor.
» Dedem küçüklere masal
anlatıyor.
Birinci cümlede “küçük” sözcüğü, “çocuk” adını niteleyen bir niteleme
sıfatıdır. İkinci cümlede ise, “küçük çocuklar” tamlamasındaki “çocuklar”
sözcüğü düşmüş, “küçüklere” sözcüğü hem adın yerine geçmiş hem nitelik
bildirmiştir, yani adlaşmış sıfat olmuştur.
» Renklileri şu sepete, beyazları bu
sepete ayır.
Bu cümlede “renkliler” ve “beyazlar” sözcükleri, “çamaşır” adını nitelerken,
çekim eki alarak hem “çamaşır” adının yerine geçmiş hem de nitelik bildirerek
adlaşmış sıfat olmuştur.
NOT Adlaşmış sıfattan sonra bir ad
geldiğinde anlam karışıklığı ortaya çıkıyorsa bu adlaşmış sıfattan sonra virgül
(,) getirilir.
Örnek(ler)
» Hasta, çocuğu yanına çağırdı.
Bu cümlede “hasta” sözcüğü bir kişiyi karşılayarak adlaşmıştır. Bu sözcükten
sonra “çocuk” adı geldiğinde virgül konulmazsa “hasta” sözcüğü “çocuk” adının
sıfatı olmaktadır. Bu yüzden “hasta” sözcüğünün adlaşmış sıfat olması için bu
sözcükten sonra virgül (,) konmalıdır.
B. Sıfatların Anlam Özellikleri
1. Sıfatlarda Küçültme
Sıfatlarda küçültme anlamı ”-ce, -cik,
-(i)msi, -(i)mtırak” ekleriyle yapılır. Bu ekler sıfata “…e yakın” anlamı
katar.
Örnek(ler)
» Küçük bir evleri vardı.
cümlesinde “küçük” sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini
belirtmektedir.
» Küçücük evleri vardı.
cümlesinde “-cik” eki almış “küçücük” sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki
“küçücük” sözcüğün “küçük” sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında
küçültme yapmış olmasıdır.
» İri bir karpuz
→ İrice bir karpuz
(İriye yakın)
» Ekşi erik
→ Ekşimsi erik (Ekşiye
yakın)
» Küçük çocuk
→ Küçücük çocuk (Küçüğe
yakın)
2. Sıfatlarda Pekiştirme (Anlamca
Pekiştirilmiş Sıfatlar)
Niteleme sıfatlarının anlamca
kuvvetlendirilmesiyle pekiştirilmiş sıfatlar oluşturulur.
Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır:
1. Pekiştirilecek sıfatın ilk hecesi
(ilk ünlüye kadar olan kısmı) alınır, “p, r, s, m” (PıRaSaM şeklinde
kodlayabiliriz.) harflerinden uygun olanı getirilir ve sözcüğün tamamı yazılır.
Örnek(ler)
» Beyaz → be–m-beyaz
“Beyaz” sözcüğünün ilk hecesi olan “be” sesini alıp “p,r,s,m”harflerinden uygun
olan “m” harfini ekleyerek “beyaz” sözcüğünün önüne getirdiğimizda “bembeyaz”
sözcüğünü elde ediyoruz. Böyleye “beyaz” sözcüğünün anlamını kuvvetlendirerek
pekiştiriyoruz.
» Çocuklar tertemiz elbiseler giymişlerdi.
» Dümdüz yolda ilerliyorduk.
» Şöyle yemyeşil çimenlerin
üzerine uzansam!
2. Sıfat olan sözcüğün tekrar
edilmesi diğer pekiştirme yöntemimizdir.
Örnek(ler)
» Çeşit çeşit meyveler vardı
masada.
cümlesinde “çeşit” sözcüğü tekrar edilerek bir ismi nitelemiş ve pekiştirme
sıfatı olmuştur.
» Kara kara bulutlar gökyüzünü
kapladı.
3. Sıfatlarda Derecelendirme
Sıfatlarda derecelendirme “pek, çok,
daha, en…” gibi sözcüklerle yapılır.
Örnek(ler)
» Kardeşin onlardan daha akıllı biri.
cümlesinde “daha” sözcüğü üstünlük,
» En güzel kitap buydu.
cümlesinde “en” sözcüğü en üstünlük,
» Çok güzel çiçekleri vardı.
cümlesinde “çok” sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır.
Zarf (Belirteç)
11347
Fiillerden, fiilimsilerden, sıfatlardan
veya kendiyle aynı görevdeki kelimelerden (zarflardan) önce gelerek onların
özelliklerini, zamanını, yönünü, miktarını belirten sözcüklere zarf
(belirteç) denir.
Örnek(ler)
» Öğrenciler kitaptaki metni okuyor.
» Öğrenciler kitaptaki metni sessizce okuyor.
Yukarıdaki ilk cümlede okuma eyleminin yapıldığını görüyoruz fakat bu eylemin
nasıl, ne zaman veya ne kadar yapıldığı belirtilmemiş. İkinci cümlede ise okuma
eyleminin sessizce yapıldığı belirtilmiştir ve zarf kullanılmıştır.
Zarfların Özellikleri
> Zarflar da tıpkı sıfatlar gibi tek
başlarına kullanıldıklarında isim görevindedir. Zarf görevini cümle içerisinde
kullanımına bağlı olarak kazanır.
Bir sözcük fiille bağlantılıysa, fiili
niteliyorsa zarf; isimle bağlantılı olup ismi niteliyorsa sıfat görevindedir.
Örnek(ler)
» hızlı (isim)
» Arkadaşım, İngilizce’yi hızlı öğrendi.
(öğrenme fiilini nitelediği için zarf)
» Arkadaşım, hızlı arabaları
çok seviyor. (araba ismini nitelediği için sıfat)
> Cümle içerisinde genelde zarf
tümleci olarak kullanılırlar.
> Zarflar; durum zarfı,
zaman zarfı, miktar zarfı, yer-yön zarfı ve soru zarfı olmak
üzere beşe ayrılır:
1. Durum Zarfları
Fiilin bildirdiği işin, oluşun veya
hareketin durumunu, özelliğini veya sebebini belirten zarflardır. Fiille
sorulan “nasıl?” veya “neden, niçin,
niye?” sorularına cevap verir.
Örnek(ler)
» Öğrenciler konuyu dikkatle dinliyordu.
Bu cümlede “dinliyordu” eylemine “nasıl dinliyordu?”
sorusunu yönelterek eylemin “dikkatle” yapıldığı cevabını alıyoruz.
“dikkatle” sözcüğü fiilin durumunu belirttiği için durum zarfıdır.
» Tüm söylediklerimi yanlış anlamış.
(nasıl anlamış? → yanlış)
» Arabanın motoru gürültülü çalışıyor.
(nasıl çalışıyor? → gürültülü)
» Konuyu uzun uzun tartıştılar.
(nasıl tartıştılar? → uzun uzun)
» Hür doğdum, hür yaşarım.
(nasıl doğdum? → hür / nasıl yaşarım? → hür)
» Uyanamadığı için gelmemiş.
(neden gelmemiş? → uyanamadığı için)
» Sessiz durursan seni
parka götürürüm. (nasıl durursan? → sessiz)
» İçeri sevinçle girip boynuma
sarıldı. (nasıl girip? → sevinçle)
(girip sözcüğü fiilimsidir.)
2. Zaman Zarfları
Fiilin bildirdiği işin, oluşun veya
hareketin zamanını belirten zarflardır. Fiille sorulan “ne
zaman?” sorusuna cevap verir.
Örnek(ler)
» Soğuk hava haftaya etkili
olacakmış.
Bu cümlede “etkili olacak” eylemine “ne zaman etkili
olacak?” sorusunu yönelterek eylemin “haftaya” yapılacağı
cevabını alıyoruz. “haftaya” sözcüğü fiilin zamanını belirttiği için zaman
zarfıdır.
» Haftada iki gün balık yemeliyiz.
(ne zaman yemeliyiz? → haftada iki gün)
» Okullar haziranda kapanacak.
(ne zaman kapanacak? → haziranda)
» Sabahları iki
kilometre koşarım. (ne zaman koşarım?
→ sabahları)
» Bugün gitti, yarın gelecek.
(ne zaman gitti? → bugün / ne
zaman gelecek? → yarın)
» Eve gelir gelmez yattı.
(ne zaman yattı? → eve gelir gelmez)
» Her bayram köye gidip akrabalarımızı
ziyaret ederiz. (ne zaman gidip? → her
bayram) (gidip sözcüğü fiilimsidir.)
3. Yer-Yön Zarfları
Fiilleri veya fiilimsileri yer-yön
bakımından belirten zarflardır. Fiille sorulan “nereye?” sorusuna
cevap verir. Yön zarfları yalın (ek almamış) halde kullanılırlar. “Aşağı,
yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri, doğru” en çok
kullanılan yön zarflarıdır.
Örnek(ler)
» Pencereden aşağı bakıyor.
Bu cümlede “bakıyor” eylemine “nereye bakıyor?” sorusunu
yöneltince “aşağı” cevabını alıyoruz. “aşağı” sözcüğü fiilin yönünü
belirttiği için yer-yön zarfıdır.
» Gece yarısında dışarı çıkmış.
(nereye çıkmış? → dışarı)
» Üşüyünce içeri girdi.
(nereye girdi? → içeri)
» İleri gitme,
biraz geri gel. (nereye gitme?
→ ileri / nereye gel? → geri)
» Aşağı bakınca başı
dönmüş. (nereye bakınca? → aşağı)
(bakınca sözcüğü fiilimsidir.)
UYARI Yer-yön zarfları çekim eki almazlar,
çekim eki aldıklarında zarf olmaktan çıkarak isim olurlar.
Örnek(ler)
» Attığı top camdan içeri girdi.
(“içeri” kelimesi ek almadığı için zarf)
» Attığı top camdan içeriye girdi. (“içeri” kelimesi
“-e” yönelme ekini aldığı için isim)
UYARI “Aşağı, yukarı, içeri, dışarı,
ileri, geri, öte, beri, doğru” gibi kelimelerin zarf olabilmesi için bir fiilin
yönünü belirtmeleri, bir fiille bağlantılı olmaları gerekir. Eğer bu sözcükler
bir isimle bağlantılıysa sıfat görevinde kullanılmış olurlar.
Örnek(ler)
» Merdivenden yukarı çıktı.
(“yukarı” kelimesi fiille ilgili olduğu için zarf)
» Sesler yukarı kattan geliyor.
(“yukarı” kelimesi isimle ilgili olduğu için sıfat)
4. Miktar (Azlık-Çokluk) Zarfları
Bir fiilin, bir sıfatın veya kendi
türünden bir sözcüğün (zarfın) miktarını, ölçüsünü belirten zarflardır. Fiille,
sıfata veya zarfa sorulan “ne kadar?” sorusuna cevap
verir. “Az, çok, daha, çokça, kadar, bu kadar, biraz, oldukça, pek, pek
çok, en, en çok, fazla, epey, epeyce, bayağı” en çok kullanılan
miktar zarflarıdır.
Örnek(ler)
» Bu hafta hava sıcaklığı çok düşecekmiş.
Bu cümlede “düşecekmiş” eylemine “ne kadar düşecekmiş?”
sorusunu yöneltince “çok” cevabını alıyoruz. “çok” sözcüğü
fiilin miktarını belirttiği için miktar zarfıdır.
» Telefonla çok fazla ilgileniyor. (ne
kadar ilgileniyor? → çok fazla)
(ilgileniyor: fiil)
» Çok büyük bir
ev almış. (ne kadar büyük? → çok)
(büyük: sıfat)
» Beklediğim kargo epey geç geldi. (ne
kadar geç? → epey) (geç: zarf)
» Az yiyerek kilo
verdi. (ne kadar yiyerek? → az)
(yiyerek: fiilimsi)
5. Soru Zarfları
Fiilleri veya fiilimsileri soru
bakımından belirten zarflardır. Bir cümlede zarfları bulmak için
kullandığımız “nasıl, neden, niçin, niye, ne (eylemin nedenini
sormak için kullanılıyorsa), ne zaman, nereye, ne kadar?” cümle
içerisinde yer aldıklarında soru zarfı olur.
Örnek(ler)
» İstanbul’a ne zaman varırız?
Bu cümlede “ne zaman” sorusu “varırız” fiiline sorulmuştur ve alınacak cevap da
“İstanbul’a akşam varırız.” cümlesindeki gibi zarf olacaktır.
Bu yüzden “ne zaman” sözcüğü soru zarfıdır.
» Bu saatte nereye gitmiş?
» Bu arabayı nasıl aldın?
» Dersin bitmesine ne kadar kaldı?
» Toplantıya neden yetişemedin?
» Ne ağlıyorsun öyle
sessiz sessiz? (“Ne” sorusu eylemin sebebini sormak için, “neden?” sorusu
yerine kullanılmıştır.)
UYARI “Nasıl, ne?” gibi soruların zarf
olabilmesi için bir fiile veya fiilimsiye yöneltilmeleri gerekir. Eğer bu
sorular bir isme yöneltilmişse sıfat görevinde kullanılmış olurlar.
Örnek(ler)
» Eve nasıl geldin?
(“nasıl” sorusu fiile sorulduğu için zarf)
» Nasıl bir ev almayı
düşünüyorsun? (“nasıl” sorusu isme sorulduğu için
sıfat)
Zamir (Adıl)
Varlıkları ifade etmek istediğimizde
onların ismini söyleriz: Mehmet, kalem, masa, çiçek vb.
“Ali kalemi aldı.” cümlesini bazen
varlığın yerine farklı kelimeler kullanarak ifade ederiz, örneğin “Ali onu
aldı.” deriz. “Ali onu aldı.” dediğimizde “onu” sözcüğünün “kalem” sözcüğü
yerine kullanıldığını anlarız. Bu şekilde ismin yerine kullanılan
kelimelere zamir (adıl) adı verilir.
> Zamirler, yerini tuttukları
varlıklara ve özelliklerine göre 2 ana başlıkta incelenir:
Zamir Kavram Haritası
1. Sözcük Durumundaki Zamirler
1.1. Kişi (Şahıs) Zamirleri
İnsan isminin yerini tutan
kelimelere kişi zamiri denir. Üç tekil, üç de çoğul
olmak üzere toplam altı tane şahıs zamiri vardır:
1. tekil kişi → ben
2. tekil kişi → sen
3. tekil kişi → o
1. çoğul kişi → biz
2. çoğul kişi → siz
3. çoğul kişi → onlar
UYARI Zamirler isim çekim eklerini
alabilirler. Bu yüzden kişi zamirleri karşımıza çekim eki almış şekilde
çıkabilir.
ben + e → bene → bana
sen + i → seni
o + (n)dan → ondan
biz + im → bizim
siz + de → sizde
onlar + ı → onları
Örnek(ler)
» Pikniğe sadece Enes katılmadı. → Pikniğe
sadece o katılmadı.
» Benim taşıdığım
kutu çok ağır, senin taşıdığın kutu çok hafif.
» Annem bana hediye
almış.
» Sizi ben de
görmek istiyorum.
» Taraftar olarak biz
onlardan çok farklıyız.
NOT “Kendi” sözcüğü
de şahıs zamirleri içinde değerlendirilir ve bu zamire “dönüşlülük
zamiri” adı verilir.
Örnek(ler)
» Bırakın tüm işleri kendi yapsın.
» İnsan kendini düşünmeli
bazen.
1.2. İşaret (Gösterme) Zamirleri
Varlıkların adını söylemeden, onları
işaretle göstermeye yarayan sözcüklere işaret zamiri denir.
“Bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, buraya, şuraya, oraya, burası, şurası,
orası, öteki vb.” işaret zamirleridir.
Örnek(ler)
» Şunları arkadaşlarım için alayım.
» Mehmet Beyler buraya on
yıl önce taşınmış.
» Size ait olan kitaplar orada.
» Bu, yapılacak
işlerin listesi.
NOT “O“ ve
“onlar” sözcükleri hem işaret hem de kişi zamiri olarak
kullanılabilirler. Bu kelimeler insan isminin yerini tutuyorsa şahıs
zamiri, insan dışı varlıkların yerini tutuyorsa işaret zamiridir.
Örnek(ler)
» Onu kütüphanede çalışırken
görmüşler. (İnsan ismi yerine kullanıldığı için kişi zamiri)
» Onu cüzdanıma
koyarken düşürmüşüm. (İnsan dışı varlık (para, fotoğraf vb.) yerine kullanıldığı
için işaret zamiri)
NOT “Bu, şu, o” sözcükleri bir isimden
önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler zamir olmaktan
çıkar, işaret
sıfatı olurlar.
Örnek(ler)
» Bu telefon babama
ait. (“telefon” sözcüğünü işaret ettiği için işaret sıfatı)
» Bu babama
ait. (bir ismin yerini tuttuğu için işaret zamiri)
1.3. Belgisiz Zamirler
Varlıkların yerini tutmalarına rağmen
hangi varlığın yerine kullanıldığı tam ve açıkça belli olmayan sözcüklere belgisiz
zamir denir. “Bazıları, biri, kimi, hepsi, herkes, kimse,
birçoğu, birkaçı, şey vb.” sözcükler belgisiz zamirlerdir.
Örnek(ler)
» Testteki sorulardan birkaçı çok
kolaydı.
» Olanları kimse anlamıyordu.
» Biri telefonuma
çağrı bırakmış.
NOT Belirsizlik bildiren
sözcükler bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu
sözcükler belgisiz
sıfat, bir ismin yerini
tutuyorsa belgisiz zamir olur.
Örnek(ler)
» Bazı veliler toplantıya
katılmadı. (“veliler” sözcüğünü belirttiği için belgisiz
sıfat)
» Bazıları toplantıya
katılmadı. (bir ismin yerini tuttuğu için belgisiz zamir)
1.4. Soru Zamirleri
İsimlerin yerini soru yoluyla tutan
sözcüklere soru zamiri denir. “Ne, kim, kimi,
hangisi, kaçı, nereye, nerede, nereden vb.” sözcükler soru zamirleridir.
Örnek(ler)
» Dolaptaki karpuzu kim yedi?
» Marketten neler aldınız?
» Bu saate kadar nerede kaldın?
NOT Soru bildiren sözcükler bir
isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler soru sıfatı, bir ismin yerini tutuyorsa
soru zamiri olur.
Örnek(ler)
» Hangi soruyu yanlış
yaptın? (“soru” sözcüğünü belirttiği için soru sıfatı)
» Hangisini yanlış
yaptın? (bir ismin yerini tuttuğu için soru zamiri)
2. Ek Durumundaki Zamirler
2.1. İyelik (Aitlik) Zamirleri
Ek halinde olup getirildiği
ismin hangi şahsa ait olduğunu bildirir. Bunlar aynı zamanda iyelik
ekleridir.
1. tekil şahıs iyelik eki → -(i)m
2. tekil şahıs iyelik eki → -(i)n
3. tekil şahıs iyelik eki → -ı, -i, -u, -ü, -(s)ı, -(s)i,
-(s)u, -(s)ü
1. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)mız,
-(i)miz, -(u)muz, -(ü)müz
2. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)nız, -(i)niz, -(u)nuz,
-(ü)nüz
3. çoğul şahıs iyelik eki → -ları, leri
» (benim) defterim
» (senin) defterin
» (onun) defteri
» (bizim) defterimiz
» (sizin) defteriniz
» (onların) defterleri
» Kalemim kırılmış.
» Dün evlerine misafir oldum.
UYARI 3. tekil şahıs iyelik eki “ı, i,
u, ü” ile belirtme hal eki olan “ı, i, u, ü” birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Bu iki eki karıştırmamak için eki alan
kelimenin başına “onun, onların” kelimelerinden uygun olanı getiririz. Cümlenin
anlamında herhangi bir bozulma olmuyorsa o ek iyelik ekidir,
cümlenin anlamında bozulma oluyorsa hal ekidir.
Örnek(ler)
» Telefonu benim telefonumdan
hızlıydı.
Bu cümlede “telefonu” sözcüğünün başına “onun” getirebiliyoruz: “Onun
telefonu benim telefonumdan hızlıydı.” Bu yüzden “-u” eki iyelik ekidir.
» Telefonu yere
düşürdü.
Bu cümlede “telefonu” sözcüğünün başına “onun” getiremiyoruz: “Onun telefonu
yere düşürdü.” Bu yüzden “-u” eki hal ekidir.
2.2. İlgi Zamirleri
Cümlede daha önce geçmiş bir ismin
yerini tutan “-ki” eki ilgi zamiridir. Bu zamir
kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.
Örnek(ler)
» Benim kalemim kırmızı, seninki siyah.
Bu cümlede “kalem” sözcüğü iki kere tekrarlanmayarak “-ki” eki “kalem”
sözcüğünün yerine kullanılmıştır. “-ki” eki ismin yerine kullanıldığı için
ilgi zamiridir.
» Benimki kırıldı,
senin bardağını kullanabilir miyim?
» Senin notların benimkinden yüksek.
UYARI İlgi zamiri olan
“-ki”, bağlaç olan “ki” ve sıfat yapan “-ki” eki ile karıştırılmamalıdır.
Örnek(ler)
» Evdeki hesap çarşıya
uymaz. (“hesap” sözcüğünü nitelediği için sıfat yapan “-ki”)
» Şemsiyen yoksa benimkini
alabilirsin. (“şemsiye” sözcüğü yerine kullanıldığı için ilgi
zamiri)
» O kadar geveze ki hiç
susmayacak sandım. (cümleleri birbirne bağladığı için bağlaç)
Tamlamalar (İsim Tamlaması – Sıfat
Tamlaması)
Bir ismin benzerlerinden ayırt
edilebilmesi için başka bir isim, zamir veya sıfatla anlam ilişkisi
kurarak oluşturduğu söz öbeğine tamlama denir.
Tamlamalar bir söz öbeğidir ve en az iki
kelimeden oluşur, tek sözcüklü tamlama olmaz.
> Tamlamalarda iki öge vardır:
tamlayan ve tamlanan. Tamlamada belirtilen, açıklanan isme tamlanandenir.
Tamlananı belirten, açıklayan sözcüklere de tamlayan denir.
Örnek(ler)
» televizyonun kumandası
tamlayan tamlanan
Tamlamalar, sıfat tamlaması ve isim
tamlaması olmak üzere iki ana başlıkta incelenir:
1. Sıfat Tamlamaları
Bir ismin rengi, şekli, durumu, sayısı
gibi özelliklerini belirten sözcüklere sıfat denir. Sıfatların, isimlerin önüne gelerek onlarla
oluşturdukları söz öbeklerine sıfat tamlaması denir.
Sıfatlar her zaman isimlerden önce
gelir. Dolayısıyla sıfat tamlamalarında tamlanan isim, tamlayan ise sıfattır.
Örnek(ler)
» kırmızı |
elbise |
sıfat |
isim |
(tamlayan) |
(tamlanan) |
» çalışkan |
öğrenci |
sıfat |
isim |
(tamlayan) |
(tamlanan) |
Yukarıdaki örneklerde “kırmızı”
sözcüğü, “elbise” adını; “çalışkan” sözcüğü de “öğrenci” adını nitelik
yönüyle anlamca bütünleyerek bir söz grubu kurmuş ve sıfat tamlaması oluşturmuştur.
» Caddeler rengarenk ışıklarla süslenmişti.
» Sınavdan sadece birkaç
öğrenci geçebildi.
» Bu evde güzel
günler geçirdim.
Yukarıdaki cümlelerde koyu renkli kalın harflerle
yazılmış söz öbekleri sıfat tamlamasıdır.
NOT Sıfat tamlamalarında, tamlanana (isme)
sorduğumuz “nasıl, hangi, kaç, kaçıncı?” sorularıyla tamlayanı (sıfatı)
bulabiliriz.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» iyi |
insan |
nasıl insan? → iyi |
» acılı |
yürek |
nasıl yürek? → acılı |
» o |
araba |
hangi araba?
→ o |
» on beş |
elma |
kaç elma? → on
beş |
» onuncu |
yüzyıl |
kaçıncı yüzyıl?
→ onuncu |
NOT Sıfat tamlamalarında, tamlayan da
tamlanan da birden çok sözcükten oluşabilir.
Örnek(ler)
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» kalın |
bir |
kitap |
sıfat |
sıfat |
isim |
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» eski |
evler, |
dükkânlar |
sıfat |
isim |
isim |
» Kitapta güzel öyküler ve şiirler var.
» Bu beyaz gömlek sana çok yakışıyor.
Yukarıdaki cümlelerde kırmızı renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler tamlayan (sıfat), yeşil renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler ise tamlanan
(isim) görevindedir.
2. İsim Tamlamaları
Bir ismin aitlik ilgisi yönünden daha
belirgin hâle gelmesi için başka bir isim tarafından tamamlanmasıyla oluşan
isim grubuna isim tamlaması denir. İsim
tamlamaları da tıpkı sıfat tamlamaları gibi tamlayan ve tamlanandan oluşur.
Örnek(ler)
» düğme |
⇒ |
gömleğin |
düğmesi |
isim |
isim |
isim |
|
(tamlayan) |
(tamlanan) |
Yukarıdaki örnekte “düğme” isminin
önüne gelen “gömlek” ismi o düğmenin kime veya neye ait olduğunu
göstererek daha belirgin hale gelmesini sağlamış ve isim tamlaması oluşturmuştur.
Bu tamlamada “gömleğin”sözcüğü tamlayan, “düğmesi”
sözcüğü ise tamlanan görevindedir.
> İsim tamlamalarında tamlayan, ilgi
eklerini; tamlanan ise iyelik (aitlik) eklerini alır.
Tamlayan ekleri (ilgi ekleri): -ın /-in /-un /-ün,
-(n)ın /-(n)in /-(n)un /-(n)ün, -im
Tamlanan ekleri
(iyelik ekleri): -ı
/-i /-u /-ü, -(s)ı /-(s)i /-(s)u /-(s)ü, -im, -in
Örnek(ler)
» telefonun ekranı
Bu örnekte “telefon” ve
“ekran” sözcükleri birer isimdir. “Telefon” ismi, “-un” tamlayan
ekini; “ekran” ismi ise “-ı” tamlanan ekini
alarak isim tamlaması oluşturmuşlardır.
> İsim tamlamaları belirtili, belirtisiz
ve zincirleme isim tamlamaları olmak üzere üçe ayrılır:
2.1. Belirtili İsim Tamlaması
Tamlayanın ilgi eki, tamlananın da
iyelik eki aldığı tamlamalardır. Bu tamlamalarda belirgin bir aitlik anlamı
vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir.
Belirtili isim tamlaması ⇒ tamlayan
+ ilgi
eki | tamlanan
+ iyelik
eki
Örnek(ler)
» uçağın motoru
Bu örnekte “uçak”
sözcüğü tamlayan (ilgi) eki ve “motor” sözcüğü de tamlanan (iyelik) ekini
alarak isim tamlaması oluşturmuştur. İsim tamlamasını oluşturan iki kelime de
ek aldığı için bu tamlama, belirtili isim tamlamasıdır.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
okulun |
müdürü |
Ali’nin |
defteri |
benim |
kalemim |
bilgisayarın |
kablosu |
öğrencilerin |
birkaçı |
NOT Belirtili isim tamlamalarında, tamlanana
sorduğumuz “kimin, neyin?” sorularıyla tamlayanı bulabiliriz.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» kapının |
kolu |
neyin kolu? → kapının |
» Osman’ın |
oğlu |
kimin oğlu? → Osman’ın |
» benim |
hikâyem |
kimin hikâyesi
→ benim |
> Belirtili isim tamlamalarında
tamlayan ile tamlanan yer değiştirebilir.
Örnek(ler)
» Hiç kesilmedi uğultusu rüzgârın.
cümlesinde “rüzgârın uğultusu” belirtili isim tamlamasıdır. Fakat bu
cümlede tamlayan ile tamlanan yer değiştirmiş ve tamlanan tamlayanın önünde yer
almıştır.
» Gözleri bir şiir gibiydi onun. → onun gözleri
> Belirtili isim tamlamalarında
tamlayan ile tamlanan arasına başka türden sözcükler girebilir.
Örnek(ler)
» Mehmet’in mavi gömleği yeniymiş.
cümlesinde “Mehmet’in gömleği” belirtili isim tamlamasıdır. Bu
tamlamanın arasına sıfat olan “mavi” sözcüğü girmiştir.
» Gazetenin ilk sayfası koparılmış.
» Takımın en yaşlı oyuncusu sakatlandı.
NOT Belirtili isim tamlamalarında,
tamlayan da tamlanan da birden çok sözcükten oluşabilir.
Örnek(ler)
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» annenin |
babanın |
sevgisi |
isim |
isim |
isim |
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» hastanın |
adı, |
soyadı |
isim |
isim |
isim |
» Yazarın öyküleri ve şiirleri çok başarılı.
» Evin ve arabanın vergisi henüz ödenmedi.
Yukarıdaki cümlelerde kırmızı renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler tamlayan, yeşil renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler ise tamlanan
görevindedir.
2.2. Belirtisiz İsim Tamlaması
Tamlayanın ek almadığı, sadece
tamlananın ek aldığı tamlamalardır.
Belirtisiz isim tamlaması ⇒ tamlayan | tamlanan
+ iyelik
eki
Örnek(ler)
» erik ağacı
Bu örnekte “erik”
sözcüğü tamlayan, “ağaç” sözcüğü ise tamlanandır. Bu isim tamlamasında
tamlayan olan “erik” sözcüğü herhangi bir tamlayan ekini
almamıştır, tamlanan olan “ağaç” sözcüğü ise “-ı” tamlanan ekini almıştır.
İsim tamlamasını oluşturan iki kelimeden sadece biri ek aldığı için bu
tamlama, belirtisiz isim tamlamasıdır.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
okul |
müdürü |
Türkçe |
defteri |
öğrenci |
sayısı |
elektrik |
kablosu |
sokak |
lambası |
tarih |
öğretmeni |
İstanbul |
Boğazı |
Türkiye |
Cumhuriyeti |
aşk |
acısı |
UYARI Belirtisiz isim tamlamalarında, tamlayan
ile tamlanan yer değiştiremez ve tamlayan ile tamlanan arasına
başka sözcük giremez.
2.3. Zincirleme İsim Tamlaması
İkiden fazla ismin birbirine bağlandığı
isim tamlamalarıdır. Zincirleme isim tamlaması ayrı bir tamlama çeşidi
değildir. Bu tamlamada tamlayan ya da tamlanan veya her ikisi de kendi içinde
başka bir isim tamlaması oluşturur.
Örnek(ler)
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» Mehmet’in |
kaleminin |
ucu |
belirtili isim tamlaması |
||
Yukarıdaki örnekte tamlayan
(Mehmet’in kalemi) kendi içinde belirtili
isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya “-nın” ilgi eki eklenmiş ve
tamlama “ucu” tamlananına bağlanmıştır. Böylece iki tamlama iç içe girerek
ve zincirleme isim tamlaması olmuştur.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» sokak |
lambasının |
ışığı |
belirtisiz isim tamlaması |
||
Yukarıdaki zincirleme isim
tamlamasında, tamlayan (sokak lambası) kendi
içinde belirtisiz isim tamlamasıdır.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
|
» Ayşe’nin |
Türkçe |
defteri |
belirtisiz isim tamlaması |
Yukarıdaki zincirleme isim
tamlamasında, tamlanan (Türkçe defteri) kendi
içinde belirtisiz isim tamlamasıdır.
» Tiyatro salonunun kapısı kapalıydı.
» Deniz suyunun sıcaklığı artmış.
Takısız İsim Tamlamasıgenel görüşe yer veriyoruz.
Tamlayanın ve tamlananın hiçbir
tamlama eki almadığı isim tamlamalarıdır.
Takısız isim tamlamaları, ya
tamlananın “ne(y)den yapıldığını” (hammaddesini) ya
da benzerlik ilgisi kurarak tamlananın “neye benzediğini” belirtir.
Örnek(ler)
» gümüş yüzük
tamlamasında iki sözcük de tamlama eki almamıştır ve bu tamlamadaki
“gümüş” sözcüğü yüzüğün neyden yapıldığını (hammaddesini)
belirtmektedir. Bu yüzden bu tamlama takısız isim tamlamasıdır.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
altın |
kafes |
cam |
kavanoz |
çelik |
tencere |
deri |
mont |
keten |
pantolon |
» taş kalp
tamlamasında iki sözcük de tamlama eki almamıştır ve bu tamlamadaki
“taş” sözcüğü kalbin neye benzediğini belirtmektedir, yani kalp,
taşa benzetilmektedir. Bu yüzden bu tamlama takısız isim tamlamasıdır.
TAMLAYAN |
TAMLANAN |
altın |
saç |
demir |
yumruk |
çelik |
irade |
deniz |
göz |
inci |
diş |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder