TÜRKÇE / DİLBİLGİSİ

 

TÜRKÇE / DİLBİLGİSİ

 

 

Sözcükte Anlam Özellikleri

 

Kelimeler, anlam özelliklerine göre gerçek anlam, yan anlam, mecaz anlam ve terim anlam olmak üzere dört başlıkta incelenir:

 

1. Gerçek (Temel) Anlam

Gerçek anlam, bir kelimenin aklımıza ilk gelen anlamıdır. Kelimelerin, sözlükte yer alan ilk anlamları da gerçek anlamlarıdır. Bu yüzden gerçek anlama, sözlük anlamı da denir.

Örnek(ler)

» Uyanır uyanmaz perdeyi açıp pencereden dışa baktım.
“Perde” kelimesini duyduğumuzda aklımıza ilk olarak “pencerelerin önüne takılıp ışığın girmesini engellemeye yarayan örtü” gelir. Bu cümlede “perde” sözcüğü aklımıza ilk gelen bu anlamıyla kullanıldığından gerçek anlam taşımaktadır.

» Karabaş, bir şeyin kokusunu aldı.
(koku: Nesnelerden yayılan zerrelerin burunda uyandırdığı duygu)

» Kör adama kimse yardım etmedi.
(kör: Görme engeli)

» Kitaplarını boş bir kutuya yerleştirdi.
(boş: İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan)

 

2. Yan Anlam

Bir sözcüğün temel (gerçek) anlamından kopmadan kazandığı yeni anlamlara yan anlam denir. Sözcük, gerçek anlamından farklıdır; ancak gerçek anlamından tamamen kopmamıştır. Sözcüklerin yan anlam kazanmasında “gerçek anlamıyla görev, şekil (görünüş) benzerliği veya yakıştırması” etkilidir.

Örnek(ler)

» Çok zorlayınca kapının kolu kırıldı.
“Kol” kelimesinin gerçek anlamı en genel ifadeyle “insan uzvu”dur. Gövdemizin iki kenarında bulunur ve hareket ettirebiliriz. “Kapı kolu” da kapı gövdesinin iki kenarında bulunur ve hareket ettirilebilir. Dolayısıyla “kapı kolu” şekil ve işlev olarak insan koluna benzediği için yan anlamkazanmıştır.

» Bu kokuyu, annem de kullanır.
(koku: Güzel kokmak için kullanılan esans)

» Kör makasla kumaşı kesmeye çalışıyor.
(kör: Keskinliği yeterli olmayan)

» Bugün boşum, hiç işim yok.
(boş: İşi olmayan, işsiz.)

 

3. Mecaz Anlam

Bir ilgi veya benzetme sonucu sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlara mecaz anlam denir. Mecaz anlamda kullanılan sözcükler genellikle soyut anlam kazanır.

Örnek(ler)

» Konsere gidemeyince biletlerimiz yandı.
“Yanmak” fiilini duyduğumuzda aklımıza ilk gelen anlam (yani gerçek anlam) “ateş almak, tutuşmak”tır. Bu cümlede ise “biletlerimiz yandı” sözüyle “biletlerin alev aldığı” anlatılmamaktadır. Burada “yanmak” fiili gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak mecaz anlam kazanmış ve “geçerliliğini yitirmek” anlamında kullanılmıştır.

» Ortalıkta savaş kokusu vardı.
(koku: Belirti, işaret)

» Olaylara karşı kör ve sağırdır.
(kör: Duyarlılığını yitirmiş)

» Boş sözlerle beni oyalamayın.
(boş: Bir işe yaramayan)

 

4. Terim Anlam

Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama terim anlam adı verilir.

Bazı bilim, sanat ve meslek dalları ile ilgili terimler:

Örnek(ler)

Matematik: Doğal sayılar, kare, polinom…
Tiyatro: Sahne, perde, kostüm…
Müzik: Nota, akor, sol anahtarı…
Coğrafya: Meridyen, ölçek, izohips, Dünya, boğaz…
Resim: Portre, palet, tuval…
Futbol: Taç, faul, gol…

 >  Bir sözcüğün terim olup olmadığı kullanıldığı cümleye göre değişir.

Örnek(ler)

» Camdan yansıyan ışık gözlerimi kamaştırdı. (Gerçek anlam)
» Sanatçımız, edebiyatımızın vazgeçilmez ışıklarından biridir. (Mecaz anlam)
» Bugünkü dersimizde ışık konusunu işleyeceğiz. (Terim anlam)
» Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam)
» İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam)
» Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam)
» İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam)

 >  Bir sözcük, birden fazla alanda terim oluşturabilir.

Örnek(ler)

» Oyunun birinci perdesi bitti. (Tiyatro terimi)
» Kaz, perde ayaklı bir hayvandır. (Biyoloji terimi)

 

Sözcükler Arası Anlam İlişkileri

Kelimeler, anlam ilişkisi bakımından eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı, eş sesli, genel-özel, somut-soyut, nicel-nitel anlamlı, ad ve anlam aktarması olmak üzere dokuz başlıkta incelenir:

 

1. Eş Anlamlı (Anlamdaş) Kelimeler

Yazılışları ve okunuşları farklı olmasına rağmen aynı anlamı taşıyan sözcüklerdir. Bu tür sözcükler birbirlerinin yerine kullanılabilir. Eş anlamlılık çoğunlukla Türkçe sözcüklerle dilimize yabancı dillerden girmiş sözcükler arasındadır.

Örnek(ler)

» siyah – kara
» cevap – yanıt
» kalp – yürek – gönül
» kelime – sözcük
» ileti – mesaj
» özgün – orijinal
» dil – lisan
» bellek – hafıza
» uygarlık – medeniyet
» al – kırmızı
» misafir – konuk
» fiil – eylem
» model – örnek
» ölçüt – kıstas – kriter
» belgegeçer – faks
» ilginç – enteresan
» varsıl – zengin
» yoksul – fakir

1000’den fazla eş anlamlı kelime içeren “Eş Anlamlı (Anlamdaş) Kelimeler Sözlüğü” için tıklayınız

 >  Bazı durumlarda eş anlamlı kelimeler birbirinin yerini tutmayabilir:

Örnek(ler)

» Kara bahtlı bir adamdı.
cümlesindeki “kara bahtlı” söz grubu “kötü şanslı” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla kara bahtlı yerine siyah bahtlı demek de anlamsız olur. Bu yüzden bu cümledeki “kara” kelimesinin eş anlamlısı “kötü” kelimesidir.

 

2. Yakın Anlamlı Kelimeler

Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.

Örnek(ler)

» basmak – çiğnemek – ezmek
» tutmak – yakalamak
» korkak – çekingen
» saçmak – dağıtmak
» dargın – küskün – kırgın
» tanıdık – bildik

Örnek(ler)

» Çiçeklere basmak.

» Çiçekleri çiğnemek.

» Çiçekleri ezmek.

 >  Yakın anlamlılıkta çoğu zaman sözcüğün cümledeki kullanımı belirleyici olmaktadır.

Örnek(ler)

“Yasaları çiğnemek” sözcük grubunda mecaz anlamda kullanılan çiğnemek sözcüğüyle basmakveya ezmek sözcüğü arasında yakın anlamlılıktan söz edilemez.

 

3. Zıt (Karşıt) Anlamlı Kelimeler

Anlamca birbirinin karşıtı olan, birbiriyle çelişen kelimelere zıt anlamlı kelimeler adı verilir. Türkçemizde her sözcüğün eş anlamlısı olmadığı gibi zıt anlamlısı da yoktur. Zıt anlamlı sözcükler genellikle nitelik veya nicelik bildiren sözcüklerde yani sıfat ve zarf özelliğindeki sözcüklerde bulunur.

Örnek(ler)

» uzak ↔ yakın
» bulanık ↔ berrak
» kirli ↔ temiz
» ileri ↔ geri
» güzel ↔ çirkin
» iç ↔ dış

» soğuk ↔ sıcak
» sık ↔ seyrek
» iyimser ↔ kötümser
» inmek ↔ çıkmak
» sağ ↔ sol
» zengin ↔ fakir

 1000’den fazla zıt anlamlı kelime içeren “Zıt Anlamlı Kelimeler Sözlüğü” için tıklayınız

 >  Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün zıt anlamlısı değildir.

Örnek(ler)

» gelmek – gelmemek (olumsuzu)
» gelmek – gitmek (zıt anlamlısı)

» kirli – kirsiz (olumsuzu)
» kirli – temiz (zıt anlamlısı)

» almak – almamak (olumsuzu)
» almak – vermek (zıt anlamlısı)

 >  Sözcüklerin karşıt anlamlı olabilmesi için her ikisinin de gerçek ya da mecaz anlamlı olması gerekir.

Örnek(ler)

» Dün akşam bize geldi. (gerçek anlam)
» Bu işin sonu nereye gider? (mecaz anlam)
Yukarıdaki cümlelerde gelmek ve gitmek birbirinin karşıtı değildir; çünkü gelmek gerçek anlamıyla, gitmek mecaz anlamıyla kullanılmıştır.

 

4. Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler

Yazılış ve okunuşları aynı olan; ama anlamları birbirinden farklı olan sözcüklere eş sesli (sesteş) sözcükler denir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler.

Örnek(ler)

Yol
» Bu yolu takip etmemiz gerek. (yol: Bir yerden bir yere ulaşmak için üzerinde yürüdüğümüz yer) » Kardeşimle birlikte bahçedeki otları yolduk. (yolmak: Çekip koparmak)

Yüz
» Yüzü bana dönüktü. (yüz: Çehre, surat, sima)
» Düğününe yüz kişi gelmiş. (yüz: Doksan dokuzdan sonra gelen sayı)
» Kıyıda iki çocuk yüzüyordu. (yüzmek: Suda ilerlemek)
» Koyunun derisini yüzdüler. (yüzmek: Derisini çıkarmak, soymak)

El
» Telefonu bütün gün elinden bırakmadı. (el: İnsanın tutmaya ve iş görmeye yarayan organı)
» Eller ne derse desin, önemli değil. (el: Yabancı)

200’den fazla eş sesli kelime içeren “Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler Sözlüğü” için tıklayınız

 >  Dilimizde düzeltme işareti ( ^ ) olan sözcüklerde okunuşları, yazılışları ve anlamları farklı olduğu için sesteşlik özelliği aranmaz.

Örnek(ler)

» Hava soğuktu kar yağıyordu.
» Bu seneki kârımız iyi.
» ama – âma              » hala – hâlâ              » aşık – âşık              » adet – âdet            » yar – yâr

 >  Bir sözcüğün temel anlamıyla yan anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz. Çünkü bu tür sözcükler arasında anlam bağlantısı kopmamıştır.

Örnek(ler)

» Karabatak suya daldı.
» Uzmanlığını hangi dalda tamamladı? Bu cümlelerde dal sözcükleri birbirinin sesteşi değildir; çünkü birinci cümlede dal sözcüğü gerçek anlamıyla, ikinci cümlede dal sözcüğü ağacın bir organı olan dal sözcüğünün yan anlamıyla kullanılmıştır.

 >  Bir sözcüğün temel anlamıyla mecaz anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz.

Örnek(ler)

» Kuru otlar, bir kibrit değse tutuşuverecekti. (Temel anlam)
» Bu yazarın kuru bir anlatımı var. (Mecaz anlam)

 

5. Genel ve Özel Anlamlı Kelimeler

Söylenişte tekil olmasına rağmen anlamca geniş kapsamlı olan sözcüklere genel anlamlı sözcükler; anlamca daha dar kapsamlı olan sözcüklere ise özel anlamlı sözcükler denir.

Örnek(ler)

» varlık – canlı – bitki – çiçek – papatya
GENEL  . . . . . .   ↔   . . . . .  ÖZEL
Yukarıdaki örnekte sözcükler genelden özele doğru sıralanmıştır. Buradaki sözcüklerin en genel anlamlısı “varlık”tır, en özel anlamlısı ise “papatya”dır. Yine bu örnekte “çiçek” sözcüğü, “bitki” sözcüğüne göre daha özel anlamlıdır; “çiçek” sözcüğü, “papatya” sözcüğüne göre daha genel anlamlıdır.

 

6. Somut ve Soyut Anlamlı Kelimeler

6.1. Somut Anlamlı Kelimeler

Beş duyu organımız olan göz, deri, kulak, dil ve burundan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir. Bir başka deyişle elle tutup gözle görebildiğimiz, koklayıp tadabildiğimiz veya koklayabildiğimiz varlıkları karşılayan kelimelerdir.

Örnek(ler)

Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı (tat), çiçek, gürültü, aydınlık, karanlık, mavi, koku, uzun, deniz…

6.2. Soyut Anlamlı Kelimeler

Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı sözcükler” denir.

Örnek(ler)

» Kin, iyilik, kötülük, nefret, kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk, sevgi, acı (üzüntü), mutluluk, vicdan, umut, sevinç, keder…
Yukarıdaki kelimelerin hiçbiri beş duyu organımızla algılanamaz. Örneğin “nefret” dokunulabilen, görülebilen, duyulabilen, koklanabilen veya tadılabilen bir varlık değildir. Bu yüzden soyuttur.

 >  Somut anlamlı sözcüklerle soyut anlamlı sözcükler arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Ancak aktarmaların temeli sayılan “somutlaştırma” olayında somut-soyut ilişkisi kurulmaktadır.

 

7. Nicel ve Nitel Anlamlı Sözcükler

7.1. Nicel Anlamlı Kelimeler

Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen özelliklerini gösteren sözcüklere nicel anlamlı sözcükler denir.

Örnek(ler)

» Bu binadaki dairelerin oldukça geniş odaları var. » Ağacın uzun dallarını testereyle kestim.
» Okul, yüksek binaların arasında kalmış.
» Sırtında ağır bir çantayla güç bela yürüyordu.
» İşyerime yakın bir ev satın almak istiyorum.
Yukarıdaki örneklerde koyu yazılan sözcükler – odanın genişliği, dalların uzunluğu, binaların yüksekliği, çantanın ağırlığı, evin yakınlığı – ölçülebilir özellikleri gösterdiği için nicel anlamlıdır. 

7.2. Nitel Anlamlı Kelimeler

Varlıkların nasıl olduğunu, niteliğini gösteren; sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden sözcüklere “nitel anlamlı sözcükler” denir.

Örnek(ler)

» Ekşi yoğurdu ayran yaparak değerlendirebilirsin.
» Annemin lezzetli yemekleri burnumda tütüyor.
» Güleç yüzüyle çevresine neşe saçıyordu.
» Cimri insanların kimseye hayrı dokunmaz.
» Okula yırtık ayakkabılarla gidiyordu.
Yukarıdaki örneklerde koyu yazılan sözcükler – yoğurdun ekşiliği, yemeklerin lezzetliliği, yüzün güleçliği, insanların cimriliği, ayakkabıların yırtıklığı – ölçülemeyen özellikleri, nitelikleri ifade ettiği için nitel anlamlıdır.

 >  Sözcükler cümle içindeki kullanımına göre bazen nicel bazen de nitel anlamlı olabilir.

Örnek(ler)

» Okul yıllarında onunla yakın arkadaştık. (nitel anlam)
» Stadyum evimize çok yakındı. (nicel anlam)
Birinci örnekteki “yakın” sözcüğü “içten, sıkı” anlamında kullanılmıştır. İki arkadaş arasındaki yakınlık belli bir ölçü aletiyle ölçülemez. Bu yüzden yakın sözcüğü nitel anlamlı bir sözcüktür. İkinci örnekteki “yakın” sözcüğü ise, ölçülebilir bir özellik olduğu için nicel anlamlıdır. Evin stadyuma olan uzaklığı metreyle ölçülebilir.

» Annesinin güzel gözleri vardı. (nitel anlam)
» Bu işten güzel para kazanmışlar. (nicel anlam)
Birinci örnekteki “güzel” sözcüğü, ölçülemeyen bir nitelik bildirdiği için nitel anlamlıdır. Gözlerin ne derece güzel olduğunu ölçen bir alet yoktur. İkinci örnekteki “güzel” sözcüğü ise “çok” anlamında kullanılmıştır. Paranın ne kadar kazanıldığı hesaplanabileceği için “güzel” sözcüğü nicel anlamlıdır.

 

8. Ad Aktarması (Mecazımürsel) (Düz Değişmece)

Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcüğün yerine kullanılmasıdır.

Örnek(ler)

» Seni şirketten aradılar. Yukarıdaki cümlede “şirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada şirkette görevli birinin, örneğin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “şirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiştir.

 

Ad aktarması şu ilişkiler çerçevesinde kurulabilir:

İç-Dış İlişkisi: Bir varlığın dışı söylenerek içi ya da içi söylenerek dışı kastedilir. 

Örnek(ler)

» Evi gelecek hafta taşıyoruz.  (Evin eşyalarını)
»  Çayı ocağa koyuver.               (Çaydanlığı) 

Bütün-Parça İlişkisi: Bir varlığın bütünü söylenerek parçası, parçası söylenerek bütünü kastedilir.

Örnek(ler)

» Sokağın ilk girişindeki apartmanda oturuyorum.  (Apartmanın dairesi)
» Herkes başının üstünde bir çatı olmasını ister.    (Ev)

Somut-Soyut İlişkisi: Soyut bir kavram söylenerek somut bir varlık kastedilir.

Örnek(ler)

» Düşük bir maaşla beş canı besliyor. (İnsan)

Sanatçı-Eser İlişkisi: Sanatçının adı söylenerek eseri ya da eserleri kastedilir.

Örnek(ler)

» Biz Yahya Kemal’i okuyarak yetiştik.  (Romanını)

Yer (Şehir, Kasaba, Köy) – İnsan İlişkisi: Yer adı söylenerek insan adı kastedilir.

Örnek(ler)

» Takımı şampiyon olunca tüm Adana bayram etti. (Şehir halkı)
»  Törende bütün kasaba meydanda toplanmıştı.   (Kasaba halkı)

Şehir-Yönetim ilişkisi: Bir ülkenin başkenti söylenerek yöneticileri kastedilir.

Örnek(ler)

» Ankara bu olayda duyarsız kaldı.   (Devlet yöneticileri)

Yön – Bölge, İnsan İlişkisi: Yön adı söylenerek o yerde oturan insanlar kastedilir.

Örnek(ler)

» Batı’nın tavrını anlamak güç.  (Avrupa ülkeleri) 

Bir Kap Söyleyip İçindekileri Çağrıştırma: 

Örnek(ler)

» Bardağını bitir de sana çay doldurayım.  (Çayını bitir) 

 

9. Anlam (Deyim) Aktarması

Bir sözcüğün benzetme amacı ile başka bir sözcük yerine kullanılmasına anlam (deyim) aktarması denir. Anlam aktarması, anlatımı güçlendirmek ya da duygu ve düşünceleri kısa yoldan anlatmak için başvurulan bir yöntemdir.

Deyim aktarmalarını şu alt bölümlerde inceleyebiliriz:

İnsandan Doğaya Aktarma: Organ adları ya da giysi parçalarının doğaya aktarımı şeklinde olursa yan anlamlı kelime, kişileştirme şeklinde olursa mecaz anlamlı kelime ortaya çıkar.

Örnek(ler)

» Bir diş sarımsak ( Yan Anlam )
» Gülen Güneş       ( Mecaz Anlam ) 

Doğadan İnsana Aktarma: Doğayla ilgili öğelerin insan için kullanılmasıdır.

Örnek(ler)

» Aslanım, yaptığın bu iş doğru değil!
» O tilkiye söyle, borcunu ödesin.
» Senin kadar pişkinini de görmedim.
» Paslanmış beyinlerle olmaz bu iş. 

Doğayla İlgili Kavramların Doğaya Aktarılması: Doğayla ilgili öğelerin doğanın bir başka öğesi için kullanılmasıdır.

Örnek(ler)

» Karlar uçuşurdu camlarda.
» Rüzgârlar ulurdu sabaha kadar.

Duyular Arası Aktarma: Bir duyuya ait olan kavramların başka duyular ile birlikte kullanılmasıdır.

Örnek(ler)

» Acı bir çığlık duyuldu. (Tat alma duyusundan işitme duyusuna)
» Keskin bir koku içeriye yayılmıştı. (Dokunma duyusundan koklama duyusuna)
» Yumuşak bir sesi var. (Dokunma duyusundan işitme duyusuna)
» Yanık bir türkü tutturdu. (Görme duyusundan işitme duyusuna) 

Somutlaştırma: Soyut, anlatılması güç düşünce ve duyguların somut kavramlarla dile getirilmesidir.

Örnek(ler)

“güç, hüner” soyut anlamlıdır. Bu kavramları somutlaştırmak için somut anlamlı “bilek” sözcüğün­den yararlanabiliriz. “O bileğine çok güveniyor.” dedi­ğimiz zaman “güç, hüner” kavramlarını somut bir biçimde anlatmış oluruz.
» Bu öğrencideki zekâ kimsede yok! (soyut kavram)
» Bu öğrencideki kafa kimsede yok!  (somut kavram)

 

Söz Öbekleri

Söz öbekleri deyimler, atasözleri, özdeyişler, yansımalar, ikilemeler, dolaylama, güzel adlandırmaolarak yedi ana başlıkta incelenir:

 

1. Deyimler

Bir olayı, bir durumu, bir kavramı daha etkileyici anlatmak için en az iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan ve çoğu zaman gerçek anlamdan uzaklaşıp kendine özgü anlam kazanan kelime gruplarına deyim denir.
Deyimler, hem yazılarımıza hem de konuşmalarımıza derinlik katar. Anlattıklarımızı ilgi çekici hâle getirir. Birkaç cümleyle anlatabileceğimiz bir durumu iki üç sözcükten oluşan bir deyimle anlatabiliriz. Böylece kısa ve özlü anlatım sağlamış oluruz.

Örnek(ler)

sırt: Boyundan bele kadarki bölüm
yer: Bir şeyin kapladığı boşluk, mekan.
gelmek: ulaşmak, varmak.

» Sırtı yere gelmemek: Güçlü olmak, sarsılmamak, yerinden düşürülememek.

Deyimlerin Özellikleri

 1.  Deyimler kalıplaşmış sözcüklerdir. Deyimlerde bulunan sözcüklerin yerine eş anlamlıları bile getirilemez. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez.

Örnek(ler)

» Sürahiden boşalırcasına yağmak (Yanlış)
» Bardaktan boşalırcasına yağmak (Doğru)

» Suratından düşen bin parça (Yanlış)
» Yüzünden düşen bin parça (Doğru)

 2.  Deyimler şahsa ve zamana göre çekimlenebilir.

Örnek(ler)

» Ödevimi yapınca öğretmenin gözüne girdim. (Ben)
» Ödevimizi yapınca öğretmenin gözüne girdik. (Biz)

 3.  Deyimler genellikle mecaz anlamlıdır.

Örnek(ler)

» “Kök söktürmek” deyimi “bir bitkinin kökünü çıkarttırmak” değil, “güçlük çıkarmak, uğraştırmak” anlamındadır.
» “Hapı yutmak” deyimi “ilaç içmek” değil, “kötü duruma düşmek” anlamındadır.

 4.  Bazı deyimlerin gerçek anlamları da vardır.

Örnek(ler)

» Sır saklamak: Sırrı açıklamamak
» El sürmemek: Değmemek, dokunmamak 

 5.  Deyimler bir kavramı ya da bir durumu anlatmak için kullanılır. Ders verme amacı taşımaz.

Örnek(ler)

» “Burun kıvırmak” deyimi, beğenmeyip küçümsemek anlamını içermektedir. Herhangi bir ders verme amacı taşımamaktadır. 

 6.  Deyimler sözcük grubu ya da cümle şeklinde bulunabilir.

Örnek(ler)

» Ağzı kulaklarına varmak (sözcük grubu)
» İğne atsan yere düşmez (cümle)
» İçi içine sığmamak (sözcük grubu)
» Ne tadı var ne tuzu (cümle) 

 

2. Atasözleri

Uzun gözlem ve deneyimler sonucu oluşmuş, bilgi ve öğüt veren kalıplaşmış sözlere atasözü denir.

Atasözlerinin Özellikleri

 1.  Atasözlerinin söyleyeni belli değildir, atasözleri halkın ortak malıdır.

Atasözleri anonimdir yani atasözünü söyleyen kişi belli değildir.

 

 2.  Atasözleri kalıplaşmış sözlerdir. Bu yüzden atasözünü oluşturan sözcükler yerine başka sözcükler getirilemez, sözcüklerin sıralanışında da değişiklik yapılamaz.

Örnek(ler)

Damlaya damlaya göl olur. ” atasözünde bulunan “göl” sözcüğünün yerine “havuz” sözcüğünü getiremeyiz. Sözcüklerin yerlerini değiştirip “Göl damlaya damlaya olur.” da diyemeyiz. Atasözlerinin hepsi tamamlanmış bir yargı bildirir. Bu nedenle atasözleri cümle değeri taşır.

 3.  Atasözlerinin birçoğunda mecazlı bir söyleyiş vardır.

Örnek(ler)

Terzi kendi söküğünü dikemez ” atasözü, “İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine yapamazlar.” anlamını taşır. Bu atasözünün terziyle,  sökükle bir ilgisi yoktur.

 4.  Çok az da olsa gerçek anlam taşıyan atasözleri de vardır.

Örnek(ler)

» Dost ile ye, iç; alışveriş etme.
» Bugünün işini yarına bırakma.

 5.  Atasözlerinin bazıları aynı veya yakın anlamlıdır.

Örnek(ler)

» Mum dibine ışık vermez.  ↔ Terzi kendi söküğünü dikemez.
» Körle yatan şaşı kalkar. ↔ Üzüm üzüme baka baka kararır. ↔ İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar.

 6.  Atasözlerinin bazıları zıt anlamlıdır.

Örnek(ler)

» Fazla mal göz çıkarmaz.  → Azıcık aşım, kaygısız başım.
» İyilik eden iyilik bulur. → İyilikten maraz doğar.

 

Atasözleri ve Deyimleri Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar

Atasözleri ve Deyimlerin Ortak Özellikleri:

1. Çok eski zamanlardan günümüze ulaştıkları için kimin tarafından söylendikleri belli değildir.
2. Kısa ve özlü sözlerdir. Yani az sözcükle çok şey anlatırlar.
3. Kalıplaşmış sözlerdir. Herhangi bir değişikliğe uğramazlar.
4. Genellikle mecaz anlam taşırlar.

 

Atasözleri ile Deyimler Arasındaki Farklar:

1. Atasözleri cümle şeklindeyken, deyimler çoğunlukla söz grubu şeklindedir.

Örnek(ler)

» İşleyen demir ışıldar. (atasözü)
» İki yakası bir araya gelmemek (deyim)

2. Atasözleri tüm zamanlar için ve herkes için geçerlidir. Deyimler ise anlık durumlar için ve sözü söyleyen kişi ya da kişiler için geçerlidir.

Örnek(ler)

» Öfkeyle kalkan zararla oturur” sözü her zaman ve herkes için geçerli olduğu için atasözüdür
kulak kabartmak” sözü ise anlık bir durumu bildirdiği için deyimdir.

3. Atasözleri topluma öğüt verirken, deyimler sadece içinde bulunulan durumları bildirir. Yani deyimlerin ders verme özelliği yoktur.

Örnek(ler)

» “Çobansız koyunu kurt kapar.” sözü ders verdiği için atasözüdür.
Burnu havada olmak” sözü ise öğüt verme amacı taşımadığı için deyimdir.

 

3. Özdeyişler (Vecizeler)

Bir düşünceyi kısa ve özlü bir şekilde anlatan, bir veya birkaç cümleden oluşan sözlere özdeyiş (vecize)denir.

Örnek(ler)

» Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır. (Mevlâna)
» Boş bir çuvalın ayakta durması zordur. (B. Franklin)
» Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. (Necip Fazıl Kısakürek)
» Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler. (I. Bergman)

 

 >  Özdeyişlerin atasözlerinden farkı söyleyeninin ya da yazanının belli olmasıdır. Özdeyişler de tıpkı atasözleri gibi yaşanan olaylardan, gözlemlerden ve deneyimlerden çıkarılan sonuçlara, derslere dayanır.

 

4. Yansıma Sözcükler

Doğadaki cansız varlıkların, hayvanların, makinelerin çıkardığı seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklere yansıma denir.

İnsanlara Özgü Yansıma Sözcükler:

» Hapşu, hapşırık, hapşırmak
» Horr, horultu, horlamak

Cansız Varlıklara Ait Yansıma Sözcükler:

» Şırıl, şırıltı, şırıldamak
» Hışır, hışırtı, hışırdamak
» Gıcır, gıcırtı, gıcırdamak
» Çatır, çatırtı, çatırdamak

Makine ve Araçlara Ait Yansıma Sözcükler:

» Pat, patlamak
» Vın, vınlamak
» Zırr, zırıltı

 >  Yansıma sözcükler ikileme görevinde de kullanılabilir.

Örnek(ler)

» tıkır tıkır, çıt çıt, şırıl şırıl, fokur fokur…

 

 >  Yansıma sözcükler, mecaz anlama gelecek şekilde kullanıldıklarında yansıma anlamı ortadan kalkar.

Örnek(ler)

» Toplantıda bir ara sıkıntıdan patlayacak gibi oldum.
» Öğrenci, fiilimsileri tahtada çatır çatır anlattı.

 

 >  Yansıma sözcükler ad, sıfat, zarf ve fiil gibi çeşitli türlerde kullanılabilir. Ayrıca cümlenin herhangi bir öğesinde de yer alabilir.

Örnek(ler)

» Yansıma ad:  Birden onu bir hıçkırık tuttu.

» Yansıma sıfat: Kıtır krakerleri yemeye bayılırım.

» Yansıma eylem: Kapının menteşeleri gıcırdıyor.

» Yansıma zarf: Dere şırıl şırıl akıyor.

 

5. İkilemeler

Anlamı güçlendirmek amacıyla aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan sözcük grubuna ikileme denir. İkilemeler şu şekillerde oluşturulur:

Aynı Sözcüğün Tekrarlanmasıyla Oluşan İkilemeler:

» koşa koşa, ağır ağır, iri iri…

Eş Anlamlı Sözcüklerden Oluşan İkilemeler:

» akıllı uslu, ses seda, güçlü kuvvetli, kılık kıyafet…

Zıt Anlamlı Sözcüklerden Oluşan İkilemeler:

» ileri geri, az çok, er geç, bata çıka, büyük küçük…

Biri Anlamlı, Diğeri Anlamsız Sözcükten Oluşan İkilemeler:

» eski püskü, eğri büğrü, yarım yamalak, çer çöp…

Her İkisi de Anlamsız Sözcükten Oluşan İkilemeler:

» ıvır zıvır, eften püften, mırın kırın…

Yansımaların Tekrarıyla Oluşan İkilemeler:

» çat pat, kıs kıs, şırıl şırıl, patır kütür, horul horul…

İsim Tamlaması Şeklindeki İkilemeler:

» suyunun suyu, güzeller güzeli…

Hâl (Durum) Eki Alarak Oluşan İkilemeler:

» baş başa, baştan başa, biz bize, dişe diş, günden güne…

M Harfi Eklenerek Oluşturulan İkilemeler:

» Ev mev, şaka maka, para mara, kitap mitap, ders mers, iş miş…

 

 >  İkilemelerle tekrarlar birbirinden farklıdır. Tekrarlarda araya virgül girer; fakat ikilemelerin arasına hiçbir noktalama işareti girmez.

Örnek(ler)

» Akşam, akşam, yine akşam… (Tekrar)
» Akşam akşam nereden çıktı bu maç. (İkileme)

 

6. Dolaylama

Söze etkileyicilik katmak için, tek sözcükle ifade edilebilen bir kavramı birden çok sözcükle ifade etmeye dolaylama denir.

Örnek(ler)

Tür adları için kullanılanlar:
File bekçisi (kaleci), meşin yuvarlak (top),  bacasız sanayi (turizm),  delikli demir (tüfek),  evin direği (baba), beyaz perde(sinema), beyaz cam (televizyon), ekmek kapısı (iş), baba ocağı (yurt, ev)…

Yer adları için kullanılanlar:
Altın boynuz (Haliç), Kara kıta (Afrika), Yavru vatan (Kıbrıs), Güller diyarı (Isparta), Kızıl gezegen (Mars), Yedi tepeli şehir (İstanbul), Medeniyetler beşiği (Mezopotamya), Ege’nin incisi (İzmir)…

Kişi adları için kullanılanlar:
Ulu önder (Atatürk), Sanat güneşi (Zeki Müren), Minik serçe (Sezen Aksu), Cep Herkülü (Naim Süleymanoğlu)…

 

7. Güzel Adlandırma

Günlük yaşamda söylenmesi kaba sayılan bazı sözlerin daha ince ve güzel bir şekilde söylenmesine güzel adlandırma denir.

Örnek(ler)

» Sevilen biri için “öldü” sözcüğü yerine “hayata gözlerini yumdu, sizlere ömür, son yolculuğuna çıktı, onu kaybettik” sözlerinin kullanılması.
» Tüberküloz (verem) yerine “ince hastalık” sözünün kullanılması.

 

Cümlede Anlam

Cümle (tümce) bir düşünceyi, bir dileği, bir haberi ya da duyguyu tam olarak anlatan, bir veya birden çok sözcükten oluşmuş anlatım birimidir.
Cümlelerin temel özellikleri tam olarak bir yargı bildirmeleridir. Cümlelerde yargının tamamlanması çekimli bir eylemle ya da ek eylem almış isim soylu bir sözcükle olur.

Örnek(ler)

» Çalışıyorum.
» Çalışkanım.
» Yarınki sınava çok çalışıyorum.

Yukarıdaki üç örnek de yargı bildirdikleri için cümledir.

Cümlenin anlamı ve bu anlamın yorumu, paragrafın ilk basamağıdır.

 >  Cümle anlamı anlatımlarına göre cümleler, cümlede anlam ilişkileri, anlamlarına göre cümleler ve cümle yorumlama olmak üzere dört ana başlıkta incelenir:

Cümlede Anlam İlişkileri

Anlam ilişkisi bakımından cümleler; eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı cümleler, neden-sonuç, amaç-sonuç, koşul-sonuç, açıklama ve karşılaştırma cümleleri olmak üzere sekiz başlıkta incelenir:

 

1. Eş Anlamlı Cümleler

Aynı konu ve düşüncenin, farklı sözcükler ve söz dizimiyle dile getirildiği cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Belirli bir hedefi olmayan insana kimse yardımcı olamaz.
» Bir insan hangi limana yelken açtığını bilmiyorsa hiçbir rüzgar işine yaramaz.

» Bu bardağın yarısı su ile dolu.
» Bu bardağın yarısında su yok.

» Yaşam, içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır.
» Yaşam, tüm güzelliklerinin yanında olumsuzlukları da barındırır.

 

2. Yakın Anlamlı Cümleler

Eş anlamlı cümlelerde, biri diğerinin yerini tutabilecek iki cümle söz konusu idi. Yakın anlamlı cümlelerde ise aynı özü, aynı ruhu taşıyan iki cümle vardır.

Örnek(ler)

» Hayatını insanların mutluluğuna adamıştı.
» İnsanları mutlu etmek için ömür boyu çalışmaktan zevk aldı.
Bu cümlelerin ikisinde de söz konusu kişinin ömür boyu insanların mutluluğu için çalıştığı ifade edilmektedir.  Buraya kadar eş anlamlılık söz konusudur. Ancak ikinci cümlede “bu çalışmadan zevk almak” gibi bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı sebebiyle bu cümlelere yakın anlamlı cümle diyoruz.

» Bazı sanatçılar yaşları ilerledikçe eserlerinde tekrara düşerler.
» Olgunluk döneminde sanatçıların bir kısmı özgünlüklerini kaybedebilir.

 

3. Karşıt (Zıt) Anlamlı Cümleler

Anlamca birbirine zıt olan, birbiriyle çelişen cümlelerdir. Bu tür cümlelerde konu genellikle aynıdır; fakat konuya bakış açısı farklıdır.

Örnek(ler)

» Sanayileşme, çevreye zarar vermektedir.
» Gelişmek isteyen toplumlar, sanayiye önem vermelidir.
Bu cümlelerde konu sanayileşmedir. İlk cümlede sanayileşmenin kötü yönü, diğerinde ise iyi yönü anlatılmaktadır.

» Sanatçı, hayatı kendi yorumuyla vermelidir.
» Sanatçı, hayatı anlatırken ayna görevi üstlenmelidir.

 

4. Neden (Sebep) – Sonuç İlişkili Cümleler

Bir eylemin hangi gerekçeyle veya hangi sebeple yapıldığını bildiren cümlelerdir. Bu cümlelerin yüklemine “niçin?” , “neden?” soruları sorulduğunda bu sorular cevapsız kalmaz. Neden-sonuç cümleleri iki bölümden oluşur: Birinci bölüm neden (sebep), ikinci bölüm ise sonuç bildirir. Genellikle “için, -den, -diğinden, ile” gibi ekler ve edatlar kullanılır.

Örnek(ler)

» Hasta olduğum için okula gelemedim.
Yukarıdaki cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılış nedenini belirtmektedir.

» Okulların açılmasıyla masraflar arttı.
» Seni uyandırmayalım diye radyoyu açmadık.
» Yağmur yağınca maç iptal oldu.
» Malzeme yetersizliğinden inşaat yarım kaldı.

 

 >  Neden-sonuç ilişkisi bağımsız iki cümle ile de ifade edilebilir.

Örnek(ler)

» Çiçekleri gece sula; daha çabuk büyür.
» Bir daha böyle konuşma; beni üzüyorsun.
Bu örneklerde birinci cümlede ifade edilen eylem, ikinci cümlede ifade edilen eylemin nedeni durumundadır. Buna “gerekçe” de denmektedir. Bu tür ifadelerde sebep cümlesi ile sonuç cümlesinin yerleri değiştirilebilir.

 

5. Amaç-Sonuç İlişkili Cümleler

Eylemin hangi amaca bağlı olarak gerçekleştiğinin belirtildiği cümlelerdir. Bu tür cümlelerde de “için, diye, üzere” gibi edatlardan yararlanılır. Amaç – sonuç cümleleri, eyleme sorulan “hangi amaçla?” sorusuna cevap verir.

Örnek(ler)

» Sınavı kazanmak için çok çalışmış.
Yukarıdaki cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılış amacını belirtmektedir.

» Bildiklerini anlatmak üzere karakola başvurdu.
» Kilo vereyim diye spor yapıyor.
» Yazar, eleştirmene şirin görünmek maksadıyla iki yüzlü davranıyor.
» Ona sık sık öğüt verirdi; iyi bir insan olsun diye.

Amaç-Sonuç Cümleleri ile Neden-Sonuç Cümleleri Arasındaki Fark

Amaç-sonuç cümleleri, neden-sonuç cümleleri birbirine çok benzemekte bu yüzden sık sık karıştırılmaktadır. Amaç-sonuç cümleleri ile neden-sonuç cümlelerini ayırt etmek için şu yolu izlemeliyiz:

Amaç-sonuç ile neden-sonuç cümlelerinin karıştırılmasının en büyük sebebi amaç-sonuç cümlelerinin, neden-sonuç cümlelerini bulmak için kullandığımız “neden?” sorusuna da cevap verebilmeleridir. Bu yüzden amaç-sonuç cümlelerinin sorulduğu sorularda önce mutlaka “hangi amaçla?” sorusu sorulmalıdır. Eğer önce “neden?” sorusunu sorarsak neden-sonuç cümlesini amaç-sonuç sanarak yanılırız.

 

6. Koşul (Şart) – Sonuç İlişkili Cümleler

Bir olayın veya durumun gerçekleşmesinin, başka bir olayın veya duruma bağlı olduğunu belirten cümlelerdir. Bu tür cümlelerde birinci bölüm (yan yargı) koşul, ikinci bölüm ise o koşula bağlı olarak ortaya çıkan sonuçtur (temel yargı). Türkçede koşul anlamı asıl olarak “-se” şart ekiyle sağlanır. “ise”, “-ince”, “-dikçe”, “mi”, “ama”, “üzere”, “yeter ki” ile de koşul anlamı sağlanabilir.

Örnek(ler)

» Ödevini yaparsan  oyun oynayabilirsin.
Bu cümlede koyu renkle yazılmış bölüm, eylemin yapılabilmesinin bağlı olduğu koşulu belirtmektedir.

» Temiz bir dünya istiyorsan  yerlere çöp atma.
» Müzik dinleyebilirsin ama sesini fazla açmayacaksın.
» Bizim buralara yağmur yağdıkça her yer toprak kokardı.
» Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.
» Akşam baban gelsin, alışverişe çıkarız.
» İstediğin her şeyi alırım, yeter ki sınıfını geç.

 

 UYARI  Cümleye istek, dilek anlamı katan –se, -sa ile koşul anlamı veren –se, -sa ekini karıştırmamak gerekir. İstek cümleleri de –se, -sa eki almasına rağmen, koşul anlamı taşımaz.

Örnek(ler)

» Otobüsle gelmese de trenle gelse.

 

7. Açıklama İlişkili Cümleler

Neden- sonuç ilişkisinin tersidir; önce sonucun, sonra nedenin belirtildiği cümlelerdir. Bu tür cümleler genellikle “çünkü, demek ki, öyleyse, anlaşılıyor ki” bağlaçlarıyla oluşturulur.

Örnek(ler)

» İzmir’i seviyorum çünkü en güzel yıllarım orada geçti.
Bu cümlede koyu renkle yazılmış bölümde, kendinden önce belirtilen yargının nedeni açıklanmıştır.

» Bir kez bile arayıp sormadı, demek ki bizi pek sevmemiş.
» Yüzünden düşen bin parça, anlaşılan üzgünsün.

 

8. Karşılaştırma Cümleleri

Birden fazla varlık, kavram ya da durumun karşılaştırıldığı cümlelerdir. Karşılaştırmada benzerlik, farklılık, üstünlük gibi değişik durumlar ifade edilir. Karşılaştırma ilgisi “gibi, kadar, en, daha, çok, göre, fazla” gibi sözcüklerle kurulur.

Örnek(ler)

» Kışın Sivas, Ankara’dan daha soğuktur.
» Televizyon da sinema kadar etkilidir.
» Köyün en güzel çileği bahçemizde yetişir.
» Yeni şiirler eski şiirlere göre daha anlaşılır bir dille yazılıyor.
» Selim, gezmeyi çok sever, Elif ise kitap okumayı.

 

Anlatımına Göre Cümleler

Anlatım bakımından cümleler öznel, nesnel, dolaylı, dolaysız, kinayeli, aşamalı durum bildiren cümleler ile tanım, içerik ve üslup cümleleri olmak üzere dokuz başlıkta incelenir:

 

1. Öznel Anlatımlı Cümleler

Söyleyenin kendi düşüncesini, duygusunu veya beğenisini içeren; doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye göre değişen cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Roman en güzel yazı türüdür.
Yukarıdaki cümle, söyleyenin kişisel düşüncesini yansıtmaktadır. Kanıtlanması olanaksızdır. Çünkü her insanın sevdiği yazı türü farklıdır. Bu yüzden bu cümle, öznel yargı bildiren bir cümledir.

» İstanbul Boğazı’nın seyrine kimse doyamaz.
» Evde mutlu olan başarılı olur.
» Mavi elbise insanlara yakışıyor.
» Duygusal şarkılar herkesi etkiler.

 

2. Nesnel Anlatımlı Cümleler

Söyleyenin duygu veya düşüncesini içermeyen; doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye göre değişiklik göstermeyen, herkesçe kabul görmüş, kanıtlanabilir yargıları içeren cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Ozon tabakasındaki delik her yıl büyüyor.
Yukarıdaki cümle, nesnel bir yargı ifade etmektedir. Çünkü bu sözleri söyleyenin kişisel düşüncesi cümleye karışmamıştır. Bu, bilimsel bir veridir; araştırma ile kanıtlanabilir.

» Kırmızı, ana renklerden bir tanesidir.
» Eser, dört bölüm halinde sinemaya uyarlanmış.
» İstanbul 1453′te fethedildi.
» Yazar, bu romanında aile bireyleri arasındaki sorunları anlatıyor.

 

3. Tanım Cümleleri

Varlıkların ne olduklarını tam olarak belirtmek için kurulur. Tanım cümleleri “Bu nedir?”, “Bu kimdir?” sorularına cevap verir.

Örnek(ler)

» Lirik şiir, duyguların çok etkili ve coşkulu bir biçimde dile getirildiği şiir türüdür.
» Ünlü kişilerin kendi yaşamlarını anlattıkları yazılara otobiyografi denir.

 

4. İçerik (Konu) Cümleleri

Yazarın, yapıtında ele aldığı konuya değinilen cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Sanatçı, eserinde bir çobanın köydeki yaşamını anlatıyor.
» Şiirlerinde ayrılık acısını işlemiş.

 

5. Üslup (Biçem) Cümleleri

Üslup bir duygunun, düşüncenin kişisel anlatım biçimidir. Sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şekli üslupla ilgilidir. Cümlelerin uzunluğu, kısalığı, sözcük seçimi, sanatlı ya da yalın oluş, sanatçının üslubunu ortaya koyar.

Herhangi bir metne yönelttiğimiz “Nasıl anlatılmış?” sorusu, üslupla ilgili ifadeleri bulmamıza yardımcı olur.

Örnek(ler)

» Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle dile getirmiş.
» Şiirlerinde süslü, söz oyunlarına dayalı bir dil yerine, günlük konuşma dilini tercih etmiştir.

 

6. Doğrudan (Dolaysız) Anlatımlı Cümleler

Başkasına ait bir sözün hiç değiştirilmeden aktarılmasına doğrudan anlatım denir. Olduğu gibi aktarılan söz genellikle tırnak işareti içerisinde yazılır. Tırnak işaretinin dışında virgül kullanılarak da aktarılabilir.

Örnek(ler)

» Atalarımız, kalem kılıçtan keskindir, der.
» Atatürk: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” diyerek bir gerçeği dile getirmiştir. (Atatürk’e ait söz değiştirilmeden aktarılmış)

 

7. Dolaylı Anlatımlı Cümleler

Başkasından alınan sözün, cümledeki yargıyı değiştirmeden, kendi sözcüklerimizle aktarılmasına dolaylı anlatım denir. Dolaylı anlatımlı cümleler “söyledi, belirtti, açıkladı” gibi eylemlerle biter ya da yüklemleri öğrenilen geçmiş zamanla çekimlenir.

Örnek(ler)

» Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini tembih etti.
» Atatürk hayatta en gerçek yol göstericinin ilim olduğunu söylemiştir. (Yazar kendi anlatımıyla Atatürk’e ait sözü değiştirerek aktarmış)

 

8. Kinayeli Anlatım İçeren Cümleler

Cümlede ifade edilen düşüncenin, genellikle alaycı biçimde, tersini kasteden anlatım biçimidir.

Örnek(ler)

» Okulunu ne kadar çok sevdiğin yirmi gün devamsızlık yapmandan belli.
» Takımımız bu haftaki maçında muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu.

 

9. Aşamalı Durum Bildiren Cümleler

Bir olayın veya durumun giderek değiştiğini bildiren cümlelerdir. Eylem aniden değil, süreç içinde gerçekleşir.

Örnek(ler)

» Diktiğimiz fidanlar günden güne uzuyor.
» Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların arasında kayboldu.

 

Cümle Yorumlama

Cümle yorumu; cümlenin konusu, ana fikri, cümleden çıkarılabilecek / çıkarılamayacak yargı, cümle tamamlama ve oluşturma ile düşüncenin yönünü değiştiren sözcükler olmak üzere yedi başlıkta incelenir:

 

1. Cümlenin Konusu

Cümlede üzeride durulan kavramlar cümlenin konusunu verir. Sorularda bir cümle verilir ve bu cümlede neyin anlatıldığı, yani cümlenin konusu sorulur.

Yapılması gereken, verilen cümleyi yorumlayarak anlatılanı bir iki söz ile ifade etmektir. Bunun için cümleye “Bu cümle neyi anlatıyor?” sorusu sorulur ve sorunun cevabı aranır. Alınan cevap cümlenin konusu olacaktır.

Örnek(ler)

» Öğretmen bir toplumun yapı taşıdır.

Bu cümlede öğretmen, “yapı taşı”na benzetilmiş. Taştan yapılan binalarda temel malzeme taş olduğuna göre, bu malzeme olmadan bina yapılamaz. Öğretmen için toplumun yapı taşı dendiğine göre, toplumun ortaya çıkması için öğretmene ihtiyaç var demektir. Öyleyse toplumun oluşmasında öğretmen çok önemlidir. Yani bu cümlenin konusu, anlatmak istediği, “öğretmenin önemi”dir.

» Gelecek nesillere yaşanır bir dünya bırakmak için çevreyi korumalıyız.

Bu cümlede çevrenin korunması gelecek nesillere sağlıklı bir dünya bırakma gerekçesine bağlanıyor. Öyleyse bu cümlede “çevrenin korunmasının gerekliliğini” anlatıyor diyebiliriz.

 

2. Cümlenin Ana Fikri (Ana Düşüncesi)

Bir cümlede asıl anlatılmak istenen fikir veya cümlede verilmek istenen mesaja ana fikir denmektedir.

Örnek(ler)

» Eğer bir romancı yazdığı eserlerin geniş kitleler tarafından okunmasını, beğenilmesini arzu ediyorsa yapacağı ilk iş seslendiği halkın anlayabileceği bir dil kullanmak olmalıdır.

Bu cümlede anlatılmak istenen düşünceyi “Yalın bir dil kullanan sanatçı, daha fazla okunur.” şeklinde öz olarak ifade edebiliriz. Bu da cümlenin ana düşüncesi olur.

» Gerçek şair; halkının dağlarını, çobanlarını, kuzularını, acı ve sevinçlerini anlatandır.

Bu cümlede anlatılmak isteneni ise “Şair, milletini anlatan kimsedir.” şeklinde belirtebiliriz.

 

3. Cümleden Çıkarılabilecek Yargı

Bir cümle verilir ve bu cümlede anlatılmak istenenin veya cümleden çıkarılabilecek yargının ne olduğu sorulur.

Bu tip soruların çözümünde yapılması gereken, verilen cümleyi yorumlayarak cümlenin söyleniş sebebinin bulunmasıdır. Çünkü hiçbir cümle boş yere söylenmez, her cümlenin bir söyleniş amacı vardır. İşte bu tip sorularda bize düşen onu bulmaktır. Biz buna cümlenin ana düşüncesi de diyebiliriz.

“Bu cümlede yazar bize ne demek istedi?” sorusuyla anlatılmak isteneni bulabiliriz.

Örnek(ler)

» Yazar, eserlerinde günlük hayatta olan şeyleri olduğu gibi, hiçbir abartmaya gitmeden anlatmıştır.

Bu cümlede yazar, eserlerinde günlük hayatı olduğu gibi anlatmışsa toplumun yaşamını işlemiş demektir. Öyleyse bu cümlede anlatılmak isteneni “Yazar, eserlerinde içinde yaşadığı toplumu anlatmıştır.” şeklinde ifade edebiliriz.

» İnsan, bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil; onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için ‘yazar’dır.

Bu cümlede, “bazı şeyleri söyleme” sözüyle, konu; “belli bir biçimde söyleme” sözüyle, üslup kastedilmiştir. Bu sözlerden hareketle cümlede, bir insanı yazar yapan şeyin işlediği konunun değil, üslubunun olduğu anlatılmak istenmiştir. Dolayısıyla bu cümlede anlatılmak isteneni “Bir yazarın neyi söylediğinden çok, nasıl söylediği önemlidir.” şeklinde ifade edebiliriz.

 

4. Cümleden Çıkarılamayacak Yargı

Bir cümle verilir ve bu cümleden çıkarılamayan ya da cümlenin anlamıyla çelişen yargıları bulmamız istenir.

Yapılacak iş verilen cümleyi yorumlayarak cümleden çıkarılabilecek yargıları bulmaktır. Sorular dört seçenekten oluştuğuna göre, seçeneklerin üçündeki yargılar, verilen cümleden çıkarılabilecek niteliktedir. Dolayısıyla cümleden çıkarılabilecek yargılar belirlenince, cümleden çıkarılamayacak yargı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu süreçte cümle çok iyi okunmalı, hangi ifadeden nasıl bir sonuç çıkarılabileceği iyi tespit edilmelidir.

Örnek(ler)

» Mehmet’in kardeşi dün de okula gitmedi.

Bu cümleden çıkarılabilecek ve çıkarılamayacak anlamları bulalım:

1.   “Mehmet evin tek çocuğu değildir.”
2.   “Mehmet ‘in kardeşi 0-6 yaş arasında değil.”
3.   “Mehmet ‘in kardeşi bugün de okula gitmemiş.”
4.   “Mehmet kardeşinden başarılıdır.”

Yukarıdaki cümlelere baktığımızda 1. cümle kardeş, 2. cümle okul, 3. cümle dün de sözcüklerinden çıkar. 4. cümleyi verilen cümleden çıkaramıyoruz.

 

5. Cümle Tamamlama

Verilen cümlelerde veya karşılıklı konuşma metinlerinde boş bırakılan yerlerin anlam bütünlüğünü ve uyumunu sağlayacak şekilde doldurulmasıdır.

Yapılacak iş, cümlenin gelişinden çıkarılan anlam doğrultusunda boşlukları doldurmaktır. Bu yapılırken dil bilgisi kuralları göz önünde bulundurulmalıdır. Yani eklenecek sözcüklerin hem anlamca hem de yapıca cümleye uygunluk taşıması gerekir.

Tamamlanacak ve tamamlayacak cümleler ya da sözler arasında;

– Anlamsal ilişki doğru kurulmalıdır.
– Zaman ve kişi yönünden uyum olmalıdır.
– Cümleleri anlamca bağlamak için uygun bağlaçlar kullanılmalıdır.

 >  Böyle sorular seçeneklerden gidilerek de çözülebilir.

Örnek(ler)

» Anneme Anneler Günü için bir ………………… aldım.
Anneler Günü’nde çocuklar annelerine hediye alır. Öyleyse bu boşluğu “hediye” sözcüğüyle tamamlayabiliriz.

 

6. Cümle Oluşturma (Kelimeleri Doğru Sıralama)

Sözcük ya da sözcük gruplarına ayrılmış olarak verilen cümlelerin genellikle anlamlı ve kurallı bir cümle haline getirilmesi istenir.

Yapılacak iş, öncelikle yüklemi belirlemek ve eğer kurallı bir cümle isteniyorsa yüklemi sona yerleştirmek, daha sonra varsa edat gruplarını, bağlaçları ve tamlamaları bulmaktır.

 >  Bu konuyla ilgili sorular seçeneklerden gidilerek de çözülebilir.

 

7. Düşüncenin Yönünü (Akışını) Değiştiren Sözcükler

Cümle içindeki kelimeler anlamca birbirini tamamlar. Fakat bir konudan başka bir konuya geçilirken “fakat, ama, lakin, ancak, oysa, ne var ki, yalnız, halbuki” gibi anlamın akışını değiştiren sözcükler kullanılabilir. Bu tür sözcükler cümlede anlamın akışını değiştiren sözcüklerdir.

Örnek(ler)

» Mehmet çalışkan, dürüst, efendi bir öğrencidir; ama…

“ama” bağlacından sonra kullanacağımız ifade daha önce kullanacağımız ifadenin zıddı olacaktır.

Mehmet çalışkan, dürüst, efendi bir öğrencidirama yazısı güzel değil.
             ifade olumlu                                          ifade olumsuz

» Hasta adam, iyileşmek için doktor doktor dolaştı; ne var ki hastalığına çare bulamadı.
» Ankara güzel, düzenli, planlı bir şehirdir; fakat denize kıyısı yoktur.
» Parası yok, arkadaşı yok, gidecek kimsesi yok; yalnız temiz bir kalbi var.
» Gelemeyeceğini söyledi, hâlbuki vakti vardı.

Anlamlarına Göre Cümleler

1. Öneri (Teklif) Cümleleri

Bir sorunu çözmek veya daha iyiye ulaşmak için görüş ve düşüncelerin öne sürüldüğü cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Daldaki elmayı almak için merdiven kullanmalısın.
» Bu işe sabırlı yaklaşmanız daha doğru olacak.
» Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da bol bol soru çöz.

 

2. Varsayım Cümleleri

Gerçekleşmemiş bir olayın gerçekleşmiş gibi ya da gerçekleşmiş bir olayın hiç gerçekleşmemiş gibi kabul edildiği cümlelerdir. Varsayım anlamı taşıyan yargılarda genellikle “tutalım ki, diyelim ki, farz edelim, düşün ki” gibi ifadelere yer verilir.

Örnek(ler)

» Diyelim ki bu uçağa yetişemedin.
» Bir an için rüyalarının gerçekleştiğini düşün.
» Tut ki puanın yetmedi ve üniversiteye giremedin.

 

3. Eleştiri Cümleleri

Bir yapıtın, bir insanın veya bir durumun doğru ya da yanlış yönlerini belirten cümlelerdir. Eleştiri, olumlu eleştiri ve olumsuz eleştiri olmak üzere ikiye ayrılır.

Örnek(ler)

» Konuları açık ve anlaşılır bir dille ele almış.
» Hakem, son maçı çok iyi yönetti.
Yukarıdaki cümlelerde hoşa giden yönler belirtildiğinden olumlu eleştiri yapılmıştır.

» Bu firmanın ürünleri eskisi kadar kaliteli değil.
» Kimi öyküleri, öykü olmaktan çok köşe yazısıdır.
Yukarıdaki cümlelerde de hoşa gitmeyen, eksik görülen yönler belirtildiğinden olumsuz eleştiri yapılmıştır.

 

4. Öz Eleştiri Cümleleri

Bir kişinin kendi davranışları üzerinde yürüttüğü yargıları içeren cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Zamanı iyi kullanmadığım için sınavda başarısız oldum.
» On dört yaşına geldim ama hâlâ güzel yazmayı öğrenemedim.
» Düşünmeden konuşarak arkadaşımın kalbini kırdım.

 

5. Davranış Cümleleri

Birine veya bir şeye karşı sergilenen hâl, hareket, muamele, tavır ve tutumları anlatan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Yıllardır görmediği dayısına doyasıya sarıldı.
» Ev sahibi bizi çok sıcak karşıladı.

 

6. Ön Yargı (Peşin Hüküm) Cümleleri

Bir kişi veya bir durumla ilgili belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargıları belirten cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Bu işi kesinlikle başaramayacak. (Olumsuz ön yargı)
» Bu kitap bu yılın en çok okunan kitabı olacak. (Olumlu ön yargı)
» Ben zaten onun suçlu olduğunu baştan biliyordum.

 

7. Uyarı Cümleleri

Kişi ya da kişileri yanlış davranışlardan uzak tutmak için bir konu, sorun ya da olumsuz bir durum ile ilgili ikaz ve hatırlatmaları içeren cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Kışın zincir takmadan yola çıkmayın.
» Üzerime bu kadar gelmeyin.
» Dilini tutmayı öğrenemezsen etrafında kimsecikler kalmaz.

 

8. Görüş Cümleleri

Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargıyı belirten cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Resim sanatı insanı dinlendirir.
» Hepimiz hatalarımızdan ders çıkarmalıyız.
» Bu projedeki eksikleri gidermeliyiz.

 

9. Yakınma (Şikayet) Cümleleri

Bir durumdan duyulan rahatsızlığı ifade eden cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Gittiğinden beri hiç aramadı.
» Nerede nasıl davranacağını bir öğrenebilse.
» İnsanlar hâlâ uğradıkları haksızlıklara ses çıkarmıyor.

 

10. Hayıflanma Cümleleri

Bir kişinin herhangi bir olaydan veya yapmadığı bir işten dolayı duyduğu üzüntüyü anlatan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Öğretmenin anlattıklarını keşke defterime yazsaydım.
» Gençlikte bir güzel gezip eğlenmek varmış.
» Zavallı kedi soğukta çok üşümüş.

 

11. Pişmanlık Cümleleri

Yapılan bir hata veya yanlış sonucunda duyulan üzüntüyü belirten cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Keşke ona bu sözleri söylemeseydim.
» Bu arabayı almamız bir hataydı.
» Buzlu yolda bu kadar hızlı araba kullanmamalıydım.

 

» Hayıflanma cümleleri ile pişmanlık cümleleri arasındaki fark şudur: Hayıflanma cümlelerinde yapılmayan bir işten dolayı duyulan üzüntü anlatılır, pişmanlık cümlelerinde ise yapılan bir işten dolayı duyulan üzüntü söz konusudur.

 

12. Sitem Cümleleri

Bir kimsenin yaptığı bir hareketten dolayı duyulan üzüntünün, kırgınlığın dile getirildiği cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Davete bir beni çağırmamışsın.
» İnsan, kendisine bunca emeği geçen insanı bir kere de olsa arayıp sorar.
» Bir yudum mutluluğu bize çok gördünüz.

 

» Sitem cümleleri ile yakınma cümleleri arasındaki fark şudur: Sitem cümlelerinde bir durumdan veya bir kişiden duyulan rahatsızlık kişinin kendisine söylenir, yakınma cümlelerinde ise bir durumdan veya bir kişiden duyulan rahatsızlık başkalarına anlatılır.

 

13. Küçümseme Cümleleri

Bir kişiye veya bir olaya değer vermeme, onu küçük görme, önemsememe, hafife alma anlamı taşıyan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» O da güya okuyacak da adam olacak.
» Bu maçı kazanıp da şampiyon olacakmış.
» Sen kim, sanatçı olmak kim!

14. Azımsama Cümleleri

Bir şeyin miktarca az olduğunu, yetersiz görüldüğünü ifade eden cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Bir tanecik mi ayakkabın var?
» Bu kadarcık ücretle çalışamam.
» Günlerdir çalışıyorsun, ne kadar az iş yapmışsın.

 

15. Şaşırma Cümleleri

Beklenmeyen bir durum karşısında ne yapacağını, nasıl davranacağını bilememe, hayrete düşme anlamı taşıyan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Böyle ansızın gideceğini hiç düşünmemiştim.
» Sınav sonucunu çok yüksek beklerken düşük gelmesin mi!
» Ne, demek doktor oldun!

 

16. Beklenti Cümleleri

Gerçekleşmesi beklenen davranış ve işleri bildiren cümlelerdir. Beklentiler bazen gerçekleşir bazen gerçekleşmez.

Örnek(ler)

» Sınavdan yüksek not almayı umuyorum.
» Bizi bu sefer daha sıcak karşılayacağını düşünmüştük. (gerçekleşmemiş beklenti)
» Annem doğum günümde bana en sevdiğim oyuncağı alacak.

 

17. Özlem (Hasret) Cümleleri

Geçmişte yaşanan günlerin tekrar yaşanma isteğini ya da bir yeri veya kişiyi görme isteğini dile getiren cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Yıllardır görmediğim köyüm burnumda tütüyor.
» Eskiden bayramlar bir başka kutlanırdı.
» Fırsat olsa da onu tekrar görebilsem.

 

18. Tasarı Cümleleri

Gelecekte yapılması planlanan işlerin belirtildiği cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Önümüzdeki ay tatile çıkmayı düşünüyorum.
» Bu işin altından başarıyla kalkmayı amaçlıyoruz.

 

19. Tahmin Cümleleri

Akla, sezgilere, gözlemlere veya birtakım verilere dayanarak, olacak bir şeyi önceden kestirebilme sonucunda ortaya çıkan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Annem meraktan patlıyordur şimdi.
» Gökyüzü bulutlarla doldu, yağmur yağabilir.
» Şu anda öğretmen derse başlamıştır.

 

20. Olasılık (İhtimal) Cümleleri

Gerçekleşmesi kesin olmayan bir olayın veya bir durumun ortaya çıkmasının beklenilmesi, umut edilmesi ile ilgili cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Tatilde Karabük’e gidebiliriz.
» Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
» Sanıyorum o konu anlatılmadı.

» Olasılık cümleleri ile tahmin cümleleri arasındaki fark şudur: Olasılık anlamlı cümlelerde “ikilem” söz konusudur. Yani bahsedilen şey için “Öyle de olabilir, böyle de olabilir.” anlamı hakimdir. Tahmin anlamlı cümlelerde bu “ikilemi” görmeyiz. Tahmin anlamlı cümlelerde tecrübelerden hareketle “emin oluş” havası vardır. Olasılık anlamlı cümlelere göre, tahmin anlamlı cümlelerde “kesinlik anlamı” daha yoğundur.

 

21. Çaresizlik Cümleleri

Olay ve durumlar karşısında yapılabilecek herhangi bir şey olmamasıdır.

Örnek(ler)

 »İstesek de istemesek de bu sıkıntıyı çekeceğiz.
» Parasızlıktan ne yapacağını bilmiyordu.
» Bu olay onun elini kolunu bağlamıştı.

 

22. Beğeni Cümleleri

Bir varlığa veya bir olayın sonucuna yönelik beğenme, takdir etme, övme veya onaylama işini bildiren cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz bir insan olarak yetişti.
» Araba dediğin böyle rahat ve geniş olmalı.
» Yazar, olayları sıradanlığa düşmeden güzel bir üslupla yansıtmış.

 

23. Onay Cümleleri

Yapılan bir işin ya da davranışın yerinde ve doğru olduğunun kabul edildiği cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Öğretmenine saygı göstererek yerinde bir davranış sergiledi.
» Aferin sana, son saniyede topu potaya atman doğru bir hareketti.

 

24. Abartma Cümleleri

Bir şeyi olduğundan çok veya az göstererek anlatan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Adam o kadar zayıf ki üflesek uçacak.
» Ağlamaktan gözlerinin yaşı kurumuştu.
» Pire kadar boyuyla bana kafa tutuyor.

 

25. Endişe (Kaygı) Cümleleri

Olumsuz bir durumun gerçekleşme olasılığından dolayı duyulan kaygıyı anlatan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Acaba yolda başlarına bir şey mi geldi?
» Bu kadar bekledik ama ya gelmezse…

 

26. Gözlem Cümleleri

Bir varlığın, durumun veya olayın niteliklerini gözleme dayalı olarak anlatan cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Yazarın çalışma masası darmadağındı.
» Çocuk bizimle konuşurken sürekli sallanıyordu.

 

27. Kesinlik Bildiren Cümleler

Şüphe ve olasılık barındırmayan, anlamında kesinlik olan cümlelerdir. Genelde nesnel anlatımlı cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Bu yörenin dereleri kışın donar.
» Ders bitmiştir, herkes dışarı çıksın.
» Ayılar somon balığını sever.

 

28. Kararlılık Bildiren Cümleler

Kararında direnme, kesin karar vermiş olma durumunu belirten cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Hiçbir güç beni annemden ayıramaz.
» Sorularına asla cevap vermeyeceğim.
» Bu yolda ölmek var dönmek yok benim için.

 

29. Kararsızlık Bildiren Cümleler

Herhangi bir konuyla ilgili olarak karar verememeyi ifade eden cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Acaba kazağı buradan mı alsam, yoksa öteki mağazadan mı?
» Tiyatroya mı gitsem, sinemaya mı?

 

30. Eşitlik Bildiren Cümleler

İki veya daha çok şeyin eşit olması durumunu ifade eden cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Kazandığımız paraları yarı yarıya paylaştık.
» Boyca birbirleriyle aynılar.
» Elmayı tam ortasından ikiye böldü.

 

31. Soru Sormaktan Çok Bilinenin Vurgulandığı Cümleler

Amacın soru sormak olmadığı, bilinen bir durumun öne çıkarıldığı veya vurgulandığı cümlelerdir.

Örnek(ler)

» Hangimiz bu kampanyaya katılmak istemeyiz ki?
» İnsan sevmez mi?

Paragrafta (Parçada) Anlam

Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir olayı tam olarak anlatabilmek için bir araya getirilen cümleler topluluğuna paragraf denir.

Paragraf kendi içerisinde bir bütünlük taşır, paragraf tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içerisinde bir bütünlük oluşturur.

Bütün paragraf sorularının çözümünde yararlı olabilecek birkaç ipucu:
1- Önce soru okunur.
2- Daha sonra parça (metin) okunur.
3- Parça okunurken, önemli yerlerin altı çizilir. (Önemli yer, sorunun cevabı olabilecek olan yerdir)
4- Cevap bulunurken, yazıda anlatılanlar dikkate alınmalıdır. Kendi görüş ve düşüncelerimize göre hareket edilmemelidir.
5- Doğru seçenek bulunurken yanlış seçenekler elenmelidir.

 >  Parçada anlam; paragrafın anlam, yapı ve anlatım yönü olmak üzere üç ana başlıkta incelenir:

Paragrafın Anlam Yönü

Anlam bakımından paragraf; ana düşünce, yardımcı düşünceler, konu, başlık, anahtar kelimeler, soru, duygular, duyular, karakter ve paragrafta olay, zaman, yer, varlık kadrosu olmak üzere on ana başlıkta incelenir:

1. Paragrafta Ana Düşünce (Ana Fikir)

Yazar veya şairler bir konu aracılığı ile belirli bir anlatım yöntemini kullanarak okuyucuya bir mesaj ulaştırır. Parçada okuyucuya verilmek istenen asıl düşünceye ana düşünce denir. Bir parçanın yazılmasının amacı ana düşüncedir, parçanın konusu da parçanın yazımı için araç niteliğindedir.

Ana düşüncenin bazı özellikleri:
 >  Ana düşünce bir yargı bildirir.
 >  Parça okunduğunda herkesin vardığı ortak düşüncedir.
 >  Parçayı kapsar nitelikte genel bir yargıdır.
 >  Parça tek cümle ile özetlenecek olsa bu ana düşünce cümlesi olur.

Bir parçada ana düşünceyi bulmak için şu yolu izleyebiliriz:
 1  Öncelikle konu bulunmalıdır.
 2  Yazarın konuyu ele alış amacının ana düşünceyi oluşturduğu unutulmamalıdır.
 3  Parçadaki bağlayıcı kavramlar varsa belirlenmeli; çünkü “kısacası, sonuçta, oysa, bence, özetle, aslında” gibi ifadelerden sonra ana düşünce gelebilir.
 4  Örnek verilmişse örnekten önceki yargının ana düşünceyi verebileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

 >  İyi bir paragrafta ana düşünce bir cümle şeklinde parçanın başında, sonunda veya herhangi bir ye­rinde verilir. Paragraftaki diğer cümleler ise ana dü­şünceyi açıklayıcı ya da destekleyici nitelikte olur.

 >  Ana düşünce, bazen de yazının bütününe sindirilmiş durumdadır. Bu durumda ana düşünce paragraf yorumlanarak, anlatılanlardan hareketle bulunur.

 >  Bu bilgiler göz önüne alınarak ana düşünce bulu­nurken parçada şu sorulara cevap aranmalıdır:

– Yazar bu parçayı hangi amaçla yazmıştır?
– Bize ne anlatmak istemektedir?

Bu sorulara cevap aranırken karşımıza çıkacak dü­şünceleri, kendi görüşümüze göre değerlendirmemeliyiz. Parçada bizim kabul etmediğimiz, hatta tam tersini düşündüğümüz bir fikir işleniyor olabilir. Yazılanlar­dan hareketle ve yazara göre doğrular bulunmalıdır.

 NOT 1  Parçanın ana düşüncesi, parçanın bütününü kapsar. Ana düşünce bulunurken sınırlamaya ve kapsayıcılığa dikkat edilmelidir. Ana düşünce olarak belirlenecek ifade parçanın tamamını kap­sayıcı nitelikte olmalıdır. Çünkü parçanın bir kıs­mını karşılayan düşünce ana düşünce olamaz.

Örnek(ler)

» “Türk milletini şiirsiz düşünemeyiz. O, asırlar boyu şiirle düşünmüş, şiirle konuşmuştur. Kahramanlık­larını şiirle ifade etmiş; üzüntülerini, sevinçlerini şiir­le dile getirmiştir. Analar, çocuklarını şiirle avutmuş, şiirle uyutmuştur. Ölenlerin arkasından şiirle ağlanmıştır. Sözün özü, Türk milleti şiir zevki olan ve şiire yatkın bir millettir.”

Bu parçanın ana fikrini bulmak oldukça kolay. Çünkü yazar parçanın bütününde anlattıkları­nı “sözün özü” diyerek son cümlede özetlemiştir. Bu cümleden yola çıkarak bu parçada “Şiirin mille­timizin hayatında önemli bir yeri olduğu” düşünce­sinin vurgulandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Eğer biz bu parçanın ana düşüncesi için “Şiir, insan yaşamında önemlidir.” belirlemesini yapmış olsay­dık hata ederdik. Çünkü bu düşünce parçada anlatılandan daha ge­nel bir yargıdır. Oysa parçada şiirin bütün insanlar için önemi değil, sadece Türk insanının yaşamında­ki yeri anlatılmış.
Eğer bu parçanın ana düşüncesi olarak “Türk mil­leti kahramanlıklarını şiirle ifade etmiştir.” belirleme­sini yapsaydık, yine hata yapmış olurduk. Çünkü bu sefer de ana düşünceyi oldukça daraltmış olurduk. Parçada, Türk milletinin kahramanlıklarını şiirle ifa­de ettiği anlatılmıştır; ama bu düşünce Türk milleti­nin yaşamında şiirin yerini anlatmak için kullanılmış yardımcı düşüncelerden sadece biridir. Yani parça­yı kapsayıcı nitelikte değildir. Dolayısıyla bu belirle­me de ana düşünce olamaz.

 

 NOT 2  Ana düşünce bazen de parçanın girişinde yani ilk cümlede verilebilir.

Örnek(ler)

» “Oyun, çocukların ruhsal eğitiminde önemli bir yer tutar ve gelişmelerini sağlar. Oyundan ve oyuncak­lardan mahrum bazı çocukların, gelecekte asık yüzlü, somurtkan ve çekilmez kişiler oldukları görül­müştür. Oyunlar, aşırı olmadığı sürece, çocuklar için vazgeçilmez eğlence kaynaklarıdır.”

Bu parçanın bütününde “oyun ve oyuncağın, çocu­ğun ruhsal gelişimi için gerekli olduğu” düşüncesi işlenmiştir.
Yazar bu ana düşünceyi zaten ilk cümlede “Oyun, çocukların ruhi eğitiminde önemli bir yer tutar ve gelişmelerini sağlar.” sözleriyle vermiştir. Daha sonraki cümlelerde ise bu düşüncesini açık­layıcı ve destekleyici açıklamaları sıralamıştır. De­mek ki bu parçanın ana düşüncesi ilk cümlededir.

 

 NOT 3  Ana düşünce, bazı parçalarda son cümlede bu­lunabilir.

Örnek(ler)

» “Kişilerin tek başlarına bir güçleri yoktur; çabaları­nın sonucu, dünyanın genel tablosu içinde pek fark edilmez. Hayatta işler, genel bir iş bölümüne göre yürütülür. Bu iş bölümünde tek adamın payı bir yağmur damlası kadardır. Gene de her damla, taş­kını artırır; her el insanlığın mutluluğuna ya da sefa­letine bir şeyler katar.”

Yazar bu parçada asıl mesajını son cümlede ver­miştir. Bu parçanın ana düşüncesi: “Gene de her damla, taşkını artırır; her el insanlığın mutluluğuna ya da se­faletine bir şeyler katar.” cümlesinde gizlidir. Biz bu cümleden “Dünyanın iyi veya kötü oluşunda her ferdin payı vardır.” sonucunu çıkarabiliriz. Bu yargı ana düşüncedir.

 

 NOT 4  Ana düşünce bazen yazının içinde bir cümle ola­rak geçmez. Ana düşünce parçanın bütününde olabilir. Okuyucu, bütün parçayı değerlendirerek ana düşünceye kendisi ulaşır.

Örnek(ler)

» “El halısında desen, göz değmesin diye nazar bon­cuğu; serilen eve bolluk getirsin diye bereket ağa­cı; birlik ve beraberlik, dirlik ve düzen getirsin diye zincir hâline getirilmiş halkalar şeklinde gösterilir.”

Bu parçanın konusu “halı desenleri”dir. Ancak par­çanın ana düşüncesi doğrudan verilmemiştir. Bunu biz bulacağız. Yazar parçada halı desenlerinin anlamlarından bahsediyor ve örnekler veriyor. Öyleyse bu yazının amacı “Halıdaki desenlerin ken­dine özgü anlamları vardır.” düşüncesini okuyucuy­la paylaşmaktır, diyebiliriz.

 

 NOT 5  Bazı parçalarda asıl mesajı dolaylı olarak verilir. Bu yapılırken karşılaştırma ve benzetme yapılır. Bu tip parçalarda ana düşünce parçada bir cüm­le olarak geçmez. Ana düşünce, parçanın bütü­nüne sindirilmiş biçimdedir ve okuyucunun bul­ması amaçlanır.

Örnek(ler)

» “Şimdi bir heykeltıraş düşününüz. Gevşek ve çürük bir zemin üzerine güzel, mükemmel bir heykel yap­maktadır. Bu heykeli bir an için herkes beğenebilir. Fakat zemin çürük olduğundan bu heykel yaşaya­maz. Harçlarla ne kadar kuvvetli dayanak yapılırsa yapılsın yıkılır. Çünkü zemini gevşektir.”

Yazar, parçada bir olay anlatmakla söze başlamış. Bu olay çürük bir zemine yapılan bir heykelle ilgilidir. Yazar sonra da bu olayla ilgili hükmünü vermiştir: “Sağlam zemine inşa edilmemiş eserler mükem­mel de olsa ayakta duramaz.” Yazar aslında bunu anlatmak istemiyor. Bu olayı hikâye ederek okuyu­cunun bir genellemeye ulaşmasını istiyor. Bu genelleme “Her iş önce sağlam bir temele dayanmalı­dır.” düşüncesidir. Parçanın ana düşüncesi de budur.

 

 NOT 6  Bazen de parçada anlatılanlar seçeneklerde bir atasözüyle karşılanır. Parçada anlatılanları o ata­sözü kapsar.
Bu sorularda metin, aslında bir atasözünün açıkla­masıdır. Dolayısıyla seçeneklerde ana düşünce ola­rak bir atasözü yer alır. Sorular çözülürken atasözü bilgisi gerekir.

Örnek(ler)

» “Hayat riskler üzerine kurulu. Riske katlanmayı gö­ze alamayan, büyük sıçramalar yapamıyor. Büyük sıçramayı göze alanlar ise düşme riskini de kabul etmek zorunda kalıyor.”

Bu parçayla ilgili “Paragraftaki düşünceye uygun atasözü aşağıdakilerin hangisidir?” şeklindeki bir soruya cevap olarak “Korkak bezirgan ne kâr eder ne zarar.” atasözünü verebiliriz ve bu atasözü de parçanın ana düşüncesi olur.

 

 NOT 7  Bazı şiirlerin de ana düşüncesi vardır. Bu ana dü­şünceler atasözü ile de ifade edilebilir.

Örnek(ler)

» “Her canlıya Hak, lâyık olan cevheri verdi.
Tırtıl iki diş bulsa eğer, ormanı yerdi.
Şayet kediler, haftada bir gün uçabilse,
Dünyada bütün serçelerin nesli biterdi.”

Bu şiirin ana düşüncesi ilk mısradadır. Şair sonraki mısralarda ise ilk mısrada verdiği ana düşünceyi ör­neklerle açıklamaya çalışmıştır. Öyleyse ilk cümleden yola çıkarak bu cümlenin ana düşüncesi olarak “Allah, her canlıyı kendine özgü yeteneklerle donatmıştır.” diyebiliriz.

 

2. Paragrafta Yardımcı Düşünceler

Parçada ana düşünce ortaya konurken bu düşün­ceyi açıklayıcı ve destekleyici nitelikte başka dü­şüncelerden yararlanılır. İşte parçada ana düşünce­ye zemin oluşturan bu düşüncelere yardımcı dü­şüncedenir.

Dört ayaklı bir sandalye düşünün. Bu ayaklardan hiçbiri tek başına bir sandalyeyi oluşturmaz. Ancak dördü bir araya geldiğinde sandalye oluşur ve kul­lanılır duruma gelir. İşte parçadaki yardımcı düşün­celerin her biri, sandalyenin ayaklarından biri gibi­dir ve bunlar ana düşünceyi ayakta tutar.

Yardımcı düşünceler;
 >  Parçada sayı olarak birden fazladır.
 >  Parçayı tam olarak kapsamaz.
 >  Ana düşüncenin sınırlarını çizer.
 >  Ana düşüncenin anlaşılmasını sağlayıcı nitelik­tedir.

Sorularda bizden parçada yer almayan yardımcı düşünceyi bulmamız istenir. Dolayısıyla bu sorular olumsuz soru şeklindedir. Yardımcı düşünce soruları iki şekilde çözülür:

 1. YÖNTEM  Önce soru metni, sonra parça, daha sonra da seçenekler okunur. Bu işlemden sonra seçeneklerdeki ifadeler parçadaki cümle­lerle tek tek karşılaştırılır.

Parçadaki cümleler ya aynıyla, ya bölünerek bir kıs­mıyla ya da özü bozulmayacak şekilde biraz değiş­tirilerek üç seçeneğe yerleştirilmiştir. Yapılacak iş, bu cümlelerle uyum sağlayan seçenekleri bire bir eşlemektir. Açıkta kalan seçenek, parçada olmayan düşüncedir.

 2. YÖNTEM  Önce soru okunur. Sonra dik­katli bir şekilde parça okunur. Daha sonra par­çada anlatılanlar akılda tutularak seçenekler tek tek okunur. Bu okuma esnasında parçayla uyum sağlamayan, parçada olmayan seçenek bulun­maya çalışılır.

Bu yöntem zaman almaz; yalnız bazen parçada anlatılanlar akılda tam olarak kalmadığından yanlış bir sonuca ulaşılabilir.

 

3. Paragrafta Konu

Üzerinde durulan, hakkında yazı yazma gereği hissedilen her türlü kavrama konu denir. Konu, yazarın mesajını okuyucuya ulaştıran bir araçtır. Yani yazının yazılış amacı değil, amaca götüren bir araçtır.
Parçanın konusu bulunurken şunlara dikkat edilmelidir:
 1  Parçada en çok tekrar edilen sözcükler üzerinde yoğunlaşılmalıdır.
 2  İlk cümlelere dikkat edilmelidir, çünkü konu ilk cümlelerde verilebilir.
 3  Konu, parçanın tamamını kapsar nitelikte olmalıdır. Ancak konuyu ararken genellemeye gidilmemelidir. Konu, mümkün olduğunca parçayı da kapsayıcı şekilde daraltılmalıdır.

Örnek(ler)

» “Herkes lider olamaz. Kitleleri peşinden sürükleyip götürebilmek için birçok olumlu niteliğin bir kişide toplanması gerekir. Bilgi, çalışkanlık, disiplin, kariz­ma, iyi hitabet, güçlü sezgiler… Bu nitelikler de yet­mez. Ayrıca lider çok okumalı, çok çalışmalıdır. Toplum için fedakârlıkta bulunmalıdır.”

Parçada “lider”den söz edildiğini görüyoruz. Yalnız, “lider” çok geniş kapsamlı bir söz. Acaba parçada “lider” hangi yön­den sınırlandırılmış?
Yani parçada;
“Liderin topluma katkılarından mı,
“Lider yetiştirmenin önemi”nden mi,
“Liderin görevlerinden mi söz edilmiş?

Hayır, hiçbiri değil. Paragrafta “çalışkanlık, disiplin, iyi hitabet” gibi özelliklerden söz edilmiş. Bu özel­likleri taşıyan kişilerin lider olabileceği belirtilmiş. O hâlde parçada “liderin özellikleri” üzerinde durul­muş. İşte konuyu bulmuş olduk: Liderin özellikleri.

 

4. Paragrafta Başlık

Konuyu en iyi şekilde kapsayıp yansıtan ve birkaç sözcükten oluşan sözcük grubuna başlık denir.

Başlık;
 >  İlgi çekici ve düşündürücüdür.
 >  Konu hakkında bilgi verir.
 >  Ana düşünceyi çağrıştırır.
 >  Parçanın bütünü okunduğunda daha iyi kavranır.

 >  Hem şiirin hem de paragrafın bir başlığı olabilir.

Örnek(ler)

» “Çocuklar doğar.
Dünyaya bakar,
Sevimli mi sevimli
Yürüdükçe,
Yol yordam öğrenir.
Uçtukça uçar.
Koştukça bir ceylan gibi”

Bu şiire “Çocuklar” başlığını koyabiliriz. Çünkü şiirde doğan, büyüyen, sevimli mi sevimli çocuk­lardan söz edilmektedir.

 

» “Bir yazarın bütün ustalığı, iyi tarif ve iyi tasvir et­mekten ibarettir. Yazılan şeyin doğal, kuvvetli ve gü­zel olması için gerçeği ifade etmesi gerekir. Okudu­ğunuz bir eser sizi fikirce yükseltir, içinizi asil duy­gularla doldurursa, onu değerlendirmek için başka bir ölçü aramayınız. Eser iyidir ve usta elinden çık­mıştır.”

Bu parçada ise “Usta Yazar” başlığını kullanabiliriz.

 

5. Paragrafta Anahtar Kelimeler

Bir cümlenin veya sözün yansıtmak istediği anlam için en büyük ipucunu veren ana kavram veya keli­meye anahtar kelime denir.

Örnek(ler)

» “Okuyarak olayların ve gelişmelerin iç yüzünü öğre­nen bir kişi, öncelikle kendine olan güvenini artırır. Bu ise aynı zamanda düşünce ufkunu geliştirip ge­niş bir görüş açısı sağlayarak olayları inceleme ye­teneği kazandırır. Ayrıca okuyan kişiler çok okuma­nın beraberinde getirdiği zengin kelime dağarcığı­na sahip oldukları için, etkileyici ve güzel konuşa­rak hitap ettikleri kişilerde etki de uyandırırlar.”

Bu metindeki “okumak, öğrenmek, güven, düşün­ce ufku, kelime dağarcığı” gibi sözler anahtar keli­medir.

 

6. Paragrafta Soru

Bu tip sorular da konu ile ilgilidir. Çünkü sorulan bir soruya karşılık birtakım açıklamalar yapılmaktadır.
Parçanın hangi sorunun cevabı olduğu sorulur. Parçada anlatılan bilgiler, soru hakkında bize ipucu verecektir. Bu tip soruları çözerken parçanın ilk cümlesine dikkat etmek gerekir. Parça “evet, hayır” gibi ifadelerle başlıyorsa bu sözcükler de bizim için ipucudur.

7. Paragrafta Olay, Zaman, Yer ve Varlık Kadrosu

Yer, zaman, şahıs öğeleri kullanılarak belirli bir kural çerçevesinde oluşturulan edebî metinlere olay yazıları denir. Öykü, roman, masal, fabl gibi türler olay yazılardır.

Örnek(ler)

» “Güneşli bir nisan sabahıydı. Çoban Haydar, her zamanki gibi koyunları ve keçileri ahırdan çıkarıp köylerinin yanındaki meraya doğru yola koyuldu. Amacı sürüyü otlatmak, kış boyunca iyi beslene­meyen koyunları ve keçileri taze otlarla iyice do­yurmaktı. Köyün hemen yanındaki bu mera, ba­har gelince bereketlenir, yeşilin bin bir tonuyla bezenirdi.”

Yukarıdaki paragrafın olay, zaman, mekân ve şahıs kadrosu şöyledir:

Olay: Haydar’ın sürüyü meraya götürmesi
Zaman: Nisan sabahı
Mekân: Köyün yanındaki mera
Şahıs Kadrosu: Çoban Hayda

 

8. Paragrafta Duygular

Paragrafta yazarın iç dünyasına ait pişmanlık, küçümseme, beğenme, korku, sitem vb. izlenimlere yer verilmesidir.

Örnek(ler)

» Dışarıda çok güzel kar yağıyordu. Pencerenin önüne oturup kar yağışını seyrediyor, kar tanelerinin beyaz gülücükler dağıtarak süzüle süzüle yere inmesini seyretmekten büyük sevinç duyuyordum. Bu sırada yandaki kanepede oturan dedeme heyecanla seslendim: “Dede, bak! Her yer nasıl da bembeyaz oldu!” Dedem dışarı baktı ve bana; “Evet benim güzel kızım, tıpkı pamuk tarlası gibi.” dedi.

Yukarıdaki parçada yazar “neşe, heyecan” duygularından yararlanmıştır.

 

9. Paragrafta Duyular

Parçada yazar “görme, işitme, dokunma (hissetme), tatma, koklama” duyularından yararlanabilir.

Örnek(ler)

» Bu mahallede oturanlar yaz sabahları ağaçlara yuva yapan bülbüllerin sesleriyle ve mis gibi kokan çiçeklerle uyanırlar. Ancak güneş, perdeleri ara­layıp odalara sızdığında duyulan sadece kuş ses­leri değildir. Çocuklar uyanmış ve cıvıl cıvıl sesle­riyle sokakta oynamaya başlamışlardı.

Yukarıdaki paragrafta yazar “görmeişitmekokla­ma” duyularından yararlanmıştır.

 

10. Paragrafta Karakter

Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkasından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen özelliklere karakter denir. “Uysal, kararlı, inatçı, sorumluluk sahibi, disiplinli” gibi kavramlar karakterdir.

Örnek(ler)

» “Vatanını ve milletini çok seven Atatürk, bu uğurda canını feda etmekten kaçınmazdı. Ülkesi ve milleti için girdiği savaşlarda hep ön safta yer alması bu­nun en güzel örneğidir.”

Yukarıdaki parçada Atatürk’ün karakterlerinden bi­ri olan “vatanseverlik” dile getirilmiştir.

Paragrafın Yapı Yönü

Paragrafın yapısı konusunu paragrafın bölümleri, paragraf oluşturma, paragraf tamamlama, paragrafı ikiye bölme, paragrafın akışını bozan cümle, cümlelerin yerini değiştirme olmak üzere altı ana başlıkta inceleyebiliriz:

 

1. Paragrafın Bölümleri

Paragrafı oluşturan cümlelerin her birisinin kendine özgü yeri vardır. Bir paragrafın ilk cümlesi ile son cümlesi aynı nitelikleri taşımaz. Ayrıca paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle hem yapı hem de anlam bakımından bir ilişki içerisindedir. Bu cümleler bir yargıyı birbirlerine bağlı olarak anlatır.

 >  Paragraf giriş, gelişme ve sonuç olmak üzere üç bölümden oluşur:

 

1.1. Giriş Bölümü

Genelde tek cümleden oluşan giriş bölümünde parçada anlatılacak konu verilir.
Giriş cümlesi bağımsızdır. Diğer cümleler giriş cümlesine biçimce ve anlamca bağlıdır. Kendinden önce de bir cümle varmış gibi bir izlenimi uyandırmamalıdır. Bu yüzden giriş bölümü cümlesinde, sanki giriş cümlesinden önce bir cümle varmış anlamını verebilecek olan “bu yüzden, bundan dolayı, kaldı ki, yine de, ama, fakat, oysa, çünkü, bunun için, ise, de …” gibi bağlayıcı ifadeler yer almaz.

Örnek(ler)

» “Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir.”
Yukarıdaki cümle parçanın ilk cümlesi olamaz. Çünkü bu cümlede geçen “bunlar” ifadesinden biz, halkın ağaca önem vermesinin gerekçeleriyle ilgili yargıların daha önce söylendiğini anlıyoruz. Demek ki yukarıdaki cümle bir sonuç cümlesidir.

» “Ağaç sevgisi de halkımızın değerlerindendir.”
Bu cümle de parçanın giriş cümlesi olamaz. Çünkü bu cümle kendinden önceki bir cümlenin devamı niteliğindedir. Demek ki daha önce halkın başka değerlerinden söz edilmiş, daha sonra bu değerlerden biri olan “ağaç sevgisi”ne değinilmiştir.

» “Ağaç sevgisi toplumumuzun belleğine kazınmıştır.”
Bu cümle ise giriş cümlesi olmaya uygundur.

 

1.2. Gelişme Bölümü

Giriş cümlesinden sonra gelen ve onu açıklayan, girişte belirtilen konunun ayrıntılarıyla ele alındığı bölümdür. Düşüncelerin açıklanması, anlaşılır hale gelmesi, yerine göre ispatlanması için betimleme, öyküleme, örneklendirme, tanık gösterme, karşılaştırma, açıklama gibi anlatım teknikleri ve düşünceyi geliştirme yollarından yararlanılır.

 

1.3. Sonuç Bölümü

Gelişme bölümünde anlatılan olay, düşünce ya da duyguların bir sonuca bağlandığı bölümdür. Bazen ana düşünce sonuç bölümünde verilebilir.
Sonuç bölümünde “sonuç olarak, özetle, bundan dolayı, kısaca…” gibi bağlayıcı ifadeler bulunabilir.

Örnek(ler)

» “Günlük yaşamımızda kullandığımız birçok madde sağlığımızı tehdit ediyor. Öyle ki soluduğumuz havadan, yediğimiz yemeklerden bile vücudumuza bol miktarda zehirli kimyasal maddeler giriyor. Arabaların egzozlarından çıkan dumanlar, bacalardan havaya karışan yakıt dumanları da zehirli maddelerle dolu. Sadece dışarısı mı? Evde de zehirli maddelerle çevrilmiş durumdayız. Evlerde kullandığımız böcek öldürücü ilaçlar, temizlik maddeleri vücudumuzu zehirleyen maddelerden sadece ikisi. Bu yüzden sağlıklı kalabilmek için yaşamımıza, yiyip içtiklerimize dikkat etmeli, sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz.

Yukarıdaki paragrafta koyu yazılmış kısım “giriş”altı çizili kısım “sonuç”, geri kalan kısım ise paragrafın “gelişme” bölümüdür.

 

2. Paragraf Oluşturma

Paragraf oluşturma soruları yapboz oyunu gibidir. Karışık şekilde verilen cümlelerden anlamlı bir paragraf oluşturmamız istenir. Aslında bu cümleler bir paragraftır. Ama bize sınavlarda sormak için cümleler özellikle karıştırılır. Amaç, kompozisyon yeteneğinizi ölçmektir.
İşte, karışık şekilde verilen bu cümleleri dizerek anlamlı bir bütün oluşturmak yapboz oyunundaki gibi parçaların birbiriyle ilgilerini belirlemeye bağlıdır. Burada dikkat edilecek noktalar şunlardır:
 >  Öncelikle cümlelerin hepsi okunarak bu cümlelerin ne anlattığı belirlenmeye çalışılmalıdır.
 >  Olay yazılarında olayın gerçekleşme sırası, fikir yazılarında ise düşüncenin mantık sırası belirlenmelidir. Bunlar yapılırken ilk cümle olabilecek ifade tespit edilmelidir.
 >  Bu tip sorular seçeneklerden gidilerek de çok kolay bulunabilir.

Örnek(ler)

» I. Çanakkale sırtlarını bombardıman ettiler.
    II. Bir topçu bölüğünde yalnız Seyit ve Ali adlı iki topçu eri kaldı.
    III. Oradan geçip İstanbul’u almaya çalışıyorlardı.
    IV. 1915 yılında düşman gemileri Çanakkale Boğazı’na gelmişlerdir.
    V.  Oradaki askerlerimizin çoğu şehit düştü.
Bu cümlelerin hepsini okuduğumuzda Çanakkale Savaşı ile ilgili bir olayın hikâye edildiğini görmek­teyiz. Yapacağımız iş, olayın gerçekleşme sürecini belirlemektir.

Önce boğaza gemilerin gelmesi anlatılmalı. Gemi­lerin geliş amacı verilmeli. Sonra bombalama anla­tılmalı. Bombalamadan sonra anlatılması gereken olay, askerlerimizin şehit düşmesi olacaktır. Yalnız şehit düşmeyen iki topçumuz vardır. Olay mantıken böyle sıralanmalı. Çünkü eylemler­den birinin gerçekleşmesi diğerine bağlıdır.

Şimdi yaptığımız bu sıralamayı cümlelerle karşılaş­tıralım. Bu parçadan bir paragraf oluşturulduğunda sıralama IV – III -I – V – II şeklinde olmalıdır.

 

3. Paragraf Tamamlama

Bazı paragraf sorularında, parçanın bazı bölümlerinde boşluklar bırakılır ve bu boşluklara getirilebilecek uygun cümleler sorulur. Bu tür durumlarda parçanın anlam ve yapı özellikleri dikkate alınmalı, parça an­lamca en uygun cümleyle tamamlanmalıdır.

Örnek(ler)

» “Kalemi elime aldığım zaman bir şey yazmadan ka­lıyorum diyorsanız, bilgi tokluğu ve duygu zenginli­ğine sahip olmak için bol bol okuyunuz. Küçük yaş­lardan itibaren kitaplarla dost olunuz. Kitapların o geniş dünyasına kulaç açtığınız zaman kendinizi daha mutlu ve güvenli hissedeceksiniz. Okudukça yazmaya karşı ihtiyacınız artacak ve …”

Bu parçada yazmak ile okumak arasında bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Bunu, parçanın giriş cümlesindeki “Kalemi elime aldığım zaman bir şey yazmadan kalkıyorum diyor­sanız,…” varsayımına karşılık olarak, yine parçada­ki “…bol bol okuyunuz.” ifadesinden anlıyoruz. Yani parçada, yazmak isteyene okumak tavsiye edi­liyor. Parça “Okudukça yazmaya karşı ihtiyacınız artacak ve …” şeklinde devam ettiğine göre parça­yı tamamlayacak ifade “yazmak” ile ilgili bir ifade olmalıdır. Öyleyse bu paragrafı “elinizi kaleme uzatacaksı­nız.” şeklinde bir ifadeyle tamamlayabiliriz.

 

4. Paragrafı İkiye Bölme

Yazar konuyu işlerken her bir paragrafta konunun farklı bir yönünü işler. Anlattığı bir şeyden farklı bir şeye geçiş yaptığında, yeni bir paragrafa da geç­mesi gerekir. Sınavlarda iki ayrı düşüncenin işlendi­ği bölümler bir paragraf olarak verilir ve bizden bu paragrafı bölmemiz istenir.

 >  Bu tip sorularda yapılacak iş, her bir cümlede anla­tılanı bir iki sözcükle belirlemektir. Daha sonra belir­lenen bu ifadeler karşılaştırılmalıdır.

Görülecektir ki bir kısım cümlelerde bir konudan bahsedilirken, diğer cümlelerde ise başka bir konu­dan söz ediliyor. Yapılacak en son iş; yeni, farklı ko­nuya geçilen ilk cümleyi veya konuyla ilgili bakış açısının değiştiği ilk cümleyi belirlemektir.

Örnek(ler)

» “Heykelcilik, ilk insandan beri var olan bir sanat da­lı. İlk insanlar; etkilendikleri, beğendikleri, saygı duydukları, onurlandırmak ya da anlamak istedik­leri varlıkların heykellerini yaptılar. Heykelcilik sanatında ilk insanlardan bugüne çok yol alındı. Eskiden ilkel aletlerle yapılan bu güzel sanatlar şimdilerde modern aletlerle yapılmaya başlandı.

Yukarıdaki paragraftaki altı çizili kısım farklı bir ko­nuya değindiği için paragraf bu bölümden ikiye ay­rılabilir.

 

5. Paragrafın Akışını Bozan Cümle

Bir tren düşünün. Bir vagonu gri renkli, diğerlerinin hepsi siyah… Düşüncenin akışını bozan cümle gri renkli vagon gibidir.

Paragrafı oluşturan cümlelerin hepsi aynı düşünce etrafında örgülenir, aynı konuyu anla­tır. Yani her paragrafta bir konu işlenir. Farklı bir ko­nu, farklı bir paragraf demektir. İşte düşüncenin ya da anlatımın akışını bozan bu tür sorularda diğer cümlelerden farklı bir konuyu işleyen cümleyi bula­cağız.

 >  Bazen paragrafta bir konu anlatılırken farklı bir düşünce veya konu­nun farklı bir yönü bir cümle hâlinde araya girer. Düşüncenin akışını bozan cümlelerin sorulduğu so­rularda bizden istenen, işte bu farklı cümleyi bul­maktır.

 >  Bu soruların çözümünde yapılacak iş; her bir cüm­lenin ne anlattığını, bir iki sözcükle belirlemektir. Sonra bu belirlemelerimizi karşılaştırmaktır. Görüle­cektir ki bir cümle haricinde hepsi aynı konudan ve­ya konunun aynı yönünden bahsediyor. Farklı ko­nudan bahseden cümle, düşüncenin akışını bozan cümledir.

 >  Bu tip sorular “parçanın bütünlüğüne uymayan, par­çayla çelişen, düşüncenin akışını bozan, anlatımın akışını bozan, parçayla tutarlı olmayan cümle” şek­linde karşımıza çıkar.

Örnek(ler)

» “Bundan yaklaşık yirmi yıl önce yazılı olarak ha­berleşmek için mektup kullanıyorduk. Bu yolla mektupların yerine varması günlerce, bazen haf­talarca sürüyordu. Bugün, haberleşmek için ço­ğunlukla elektronik posta (e-posta) kullanıyoruz. Hatta çok uzaktaki tanıdıklarımıza mektupların aylar sonra ulaştığı bile oluyordu.”

Yukarıdaki paragrafta yıllar önce haberleşmek için mektup kullandığımızdan ve bu mektupların gönderilen yerlere ulaşma sürelerinden bahsedilirken altı çizili kısımda günümüzde e-posta kullandığımız belirtilmiş. Altı çizili kısımda anlatılan parçanın bütünlüğüne ve anlam akışına uymadığından parçanın anlam akışını bozmuştur.

 

6. Cümlelerin Yerini Değiştirme

Şiir veya düz yazıdan oluşan her parçanın bir konu­su vardır. İyi bir parça kendi içinde konu bütünlüğü­ne sahiptir. Parçalar daha önce de değindiğimiz gi­bi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.

Sınavda bazen bir parçayı oluşturan iki cümle yer değiştirilerek verilir. Bu değişikliğin düzeltilmesi is­tenir.

 >  Parçayı oluşturan cümleler anlamca birbirlerine bağ­lıdır. Biri diğerinin varlığını gerektirir. Özellikle olay anlatan parçalarda, zaman sıralaması vardır. Dü­şünce paragraflarında ise mantık sırası vardır. Yer değiştirilecek cümleleri bulurken bu noktalara dik­kat etmek gerekir.

 >  Bu tür sorularda çözüme seçeneklerden de gidile­bilir.

Örnek(ler)

» (1) Günümüz ozanları ise şiiri tartışmak yerine, şiir yazmak istiyorlar. (2) Nerede o 1940’ların 1950’lerin coşkulu şiir tartışmaları. (3) Şiirin niteliği, niceliği, anlamlılığı kimseyi ilgilendirmiyor. (4) Şiirin ne oldu­ğu konusu uzun zamandır tartışılmıyor.

Yukarıdaki parçanın ilk cümlesinde yer alan “ise” ifadesinden dolayı bu cümle parçanın giriş cümlesi olamaz. Konunun verildiği cümle ilk cümle olur. Konu, 4. cümlede verildiğine göre ilk cümle ile dör­düncü cümle yer değiştirilirse parça anlamlı bir bü­tün oluşturur. Böylece düşüncenin akışı da sağlanır.

Paragrafın Anlatım Yönü

Anlatım bakımından paragraf; anlatım türleri, düşünceyi geliştirme yolları, anlatıcı türleri ve bakış açıları ile anlatım özellikleri olmak üzere beş ana başlıkta incelenir:


1. Anlatım Türleri (Anlatım Biçimleri)

Yazarın duygu veya düşüncelerini ya da bir olayı anlatırken kullandığı yöntemlerdir.

 

1.1. Betimleme (Betimleyici Anlatım, Tasvir)

Varlıkların okuyucunun gözünde, zihninde canlanacak şekilde ayırt edici nitelikleriyle resim çizer gibi anlatılmasına betimleyici anlatım (tasvir etme) denir.

 >  Betimlemede gözlem esastır. Gözlemle elde edilen bilgiler açık, sade ve anlaşılır bir dille okuyucunun gözünde canlanacak şekilde anlatılır. Betimlemede yazar, tasvir edeceği varlığı kendi bakış açısına, kendi görüş ve değerlendiriş biçimine göre anlatır, betimlemeye kendi yorumunu katabilir.

 >  Yazarın kendi kişisel görüşünü katmadan, nesnel bir bakış açısıyla, bir varlığa ait özellikleri sıraladığı betimlemelere açıklayıcı betimleme; kendi kişisel görüşünü katarak, öznel bir bakış açısıyla, bir varlığın kendinde uyandırdığı duygu ve düşüncelere de yer vererek yazdığı betimlemelere ise izlenimsel betimleme denir.

Örnek(ler)

» “Başımızın üstünde her zaman yeşil, iğne yapraklı dallardan örülü bir çatı var. Dallar öylesine sık ki, güneş ışığı aşağıya süzülemiyor bile. Ormanın içine doğru kilometrelerce uzayıp giden toprak bir yol… Çevredeki çiçeklerin insanı bayıltıcı kokusu ve kuşların tatlı nağmeleri…”

Bu parçada ormanın içindeki bir yerin betimlemesi yapılmıştır. Yazar bunu yaparken kendi yorumunu da katmıştır.

Betimlemede amaç, okuyucunun anlatılanı gözünde, zihninde canlandırmasını sağlamaktır.

 >  Betimlemeler insanı konu alıyorsa bu tip betimlemelere portre denir.

Kişinin dış görünüşünün, fiziksel özelliklerinin (yüzü, gözü, saç rengi, kolları, bacakları, boyu vs.) anlatıldığı betimlemelere fiziksel portre; kişinin iç dünyasının ve karakter özelliklerinin (sevdikleri, sevmedikleri, düşündükleri, tepkileri, duyguları, önem verdikleri vs.) anlatıldığı betimlemelere ise ruhsal portre denir. Bazen iki tür portre de bir parçada iç içe bulunabilmektedir.

 

Örnek(ler)

»“Kapıda yaşlı bir adam belirdi. Üzerinde biraz eski, açık mavi bir takım elbise vardı. Ceketin üst cebinde üçgen şeklinde kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer ağarmış saçlarını sol tarafa yatırmış, hâlâ siyahlığını koruyan bıyıklarını üst dudağının üzerini kapatacak şekilde bırakmış. Ayağında yıllar önce gençlerin oldukça rağbet ettiği ucu sivri ucu küt biçimli ayakkabılar vardı.”

Bu parçada yaşlı adamın fiziksel özelliklerinden, dış görünüşünden bahsedilerek fiziksel portre yapılmıştır.

 

1.2. Öyküleme (Öyküleyici Anlatım, Hikaye Etme)

Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme (hikâye etme) denir.

Anlatımı yönüyle betimlemeye benzer. Bu nedenle öyküleme betimsel anlatımla karıştırılabilir.

 Öyküleme ile betimleme arasındaki fark:  Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir.

Yani betimlemede belli bir zamanda durur nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini verebiliriz: Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman, olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında geçen olayları anlatan film gibidir.

Örnek(ler)

» “Derse geç kalmıştım. Hemen bir taksi tuttum. Taksici beni derse yetiştirmek için biraz hızlı sürdü. Önümüzde giden araç ani fren yapınca ona arkadan çarptık. Bereket, taksici hemen frene basmıştı da çarpışma hafif oldu. Tabiî ben de derse yetişemedim.”

Görüldüğü gibi bu parçada kişi, okula giderken başına gelenleri anlatmış. Bu anlatımda dikkat ederseniz, bir olay zaman içinde anlatılmış. Derse geç kalıyor, taksi tutuyor, bindiği taksi başka bir araca çarpıyor. Demek ki bu parçanın anlatımında öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır.

 

1.3. Açıklama (Açıklayıcı Anlatım)

Bilgi vermek amacı ile oluşturulan yazılarda kullanılan anlatım tekniğidir. Bu tür yazılarda amaç okuyucuyu bilgilendirmek, ona bir şeyler öğretmek olduğu için sade ve anlaşılır bir dil kullanılır. Açıklayıcı anlatımda yazar, duygularına yer vermez, nesnel bir anlatım hakimdir.

Örnek(ler)

» “Yakup Kadri Karaosmanoğlu edebiyatımızın önde gelen sanatçılarından biridir. Roman, hikâye, anı gibi değişik alanlarda eserler vermiş olan sanatçı daha çok romanları ile tanınmaktadır. Romanlarında önceleri kişisel konuları işleyen sanatçı daha sonra toplumsal konulara yönelmiştir. “Kiralık Konak”ta nesiller arası duygu ve düşünce farklılıklarını işleyen sanatçı, “Yaban” romanında Kurtuluş Savaşı yıllarında köy yaşamını, köylü – aydın çatışmasını işlemiştir.”

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi parçada “Yakup Kadri” okuyucuya tanıtılmış, sanatçının eserleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. İşte öğreticiliği esas alan bu tür anlatıma açıklayıcı anlatım denir.

 

1.4. Tartışma (Tartışmacı Anlatım)

Yazarın kendi doğrularına okuyucuyu inandırmak, onu kendi gibi düşündürmek için kullandığı anlatım tekniğine tartışma denir.
Amaç kendi düşüncesini savunmak, varsa yanlış düşünceyi çürütmek olduğundan yazar, düşüncelerini sanki karşısında okuyucu varmış da onunla konuşuyormuş gibi ele alır. Kendi görüşünü ortaya koyar, karşıt görüşün dayanaksız olduğunu örnekleri ile gösterir.
Bu yöntemde önce eleştirilecek olan düşünce verilir. Yazar, kendi düşüncesinin doğruluğunu, eleştirdiği düşüncenin ise yanlışlığını savunur.

Örnek(ler)

» “Bazı bilim adamları yanlış, anlaşılmaz bir Türkçe ile yazıyorlar. Üstelik bunlar, edebiyatçı olmadıkları­nı ileri sürerek, hoş görülmelerini de istiyorlar. Ama bu, mazeret olamaz. Çünkü bizim onlardan istediği­miz; duygu ve düşüncelerini düzgün bir dille yaz­malarıdır. Bunun için de sanatçı olmaya gerek yok­tur. Her insan ana dilini hatasız kullanacak ölçüde bilmelidir bence.”

Görüldüğü gibi yazar yukarıdaki parçada önce, eleştirdiği düşünceyi vermektedir. Dili yanlış kulla­nan bazı bilim adamlarını eleştirmektedir. Bu konu­da hoş görülmeyi isteyen bilim adamlarını ise hak­sız bulmaktadır. Yazar, her insanın ana dilini düz­gün, yanlışsız kullanması gerektiğini savunmakta­dır. Bunun için de bazı bilim adamlarının iddia etti­ği gibi sanatçı olmak gerekmediğini doğru görüş olarak okuyucuya aktarmaya çalışmaktadır.

 

 

2. Düşünceyi Geliştirme Yolları

Parçada anlatılanları daha anlaşılır hâle getirmek, okuyucuyu etkilemek, onun ilgisini çekmek gibi amaçlarla bu dört anlatım biçimine ek olarak bazı yardımcı yöntemler de kullanılabilir.

Düşünceyi geliştirme yöntemlerinden, yukarıda gördüğümüz dört temel anlatımın (açıklama, tartış­ma, betimleme, öyküleme) birinin içinde yararlanı­labileceği gibi bu yöntemlerden herhangi biri par­çanın anlatımında hâkim konumda da olabilir.

 

2.1. Tanımlama

Bir kavram veya varlığın ne olduğunun açıklanma­sına tanımlama denir. Genelde açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerin­de tanımlamadan yararlanılır. Varlık ya da kavramın okuyucunun zihninde daha belirginleşmesi amaç­lanır. Tanım, “Bu nedir?” sorusuna cevap verir.

Örnek(ler)

» “Destanlar, tarihten önce ve tarihin başlangıcı sıra­sında bir milletin geçirdiği maceraları, yetiştirdiği kahramanları; doğa, evren ve toplum olayları hak­kında düşündüklerini ve bunlar karşısında aldığı va­ziyetleri anlatan din ve kahramanlık hikâyeleridir.”

Parçada açıklayıcı anlatım tekniği kullanılarak des­tanlar hakkında bilgi verilmiştir. Ancak bu yapılırken ilk cümlede “Destan nedir?” sorusuna cevap ola­cak şekilde tanımlamadan yararlanılmıştır.

 

2.2. Karşılaştırma

Birden fazla varlık ya da kavram arasındaki benzer­lik veya farklılıkları ortaya koymak için kullanılan an­latım yoluna karşılaştırma denir. Daha çok tartışma­cı ve açıklayıcı anlatım içinde kullanılan bu yöntem­de, varlıkların farklı ya da ortak yönleri ele alınır.

Örnek(ler)

»“Konuşma ile yazma farklıdır. Konuşma geçicidir, yazma kalıcı. Konuşma anlıktır, yazma sonsuz. Yazı­ya geçirilen her şey olduğu gibi korunur. Konuşma ise saman alevi gibi söylendiği anda yitip gider.”

Bu parçada “konuşma” ile “yazma” karşılaştırılmış, yazmanın konuşmadan üstün olduğu belirtilmiştir.

 

2.3. Örneklendirme

Bir düşüncenin somut hâle getirilerek daha anlaşı­lır kılınması için anlatılan konuyla ilgili örnekler ver­ilmesine örnekleme denir. Düşüncenin anlaşılır ve akılda kalıcı olması amaçlanır. Bazen önce bir örnek verilerek veya fıkra anlatılarak konuya giriş yapılır. Bunlardan hareketle de bir yargıya varılır.

Örnek(ler)

» “Bir yerde sabit civata gibi dönüp duranların ne kendilerine faydaları vardır, ne çevredekilere. Oysa dünyaya bakalım; her şey değişir, durmadan yol alır. Su, buhar olur, yağmura dönüşür; tohum, baş verir, çiçeğe durur; civciv, pek cılız doğar, kocaman bir horoz olur. Dünyada hiçbir şey durmaz. Bu do­ğanın bir parçası olan insan neden dursun?”

Bu parçada insanın yerinde durmaması gerektiği gö­rüşünü yazar, doğadan hareketle örneklendirmiştir. Önce görüşünü söylemiş, daha sonra bu görüşünü örneklendirmiştir: Doğada her şey hareket hâlinde ve değişim içindedir, insan da buna ayak uydurma­lıdır.

 

2.4. Tanık Gösterme

Yazarın, savunduğu düşüncenin doğruluğuna oku­yucuyu inandırabilmek için tanınan ve görüşlerine itibar edilen kişilerin sözlerinden alıntı yapılmasına tanık gösterme denir.

 UYARI  Kişinin sadece ismini yazıda kullanmak, tanık gös­terme için yeterli değildir. Bu, örneklendirme olur. Tanık göstermede önemli olan, kişinin sözünü destekleyici olarak kullanmaktır. Bu da kişinin dü­şüncelerinin tırnak içinde aktarılması ile olur.

 >  Önce yazar kendi görüşünü verir. Daha sonra bu görüşü kanıtlamak, inandırıcılığı artırmak için, o alanda tanınmış bir kişiden söz edip, o kişinin söz­lerine yer verilir.

Örnek(ler)

» “Deneme, büyük savlar içermez. Daha çok duygu­ya, sezgiye, birikime ve akla dayanır. Denemede yazar kendi birikimini, içinden gelenleri özgürce ak­tarır. Bu nedenle Nurullah Ataç deneme için: “De­neme benin ülkesidir.” der. Bu görüşe katılmamak elde değildir.”

Bu parçada yazar, deneme yazı türü ile ilgili görüş­lerini aktarmıştır. Görüşlerinin inandırıcı kılmak için bu alanda söz sa­hibi olan ünlü denemeci Nurullah Ataç’tan alıntı yapmış, onun sözlerini aktarmıştır.

 

2.5. Sayısal Verilerden Yararlanma

Düşüncenin kanıtlanabilmesi için istatistiksel bilgi­lerden, anketlerden ya da grafiklerden yararlanıl­masıdır.

Örnek(ler)

» Ormanlar, dünyamızın akciğerleri gibidir. Ağaç ve ormanın insan hayatına doğrudan ve dolaylı o kadar çok faydası vardır ki… Aklıma gelen birkaçını sıra­layayım isterseniz. O zaman ne demek istediğimi daha iyi anlamış olursunuz. Tabiatın harika, sessiz süpürgeleri ormanlar yaratılmasaydı yaşadığımız dünya tozdan geçilmeyecekti. 1000 m² ladin ormanı yılda 32 ton, kayın ormanı 68 ton ve çam or­manı ise 30-40 ton tozu hüp diye emebilir ve hava­daki zehirli gazları da filtre eder.”

 

2.6. Benzetme

Bir kavramı ya da varlığı başka bir kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme denir.

Örnek(ler)

» “Birikimsiz yazarlık saman alevi gibidir. Saman ale­vi çabucak tutuşup yine çabucak söner. Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan birikimsiz ya­zarlar da parlamış olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi sönüp giderler.”

Parçada, birikimden yoksun yazarlar saman alevi­ne benzetilmiştir. Bunların kalıcı olamayacağı, bu benzetmeden yararlanılarak vurgulanmıştır.

 

3. Anlatıcı Türleri

Olay anlatımına dayalı metinlerde olayları, kişileri, mekânı okurlara anlatan kişiye anlatıcı denir. Metinlerde anlatım iki tür anlatıcı aracılığıyla yapılır:

 

3.1. Birinci Kişi Ağzından Anlatım

Birinci kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs (biz) ekleri kullanır.

Örnek(ler)

» “Kimse farkına varmadan evden çıktım. Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı duran kazmayı kaldırıp ağırlığına baktım. İmkanı yok, bunu götüremezdim.Çok ağırdı. Küçük keser de aynı görevi görürdü. Aradığım keseri buldum. Depodan çıktım…”

 

3.2. Üçüncü Kişi Ağzından Anlatım

Üçüncü kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul şahıs (onlar) ekleri kullanır.

Örnek(ler)

» “Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın içini ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini dinlerken üstünden hızla geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi. Yerinden doğrulup izlemeye koyuldu. Martılar deniz üzerinde iyice süzüldükten sonra suya ani dalışlar yapıyor, küçük balıklar ustaca avlıyordu…”

 

4. Anlatıcı Bakış Açıları

Olaya dayalı metinlerde anlatıcının başvurduğu üç tür bakış açısı vardır:

 

4.1. İlahi Bakış Açısı

Bu bakış açısında anlatıcı, olayların gelişiminden kah­ramanların neler düşündüğüne kadar her şeyi bilir.

Örnek(ler)

» Selim, elindeki ağır bavulu sürükleyerek götürmeye çalışıyordu. Anlaşılan bavul çok ağırdı. Birkaç metre ilerledikten sonra Selim durdu. Bir ağacın gölgesin­de dinlenmeye başladı. Aklına; annesi, babası, köyde geçirdiği güzel günler geldi. O günleri yeniden yaşa­manın, ailesine tekrar kavuşmanın hayalini kurdu. Yıllar önce gurbete gitmiş ama sılaya dönmek henüz Selim’e nasip olmamıştı.

 

4.2. Kahraman Bakış Açısı

Hikâye ve romanlardaki olayların, kahramanlardan biri tarafından anlatıldığı bakış açısıdır. Kahraman bakış açısında birinci kişi ağzı kullanılır.

Örnek(ler)

» Okuldan çıkıp durağa doğru ilerlerken karşıma yedi sekiz yaşlarında bir çocuk çıktı. Elindeki mendili ba­na uzatarak satın almamı istedi. Elbiseleri dökülen ve acınacak durumda olan bu çocuğu kıramadım. Bir lira karşılığında elindeki mendili aldım. Küçük çocuk bir lira kazanmanın sevinciyle yanımdan uzaklaşıp gözden kayboldu.

 

4.3. Gözlemci Bakış Açısı

Bu bakış açısında olaylar bir kamera tarafsızlığıyla anlatılır. Gözlemci bakış açısında üçüncü kişi ağzın­dan bir anlatım vardır.

Örnek(ler)

» Adamın biri bir göletin başında oturmuş etrafı sey­rediyordu. Bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip su içecekken kaçması dikkatini çekti. Köpek, su içmek için gölete geliyor ama suda yansımasını gö­rüp korkuyordu. Köpek sonunda dayanamadı ve kendini suya atıp kana kana su içti.

 

5. Anlatım Özellikleri

Yazar tarafından parçanın anlatımında kullanılabilen veya yazının taşıdığı ya da taşıması gereken nitelikleri ifade etmeye yarayan bazı kavramlar vardır.

5.1. Doğallık

Anlatımın yapmacıksız, günlük yaşantıda olduğu gibi, sanat yapmadan, süs ve özentiden uzak yapılmasıdır.

5.2. Duruluk

Anlatımın açık ve anlaşılır olmasıdır. Anlatımda anlaşılması zor ifadelerden kaçınıl­masıdır. Söylenecek sözü sembollere sığınma­dan anlatma demektir.

5.3. Sürükleyicilik

Okuyucunun ilgisini canlı tut­mak, okuyucuyu esere bağlamaktır.

5.4. Akıcılık

Yazının kolay okunabilmesi ve rahatsız eden kelimelerin kullanılmamasını ifade eder. Düşünceler kolay anlaşılabilir bir biçimde sıralanabilmelidir. Ses sanatları akıcılığın vazgeçilmeyen unsurlarından biridir.

5.5. Tutarlılık

Anlatımda birbiriyle çelişen düşünce­ler ileri sürmeme, sık sık düşünce değiştirme­mektir.

5.6. Açıklık

Anlatımdan okuyucunun çıkardığı an­lam ile yazarın vermek istediği mesajın aynı ol­masıdır. Anlatılmak istenenin kolayca anlaşılma­sı demektir.

5.7. Özgünlük

Anlatımda başkasına benzememe, kendine has olmaktır. Yazıda taklitçilikten kaçın­ma; farklı, yeni, alışılmışın dışında olmaktır.

5.8. Özlülük

Anlatımda az sözle çok anlam ifade edebilmektir. Sözü uzatmadan, kısa tutarak me­sajı en öz şekilde vermektir.

5.9. Ulusallık (Yerellik)

Sadece bir ulusun kültürel özelliklerini taşımaktır.

5.10. Evrensellik

Bir sanat yapıtının dünyadaki tüm insanlara hitap eden bir özellik taşımasıdır.

5.11. Çağdaşlık

Çağının gerisinde kalmamak, çağı­na uygun özellikler taşımaktır.

5.12. İçtenlik

Anlatımın yürekten, candan, samimi olmasıdır.

 

 

Yazım (İmlâ) Kuralları

Yazım kuralları, bir dili kullanırken yazıda ve söyleyişte kişiden kişiye farklı anlamlar oluşmaması için belirlenen ve herkes tarafından benimsenen kurallardır.

Dilimizi güzel kullanmak, söylemek istediklerimizi iyi anlatabilmek için yazım (imlâ) kurallarını bilmemiz gerekmektedir. Bu, bize sadece sınavlarda değil, günlük hayatta da kolaylık sağlayacaktır. Çünkü ömrümüz yazılarla iç içe geçmektedir.

Yazım Kuralları Kavram Haritası

1. Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler

 >  Cümleler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Elindeki kitabı bize tanıttı.
» Kapıyı altmış yaşlarında bir teyze açtı.

 >  Cümle içinde başkasından aktarılan ve tırnak içine alınan cümleler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Babam kardeşime seslendi: “Ayşe, gelirken bıçakla çatal da getir!
» Sabri Bey: “Sabah erkenden yola çıkalım.” dedi.

 >  İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar. Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bu örnekler büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» Size tavsiyem şu: Her zaman düzenli çalışın.
Bu örnekte iki noktadan sonra gelen kısım, bir cümle olduğu için büyük harfle başlamıştır.

» Rafta ne yok ki: konserveler, şekerler, kutular…
Bu örnekte ise iki noktadan sonra gelen kısım, cümle niteliği taşımadığı için küçük harfle başlamıştır.

 >  Dizeler genellikle büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor.
    Bir hilâl uğruna, ya Râb, ne güneşler batıyor!

 >  Özel adlar büyük harfle başlar.

 >  Kişi adları ve soyadları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Ömer Seyfettin, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek…
» Bu şiir Mehmet Akif Ersoy‘a aittir.

 >  Takma adlar da büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Avni (Fatih Sultan Mehmet), Demirtaş (Ziya Gökalp)

 >  Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Kadı Mehmet Efendi, Avukat Mustafa, Zeynep Hanım…
» Dün gece Yüzbaşı Hakan, bölüğüne tatbikat yaptırdı.

 >  Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Gofret, Çomar, Zeytin, Karabaş, Sarıkız…
» Yabancı birinin kendisine yaklaştığını gören Çakır havlamaya başladı.

 >  Akrabalık bildiren sözcükler büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» Burcu abla, Nesrin teyze, Nilgün hala…
» Osman dayım bugün bize gelecekmiş.

 NOT  Akrabalık bildiren sözcükler başa geldiğinde veya lakap yerine kullanıldığında büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Nene Hatun, Müslüm Baba, Susuz Dede…
» Bugün Susuz Dede‘yi ziyarete gittik.

 >  Hitap kelimeleri büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Sevgili Öğrenciler, Değerli Kardeşim…

 >  Saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Sayın Bakan, Değerli Öğretmenim…

 >  Cümle içinde özel adın yerine kullanılan makam veya unvan sözleri büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Uzak Doğu’dan gelen heyeti Vali, makamında kabul etti.

 >  Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Türk, Alman, İngiliz, Özbek…
» Beni Türk hekimlerine emanet ediniz. (M.Kemal Atatürk)

 >  Dil ve Lehçe adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Türkçe, Almanca, İngilizce…
» Her cumartesi İngilizce kursuna gidiyorum.

 >  Devlet adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan…
» Bu yıl ülkemize en çok turist Almanya‘dan gelmiş.

 >  Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını bildiren sözcükler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan; Musevilik, Musevi; Budizm, Budist; Hanefilik, Hanefi…
» Ünlü bir manken, evlendikten sonra din değiştirerek Hristiyan oldu.

 >  Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Tanrı, Allah, İlah, Cebrail, Zeus, Kibele…
» İslam’a göre peygamberlere vahiy getirmek, Allah‘ın emir ve yasaklarını bildirmekle vazîfeli melek Cebrail‘dir.

 NOT  “Tanrı, Allah, İlah” sözleri özel ad olarak kullanılmadıklarında küçük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Eski Yunan tanrıları, müzik dünyasının ilahı.

 >  Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Mars, Dünya, Güneş, Halley…
» Güneş’in Dünya’ya uzaklığı 152.600.000 km’dir.

 NOT  Dünya, güneş, ay sözcükleri gezegen anlamı dışında kullanıldığında küçük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Güneş doğmaz oldu dünyama.

 >  Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt vb.) büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Asya, İç Anadolu, Konya, Bahçelievler…
» Avrupa kıtası bir yarımada şeklindedir.

 NOT  Yer-yön bildiren (doğu ,batı,güney,kuzey,orta…) sözcükler, tek başına ya da özel isimden sonra kullanıldıklarında küçük harfle,özel isimden önce kullanıldıklarında büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Siz Doğu Anadolu’yu gördünüz mü?
» Anadolu’nun doğusuna yılın ilk karı düştü. 

 NOT  Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen “mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak” kelimeleri büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi…

 NOT  Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Konya ili, Etimesgut ilçesi, Uzungöl beldesi, Darıca köyü…

 >  Yer adlarında ilk addan sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci adlar büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Ağrı Dağı, Çoruh Nehri, İstanbul Boğazı, Süveyş Kanalı, Avrupa Yakası, Van Gölü…

 >  “Saray, köşk, han, kale, köprü, kule, anıt vb.” yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Galata Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi…
» Galata Köprüsü bir hafta boyunca trafiğe kapatılmış.

 >  Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğunda, yer adının ilk harfi büyük yazılır.

Örnek(ler)

» Hisar’dan, Boğaz’dan, Köşk’e…
» Boğaz’ı seyretmenin keyfi bir başkadır.

 >  Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her sözcüğü büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Türkiye Büyük Millet Meclisi, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi, Mavi Köşe Bakkaliyesi, Yeşilay Derneği, Emek İnşaat, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü…
» Yapılan ihaleyi Yeşil İnşaat kazandı.

 >  Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Medeni Kanun, Türk Bayrağı Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği…

 >  Kitap, dergi, gazete ve sanat eserlerinin (tablo, heykel, beste vb.) her sözcüğü büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Sinekli Bakkal, Varlık, Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Kaplumbağa Terbiyecisi, Leyla ile Mecnun, Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı…
» Törende Onuncu Yıl Marşı da okundu.

 UYARI  Özel ada dâhil olmayan “gazete, dergi, tablo vb.” sözcükler büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu


 NOT  Kitap, makale, tiyatro eseri, kurum adı vb. özel adlarda yer alan kelimelerin ilk harfleri büyük yazıldığında “ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de” sözleriyle “mı, mi, mu, mü” soru eki küçük harfle yazılır. Özel adın tamamı büyük yazıldığındaysa bu sözler ve ekler büyük harfle yazılır.

Örnek(ler)

» Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı…
» TALİM VE TERBİYE KURULU BAŞKANLIĞI, SAVAŞ VE BARIŞ…

 >  Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi…

 >  Ulusal, resmî ve dinî bayramlarla anma ve kutlama günlerinin adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Ramazan Bayramı, Nevruz Bayramı, Miraç Kandili, Anneler Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez…

 >  Kurultay, bilgi şöleni, çalıştay, açık oturum vb. toplantıların adlarında her kelimenin ilk harfi büyük yazılır.

Örnek(ler)

» Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Kitle İletişim Araçlarında Türkçenin Kullanımı Bilgi Şöleni…

 >  Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Türklük, Türkçe, İstanbullu, Avrupalılaşmak…
» Gezi boyunca Erzurumlu bir arkadaşımız bize eşlik etti.

 UYARI  Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» hicaz (Türk müziğinde bir makam), donkişotluk (gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma)…

 UYARI  Para birimleri büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» avro, dinar, dolar, lira, kuruş, liret…

 UYARI  Özel adlar yerine kullanılan “o” zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.

Örnek(ler)

» Arkadaşımla konuşurken birden o geldi.

 >  Belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» 29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık…
» YKS 123 Haziran’da yapılacakmış.

 UYARI  Belirli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları büyük harfle başlamaz.

Örnek(ler)

» YKS haziranda yapılacakmış.

 >  Tabela, levha ve levha niteliğindeki yazılarda geçen kelimeler büyük harfle başlar.

Örnek(ler)

» Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Otobüs Durağı, Şehirler Arası Telefon, 3. Kat, 4. Sınıf, 1. Blok…

 >  Kitap, bildiri, makale vb.nde ana başlıktaki kelimelerin tamamı, alt başlıktaki kelimelerin ise yalnızca ilk harfleri büyük olarak yazılır.

 UYARI  Kitap, dergi vb.nde bulunan resim, çizelge, tablo vb.nin altında yer alan açıklayıcı yazılar büyük harfle başlar. Açıklayıcı yazı, cümle niteliğinde değilse sonuna nokta konmaz.

 

2. Sayıların Yazımı

 >  Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır.

Örnek(ler)

» Üç ay sonra İzmir’e gideceğim.
» Bu gelenek bin yıldır sürüyor.

 >  Saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır.

Örnek(ler)

» Bugün okula saat 11.00’de gideceğiz.
» Manavdan 5 kg soğan aldık.

 NOT  Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir.

Örnek(ler)

» Saat dokuzu beş geçe…

 >  Birden fazla sözcükten oluşan sayılar ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» üç yüz altmış beş, bin iki yüz elli…
» Bir yıl üç yüz altmış beş gündür.

 >  Para ile ilgili işlemler ve senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır. Buradaki amaç belgenin üzerinde sonradan değişiklik veya ekleme yapılamasını önlemektir.

Örnek(ler)

» 675,53 (altıyüzyetmişbeşTL,otuzbeşKr)

 >  Dört veya daha çok basamaklı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve aralarına nokta konur.

Örnek(ler)

» 4.567, 328.197, 49.750.812, 4.250.310.500…
» Türkiye’nin nüfusu 2012 yılı sonunda 75.627.384 kişiye ulaştı.

 >  Dört veya daha çok basamaklı sayıların kolay okunabilmesi amacıyla içinde geçen “bin, milyon, milyar ve trilyon” sözleri harfle yazılabilir.

Örnek(ler)

» 1 milyar 500 milyon kişi, 3 bin 255 kalem…
» Türkiye’nin nüfusu 2012 yılı sonunda 75 milyon 627 bin 384 kişiye ulaştı.

 >  Sayılarda kesirler virgülle ayrılır.

Örnek(ler)

» 4,56; 15,2

 >  Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta konur ya da rakamdan sonra kesme işareti konularak derece gösteren ek yazılır.

Örnek(ler)

»  15., 56., XX.; 15’inci, 56’ncı

 NOT  Sıra sayıları ekle gösterildiklerinde rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır, ayrıca nokta konmaz.

Örnek(ler)

» 8.’inci (yanlış)  8’inci (doğru)2.’nci (yanlış)  2’nci (doğru)

 NOT  Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir.

Örnek(ler)

» 8’er (yanlış) sekizer (doğru)2’şer (yanlış) ikişer (doğru)

 NOT  Romen rakamları tarihî olaylarda, yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde ayların yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde, kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında, maddelerin sıralandırılmasında kullanılır.

 

3. Birleşik Kelimelerin Yazımı

 

3.1. Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler

 >  Ses düşmesine uğrayan bileşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» cumartesi (cuma ertesi), nasıl (ne asıl), niçin (ne için), kaynana (kayın ana), birbiri (biri biri)…

 >  “Et-“ ve “ol-“ yardımcı eylemleriyle birleşirken ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan bileşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» kaybolmak (kayıp olmak), hissetmek (his etmek), emretmek (emir etmek), halletmek (hal etmek)…
» Bütün gün kendinden bahsetti.

 >  Sözcüklerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» altınbaş (kavun), çakırkanat (ördek), karagöz (balık), yalıçapkını (kuş), kedigözü (lamba), aslanağzı (çiçek), kargaburnu (alet), tavukgöğsü (tatlı), narçiçeği (renk), camgöbeği (renk), alinazik (yemek), kavuniçi(renk)…
» Üzerine narçiçeği bir gömlek giymişti.

 >  “-a, -e, -ı, -i, -u, -ü” zarf-fiil ekleriyle “bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek, görmek, yazmak” eylemleriyle yapılan fiiller bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» yapabilmek, uyuyakalmak, gelivermek, düşmeyegör, alabildiğine, gidedurmak, düşeyazmak, süregelmek…
» Senin için bütün zorluklara katlanabilirim.

 >  İkinci kelimesi “-an / -en, -r / -ar / -er / -ır / -ir, -maz / -mez, -mış / -miş” sıfat-fiil eklerini alarak kalıplaşan birleşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» ağaçkakan, dalgakıran, gökdelen, hacıyatmaz, çokbilmiş, yurtsever, külyutmaz, hayırsever
» Boğazın kıyısına yapılan gökdelenler, Boğaz’ın silüetini bozuyor.

 >  Bir veya iki öğesi çekimli fiil olan birleşik kelimeler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» külbas, şıpsevdi, biçerdöver, çıtkırıldım, imambayıl, dedikodu, yanardöner
» Hasat mevsimi gelince biçerdöverler çalışmaya başlar.

 >  Bir veya iki öğesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» alaşağı, ateşkes, yapboz, rastgele, çekyat, kapkaç, sıkboğaz…
» İri yarı adamı bir hamleyle alaşağı etti.

 >  İki veya daha çok sözcükten oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» Çanakkale, Pınarbaşı, Kabataş…

 >  Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. sözcüklerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz ad tamlaması kalıbındaki yer adları bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» Akşehir, Eskişehir, Taşlıçay, Elmadağ, Batıkent, Akdeniz, Yeşilırmak…

 >  Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarında ise gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» Kemalpaşa, Bayrampaşa…

 >  Ara yönleri belirten sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» kuzeybatı, güneydoğu…

 >  Somut olarak yer bildirmeyen “alt, üst, üzeri” sözlerinin sona getirilmesiyle oluşan birleşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı, akşamüzeri, suçüstü…
» Hırsız, akşamüstü suçüstü yakalanarak gözaltına alındı.

 >  Dilimizde her iki öğesi de asıl anlamını koruduğu hâlde yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan sözcükler de vardır.

Örnek(ler)

» Baş sözcüğüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başbakan, başkomutan, başöğretmen, başyazar

» Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki “başı” sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları:aşçıbaşı, binbaşı

» “oğlu, kızı” sözleri: eloğlu, çapanoğlu, elkızı

» Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağabey, hanımefendi

» “Biraz, birkaç, birkaçı, birtakım, bir­çok, birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhan­gi” belirsizlik sıfatları ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.

 >  Ev sözcüğüyle kurulan bileşik sözcükler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» aşevi, bakımevi, doğumevi, gözlemevi, orduevi, huzurevi, öğretmenevi…

“Eczahane” sözcüğü yaygın kullanım sebebiyle “eczane” biçiminde yazılır.

 >  Hane, name, zade kelimeleriyle oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» dershane, beyanname, haramzade…

 

 NOT  “Eczahane, hastahane, pastahane, postahane” sözleri kullanımdaki yaygınlık dolayısıyla “eczane, hastane, pastane, postane” biçiminde yazılmaktadır.

3.2. Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler

 >  “Etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak” yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, ilk kelimesinde herhangi bir ses düşmesi veya türemesine uğramazsa ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» alt etmek, arz etmek, azat etmek, dans etmek, kul olmak, not etmek, terk etmek, var olmak, yok etmek, yok olmak…

 >  Birleşme sırasında kelimelerinden hiçbiri veya ikinci kelimesi anlam değişikliğine uğramayan birleşik kelimeler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulanlar: köpek balığı, uğur böceği, bal arısı, Ankara keçisi, yaban ördeği

» Bitki türlerinden birinin adıyla kurulanlar: çörek otu, lavanta çiçeği, kuş üzümü, yer elması, mantar ağacı

»  Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler: lüle taşı, Oltu taşı, duvar saati, el sabunu, İngiliz anahtarı, toplu iğne, alt geçit

» Durum, olgu ve olay bildiren sözlerden biriyle kurulan birleşik ke­limeler: açık öğretim, Ay tutulması, iş birliği

» Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler: tulum peyniri, İzmir köftesi, çiğ köfte, kuru yemiş

» Zamanla ilgili birleşik kelimeler: bağ bozumu, gece yarısı, gün or­tası, hafta başı, hafta sonu

» Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan birleşik kelimeler: dil bilgisi, gök bilimi

 >  “-r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en” sıfat-fiil ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» bakar kör, çalar saat, döner sermaye, güler yüz, koşar adım, yazar kasa, çıkmaz sokak, görünmezkaza, tükenmez kalem, uçan daire…

 >  “Renk” sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki renk adları ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» gümüş rengi, portakal rengi, ateş kırmızısı, boncuk mavisi, limon sarısı…

» Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak… (Ahmet Haşim)

 >  Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» açık mavi, açık yeşil, kirli sarı, koyu mavi, koyu yeşil…

 >  Yer adlarında kullanılan “batı, doğu, güney, kuzey, güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu, aşağı, yukarı, orta, iç, yakın, uzak” kelimeleri ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» Batı Trakya, Doğu Anadolu, Güney Kutbu, Kuzey Amerika, Güneydoğu Anadolu, Aşağı Ayrancı, Orta Asya, İç Anadolu, Yakın Doğu, Uzak Doğu…
» Türklerin ana yurdu Orta Asya‘dır.

 >  Kişi adlarından oluşmuş “mahalle, bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb.” yer ve kuruluş adlarında, sondaki unvanlar hariç şahıs adları ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» Yunus Emre Mahallesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Fevzi Çakmak Sokağı, Koca Mustafapaşa, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Sütçü İmam Üniversitesi…

 >  “Dış, iç, sıra” sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» çağ dışı, sıra dışı, yasa dışı, ceviz içi, hafta içi, yurt içi, aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra…

 >  “Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift” sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» alt yazı, üst kat, ana bilim dalı, ön söz, ön yargı, art niyet, arka plan, yan etki, karşı görüş, iç savaş, dış hat, orta oyunu, sağ açık, sağ bek, peşin hüküm, bir hücreli, iki anlamlı, tek eşli…

 >  İyi dilek, karşılama ve uğurlama sözleri ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» hoşça kal, sağ ol, hoş geldin, güle güle, Allah’a ısmarladık, hoş bulduk…

 NOT  “Günaydın, başsağlığı” sözleri istisnadır.

 

4. Kısaltmaların Yazımı

 >  Özel isimlerin kısaltması büyük harfle başlar ve sonuna nokta konur.

Örnek(ler)

» Alb. (albay), Prof. (profesör), Cad. (cadde)…

 NOT  Noktalı kısaltmalara ek getirilecekse kelimenin okunuşu esas alınır. Ek, noktanın yanına yazılır.

Örnek(ler)

» Alb.dan, Prof.ün, yy.ın…

 >  Birkaç sözcükten oluşan kurum, kuruluş adları, her sözcüğünün ilk harfi alınarak kısaltılır ve her harf büyük yazılır. Ayrıca bu kısaltmalar arasına nokta konmaz.

Örnek(ler)

» TRT, PTT, DSİ, TEK (doğru)
T.R.T., P.T.T., D.S.İ., T.E.K. (yanlış)

 >  Birkaç sözcükten oluşan kurum ve kuruluş adlarının kısaltmaları, kullanılan harflere göre okunur. Kısaltmaya ek getirildiğinde ek, kısaltmanın okunuşuna göre, kesme işareti ile ayrılarak yazılır.

Örnek(ler)

» TDK -Te De Ke şeklinde okunur.-
TDK’da çalışıyorum.” ifadesi yanlıştır.
TDK’de çalışıyorum.” ifadesi doğrudur.

 >  Bazı kısaltmalar küçük harfle yazılır ve kendilerinden sonra nokta konmaz.

Örnek(ler)

» m (metre), l (litre), g (gram)…

 NOT  Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde sözcüğün okunuşubüyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır.

Örnek(ler)

» TRT’dan (yanlış)  TRT’den (doğru)
THY’dan (yanlış)  THY’den (doğru)
kg’den (yanlış)  kg’dan (doğru)

 

5. Bazı Kelime ve Eklerin Yazımı

Bağlaç olan “da, de” ayrı yazılır ve cümleden çıkarıldığında cümlede bozulma olmaz.

 

5.1. “de / da” Bağlacının Yazımı

 >  Bağlaç olan “da, de” ayrı yazılır. Kendisinden önceki sözcüğün son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında bozulma olmaz.

Örnek(ler)

» Durumu ona da bildirdi.
» Kardeşi de gelecekmiş.

 >  “Ya” sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» O ya da sen, biriniz benimle gelin.

 UYARI  Ayrı yazılan “da, de” hiçbir zaman “ta, te” biçiminde yazılmaz. “Da, de” bağlacını kendisinden önceki sözcükten kesme ile ayırmak da yanlıştır.

Örnek(ler)

» Ayrılsak ta beraberiz bundan sonra. (yanlış) – Ayrılsak da beraberiz bundan sonra. (doğru)
» Orhan’da geldi. (yanlış) – Orhan da geldi. (doğru)

 NOT  “Da, de” bağlacının bulunma durum eki olan “-da, -de, -ta, -te” ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durum eki getirildiği sözcüğe bitişik yazılır. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında bozulma olur.

Örnek(ler)

» Eşyaları arabada unutmuş.
» Timsahlar, karada ve suda yaşar.

5.2. “ki” Bağlacının Yazımı

 >  Bağlaç olan “ki” ayrı yazılır. Cümleden çıkarıldığında cümlede bozulma olmaz.

Örnek(ler)

» Böyle de olmaz ki!
» Erken çıkalım ki yemeğe yetişelim.

 NOT  “Ki” bağlacı birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır. Bunları SOMBaHÇeMİ olarak kodlayabiliriz:

Sanki – Oysaki – Mademki – Belki –a– Halbuki – Çünkü –e– Meğerki – İllaki

 

5.3. “mi” Soru Ekinin Yazımı

 >  Soru eki olan “mi” ayrı yazılır ve kendisinden önceki sözcüğün son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar.

Örnek(ler)

» Bana da pasta kaldı ?
» Arkadaşlığımız bitti mi?

 NOT  Soru ekinden sonra gelen ekler, bu ekle bitişik olarak yazılır.

Örnek(ler)

» Bugün sinemaya gidebilir miyim?
» Bana yardım eder misin?

 NOT  Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» İlginç mi ilginç bir kitap.
» Gece oldu mu eve girerim.

 

5.4. “ne… ne…” Bağlacının Yazımı

 >  Bu bağlacın kullanıldığı cümlelerin yüklemi olumlu olmalıdır.

Örnek(ler)

» Ne Almanya’da ne Fransa’da aradığı ilacı bulamadı. (yanlış)
» Ne Almanya’da ne Fransa’da aradığı ilacı bulabildi. (doğru)

 

5.5. Pekiştirmelerin Yazımı

 >  İlk hecenin sonuna “m, p, r, s” (“PıRaSaM” şeklinde kodlayabiliriz) seslerinden birinin getirilmesiyle yapılan pekiştirmeler daima bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» masmavi, tertemiz, apaçık, yemyeşil…

 >  Kimi kuralsız pekiştirmeler de bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» paramparça, güpegündüz, sırılsıklam…

 >  Sözcüğün ilk hecesinden özel olarak oluşturulan ikileme biçimindeki pekiştirmeler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» bas bas bağırmak, ter ter tepinmek, kasım kasım kasılmak…

 

5.6. İkilemelerin Yazımı

 >  İkilemeler ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» Oynaya oynaya gelin çocuklar.
» Onunla baş başa görüşmelisiniz.

 UYARI  İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına herhangi bir noktalama işareti konulmaz.

Örnek(ler)

» Aşağı – yukarı üç senedir çalışıyorum. (yanlış)
» Olanları bana tek, tek anlatmalısın. (yanlış) 

 >  Sözcüğün ilk sesi yerine “m” sesi getirilerek yapılan ikilemeler daima ayrı yazılır.

Örnek(ler)

» Burada kitap mitap yok.
» Bizde akıl makıl kalmadı.

 

 

Noktalama İşaretleri

Duygu ve düşüncelerimizi daha açık ifade etmek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak amacıyla kullandığımız işaretlere noktalama işaretleri denir. Türkçemizde kullandığımız noktalama işaretleri ve noktalama işaretlerinin işlevleriyle kullanım alanları şu şekildedir:

1. Nokta (.)

 >  Cümlenin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Bu sabah çok erken uyandım.
» Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.

 >  Bazı kısaltmaların sonuna konur.

Örnek(ler)

» Cad. (cadde)
» Alb. (albay)
» İng. (İngilizce)
» Prof. (profesör)
» Dr. (doktor)
» sf. (sıfat)

 >  Sayılardan sonra, sıra bildirmek için “-ıncı, -inci” ekinin yerine konur.

Örnek(ler)

» Dayımlar bu apartmanın 10. katında oturuyor.
» Bağdat, IV. Murat zamanında fethedildi.

 NOT  Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur.

Örnek(ler)

» Törene 5, 6, 7 ve 8. sınıflar katıldı.

 >  Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur.

Örnek(ler)

» 1.          I.           A.            a.

 >  Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» Ablam 18.08.1988 tarihinde doğmuş.

 NOT  Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz.

Örnek(ler)

» Atatürk 10 Kasım 1938’de vefat etti. (doğru)
» Atatürk 10.Kasım.1938’de vefat etti. (yanlış)

 >  Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» Toplantı yarın 13.30’da başlayacakmış.
» Sınav pazar günü 09.15’te yapılacak

 >  Bibliyografik künyelerin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş Yaş, Can Yayınları, İstanbul, 1995.

 >  Dört ve dörtten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur.

Örnek(ler)

» 745.450, 14.365, 9.400

 >  Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır.

Örnek(ler)

» 9.3 =27

 

2. Virgül (,)

 >  Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur.

Örnek(ler)

» İki katlı, bahçeli, mavi boyalı bir evleri vardı. cümlesinde virgül, sıfatların arasında kullanılmıştır.
» Herkes fırtınadan, kardan, soğuktan korkar mı? cümlesinde virgül, dolaylı tümleçlerin arasında kullanılmıştır.

 >  Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» İyilik et komşuna, iyilik gelsin başına.
» Boyalarla oynamış, boyalan yüzüne gözüne bulaştırmıştı.

 >  Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur.

Örnek(ler)

» Yaşar, o dar ve patika yollardan geçip yıllar önce terk ettiği köyüne özlem dolu bir şekilde dönüyordu.

 >  Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır.

Örnek(ler)

» Hiç kimse onun, Tamer’in, suçlu olduğuna inanmıyordu. cümlesine altı çizili bölüm ara sözdür. Bu ara sözün başında ve sonunda virgül kullanılmıştır.

 >  Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur.

Örnek(ler)

» Çadırları şu düzlüğe kuralım, dedi.

 >  Konuşma çizgisinden önce konur.

Örnek(ler)

» Mehmet Usta çırağına, – Evladım 13-14 anahtarı ver, dedi.

 >  Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren “hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette…” gibi kelimelerden sonra konur.

Örnek(ler)

» Olur, bu yıl tarlaya çavdar ekelim.
» Evet, ikimiz de geliyoruz sinemaya.

 >  Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır.

Örnek(ler)

» Genç doktorun odasını sordu.
cümlesinde anlam belirsizliği vardır. Çünkü bu cümlede “Doktor mu genç?”yoksa “Genç biri doktorun odasını mı soruyor?” belli değildir. İşte bu belirsizliği gidermek için genç sözcüğünden sonra virgül kullanılır:
» Genç, doktorun odasını sordu. 

 >  Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur.

Örnek(ler)

» Çocuklar, müzeye girerken sırayı bozmayalım. 

 >  Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur.

Örnek(ler)

» Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş Yaş, Can Yayınları, İstanbul, 1995.

 UYARI  Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Dört veya beşinci atışında oku hedefe isabet ettirdi.

 UYARI  Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Hem gider hem ağlar.
» Ya kirayı öde ya da dükkânı hemen boşalt.

 UYARI  İkilemeler arasına virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Zaman ağır ağır ilerliyordu. (doğru)
» Zaman ağır, ağır ilerliyordu. (yanlış)

 UYARI  Şart ekinden (-se / -sa) sonra virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Sıkı giyinmezsen dışarı çıkmana izin vermem.

 UYARI  Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılar “de / da” bağlacından sonra virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Sen razı olmasan da oraya ben de geleceğim.

 UYARI  Metin içinde zarf-fiil ekleri (-ip, -meden, -ince, -ken, -dikçe, -erek, -diğinde, -meksizin … ) ile oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.

Örnek(ler)

» Süleyman, yanımızdan koşarak geçti.
» Selam verip odasına geçti.

 

3. İki Nokta (:)

 >  Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Bu zor soruyu sınıfta iki kişi bilmişti: Sibel ve Esma.

 >  Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Aklın ve bilimin üç büyük düşmanı vardır: Fenalık, cahillik ve tembellik.

 >  Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur.

Örnek(ler)

» Hacivat: Hoş geldin sevgili Karagöz’üm!
Karagöz
: Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!

 >  Doğrudan yapılan aktarmalarda, aktarılan söz ya da yazıdan önce konur.

Örnek(ler)

» Yunus şöyle dedi: “Büyüyünce pilot olacağım.”
Bu cümlede başkasından aktarılan bir söz vardır. Bu yüzden aktarılan sözden önce iki nokta kullanılmıştır.

 >  Genel Ağ (internet) adreslerinde kullanılır.

 >  Matematikte bölme işareti olarak kullanılır.

Örnek(ler)

» 49:7 = 7

 

4. Noktalı Virgül (;)

 >  Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» Erkek çocuklara Fatih, Osman, Murat; kız çocuklara ise Buse, Meryem, Havva adları verilir.

 >  Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.

 >  Cümleleri birbirine bağlayan “ama, fakat, lâkin, çünkü” gibi bağlaçlardan önce konabilir.

Örnek(ler)

» Konuşuyorum; çünkü gerçekleri siz de bilmelisiniz.

 

5. Üç Nokta (…)

 >  Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Tepeyi aşınca karşımızda kıpkırmızı gelincik tarlaları

 >  Kaba sayıldığı için veya bir başka nedenle açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur.

Örnek(ler)

» Bu sırrı sadece E biliyor.
» Kılavuzu karga olanın burnu btan kurtulmaz.

 >  Alıntılarda başta, ortada ve sonda alınmayan kelime veya bölümle­rin yerine konur.

Örnek(ler)

» 
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

 >  Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur.

Örnek(ler)

» Sana uğurlar olsun Ayrılıyor yolumuz!

 >  Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevap­larda kullanılır.

Örnek(ler)

» — Kimsin?
— Ali.
— Hangi Ali?
— 

— Sen misin, Ali usta?
— Benim!

 >  Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur.

Örnek(ler)

» Annesi onu bir bakışta tanıdı:
— Osman

 UYARI  Üç nokta yerine iki veya daha çok nokta kullanılmaz.

 UYARI  Ünlem ve soru işaretinden sonra üç nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir.

Örnek(ler)

» Nasıl da akşam oldu?..

 

6. Soru İşareti (?)

 >  Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Affedersiniz, Üsküdar’a nasıl gidebilirim?
» Söylediklerimi anladınız ?

 >  Soru bildiren ancak soru eki veya sözü içermeyen cümlelerin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Gümrükteki memur başını kaldırdı:
— Adınız
?

 >  Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır.

Örnek(ler)

» Yunus Emre (Doğum yeri: ?) → (bilinmeyen)
» 1496 (?) yılında doğan Fuzuli… → (kesin olmayan)
» Dün akşam 5 saat (?) ders çalışmış. → (şüpheyle karşılanan)

 NOT  Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur.

Örnek(ler)

» Yemeği mutfakta mı yiyelim, balkonda mı?

 UYARI  Metin içinde “mı/mi” eki, cümleye zaman anlamı katıyorsa cümle sonuna soru işareti konmaz.

Örnek(ler)

» Hava karardı  eve gideriz.

 

7. Ünlem İşareti (!)

 >  Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna konur.

Örnek(ler)

» Su ne kadar da soğuk!
» Ne mutlu sizin gibilere!

 >  Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur.

Örnek(ler)

» Dikkat et! Üzerine çamur sıçramasın.
» Ey Türk gençliği!

 NOT  Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir.

Örnek(ler)

» Eyvah! Yine geç kaldım.
Eyvah, yine geç kaldım
!

 NOT  Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır.

Örnek(ler)

» Kendi hâlinde biriymiş (!) kimsenin işine burnunu sokmazmış (!)

 

8. Tırnak İşareti (” “)

 >  Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır.

Örnek(ler)

» Peyami Safa: Kendimize uygun eserler okuruz. der.

 NOT  Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır. Tırnaktan sonra cümle devam ediyorsa tırnak kapatılır ve cümle küçük harfle devam eder.

Örnek(ler)

» Andre Gide: Yazmaya başlayınca en zor şey samimi olmaktır. diyor.

 >  Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır.

Örnek(ler)

» En yakınımız bile olsa kaldırımtretuvar diyene kızsak, yer ayırtmak yerine rezerve etmeyi kullananları affetmesek…

 >  Cümle içerisinde kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır.

Örnek(ler)

» Bu sıralar Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Dört Kanatlı Kuş adlı şiir kitabım okuyorum.

 UYARI  Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz.

Örnek(ler)

» Necip Fazıl’ın Çilesini okudunuz mu?

 

9. Kesme İşareti (‘)

 >  Özel isimlere getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır.

Örnek(ler)

» Elif Şafakta, Cüneyt Arkına → (Kişi adları, soyadları ve takma adlar)
» Dünyanın, Marsa → (Gök bilimiyle ilgili adlar)
» Çırağan Sarayının, Çanakkale Şehitleri Anıtına → (Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. adları)
» Kaplumbağa Terbiyecisinde, Kaşağıyı → (Kitap, dergi, gazete ve sanat eseri adları)
» Karabaşa, Minnoşu → (Hayvanlara verilen özel adlar)
» Cumhuriyet Döneminde, Orta Çağın → (Akım, çağ ve dönem adları)

 UYARI  Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki (-lar, -ler) ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz.

Örnek(ler)

» Türklük, Ahmetler, Hristiyanlıktan, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Atatürkçülüğün…

 UYARI  Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz.

Örnek(ler)

» Türk Tarih Kurumuna, Et Balık Kurumunda

 >  Kişi adlarından sonra gelen saygı sözlerine getirilen ekleri ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» Fatma Hanıma, îdris Beyi

 >  Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» ABDde kasırga, hayatı felce uğrattı.
» Bu film, TVde ilk kez yayınlanıyor.

 UYARI  Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır.

Örnek(ler)

» vb.leri, Alm.yı, cm²e (santimetre kareye)

 >  Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» Üniversiteden 1993te mezun olmuş.
» İsterseniz 8inci kata çıkalım.

 >  Şiirde veya konuşma sırasında seslerin ölçü ve söyleyiş gereği düştüğünü göstermek için kesme işareti kullanılır.

Örnek(ler)

» Güzelliğin on paretmez
Bu bendeki aşk olmasa (Âşık Veysel)
» Noldu da geri döndünüz?

 >  Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» adan zye kadar, -lıkla türetilmiş sözcükler

 NOT  Özel adlar için yay ayraç (parantez) içinde bir açıklama yapıldığında kesme işareti yay ayraçtan önce kullanılır.

Örnek(ler)

» Yunus Emrenin (1240?-1320), Yakup Kadrinin (Karaosmanoğlu)

 

10. Yay Ayraç (Parantez) ( )

 >  Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgisi olmayan açıklamalar için kullanılır.

Örnek(ler)

» Bu beldenin ormanlarını (Aslında orman demeye de bin şahit gerek.) yok olmaktan kurtarmalıyız.

 NOT  Yay ayraç içinde bulunan özel isimler ve yargı bildiren anlatımlar büyük harfle başlar ve sonuna uygun noktalama işareti getirilir.
» Tiyatro eserlerinde ve senaryolarda konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak ve göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» Yaşlı kadın — (Ağır adımlarla yaklaştı.) Evladım, bana yardım eder misin?

 >  Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar

(Necip Fazıl KISAKÜREK)

 >  Yabancı sözcüklerin okunuşu yay ayraç içerisinde gösterilir.

Örnek(ler)

» Shakespeare (Şekspir) tiyatro yazarıdır.

 >  Cümle içerisinde bir sözcüğün eş anlamlısı verildiğinde kullanılır.

Örnek(ler)

» Şairler teşbih (benzetme) sanatına çok başvurur.

 UYARI  Özel veya cins isme ait ek, ayraçtan önce yazılır.

Örnek(ler)

» Cahit Sıtkı Tarancı’nın (1910 – 1954) bazı şiirlerini ezbere biliyorum..

 >   Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır.

Örnek(ler)

» Adam, çok zeki (!) olduğunu söylüyor..

 >  Bir bilginin şüpheyle karşılandığını veya kesin olmadığını gös­termek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine alınır.

Örnek(ler)

» 1496 (?) yılında doğan Fuzuli…

 

11. Kısa Çizgi (-)

 >  Satıra sığmayan sözcükler bölünürken satır sonuna konur.

Örnek(ler)

» Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bilmem. Havuzun suyu bulanık. Kanepe
lerde kimseler yok.

 >  Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır.

Örnek(ler)

» Vatanını Türkiye’yi çok özlemişti.

 >  Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» morartacaklarmış
» yolcular

 >  Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» oyna, ağlat, bekle

 >  Eklerin başına konur.

Örnek(ler)

» Bu cümlede de eki farklı bir işlevde kullanılmış.

 >  Heceleri göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» duvardaki
» ak-şam-le-yin

 >  Kelimeler veya sayılar arasında “-den…-a, ve, ile, ila, arasında” anlamlarını vermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» 20132014 eğitimöğretim yılı,
» FenerbahçeGalatasaray karşılaşması
» TürkçeFransızca Sözlük

 UYARI  Cümle içinde sayı adlarının yinelenmesinde araya kısa çizgi konmaz.

Örnek(ler)

» On on beş dakika önce üç beş kişi buraya geldi.

 >  Sıfırdan küçük değerleri göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» 2 °C

 >  Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır.

Örnek(ler)

» 5020=30

 

12. Uzun Çizgi (—)

 >  Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir.

Örnek(ler)

» Beyza sordu:
 Herkes ekmek parası için çalışıyor da fırıncılar niçin çalışıyor?

 NOT  Oyunlarda uzun çizgi konuşanın adından sonra da konabilir.

Örnek(ler)

» Sıtkı Bey — Kaleyi kurtarmak için daha güzel bir çare var. Gerçekten ölecek adam ister.
İslam Bey 
 Ben daha ölmedim. (Namık Kemal)

 UYARI  Konuşmalar tırnak içinde verildiğinde uzun çizgi kul­lanılmaz.

Örnek(ler)

» Sitem dolu bir ses tonuyla seslendi: “Niçin bizimle gelmedin?”

 

13. Eğik Çizgi (/)

 >  Yan yana yazılması gereken durumlarda mısraların arasına konur.

Örnek(ler)

» Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak / O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Mehmet Akif Ersoy)

 >  Adres yazarken apartman numarası ile daire numarası arasına ve semt ile şehir arasına konur.

Örnek(ler)

» Merdiven Sokağı No.: 34 / 3 Ladik / SAMSUN

 >  Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.

Örnek(ler)

» 13/12/2013, 29/10/2023

 >  Dil bilgisinde eklerin farklı biçimlerini göstermek için kullanılır.

Örnek(ler)

» -dık/-dik, -maz/-mez

 >  Genel Ağ (internet) adreslerinde kullanılır.

 >  Matematikte bölme işareti olarak kullanılır.

Örnek(ler)

» 100/5 = 20

 

Anlatım Bozuklukları

Duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine aktarırken kurduğumuz cümlelerin açık ve anlaşılır olması, gereksiz unsurlar taşımaması, çelişkili anlatımlardan uzak olması ve dil bilgisi açısından doğru olması gerekir. Cümlelerimiz bu özellikleri taşımadığında, anlatım bakımından bozuk olur; iletişim tam olarak gerçekleşmez.

Anlatım bozuklukları, anlamsal (anlama dayalı) bozukluklar ve yapısal (yapıya dayalı) bozukluklarolmak üzere iki temel başlıkta incelenir.

1. Anlamsal (Anlama Dayalı) Anlatım Bozuklukları

 

1.1. Gereksiz Sözcük Kullanılması

İyi ve sağlam bir cümlede gereksiz sözcük bulunmaz. Cümlede gereksiz sözcüğün kullanılması, anlatım bozukluğuna yol açar. Cümlede düşüncenin belirtilmesinde belli bir görevi olmayan sözcükler gereksizdir. Bu tür sözcükler, cümleden çıkarılmalıdır. Bunu şöyle yapabiliriz:

Bir sözcük cümleden çıkarıldığında, cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma, daralma olmuyorsa, o sözcük gereksizdir. Çıkarıldığında cümlenin anlamı ve anlatımı bozuluyorsa, o sözcük gereklidir.

Gereksiz sözcük kullanımından kaynaklanan anlatım bozuklukları, eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması ve anlamca birbirini kapsayan kelimelerin bir arada kullanılması olmak üzere iki şekilde oluşur:

 

1.1.1. Eş Anlamlı Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması

Bu tür anlatım bozuklukları aynı anlama gelen sözcüklerin veya söz gruplarının aynı cümle içerisinde kullanılmasıyla oluşur.

Örnek(ler)

» Bari hiç olmazsa sen yanımızda kal.
cümlesinde “bari” ve “hiç olmazsa” sözcükleri aynı anlama gelmektedir. Bu iki sözcük de aynı anlama geldiğine göre, cümlede ikisinin bulunmasına gerek yoktur. Demek ki biri gereksiz kullanılmıştır. Bu durumda cümleyi “Bari sen yanımızda kal.” ya da “Hiç olmazsa sen yanımızda kal.” şeklinde kurabiliriz.

» Yetkililer hâlâ bir açıklama yapmadı henüz.
cümlesinde “hâlâ” ve “henüz” sözcükleri eş anlamlıdır. İki sözcük de “şimdiye kadar” anlamındadır, iki sözcük de aynı anlamı karşıladığına göre, biri gereksizdir, çıkardığımızda cümlenin anlamında bir daralma olmaz. O hâlde cümleyi iki şekilde oluşturabiliriz:
“Yetkililer hâlâ bir açıklama yapmadı.”
“Yetkililer bir açıklama yapmadı henüz.”

» Hükümet bu kanunu Meclis’ten aynenolduğu gibi geçirmek istiyordu.
cümlesinde “aynen” ve “olduğu gibi” sözleri anlamca aynıdır. İki sözcük de “değiştirmeden, değişiklik yapmadan” anlamındadır. Cümlede bozukluğu gidermek için bu iki sözcükten birini çıkarırız:
“Hükûmet bu kanunu Meclis’ten olduğu gibi geçirmek istiyor.”
“Hükûmet bu kanunu Meclis’ten aynen geçirmek istiyor.”

» Çocuk, az kalsınneredeyse merdivenden düşecekti.
cümlesinde “az kalsın” sözcüğü de “neredeyse” sözcüğü de aynı anlama gelmektedir: Bir işin olması, gerçekleşmesi çok yakınken olmaması. İyi bir cümlede aynı anlama gelen sözcükler kullanılmamalı, kuralından hareketle bu iki sözcükten birini çıkarırız:
“Çocuk, az kalsın merdivenden düşecekti.”
“Çocuk, neredeyse merdivenden düşecekti.”

 

1.1.2. Anlamca Birbirini Kapsayan (İçeren) Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması

Bazen cümlede aynı anlama gelen sözcükler kullanılmaz. Anlamca birbirini kapsayan sözcükler kullanılabilir. Bir sözcüğün ifade ettiği anlam, diğer sözcük içinde olduğundan, bu tür ifadeler de anlatım bozukluğuna yol açar.

Örnek(ler)

» Kardeşim soruları hemen çözüverdi.
cümlesinde böyle bir kullanım söz konusudur. “Hemen” ile “çözüverdi” sözcükleri eş anlamlı değildir. Ancak “çözüverdi” eyleminde “tezlik, hemen yapma” anlamı vardır. Eylemde bu anlam olduğuna göre cümlede tekrar “hemen” sözcüğünün kullanılmasına gerek yoktur: “Kardeşim soruları çözüverdi.”

» Okula her gün iki kilometre yaya yürüyerek giderdi.
cümlesinde “yaya” ve “yürüyerek” sözcüklerinin birlikte kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Çünkü “yürümek” sözcüğünde “yaya” anlamı zaten vardır. Öyleyse cümleyi şöyle söyleyebiliriz: “Okula her gün iki kilometre yürüyerek giderdi.”

» Almanya’daki arkadaşımla karşılıklı mektuplaşırız.
cümlesinde anlatım bozukluğu vardır. Burada “karşılıklı” sözcüğü gereksiz kullanılmıştır. Çünkü “mektuplaşmak” eylemi zaten “karşılıklı” yapılır. Bu sözcükte “karşılıklı” anlamı olduğuna göre aynı sözcüğü cümlede tekrar etmek yanlıştır: “Almanya’daki arkadaşımla mektuplaşırız.”

 

1.2. Anlamca Çelişen Sözcüklerin Kullanılması

İyi bir cümle, karşıladığı yargıyı tam olarak anlatmalıdır. Yani cümleden bir anlam çıkarılmalıdır. Böyle olmaz da cümle çeşitli anlamlara gelirse; hem öyle bir anlam, hem böyle bir anlam çıkarsa ve birden çok yoruma yol açarsa, o cümlede çelişkili anlatım söz konusudur. İyi bir cümle açık olmalıdır. Cümledeki açıklık ise anlamın kolayca anlaşılır olması demektir. Anlamca birbiri ile uyuşmayan sözcüklerin bir arada kullanılması, cümlede çelişkili ifadenin doğmasına neden olur.

Örnek(ler)

» Tam üç yıla yakın bir zaman insanlık dramı yaşandı burada.
cümlesinde çelişkili bir anlatım söz konusudur. Bu cümlede “tam” ve “üç yıla yakın bir zaman” sözleri çelişkili anlatıma yol açmıştır. Cümlenin doğru kullanımı şöyle olmalıdır: “Üç yıla yakın bir zaman, insanlık dramı yaşandı burada.”

» Elbette Selim de ağabeyleri ile gitmiş olabilir.
cümlesinde “gitmiştir” mi, yoksa “gitmiş olabilir” mi anlatılmak isteniyor. Yani cümlede ya kesinlik ya da ihtimal anlamı olmalıdır. Cümlede ikisi de olduğundan çelişkili anlatım söz konusu. Bu cümle iki şekilde düzeltilebilir: “Elbette Selim de ağabeyleri ile gitmiştir.” “Selim de ağabeyleri ile gitmiş olabilir.”

 

1.3. Sözcüğün Yanlış Anlamda Kullanılması

Sözcüklerin karşıladığı anlam iyi bilinmelidir. Bu olmazsa, anlatmak istediğimiz düşünce ile ortaya çıkan düşünce farklı olur. Bu nedenle konuşurken ya da yazarken, düşüncelerimizi tam ifade edecek sözcükleri kullanmalıyız. Aksi hâlde düşüncelerimizi iyi anlatamayız, hatta sözümüz yanlış anlaşılabilir.

Örnek(ler)

» Türkiye’de birçok göl kuraklık tehlikesi yaşıyor.
cümlesinde “kuraklık” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. Çünkü bu sözcük “toprak için nemi olmayan, çorak” anlamında kullanılır. Cümlede ise topraktan değil, gölden söz edilmiş. Öyleyse göllerde suyun çekilmesi söz konusu olabilir. Bu da “kuruma” sözcüğü ile anlatılabilir. Bu durumda cümlenin doğru şekli şöyle olacaktır: “Türkiye’de birçok göl kuruma tehlikesi yaşıyor.”

» Öğretmen, konuyu en ayrımına kadar anlatmıştı.
cümlesinde “ayrım” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. “Ayrım” sözcüğünde “başkalık, fark” anlamı vardır. Cümlede anlatılmak istenen bu anlam değildir. Konunun detaylarının da anlatıldığı anlamı verilmek isteniyor cümlede. Bu anlam “ayrıntı” sözcüğü ile sağlanabilir. Demek ki “ayrıntı” sözcüğü yerine “ayrım” sözcüğü kullanılarak yanlışlık yapılmıştır: “Öğretmen konuyu en ayrıntısına kadar anlattı.”

» Yaş geliştikçe yalnız çevrenizdekilere değil, memleketinize de yardım aşkıyla yanıyorsunuz.”
cümlesinde “gelişmek” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü yaş gelişmez, ilerler. Bu nedenle cümlenin doğrusu şu şekilde olmalı: “Yaş ilerledikçe yalnız çevrenizdekilere değil, memleketinize de yardım aşkıyla yanıyorsunuz.”

» Politika konusunda gençleri azımsamak doğru değildir.
cümlesinde “küçümsemek” sözcüğünün yerine “azımsamak” sözcüğü kullanılarak anlatım bozukluğu yapılmıştır. Çünkü “azımsamak “ile” küçümsemek” sözcükleri farklı anlamlar taşımaktadır. “Azımsamak”ta bir şeyi sayıca az bulmak söz konusudur. “Küçümsemek” sözcüğü ise bir şeyin niteliği ile ilgilidir. Bu sözcükte bir şeye değer vermemek, onu küçük görmek anlamı vardır. Cümlenin doğrusu şöyle olacaktır: “Politika konusunda gençleri küçümsemek doğru değildir.”

» Herkes, petrol ücretlerinin yüksekliğinden yakınıyor.
cümlesindeki “ücret” sözcüğü yanlış kullanılmıştır. Çünkü “ücret” sözcüğünde iş gücünün karşılığı olan para anlamı vardır. Bu sözcük yerine “fiyat” sözcüğü getirilmelidir. Bu, bir şeyin para karşılığı değerini ifade eder: “Herkes, petrol fiyatlarının yüksekliğinden yakınıyor.”

 

1.4. Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması

Cümledeki sözcüklerin yerinde kullanılmaması, söylenmek istenenin karşıtı bir anlamın ortaya çıkmasına ya da cümlenin anlaşılmamasına yol açar.

Örnek(ler)

» Yeni okula geldim ki ders zili çaldı.
cümlesinde “yeni” sözcüğü yanlış yerde kullanıldığından cümlenin anlamı da bozulmuştur. Cümlede anlatılmak istenen “okulun yeniliği” değildir. Aslında birinin “okula vardığı sırada” zilin çalması anlatılmak istenmiştir. Öyleyse cümlenin doğru şekli şöyle olmalıdır: “Okula yeni geldim ki ders zili çaldı.”

» Çok sınıfta duran öğrencilerin elbette canı sıkılır.
cümlesinde “çok” sözcüğünün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “çok” sözcüğü “sınıf” sözcüğünden önce kullanıldığı için sanki öğrenciler değişik sınıflarda bulunmuşlar da onun için sıkılmışlar anlamı çıkmıştır. Halbuki cümlede öğrencilerin bir sınıfta “uzun süre bulunması” anlatılmak istenmiş. Cümlenin doğru şekli şöyle olmalıdır: “Sınıfta çokduran öğrencinin elbette canı sıkılır.”

» Fizik dalında yapılan yarışmada ülkemizi üç üniversiteli genç temsil edecek.
cümlesinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “üç” sözcüğü yanlış yerde kullanılmış, bu nedenle yanlış bir anlam oluşmuştur. Cümlede asıl anlatılmak istenen, “üniversiteli üç genç”tir; ancak “üç” sözcüğü yanlış yerde kullanılınca cümleden “üç tane üniversite bitirmiş genç” anlamı çıkıyor. Bu nedenle “üç” sözcüğü “genç” sözcüğünden önce kullanılmalıdır: “Fizik dalında yapılan yarışmada ülkemizi üniversiteli üç genç temsil edecek.”

 

1.5. Deyimin Yanlış Anlamda Kullanılması

Deyimler, dilin anlatım gücünü ve söyleyiş güzelliğini zenginleştiren unsurlardır. Deyimler, kısa ve özlü sözlerdir.

Deyimlerin kalıplaşmış anlamları vardır ve deyimler bu kalıplaşmış anlamları çerçevesinde kullanılır. Kalıplaşmış belli bir anlamı karşılayan deyimin başka bir anlamda kullanılması, anlatım bozukluğuna yol açar.

Örnek(ler)

» Onun bize yaptığı iyiliklere hep göz yumduk.
cümlesinde “göz yummak” deyimi yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu, “kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek” anlamında bir deyimdir. Yukarıdaki cümlede ise “kusur” yok, bir kişinin iyilikleri var. Bu nedenle “göz yummak” deyimi yanlış kullanılmıştır: “Onun bize yaptığı iyiliklere minnettar kaldık.”

» Müfettişlerin geleceğini öğrenen müdürün etekleri zil çalıyordu.
cümlesinde “etekleri zil çalmak” deyiminin yanlış kullanılmasından kaynaklanan bir anlatımn bozukluğu vardır. “Etekleri zil çalmak”, çok sevinmek, işleri yolunda olmak anlamında bir deyimdir. Bu deyimin yerine “etekleri tutuşmak” deyiminin kullanılması gerekir. “Etekleri tutuşmak” çok heyecanlanmak anlamında bir deyimdir. Doğrusu: “Müfettişlerin geleceğini öğrenen müdürün etekleri tutuştu.”

» Şoför hatalı sollama yapmış, bütün yolcuların canı burnuna gelmişti.
cümlesinde “canı burnuna gelmek” deyiminin yanlış kullanılmasından doğan bir anlatım bozukluğu vardır. Çünkü cümlede büyük bir tehlike ile yüz yüze gelme anlatılmaktadır. Ama bu yanlış bir deyimle ifade edilmiştir. Çünkü “canı burnuna gelmek” deyimi “çekilen sıkıntıların dayanılmaz hâle geldiği durumlar” için kullanılır. Doğrusu: “Şoför hatalı sollama yapmış, bütün yolcuların yüreği ağzına gelmişti.”

 

1.6. Anlam Belirsizliği

Kişilerden ya da onlarla ilgili durumlardan söz ederken, o kişilerin yerini tutan zamirleri kullanmayız. Bundan dolayı cümlede kişi bakımından bir belirsizlik ortaya çıkar. Anlam belirsizliği dediğimiz bu ifade bozukluğunu gidermek için cümlede sözünü ettiğimiz kişinin yerini tutacak zamiri mutlaka kullanmalıyız.

Örnek(ler)

» Okula gitmediğini bugün öğrendim.
cümlesinde böyle bir bozukluk vardır. Bu cümlede kişi zamiri kullanılmadığı için “kimin okula gitmediği” tam olarak bilinmiyor: O mu, sen mi? Çünkü cümle;
Onun okula gitmediğini bugün öğrendim.” ya da
Senin okula gitmediğini bugün öğrendim.” olabilir. Bu nedenle kişi kavramının net olması için cümleye kişi zamiri mutlaka getirilmelidir.

» Kardeşini okulda göremedim.
cümlesinde de anlam belirsizliği vardır. Bu cümlede kimin kardeşinden söz edildiği belli değildir. Bunu engellemek için kişi zamiri cümleye getirilmelidir:
Senin kardeşini bugün okulda göremedim.”
Onun kardeşini bugün okulda göremedim.”

 

 UYARI  Anlam belirsizliği sadece kişi zamirinin kullanılmaması ile ilgili değildir. Anlam belirsizliği noktalama yanlışlığından da kaynaklanabilir.

Örnek(ler)

» Gazeteci bayanın sözlerini dikkatle dinledi.
cümlesinde anlamca bir belirsizlik vardır. Çünkü cümlede sözleri dinleyen “gazeteci” mi, yoksa “bayan” mı olduğu belli değildir. Bu belirsizliği “gazeteci” sözünden sonra cümleye virgül (,) getirerek giderebiliriz.

 

1.7. Mantık ve Sıralama Yanlışlığı (Hatası)

Cümlede verilen kavramların önem sırasının karıştırılması ya da cümlenin mantık açısından yanlış oluşturulması sonucunda ortaya çıkan anlatım bozukluklarıdır.

Örnek(ler)

» İlk kez gerçekleşen gösteriye katılım rekor düzeydeydi.
Bu cümlede mantık hatası yapılmıştır çünkü ilk kez yapılan bir gösteriye gelen izleyici sayısının, rekor düzeyde olup olmadığı bilinemez.

» Bırak patates doğramayıyemek bile yapamaz o.
cümlesinde sıralama hatası vardır. Yemek yapmak, patates doğramaktan daha zor ve üst düzey bir eylemdir. Bu yüzden “patates doğramayı” sözüyle “yemek bile yapamaz” sözü yer değiştirmelidir: “Bırak yemek yapmayıpatates bile doğrayamaz o”

 

2. Yapısal (Yapıya Dayalı) Anlatım Bozuklukları

 

2.1. Özne-Yüklem Uyumsuzluğu

Özne – yüklem uyumsuzluğu kişi bakımından, tekillik-çoğulluk bakımından ve özne eksikliği bakımından olmak üzere üç grupta incelenir:

2.1.1. Kişi Bakımından Uyumsuzluk

İyi bir cümlede özne ve yüklem arasında kişi bakımından uyum olmalıdır.

 KURAL  Özne birinci tekil, ikinci tekil veya üçüncü tekil (ben, sen, o) ise yüklem birinci çoğul kişiye göre çekimlenmelidir.

Örnek(ler)

» Ben ve Ayhan buraya daha önce gelmişti.”
1. çoğul (biz)                                       3. tekil (onlar)
cümlesinde özne ile yüklem arasında uyumsuzluk söz konusu. Özne 1. çoğul olduğuna göre yüklemin de birinci çoğul olması gerekir:

Ben ve Ayhan buraya daha önce gelmiştik.”
1. çoğul (biz)                                    1. çoğul (biz)

 >  Bu kural tekil kişiler için olduğu gibi çoğul kişiler için de geçerlidir.

Örnek(ler)

» Ben ve arkadaşlarım burayı seviyoruz.
1. çoğul (biz)                                1. çoğul (biz)

» Ben ve o bu sabah İzmir’e gideceğiz.
1. çoğul (biz)                               1. çoğul (biz)

» Sen ve kardeşin bu ödevi bitirmelisiniz.
2. çoğul (siz)                              2. çoğul (siz)

1.1.2. Tekillik-Çoğulluk Bakımından Uyumsuzluk

Özne ile yüklem arasında belli bir uyum söz konusudur.

Özne insan ve çoğul ise yüklem tekil ya da çoğul olabilir. Ancak insan dışındaki varlıkların (hayvan, bitki, kavramlar…) çoğul şekilleri özne olduğunda yüklem daima tekil olur.

Örnek(ler)

» Çocuklar bahçede top oynuyorlar.
» Öğretmenler, öğrencilerinin iyiliğini ister.

Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi özne insan ve çoğulken yüklem çoğul ya da tekil olabiliyor. Diğer bütün durumlarda yüklem her zaman tekil olur.

» Kuşlar ne de güzel uçuyorlar(yanlış)
Kuşlar ne de güzel uçuyor
(doğru)

» Ağaçlar çiçek açmışlar(yanlış)
Ağaçlar çiçek açmış
(doğru)

» Gözlerim yakını iyi görmüyorlar(yanlış)
Gözlerim yakını iyi görmüyor
(doğru)

1.1.3. Özne Eksikliği Bakımından Uyumsuzluk

Özne ile yüklem arasında tekillik, çoğulluk ve kişi uyumsuzluğunun yanında, özne eksikliği de anlatım bozukluğuna yol açar.

Özne, cümlenin temel ögesidir. Yüklemde bildirilen iş, oluş ya da hareketi yapan durumundadır. Yüklemdeki eyleme göre öznenin olmaması ya da bir öznenin birden fazla yükleme bağlanması anlatım bozukluğuna yol açar. Bu, daha çok sıralı ve bağlı cümlelerde karşımıza çıkan bir bozukluktur.

Örnek(ler)

» Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça yükselemez.
cümlesinde özne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Bu cümlede özne belirtilmemiş, bu da ifadeyi eksik bırakmıştır. Cümleye özne getirerek bozukluğu giderebiliriz:
“Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça o millet yükselemez.”
Bu cümle başka şekilde de düzeltilebilir: “Bir millet, dili ve edebiyatı hür olmadıkça yükselemez.”

» Herkes ondan nefret ediyor, onun yüzünü bile görmek istemiyordu.
cümlesinde “herkes” öznedir. Bu özne “nefret ediyor.” ve “görmek istemiyordu.” yüklemlerine bağlanamadığından bozukluk meydana gelmiştir.
“Herkes ondan nefret ediyor.” doğru. Ama: “Herkes onun yüzünü bile görmek istemiyordu.” cümlesinde “herkes” öznesi “görmek istemiyordu” yüklemine bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci cümleye özne getirilmeli, ifade düzeltilmelidir:

Herkes ondan nefret ediyorhiç kimse onun yüzünü bile görmek istemiyordu.”
özne                          yüklem           özne                                           yüklem

» Onun tezi yakında bitecek ve öğretmen olarak göreve başlayacak.
cümlesinde “özne” eksikliği bozukluğa yol açmış. Bu cümlede “onun tezi” ikinci cümlenin öznesi olarak da görüldüğünden anlatım bozulmuştur. Bu bozukluk ikinci cümleye özne getirilerek giderilebilir:

Onun tezi yakında bitecek ve o öğretmen olarak göreve başlayacak.”
özne                          yüklem      özne                                          yüklem

 

2.2. Eklerle İlgili Yanlışlar

Cümlede eklerin eksik ya da fazla kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.

Örnek(ler)

» Biz okumasını sevmeyen bir milletiz.
cümlesinde “okumasını” sözcüğünde iyelik eki gereksiz ve yanlış kullanılmıştır. Cümlenin doğrusu: “Biz okuma sevmeyen bir milletiz.” olmalıdır.

» Hayat kimine mutluluk verdiğini, kimini mutsuz ettiğini görüyoruz.
cümlesinde ilgi eki “eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Çünkü cümlede “verdiğini” sözcüğüne sorduğumuz “kimin verdiğini” sorusuna cevap alamıyoruz. “Hayat” sözcüğüne “-ın” ilgi eki getirilirse bu cümledeki anlatım bozukluğu giderilir: “Hayatın kimine mutluluk verdiğini, kimini mutsuz ettiğini görüyoruz.”

 

2.3. Öge Eksikliği

Cümlede kullanılması gereken bir öğenin bulunmaması, anlatım bozukluğuna yol açar. Cümlenin temel öğeleri özne ve yüklem eksikliğini işlediğimizden, burada nesne ve dolaylı tümleç eksikliği üzerinde duracağız.

Öge eksikliği sıralı ve bağlı cümlelerde karşımıza çıkar. Genellikle ortak kullanılan öğelerin yükleme bağlanamamasından kaynaklanır.

Örnek(ler)

» Ben öğretmenime inanır ve severim.”
cümlesinde “öğretmenime” dolaylı tümlecinin “inanır ve severim” yüklemlerine bağlanmak istenmesi anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
“Ben öğretmenime inanırım.” olur; ama “Ben öğretmenime severim.” olmaz.
Bu nedenle ikinci cümleye “nesne” getirilerek bozukluk giderilebilir:
“Öğretmenime inanıronu severim.”

» İnsanlar gazetelere inanmıyor bu nedenle de çok az okuyor.
cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Çünkü “inanmak” eylemi geçişsizdir. Nesne almadan kullanılabilir. Ama “okumak” eylemi geçişlidir. Öyleyse bu eyleme göre, cümleye nesne getirmek gerekir. Nesne getirilmediğinde cümlede yanlış bağlanma ortaya çıkacaktır: insanlar gazetelere inanmıyor, gazetelere okuyor.” Dikkat ettiyseniz “gazetelere okuyor” ifadesi yanlıştır. Bunu gidermek için de ikinci cümleye nesne getiririz. Bu durumda cümle şöyle olur:
“İnsanlar gazetelere inanmıyor, bu nedenle de gazeteleri çok az okuyor.”

» Neden en çok şairlere kızarlarkorkarlar.
cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümledeki “şairlere” dolaylı tümleci “kızarlar” yüklemine bağlanabiliyor; ama “korkarlar” yüklemine bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci cümleye dolaylı tümleç getirilmelidir:
“Neden en çok şairlere kızarlarşairlerden korkarlar.”

 

2.4. Yüklem Eksikliği

Sıralı ve bağlı cümlelerde iki cümlenin bir yükleme bağlanması sonucu anlatım bozukluğu meydana gelir. Yüklem eksikliği, bazen ikinci bir eylemin kullanılmaması ya da ek eylemin ortak kullanılması ile oluşur.

Örnek(ler)

» Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine, ben evime gittim.
cümlesinde “yüklem” eksikliği anlatım bozukluğuna yol açmış. Her iki cümleyi “gittim” yüklemine bağlayamayız. “Ben gittim” olur ama “o gittim” olmaz. Bu nedenle cümledeki yüklem eksikliğini giderirsek cümle anlamlı hâle gelir:
“Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine gittiben evime gittim.”

» İyi biri olduğundan dün debugün de kuşkuya düşmüyorum.
cümlesinde yüklem eksikliği bozukluğa yol açmıştır. Evet, “bugün kuşkuya düşmüyorum” ifadesi doğru, ama “dün düşmüyorum” yanlıştır.
Bu nedenle cümleye yüklem getirilmelidir:
“İyi biri olduğundan dün de kuşkuya düşmedimbugün de düşmüyorum.”

» Evimiz küçük, bahçesi de güzel değildi.
cümlesinde ek-fiil eksikliği nedeniyle esas anlatılmak istenen, ifade edilemiyor. Cümlede evin küçük olduğu, bahçenin güzel olmadığı söylenmek istenirken bunun tersi bir anlam ortaya çıkıyor (evin küçük olmadığı, bahçenin güzel olmadığı).
Bu nedenle ek-fiil eksikliği giderilerek cümle anlamlı hâle getirilmeli:
“Evimiz küçük, bahçesi de güzel değildi.”

 

2.5. Tamlama Yanlışları

Çoğunlukla ad ve sıfatların aynı tamlanana bağlanması sonucu oluşan bir anlatım bozukluğudur. Bu nedenle isimlerle sıfatların aynı tamlanana bağlandığı kullanımlara dikkat etmek gerekir.

Örnek(ler)

» Özel ve kamu kuruluşları iki gün tatil edildi.
cümlesinde “kamu kuruluşları” ifadesi doğrudur. Çünkü bu, isim tamlamasıdır. Ancak “özel” sözcüğü “kuruluşları” tamlananına bağlanamaz. Çünkü “özel” sözcüğü sıfattır. Bu nedenle “özel kuruluşları” ifadesi yanlıştır. Cümledeki bozukluğu gidermek için “özel” sözcüğünden sonra “kuruluşlar” sözü getirilmelidir:
Özel kuruluşlar ve kamu kuruluşları iki gün tatil edildi.”

» Derste belgisiz ve işaret sıfatlarını işledik.
cümlesinde “belgisiz” sözcüğü sıfat, “işaret” sözcüğü ise isimdir. Hem sıfatın hem ismin aynı tamlanana (sıfatları) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Bu bozukluğu gidermek için “belgisiz” sözcüğünden sonra “sıfatlar” sözcüğünü getirmek gerekir:
“Derste belgisiz sıfatları ve işaret sıfatlarını işledik.”

 

 UYARI  Dilimizde çokluk anlamı taşıyan belgisiz sıfat tamlamalarındaki isimler çokluk eki almaz.

Örnek(ler)

» Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellikler var.”
cümlesinde “birçok güzellikler” belgisiz sıfat tamlamasındaki “güzellikler” sözcüğünde “-ler” eki gereksiz kullanılmıştır. Çünkü “birçok” sözünde zaten çokluk anlamı vardır. Cümlenin doğrusu:
“Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellik var.” şeklinde olmalıdır.

 

2.6. Bağlaç Yanlışları

Bağlaçlardan bazıları olumlu ve olumsuz yargıları birbirine bağlar. Bu duruma uymayan kullanımlarda anlatım bozukluğu meydana gelir.

Örnek(ler)

» Mehmet Bey oğlunu çok seviyor fakat bir dediğini iki etmiyordu.
Bu cümlede “fakat” kullanılması doğru değildir. “fakat” bağlacı bir olumlu yargıyla bir olumsuz yargıyı birbirine bağlar. Bu cümlede ise ilk yargı da olumludur. Bu yüzden “fakat” çıkarılmalı, yerine “ayrıca” bağlacı kullanılmadır:
“Mehmet Bey oğlunu çok seviyor ayrıca bir dediğini iki etmiyordu.”

» Ben yarın dışarı çıkamam, ama evde yapılacak bir sürü işim var.
Bu cümlede “ama” kullanılması doğru değildir. “Ama” cümleden atılmalı ya da yerine “çünkü” getirilerek şu şekilde kurulmalıdır: “Ben yarın dışarı çıkamam, çünkü evde yapılacak bir sürü işim var.”

Ses Bilgisi

Sözcük, dili anlamlı en küçük parçasıdır. Sözcüğü meydana getiren ise belli bir harf kalıbına girmiş seslerdir. Ses bilgisi, sözcüklerin temelini oluşturan sesleri, harfleri ve bunlarla ilgili kuralları ele alır.

 >  Ses bilgisi; sesler, ünlü uyumları ve ses olayları olmak üzere üç ana başlıkta incelenir:

Ses Bilgisi Kavram Haritası

1. Sesler / Harfler

Akciğerlerden gelen havanın, ses yoluyla oluşturduğu titreşime ses denir.

Dildeki seslerin her birini gösteren işaretlere harf adı verilir.

Bir dildeki sesleri gösteren, belli bir sıraya göre dizilmiş harflerin bütününe alfabe (abece) denir.

 >  Türkçede 29 ses ve bu sesleri simgeleyen 29 harf vardır. Bunlar ses yolundaki biçimlenişine göre ünlü ve ünsüz olmak üzere ikiye ana başlıkta incelenir:

 

1.1. Ünlü Harfler (Sesli Harfler)

Ünlü harfler, ses yolunda bir engele uğramadan çıkan seslerdir. Bunlar tek başına okunur ve heceleri oluşturur. Türkçede 4 tanesi kalın, 4 tanesi ince olmak üzere toplam 8 tane ünlü harf vardır:

Kalın Ünlüler: a, ı, o, u

İnce Ünlüler: e, i ,ö, ü

 

1.2. Ünsüz Harfler (Sessiz Harfler)

Ünsüz harfler, tek başına söylenemeyen, ancak bir ünlü yardımıyla söylenebilen sesleri karşılayan harflerdir. 8 tanesi sert, 13 tanesi yumuşak olmak üzere toplam 21 tane ünsüz harf vardır. Alfabedeki sessiz harfler yanına “e” ünlüsü getirilerek okunur; be, he, ke, re… gibi.

Sürekli Sert Ünsüzler: f, h, s, ş

Süreksiz Sert Ünsüzler: ç, k, p, t

 

Sürekli Yumuşak Ünsüzler: ğ, j, l, m, n, r, v, y, z

Süreksiz Yumuşak Ünsüzler: b, c, d, g

 

2. Ünlü Uyumları

2.1. Büyük Ünlü Uyumu (Kalınlık-İncelik Uyumu)

Türkçede 8 tane ünlü harfin 4 tanesi kalın, 4 tanesi ince ünlüdür. Büyük ünlü uyumu bir kelimedeki ünlü harflerin ince veya kalın olmasıyla ilgilidir.

Kalın Ünlüler: a, ı, o, u

İnce Ünlüler: e, i ,ö, ü

Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde kalın ünlü varsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın olmalı; ilk hecede ince ünlü varsa diğer hecelerde de ince ünlü bulunmalıdır. Bu kurala büyük ünlü uyumu veya kalınlık-incelik uyumu denir.

Örnek(ler)

» Türkçemiz

Türk

e

-miz

↓  
ince

     ↓ 
ince

   ↓
ince

 

» vatanım

va

-ta

-nım

   ↓ 
kalın

    ↓ 
kalın

 ↓
kalın

Yukarıdaki sözcükler büyük ünlü uyumuna uymaktadır. Çünkü “Türkçemiz” sözcüğünde ince ünlülerden sonra ince ünlüler, “vatanım” sözcüğünde ise kalın ünlülerden sonra kalın ünlüler gelmiştir.

» tiyatro

ti

-yat

-ro

  ↓
ince

   ↓ 
kalın

   ↓
kalın

 

» kalemlik

ka

-lem

-lik

   ↓ 
kalın

  ↓  
ince

 ↓
ince

Yukarıdaki sözcükler ise büyük ünlü uyumuna uymaz; çünkü ince ünlülerle kalın ünlüler bir arada kullanılmıştır.

 

 >  Tek heceli ve birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz.

Örnek(ler)

» Başaksehir ve Beylikdüzü yeni kurulan ilçelerdendir.

» Yeryüzünde birçok canlı yaşar.
Yukarıdaki altı çizili kelimeler birleşik kelime olduğu için bu kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz.

» Bu beldenin sokakları her zaman temizdir.
Yukarıdaki altı çizili kelimeler tek heceli olduğu için bu kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz.

 

 >  Türkçede ekler genellikle büyük ünlü uyumuna uyar. Çünkü eklerin ünlülere göre değişik kullanımları vardır. Örneğin “-den” eki “ev” sözcüğüne eklendiği zaman “evden” olur; “yol” sözcüğüne eklendikten sonra “yoldan” olur.

Ancak “-ki, -ken, -leyin, -yor, -(ı)mtırak, -daş, -gil” ekleri bir kelimeye eklendiğinde değişime uğramaz, bu yüzden büyük ünlü uyumuna bazen uyar, bazen uymaz.

EK

UYMAZ

UYAR

-ki

sokaktaki

dildeki

-ken

alırken

gelirken

-leyin

sabahleyin

geceleyin

-yor

geliyor

konuşuyor

-(ı)mtırak

yeşilimtırak

sarımtırak

-daş

meslektaş

vatandaş

-gil

halamgil

dedemgil

 

 >  Bazı kelimeler, köken olarak Türkçe olduğu hâlde kalınlık – incelik uyumuna uymamaktadır.

Örnek(ler)

» ana → anne
» karındaş → kardeş
» alma → elma
» kangı → hangi

 

2.2. Küçük Ünlü Uyumu (Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu)

Türkçede 8 tane ünlü harf vardır. Küçük ünlü uyumu bir kelimedeki ünlü harflerin düz veya yuvarlak ve dar veya geniş olmasıyla ilgilidir.

Dudakların durumuna göre:

Düz Ünlüler: a, e, ı, i  (sesli harflerin sırasıyla ilk dörtlüsü olarak düşünebiliriz)

Yuvarlak Ünlüler: o, ö, u, ü (sesli harflerin sırasıyla son dörtlüsü olarak düşünebiliriz)

 

Ağzın açıklığına göre:

Dar Sesli Ünlüler: ı, i, u, ü

Geniş Sesli Ünlüler: a, e, o, ö

 

 >  Türkçe bir sözcükte düz ünlülerden sonra düz; yuvarlak ünlülerden sonra düz – geniş ya da dar – yuvarlak ünlüler gelmelidir. Bunu harflerden hareketle şöyle gösterebiliriz:

» a ya da ı ünlülerinden sonra a ya da ı

» e ya da i ünlülerinden sonra e ya da i

» o ya da u ünlülerinden sonra a ya da u

» ö ya da ü ünlülerinden sonra e ya da ü ünlülerinden birinin gelmesi gerekir.

Sözcüklerde bu kuralın gerçekleşmesine küçük ünlü uyumu denir.

 

 NOT  Türkçede asıl uyum, büyük ünlü uyumudur. Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını anlamak için önce, o sözcüğün büyük ünlü uyumu kuralına uyup uymadığına bakılır. Bu kurala uymayan bir sözcük, ilk aşamayı geçemediğinden o sözcükte artık küçük ünlü uyumu aranmaz. Dolayısıyla büyük ünlü uyumuna uymayan sözcük, küçük ünlü uyumuna da uymaz.

 UYARI  Küçük ünlü uyumunda her ünlü bir sonraki ünlüyle karşılaştırılır. Büyük ünlü uyumundaki gibi ilk hecedeki sesli harfe bakılarak diğer sesli harfler bu ilk heceye göre değerlendirilmez.

Örnek(ler)

» “Çiçeklerim” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uyar. Çünkü “i” den sonra “e”, “e”den sonra “i” gelebilmektedir. (Düzden sonra düz ünlüler gelir.)

» “Koyunlarım” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uyar. Çünkü “u”dan sonra “u” ya da “a” gelebilmekte, “a” dan sonra “a” ya da “ı” gelebilmektedir. (Yuvarlak ünlülerden sonra düz – geniş ya da dar – yuvarlak ünlüler gelir.)

» “Karpuz” sözcüğü küçük ünlü uyumuna uymaz. Çünkü “a” dan sonra “u” gelmez. (Düz ünlülerle başlayan sözcüklerden sonra yuvarlak ünlü gelmez.)

 >  Birleşik sözcüklerde ünlü uyumu aranmaz:

Örnek(ler)

» Yeşilırmak, Sarıgazi, Bakırköy, hanımeli…

 >  Tek heceli sözcüklerde küçük ünlü uyumu aranmaz. Bir sözcükte ünlü uyumunun aranabilmesi için en az iki ünlüye ihtiyaç vardır:

Örnek(ler)

» Koş, gel, dil, göz, baş…

 >  Türkçe sözcüklerin ilk hecesi dışında diğer hecelerinde “o – ö” geniş ünlüleri bulunmaz. Bulunan sözcükler Türkçe değildir:

Örnek(ler)

» Koro, solo, radyo, doktor, profesör, salon…

 

3. Ses Olayları

3.1. Ünsüz Sertleşmesi (Ünsüz Benzeşmesi)

Türkçede sert ünsüzle biten bir sözcüğe yumuşak ünsüzlerden “c, d, g” ile başlayan bir ek geldiğinde, ekin başındaki ünsüz değişerek sertleşir. Bu ses özelliğine ünsüz uyumuünsüz sertleşmesi veya ünsüz benzeşmesi denir. Bu ses olayına ünsüz benzeşmesi denmesinin sebebi, kelime sonundaki sert ünsüzün, yanına gelen yumuşak ünsüzü kendine benzetmesidir.

Sert Ünsüzler: ç, f, h, k, p, s, ş, t (Sert sessizleri FıSTıı ŞaHaP olarak kodlayabiliriz.)

Yumuşak Ünsüzler: cdg, b, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z

Ünsüz benzeşmesinde;
c ünsüzü → ç ünsüzüne,
d ünsüzü → t ünsüzüne,
g ünsüzü → k ünsüzüne dönüşerek sertleşir.

Örnek(ler)

» dolap

da

dolap

ta

          
      sert


yumuşak

      
 sert


sert

» yavaş – ca   →  yavaş – ça
» unut – gan  →  unut – kan

» Fatih’ten bisikletini istemişti.
» Irmaktan yavaşça geçmişti.
» Bitkiler ışığını güneşten alır.

 

 >  Birleşik kelimelerde, terimlerde, başka dillerden dilimize geçmiş sözcüklerin göv­delerinde ünsüz benzeşmesi aranmaz.

Örnek(ler)

» Akciğer, temel solunum organımızdır.
Yukarıdaki altı çizili kelime birleşik kelime olduğu için bu kelimede ünsüz sertleşmesi aranmaz.

» Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.
Yukarıdaki altı çizili kelime terim olduğu için bu kelimede ünsüz benzeşmesi aranmaz.

 

3.2. Ünsüz Yumuşaması (Sessiz Yumuşaması)

Türkçede sert ünsüzlerden “p – ç – t – k” biten bir sözcüğe ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde, bu sözcüğün sonundaki ünsüz yumuşayarak “b – c – d – g”ye dönüşür. Bu kurala ünsüz değişimi ya da ünsüz yumuşaması denir.

Ünsüz yumuşamasında;
p ünsüzü → b ünsüzüne,
ç ünsüzü → c ünsüzüne,
t ünsüzü → d ünsüzüne,
k ünsüzü → veya ğ ünsüzüne dönüşerek yumuşar.

Örnek(ler)

» dolap

ı

dolabı

         
sert ünsüz

        ↓ 
yumuşak ünsüz

» ağaç – ı       →  ağacı
» kağıt – ı      →  kağıdı
» çocu – u   →  çocuğu

» Çocuğumuz kitabını dolabına koydu.

 

 >  Bazı tek heceli kelimelerde yumuşama olmaz.

Örnek(ler)

» top – u → topu
» et – i → eti
» süt – e → süte
» saç – ın → şaçın 

 

 >  Yabancı sözcüklerde yumuşama görülmez.

Örnek(ler)

» hukuk – u → hukuku
» tabiat – ı → tabiatı
» devlet – e → devlete

 

 >  Özel isimlerin sonunda bulunan sert ünsüzler yazarken yumuşamaz, okunurken yumuşar.

YAZILIŞI

OKUNUŞU

Mehmet‘e

Mehmede

Zonguldak‘a

Zonguldağa

Sinop‘a

Sinoba

 

3.3. Ses Düşmesi

Türkçede sözcükler çekimlenirken veya türetilirken, sözcükteki seslerden birinin düşmesi olayına ses düşmesi denir.

 >  Ses düşmesi, ünlü düşmesi veya ünsüz düşmesi şeklinde gerçekleşir.

3.3.1. Ünlü Düşmesi

Son hecesinde dar ünlü (ı, i, u, ü) bulunan kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında son hecedeki dar ünlü düşer. Bu olaya sesli (ünlü) düşmesi denir. Sözcükte bir ünlünün düşmesi bir hecenin eksilmesine neden olduğundan ünlü düşmesi, hece düşmesi olarak da adlandırılır.

Örnek(ler)

» karın – ı → karnı
»
 beyin – imiz → beynimiz

» oğul – u → oğlu
»
 gönül – e → gönle

 

 >  Yapım eki alarak türetilen bazı kelimelerde ünlü düşmesi olur.

Örnek(ler)

» oyun – a → oyna(mak)
» uyu – ku → uyku
» sızı – la → sızla(mak) 

 

 >  Bazı birleşik sözcüklerin oluşumunda ünlü düşmesi olur.

Örnek(ler)

» kayıp etmek → kaybetmek
» kahve altı → kahvaltı
» şükür etmek → şükretmek
» kayın ana → kaynana

 

3.3.2. Ünsüz Düşmesi

Türkçede “-k” ünsüzüyle biten bazı kelimeler “-cık / -cik” eklerini aldıklarında sözcüğün sonundaki “-k” düşer. Bu ses olayına sessiz (ünsüz) düşmesi denir.

Örnek(ler)

» ufak-cık → ufacık
» minik-cik → minicik
» sıcak – cık → sıcacık

 

3.4. Ses Türemesi

Türkçede sözcükler çekimlenirken veya türetilirken, sözcüğe yeni bir ses eklenmesi olayına ses türemesi denir.

 >  Ses türemesi, ünlü türemesi veya ünsüz türemesi şeklinde gerçekleşir.

3.4.1. Ünlü Türemesi

Sözcüğün aslında olmadığı halde, sözcüğe “-cık” ek getirildiğinde ortaya yeni ünlünün çıkmasına ünlü türemesi denir.

Örnek(ler)

» dar – cık → daracık
sözcüğünde “dar” sözcüğünün aslında “a” sesi olmadığı halde, sözcüğe “-cık” eki getirildiğinde arada “a” sesi türemiştir.

» az – cık → azıcık
»
 genç – cik→ gencecik

 

3.4.2. Ünsüz Türemesi

Sözcüğün aslında olmadığı halde sözcüğe ek getirildiğinde ya da sözcüğün başka bir sözcükle birleşmesi sonucunda bir sesin ortaya çıkmasına ünsüz türemesi denir. Ünsüz türemesi çoğu zaman Arapça sözcüklerde görülür. Kimi Arapça sözcüklerin aslında bulunan, ancak sözcük Türkçeye geçerken düşen kimi sesler, daha sonra ortaya çıkabilir.

Örnek(ler)

» af + etmek → affetmek
» red + etmek → reddetmek
» zan – ım – ca → zannımca

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi sözcük başka bir sözcükle birleştiğinde ya da sözcüğe ek geldiğinde sözcükte bir ses artmıştır.

 

3.5. Ünlü Daralması

Türkçede “a – e” geniş ünlüleri ile biten fillere “-yor” eki getirildiğinde, fiilin sonundaki geniş ünlüler daralarak “ı – i – u – ü” dar ünlülerine dönüşür. Bu kurala ünlü daralması denir.

Ünlü daralmasında;
a ünlüsü → ı veya u ünlüsüne,
e ünlüsü → veya ü ünlüsüne dönüşerek daralır.

Örnek(ler)

» bekle

yor

bekliyor

          
   geniş

 ↓
dar

» başla     yor   →   başlıyor
» gülme  – yor   →   gülmüyor
» susma  – yor   →   susmuyor

 

 >  Kaynaştırma harfi, “de-“ ve “ye-“ fiillerinde ünlü daralmasına sebep olur, fakat bu sözcükler dışındaki diğre sözcüklerde daralmaya sebep olmaz.

Örnek(ler)

» de – y – ecek → diyecek
» ye – y – ecek → yiyecek
Bu örneklerde “y” kaynaştırma ünsüzü, ünlü daralmasına sebep olmuştur.

» anla – y – acak → anlayacak
Bu örnekte ise “y” kaynaştırma ünsüzü, ünlü daralmasına neden olmamıştır.

 

3.6. Ulama

Söyleyiş ile ilgili olan bir ses olayıdır. Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlü ile başlayan bir kelime geldiğinde iki kelime birbirine bağlanarak okunur. Bu kurala ulama denir.

Ulama sadece söyleyişte olur. Söyleme ve okuma sırasında sözcükler birbirine birleştirilir; ancak bu olay yazıda gösterilmez.

Örnek(ler)

» Tüm anlattıklarımı yanlış anlamışsın.

Bu cümleyi okurken işaretli harfleri birbirine bağlayarak “Tümanlattıklarımı – yanlışanlamışsın” şeklinde okuruz.
Unutulmamalıdır ki ulama sadece söyleyişte olur. Örnekte olduğu gibi söyleme ve okuma sırasında sözcükler birbirine birleştirilir; ancak bu yazıda gösterilmez.

» Üç adam her an beraber gezerdi.
» Son sınavdan yetmiş almış.
» Dün akşam evden ayrıldı.
» ıssız ada, mart ayı, terk etmek, küçük ev, Mehmet Akif Ersoy, tanık olmak…

 

 >  Sözcüklerin arasında herhangi bir noktalama işareti varsa ulama yapılamaz.

Örnek(ler)

» Armut, ağaçta yetişen bir meyvedir.

Yukarıdaki örnekte, “armut” ve “ağaçta” sözcükleri arasında virgül bulunduğu için ulama yapılmaz.

 

3.7. Kaynaşma

Türkçede iki ünlü harf yan yana gelmez. Bu nedenle ünlü ile biten bir kelimenin sonuna ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde iki ünlünün arasına “n, s, ş, y” harflerinden biri getirilir. Bu harflere kaynaştırma harfiveya yardımcı ses; bu olaya ise kaynaşma veya kaynaştırma denir.

Kaynaştırma harflerini (yardımcı sesler) “YaŞaSıN” olarak kodlayabiliriz.

Örnek(ler)

» kapı + a → kapıya
» iki + er → ikişer
» araba + ı → arabası
» pencere + in → pencerenin
» anne + i + i  → annesini

» Kitaplarını dolabına yerleştirdi.
» Sınav başvuruları yarın başlayacak.

 

3.8. Vurgu

Sözcük içinde bir hecenin, cümle içinde bir sözcük ya da sözcük grubunun diğerlerine göre daha baskılı, kuvvetli söylenmesine vurgu denir.

Tanımda da ifade ettiğimiz gibi iki çeşit vurgu vardır: sözcük vurgusu ve cümle vurgusu. Biz burada sesle ilgili özelliklerinden dolayı sadece sözcük vurgusunu ele alacağız. Cümle vurgusucümle öğeleriyle ilgilidir.

3.8.1. Sözcük Vurgusu

Sözcüğü oluşturan hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı söylenmesine sözcük vurgusu denir.

 >  Türkçe sözcüklerde vurgu genelde son hecededir.

Örnek(ler)

» kelebek, çocuk, büyük, yakın

 >  Pekiştirilmiş sözcüklerde ve ünlemlerde vurgu ilk hecededir.

Örnek(ler)

» kıpkırmızı, yemyeşil, simsiyah…
» aferin, maşallah, eyvah…

 >  Olumsuzluk eki (-ma / -me) vurguyu kendinden önceki heceye kaydırır.

Örnek(ler)

» gittim → gitmedim.
» geleyim → gelmeyeyim

 >  Türkçede vurgu, sözcük ek aldıkça, alınan eke kayar.

Örnek(ler)

» oda → odalar → odalarımız

 >  “ki, de” bağlaçları ve “mi” soru eki vurguyu kendinden önceki sözcüklere kaydırır.

Örnek(ler)

» Geldi mi?, Okudun mu?
» Evimiz de tertemiz oldu.
» Nihayet kardeşim de geldi.
» Çalışmadım ki, görmedi ki.

 

 

İsim (Ad)

Varlıkların, duyguların, düşüncelerin, kavramların ve çeşitli durumların karşılığı olarak kullanılan sözcüklere isim (ad) denir.

1. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler

1.1. Özel İsimler

Tek olan, diğer varlıklara benzemeyen varlıkları karşılayan adlardır. Bu isimler, varlıklara sonradan verilir. Verilen bu isim, özel ismin verildiği kişi veya varlık tanındıktan sonra söz konusu kişi veya varlığı zihnimizde canlandırır ve onunla özdeşleşir.

Özel isimler şu şekilde sınıflandırılabilir:

Kişi (şahıs) adları ve soyadları: Mustafa Kemal Atatürk, Cem Yılmaz, Tarkan, Arda Turan…

Kıta, devlet, ülke, millet isimleri: Avrupa, Türkiye, Almanya, Türk, Yunan…

Bölge, şehir, köy, semt, cadde ve yer adları: İç Anadolu Bölgesi, İstanbul, Kadıköy, Ortaköy, Vatan Caddesi…

Dil, din ve mezhep adları: Türkçe, İngilizce, İslamiyet, Hristiyanlık, Sünni…

Eser (kitap, dergi, gazete) isimleri: Safahat, Bilim Çocuk, Milliyet…

Kurum, dernek, işletme isimleri: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Yeşilay Derneği, Atatürk Çapa Fen Lisesi, Güven Bakkaliyesi…

 UYARI  Özel isimlerin ilk harfi büyük yazılır ve özel isimlere gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır.

Örnek(ler)

» Erdi‘nin ailesi İstanbul‘dan göç etmiş.

 UYARI  Özel isimlere gelen yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz. Özel isimlere gelen yapım eklerinden sonra gelen çekim ekleri de kesme işaretiyle ayrılmaz.

Örnek(ler)

» Türk

çe

nin

Türkçenin

yapım eki

çekim eki

» Ankaralı, İngilizceden…

1.2. Cins İsimler (Tür İsimleri)

Aynı türden olan varlıkların ve kavramların ortak isimleridir.

Örnek(ler)

» ev, anne, sevgi, dergi, su, ceket, saat, mavi, daire, edebiyat…

 NOT  Bazı cins isimler özel isim olarak kullanılabilmektedir.

 

 

2. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler

2.1. Tekil İsimler

Aynı türden varlığın bir tanesini karşılayan isimlerdir.

Örnek(ler)

» ağaç, öğrenci, asker, elma, pencere, insan, kuş…

 

2.2. Çoğul İsimler

Aynı türden olan birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Türkçede isimlere çoğul anlam “-lar /-ler” çoğul ekiyle kazandırılır. Bu eki alan isimler çoğul isimlerdir.

Örnek(ler)

» ağaçlar, öğrenciler, askerler, elmalar, insanlar, kuşlar

 

 UYARI  Çoğul eki (-lar / -ler) bazen cümleye farklı anlamlar da kazandırabilir.

Örnek(ler)

» Osmanlılarda yönetim babadan oğula geçmektedir. (Hanedan, soy anlamı katmıştır.)
» Bedeninden kanlar fışkırıyordu. (Abartma anlamı katmıştır.)
» Toplantımıza Mehmet Beyler de teşrif etti. (Saygı anlamı katmıştır.)
» İş yerimize otuz beş yaşlarında bir bayan geldi. (Yaklaşıklık anlamı katmıştır.)
» Bu vazo 1980′lerden kalma. (Zaman anlamı katmıştır.)
» Aramızda nice Mevlanalar var. (Benzerlik anlamı katmıştır.)

 

2.3. Topluluk İsimleri

Çoğul ekini almadığı halde birden çok varlıktan oluşan bir grubu karşılayan isimlerdir.

Örnek(ler)

» orman, ordu, sınıf, millet, küme, deste, komisyon…

 

3. Varlıkların Oluşuna Göre İsimler

3.1. Somut İsimler

Beş duyu organımızdan en az biriyle algılayabildiğimiz; yani görebildiğimiz, duyabildiğimiz, dokunabildiğimiz, tadabildiğimiz veya koklayabildiğimiz varlıklara verilen isimlerdir.

Beş Duyu Organımız

Örnek(ler)

Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı (tat), çiçek, gürültü, aydınlık, karanlık, mavi, koku, uzun, deniz…
Yukarıdaki kelimeler beş duyu organımızdan en az biriyle algılanabilir. Sıcak, soğuk, rüzgâr dokunmayla; gürültü işitmeyle; mavi, uzun, deniz, çiçek görmeyle algılanabilir. Bu yüzden bu sözcükler somuttur.

 

3.2. Soyut İsimler

Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklerdir.

Örnek(ler)

Kin, iyilik, kötülük, nefret, kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk, sevgi, acı (üzüntü), mutluluk, vicdan, umut, sevinç, keder…
Yukarıdaki kelimelerin hiçbiri beş duyu organımızla algılanamaz. Örneğin “nefret” dokunulabilen, görülebilen, duyulabilen, koklanabilen veya tadılabilen bir varlık değildir. Bu yüzden soyuttur.

Fiil (Eylem)

Bir eylemi, bir durumu veya bir oluşu anlatan sözcüklere fiil (eylem) denir. Fiiller kip (zaman) ve kişi (şahıs) eklerini alarak çekimlenir.

Örnek(ler)

» gel, gör, sev, uç, bak, kalk, sor, ye, oku…

 >  Bir kelimenin fiil olup olmadığını anlamak için “-me /-ma” olumsuzluk ekini ya da “-mak / -mek” mastar ekini kullanırız. Eğer bir kelimeye, “-me /-ma” olumsuzluk ekini ya da “-mak / -mek” mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiildir; getiremiyorsak o kelime isimdir.

Örnek(ler)

» okudu → oku(mak) / oku(ma)dı → fiil
» uyuyor → uyu(mak) / uyu(mu)yor → fiil
» seveceğim → sev(mek) / sev(me)yeceğim → fiil
Yukarıdaki sözcüklere “-mak / -mek” veya “-ma / -me” eklerinden birini getirebiliyoruz. Bu yüzden bu sözcükler fiildir.

» defter → defter(mek) / defter(me) → isim
» dolaptan → dolap(mak) / dolap(ma)tan → isim
» kırmızı → kırmızı(mak) / kırmızı(ma) → isim
Yukarıdaki sözcüklere “-mak / -mek” veya “-ma / -me” eklerini getiremiyoruz. Bu yüzden bu sözcükler isimdir.

Fiilimsi (Eylemsi)

Fiillere getirilen birtakım eklerle oluşturulan; fiillerin isim, sıfat, zarf şeklini yapan sözcüklere fiilimsi denir.

Fiilimsiler, eylemden türeyen, ancak eylemin bütün özelliklerini göstermeyen sözcüklerdir. Bunlar bir fiil gibi olumsuz yapılabilir; ancak bir fiil gibi çekimlenemez.

Örneğin; “silmek” fiilini “siliyorum” biçiminde çekimleyebiliriz; ama “silen” sıfat-fiilini “sileniyorum” biçiminde çekimleyemeyiz.

Fiilimsiler, fiillere getirilen “fiilimsi ekleri” ile ortaya çıkarlar. Yani fiiller bazı ekler sayesinde fiilimsi olurlar. Bu ekler fiilden isim yapma ekleri olarak da bilinir ki bunlar eklendiği fiili isim soylu sözcük yaparak o sözcüğün cümlede “isim, sıfat ve zarf” görevinde kullanılmasını sağlarlar. (Fiilimsiler, fiilden isim yapma eki aldıkları için türemiş bir sözcük olarak kabul edilirler.)

Fiilimsilerin Özellikleri

 1.  Eylemlerden türetilirler.

 2.  Olumsuzluk eki (-me / -ma) alabilirler.

 3.  Fiillerin aldığı “fiil çekim eklerini” yani şahıs ekleri, haber ve dilek kiplerini alamazlar.

 4.  Yarım yargı bildirir, yan cümlecikte yüklem olurlar. Yan cümlecikte özne, tümleç gibi ögeler bulunabilir. Geçişli olanlar nesne de alabilirler.

 5.  Cümlede ad soylu sözcük (ad, sıfat, zarf) gibi görev yaparlar.

 >  Fiilimsiler; isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil olmak üzere üçe ayrılır:

Fiilimsi Kavram Haritası

1. İsim-Fiil (Mastar)

Fiillere getirilen “-ma / -me, -mak / -mek, -ış / -iş / -uş / -üş” ekleriyle yapılır. Bu ekleri, aklımızda daha kolay kalması için “-iş, -me, -mek” veya “-ma, -ış, -mak” şeklinde kodlayabiliriz. Bu ekler fillere gelerek onları cümle içinde “isim” yaparlar. İsim-fiiller, fiillerin isim gibi kullanılabilen şekilleridir.

Örnek(ler)

» Onunla tanışma ben de istiyorum.
» Şiir okuyuna herkes hayran kaldı.
» Balık tutmak bir yetenek işidir.
» Evin her tarafını güzelce temizlemenizi istiyorum.
» Bu köyden ayrılmak bana çok zor gelmişti.
» Kitap kaplayışını beğendim.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler fiil değil, 
isim-fiildir. Dikkat ederseniz bunlar “kalem, saygı, ölüm” gibi tam bir isim değil, yapısında eylem anlamı taşıyan bir isimdir. Zaten böyle oldukları için bunlara isim-fiil diyoruz.

 

 >  İsim-fiiller, isim çekim eklerini alabilir.

Örnek(ler)

» Bu çocuğun yürüyüşünde bile hayır yok.
cümlesinde “yürüyüşünde” isim-fiili, iyelik (-ü) ve hâl eklerini (-de) alarak kullanılmıştır.

 

 UYARI  İsim-fiiller, olumsuzluk ekini almış fiillerle karıştırmamalıdır.

Örnek(ler)

» Ona, kalemi sakın kırma, demiştim.
cümlesinde “kırma” sözcüğü 
olumsuzluk eki almıştır ve bir işin yapılmayacağını bildirir.

» Odunları kırma işini bugün bana verdiler.”
cümlesindeki “kırma” sözcüğü ise
 isim-fiildir; çünkü sözcük olumsuz anlam vermiyor ve bir eylemin adını bildiriyor.

 

 UYARI  İsim fiil eki almış olmasına rağmen zamanla kalıplaşarak bir varlığın veya kavramın adı haline gelmiş sözcükler vardır. Bunlar fiilimsi olarak kabul edilmezler.

Örnek(ler)

» Bahçedeki kazma herhalde kaybolmuş.
» Masadaki dolma çok güzel görünüyor.
» Danışmada beklediğini söyledi.
» Elindeki çakmak ile oynaması annesini tedirgin etti.
» Her gün dondurma yersen çok hasta olabilirsin.
» Kötü hava şartları sebebiyle tüm lar iptal edilmiş.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler, isim-fiil eklerini almış olmalarına rağmen, isim-fiil özelliğini yitirmiştir. Artık bu cümlelerde bir nesneye ve kavrama isim olarak kullanılmıştır.

2. Sıfat-Fiil (Ortaç)

Fiillere getirilen “-an (-en), -ası (-esi), -maz (-mez), -ar (-er / -ır / -ir / -r), -dık (-dik / -duk /-dük), -acak (-ecek), -mış (-miş / -muş / -müş)” ekleriyle yapılır. Bu ekleri, aklımızda daha kolay kalması için “-an,-ası,-mez,-ar,-dik,-ecek,-miş“ şeklinde kodlayabiliriz. Çoğu zaman sıfat görevinde kullanılırlar. Varlıkları niteledikleri için sıfat, yan cümlecik kurdukları için de fiil sayılan kelimelerdir.

Örnek(ler)

» Çalışan öğrenci derslerinde başarılı olur.
sıfat-fiil    isim
cümlesinde “çalış-” fiili “-an” sıfat-fiil ekini almıştır. Görüldüğü gibi “çalışan” sözcüğü “öğrenci” ismini anlamca tamamlamıştır. Yani sıfat görevinde kullanılmıştır. Dolayısıyla “çalışan” sözcüğü 
sıfat-fiildir.

» Yaralanan yolcular hastaneye kaldırıldı.
» Bu kırılası ellerinle mi vurdun minicik yavruya?
» Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.
» İnanılır bir olay değil yaşadığımız.
» Akşama kadar aramadık yer bırakmamışlar.
» Sararmış yapraklar her tarafı kaplamış.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler 
sıfat-fiildir.

 

 UYARI  Bazı sözcükler, sıfat-fiil eklerini alarak kalıcı isim olur. Fiilimsi özelliğini kaybeder.

Örnek(ler)

» Yakacak sıkıntısını bu yıl da çekeceğiz.
» Dolmuş tıklım tıklımdı.
Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler fiilimsi değildir. Fiilimsi özelliğini kaybetmiş, bir varlığa adolmuştur. Hangi sözcüğün ad olup hanginin olmadığını anlamak için sözcüğü olumsuz yapmayı deneyebiliriz. Eğer sözcük “-ma, -me” olumsuzluk ekiyle olumsuz yapılabiliyorsa, fiil olma anlamı devam ediyor demektir ve bu yüzden sözcük sıfat – fiil olur. Ancak bu eklerle olumsuz yapılamıyorsa sözcük artık fiil anlamını tamamen kaybetmiş ve isim olmuştur. Yukarıdaki cümlelerde geçen “yakacak” sözcüğünü “yakmayacak” şekline getiremeyiz; “dolmuş” sözcüğünü de “dolmamış” şeklinde söyleyemeyiz.

Bu durum sıfatlarla sıfat – fiillerin ayrılmasında da kullanılabilir:

» Ağacın kırık dallarını kökünden kestik.”
cümlesinde “kırık” sözcüğü sıfat-fiil değildir; çünkü biz bu sözcüğü “kırmayık” şeklinde olumsuz yapamayız. Ancak;

» Ağacın kırılmış dallarını kökünden kestik.”
cümlesindeki “kırılmış” sözcüğünü “kırılmamış” şeklinde olumsuz yapabiliriz. Öyleyse bu sözcük 
sıfat-fiildir.

 

 >  Kimi zaman sıfat – fiiller çekimli fiillerle karıştırılabilir. Karıştırmamak için sözcüğün yüklem görevinde mi yoksa sıfat görevinde mi kullanıldığına bakmalıyız.

Örnek(ler)

» Tutmaz dizlerim birden düzeldi.   “-mez, -maz” = Sıfat Fiil Eki  (Sıfat görevinde)
» Dedemin dizleri tutmaz.                 “-mez, -maz” = Geniş Zaman Kipinin Olumsuzluk Eki  (Yüklem görevinde)

» Koşar adımlarla yanıma geldi.   “-ar, -er” = Sıfat Fiil Eki  (Sıfat görevinde)
» Her sabah mutlaka koşar.        “-ar, -er” = Geniş Zaman Kip Eki  (Yüklem görevinde)

» Gelecek yıl şampiyonuz.            “-acak, -ecek” = Sıfat Fiil Eki  (Sıfat görevinde)
» Seneye bize gelecek.                “-acak, -ecek” = Gelecek Zaman Kip Eki  (Yüklem görevinde)

» Yırtılmış pantolon ile dışarı çıkma.   “-mış, -miş, -muş, -müş” = Sıfat Fiil Eki  (Sıfat görevinde)
» En sevdiği pantolonu yırtılmış       “-mış, -miş, -muş, -müş” = Öğrenilen Geçmiş Zaman Kip Eki  (Yüklem görevinde)

 

 >  Sıfat – fiiller niteledikleri isim düştüğünde onun yerine geçerek bir isim gibi kullanılırlar yani adlaşırlar. Sıfat-fiiller adlaşmış olsa bile fiilimsi sayılırlar.

Örnek(ler)

» Geziden dönen öğrenciler salona geçsin.
cümlesinde “dönen” sıfat-fiili “öğrenciler” isminin sıfatı durumundadır.

» Geziden dönenler salona geçsin.
cümlesinde “öğrenciler” ismi düşmüş “dönen” sıfat-fiili ismin yerine geçmiştir ve 
adlaşmış sıfat-fiilolmuştur.

3. Zarf-Fiil (Bağ-Fiil, Ulaç)

Fiillere getirilen “-ken-alı (-eli), -madan (-meden), -ince (-ınca / -unca / -ünce), -ip (-ıp / -up / -üp), -arak (-erek), -dıkça (-dikçe / -dukça / -dükçe / -tıkça /-tikçe / tukça / -tükçe), -e… -e (-a… -a), -r… -maz (-r… -mez), -casına (-cesine), -meksizin (-maksızın), -dığında (-diğinde / -duğunda / -düğünde / -tığında / -tiğinde / -tuğunda / -tüğünde)” ekleriyle oluşturulan sözcüklerdir. Birleşik bir cümlede iki cümleyi bağladıkları için bağlaç; özne, nesne, tümleç aldıkları için fiil sayılan kelimelerdir. Bağ fiillere “ulaç” da denir. Çekim ekleri almazlar. Cümlede zarf olarak kullanılırlar.

Örnek(ler)

» Dereyi görmeden paçaları sıvama.
» El, elin eşeğini türkü çağırarak arar.
» Kol kesilirken parmak acımaz.
» Çocuklar, konuşa konuşa yanımızdan geçtiler.
» İçeri girer girmez konuşmaya başladı.
» O mahalleden ayrılalı tam üç yıl olmuş.
cümlelerinde altı çizili sözcükler zarf-fiildir.

» Konuşarak halletmeliyiz bütün problemleri.
» Küçükken güle oynaya okula giderdik.
cümlelerinde “konuşarak” ve “güle oynaya” zarf-fiilleri, yüklemi “durum” bakımından etkilemiştir. Yükleme sorulan “nasıl?” sorusuna cevap verir.

» Sizinle İstanbul’a gelince görüşürüz.
» Ders çalışırken uyuyakalmışım.
cümlelerinde ise “gelince” ve “çalışırken” zarf-fiilleri yüklemi “zaman” bakımından nitelemiştir. Yükleme sorulan “ne zaman?” sorusuna cevap verir.

Sıfat (Ön Ad)

Varlıkları daha iyi anlatabilmek için bazen daha tanıtıcı sözcükler kullanırız. Bu sözcükleri isimlerin önüne getirerek varlıkların rengini, şeklini, durumunu, sayısını belirtiriz.

İsimlerin önüne gelerek isimleri renk, şekil, durum, sayı vb. yönlerden niteleyen veya belirten sözcüklere sıfat denir.

Örnek(ler)

» Bu akşam eski bir arkadaşımla masmavi denizi seyrettik.

 >  Sıfatlar, niteleme sıfatları ve belirtme sıfatları olarak ikiye ayrılır:

A. Sıfat Çeşitleri (Türleri)

1. Niteleme Sıfatları

Varlıkların durumlarını, biçimlerini, özelliklerini, renklerini kısaca nasıl olduklarını bildiren sözcüklerdir.

İsimlere sorulan “Nasıl?” sorusunun cevabıdır.

Örnek(ler)

» Çalışkan öğrenci sınavda birinci oldu.
cümlesindeki “çalışkan” sözcüğü, “öğrenci”nin özelliğini belirtmektedir. Bu cümlede “öğrenci” ismine “nasıl?” sorusunu sorduğumuzda “çalışkan” cevabını almaktayız. Dolayısıyla “çalışkan” sözcüğü niteleme sıfatıdır.

» Gökyüzünü aniden kara bulutlar kaplamıştı.
Bu cümlede “kara” sözcüğü, önüne geldiği ismin nasıl olduğunu gösterdiği için niteleme sıfatıdır.

» Yolun kenarı, kurumuş yapraklarla doluydu.

 

 NOT  Özel isimlerle birlikte kullanılan akrabalık, meslek, saygı unvanları da niteleme sıfatıdır.

Örnek(ler)

» Aslı yengeDoktor Mehmet, Süleyman Bey

2. Belirtme Sıfatları

Varlıkları işaret, sayı, yer, belgisizlik ve soru gibi yönlerden belirten sözcüklerdir. Belirtme sıfatları dörde ayrılır:

2.1. İşaret Sıfatları

Varlıkları işaret yoluyla belirten sıfatlardır. İşaret sıfatları, isimlere sorulan “Hangi?” sorusuna cevap verir.

Örnek(ler)

» Bu kitabı senin için aldım.
Yukarıdaki cümlede bulunan “bu” sözcüğü işaret sıfatıdır. “kitap” sözcüğüne “hangi?” sorusunu sorduğumuzda “bu” yanıtını alıyoruz. Bu yüzden “bu sözcüğü işaret sıfatıdır.

» Arkadaşlarım öteki otobüse binmiş.

 

 UYARI  İşaret sıfatları mutlaka isim soylu bir sözcüğü etkilemelidir ve ek almamalıdır, yoksa bu sözcükler sıfat olmaktan çıkar.

Örnek(ler)

» O araba benim değil.
İşaret sıfatı

» O benim değil.
İşaret zamiri

Bu cümlelerin birincisinde “o” sözcüğü “araba” adını belirttiği için işaret sıfatı; ikinci cümledeki “o” sözcüğü ise bir varlığı karşıladığı için zamirdir.

 

2.2. Sayı Sıfatları

Varlıkları sayı yoluyla belirten sıfatlardır. Sayı sıfatları dörde ayrılır:

2.2.1. Asıl Sayı Sıfatları

Bir ismi tam sayı olarak belirtir. İsme sorulan “kaç?” sorusuyla bulunur.

Örnek(ler)

» Her akşam on beş sayfa kitap okurum.
Yukarıdaki cümlede bulunan “on beş” sözcüğü, “sayfa” sözcüğünün sayısını belirttiği için asıl sayı sıfatıdır.

» Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.

 

2.2.2. Sıra Sayı Sıfatları

Varlıkların derecelerini, sıralarını belirten sıfatlardır. Sıra sayı sıfatları isimlere gelen “-ıncı, -inci” ekleri ile yapılır. İsme sorulan “kaçıncı?” sorusunun cevabıdır.

Örnek(ler)

» On ikinci soruyu çözemedim.
» “Altıncı His” adlı filmi çok beğendim.
Yukarıdaki cümlelerde koyu renkli yazılan sözcükler sıra sayı sıfatıdır.

 

2.2.3. Üleştirme Sayı Sıfatları

Paylaştırma anlamı taşıyan, varlıkların eşit bölümlerini belirten sıfatlardır. Sayılara “-er, -ar” eki getirilerek oluşturulur. İsme sorulan “kaçar?” sorusunun cevabıdır.

Örnek(ler)

» Baba her oğluna üçer tarla bıraktı.
»  Hepimize yirmi altışar ceviz düştü.
Bu cümlelerde “üçer, yirmi altışar” sözcükleri, “tarla, ceviz” adlarının paylara ayrıldığını belirttiği için üleştirme sayı sıfatıdır.

 

2.2.4. Kesir Sayı Sıfatları

Bir ismi kesirli sayılarla belirten sayı sıfatıdır, isme sorulan “kaçta kaç?” sorusunun cevabıdır.

Örnek(ler)

» Senelik kârdan beşte üç pay aldı.
» Alım satımdan yüzde iki komisyon alıyor.
Bu cümlelerde “beşte üç, yüzde iki” sözcükleri, “pay, komisyon” adlarının bütüne olan oranlarını belirttiği için kesir sayı sıfatıdır.

 

 NOT  “yarım, çeyrek” sözcükleri bir ismi belirttiğinde kesir sayı sıfatı olur.

Örnek(ler)

» Yatmadan önce yarım bardak süt içer.

 

2.3. Belgisiz Sıfatlar

Varlıkları sayı ve miktar bakımından tam olarak belirtmeyen sözcüklerdir. “bir, birkaç, birçok, çoğu, kimi, bazı, bütün, tüm, başka, birtakım, her, hiçbir, herhangi” gibi kesinlik bildirmeyen, belirsizlik anlamı taşıyan sözcükler kullanılır.

Örnek(ler)

» Yarın birkaç kişiyle köye gidiyoruz.
» Her gün düzenli olarak koşu yapar.
Bu cümlelerdeki “birkaç, her” sözcüğü “kişi, gün” isimlerini, sayı yönüyle; ama kesin olmayacak biçimde belirtmiştir. Dolayısıyla, “birkaç” ve “her” sözcükleri belgisiz sıfattır.

 

 UYARI  “Bir” sözcüğü “herhangi bir” anlamında kullanılırsa belgisiz sıfat, “tek” anlamında kullanılıp ismin sayısını ifade ediyorsa asıl sayı sıfatıdır.

Örnek(ler)

» Bir gün beni anlarsın, dedi.
Belgisiz sıfat

» Bir gün sonra tatil bitiyor.
Asıl sayı sıfatı

 

2.4. Soru Sıfatları

İsimleri soru yoluyla belirten, yani isimleri anlamca tamamlayan soru sözcükleridir. Soru sıfatlarının cevabı yine sıfattır. “nasıl, kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne kadar, ne?” gibi sorular soru sıfatı olarak karşımıza çıkar.

Örnek(ler)

» Sen, tatilde kaç kitap okumuştun?
Bu cümlede, “kaç” soru sözcüğünün “kitap” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru sözcüğüne verilebilecek “beş kitap” cevabının sıfat olması, bize, bu soru sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir.

» Hangi yoldan gitmemizi tavsiye ediyorsun?
Bu cümlede, “hangi” soru sözcüğünün “yol” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru sözcüğüne verilebilecek “şu yol” cevabının sıfat olması, bize, bu soru sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir.

 

 UYARI  “Hangisi?, kaçı?” soru zamirleriyle “hangi?, kaç?” soru sıfatlarını birbirine karıştırmamak gerekir.

Örnek(ler)

» Hangi soru daha zordu?
» Hangisi daha zordu?

Bu cümlelerde “hangi” sözcüğü “soru” adını belirttiği için soru sıfatı; “hangisi” sözcüğü, bir adın yerini soru yoluyla tuttuğu için soru zamiridir.

» Kaç öğrenci gelmedi.
» Öğrencilerin kaçı gelmedi.
Cümlelerde “kaç” sözcüğü “öğrenci” adını belirttiği için soru sıfatı; “kaçı” sözcüğü, bir sayı adının yerini soru yoluyla tuttuğu için soru zamiridir.

 

 NOT  Bir ad, hem niteleme hem belirtme sıfatı alabilir.

Örnek(ler)

» O, yeni bir araba almış.
» Bu küçük köyde konaklamaya karar verdik.

Birinci cümlede “yeni” niteleme sıfatıyla “bir” belgisiz sıfatı, “araba” adının sıfatı olarak; İkincide “bu” işaret sıfatıyla “küçük” niteleme sıfatı, “köy” adının sıfatı olarak kullanılmıştır.

 

 NOT  Sıfatlar, adılları da niteleyebilir.

Örnek(ler)

» Mehmet, gerçekten dürüst birisidir.
» O, her zaman deneyimli kimselerle çalışır.
Bu cümlelerin birincisinde “dürüst” sıfatı “birisi” adılını nitelemektedir. İkinci cümlede “deneyimli” sıfatı, “kimse” adılını nitelemektedir.

 

 NOT  İlgi eki (-ki), yer ve zaman bildiren sözcüklerden sonra gelip eklendiği sözcüğü sıfat yapar.

Örnek(ler)

» Sınıftaki öğrenciler dışarı çıkmış.
» Yarınki sınava hazır mısın?
Bu cümlelerde “sınıf” sözcüğü, ilk önce bulunma durumu (-de, -da, -te, -ta) ekini alıp ardından sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “öğrenciler” adını; “yarın” sözcüğü, sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “sınav” adını belirttiği için sıfat görevindedir.

 

Adlaşmış Sıfat

Niteleme sıfatlarından sonra gelen isim kaldırıldığında sıfat, isim yerine kullanılmış olur, dolayısıyla sıfat adlaşır.

Örnek(ler)

» Dedem küçük çocuklara masal anlatıyor.
» Dedem küçüklere masal anlatıyor.
Birinci cümlede “küçük” sözcüğü, “çocuk” adını niteleyen bir niteleme sıfatıdır. İkinci cümlede ise, “küçük çocuklar” tamlamasındaki “çocuklar” sözcüğü düşmüş, “küçüklere” sözcüğü hem adın yerine geçmiş hem nitelik bildirmiştir, yani adlaşmış sıfat olmuştur.

» Renklileri şu sepete, beyazları bu sepete ayır.
Bu cümlede “renkliler” ve “beyazlar” sözcükleri, “çamaşır” adını nitelerken, çekim eki alarak hem “çamaşır” adının yerine geçmiş hem de nitelik bildirerek adlaşmış sıfat olmuştur.

 

 NOT  Adlaşmış sıfattan sonra bir ad geldiğinde anlam karışıklığı ortaya çıkıyorsa bu adlaşmış sıfattan sonra virgül (,) getirilir.

Örnek(ler)

» Hasta, çocuğu yanına çağırdı.
Bu cümlede “hasta” sözcüğü bir kişiyi karşılayarak adlaşmıştır. Bu sözcükten sonra “çocuk” adı geldiğinde virgül konulmazsa “hasta” sözcüğü “çocuk” adının sıfatı olmaktadır. Bu yüzden “hasta” sözcüğünün adlaşmış sıfat olması için bu sözcükten sonra virgül (,) konmalıdır.

 

B. Sıfatların Anlam Özellikleri

1. Sıfatlarda Küçültme

Sıfatlarda küçültme anlamı ”-ce, -cik, -(i)msi, -(i)mtırak” ekleriyle yapılır. Bu ekler sıfata “…e yakın” anlamı katar.

Örnek(ler)

» Küçük bir evleri vardı.
cümlesinde “küçük” sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir.

» Küçücük evleri vardı.
cümlesinde “-cik” eki almış “küçücük” sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki “küçücük” sözcüğün “küçük” sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır.

» İri bir karpuz     →     İrice bir karpuz   (İriye yakın)

» Ekşi erik            →      Ekşimsi erik   (Ekşiye yakın)

» Küçük çocuk      →      Küçücük çocuk   (Küçüğe yakın)

 

2. Sıfatlarda Pekiştirme (Anlamca Pekiştirilmiş Sıfatlar)

Niteleme sıfatlarının anlamca kuvvetlendirilmesiyle pekiştirilmiş sıfatlar oluşturulur.
Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır:

 1.  Pekiştirilecek sıfatın ilk hecesi (ilk ünlüye kadar olan kısmı) alınır, “p, r, s, m” (PıRaSaM şeklinde kodlayabiliriz.) harflerinden uygun olanı getirilir ve sözcüğün tamamı yazılır.

Örnek(ler)

» Beyaz → bem-beyaz
“Beyaz” sözcüğünün ilk hecesi olan “be” sesini alıp “p,r,s,m”harflerinden uygun olan “m” harfini ekleyerek “beyaz” sözcüğünün önüne getirdiğimizda “bembeyaz” sözcüğünü elde ediyoruz. Böyleye “beyaz” sözcüğünün anlamını kuvvetlendirerek pekiştiriyoruz.

» Çocuklar tertemiz elbiseler giymişlerdi.
» Dümdüz yolda ilerliyorduk.
» Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!

 

 2.  Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi diğer pekiştirme yöntemimizdir.

Örnek(ler)

» Çeşit çeşit meyveler vardı masada.
cümlesinde “çeşit” sözcüğü tekrar edilerek bir ismi nitelemiş ve pekiştirme sıfatı olmuştur.

» Kara kara bulutlar gökyüzünü kapladı.

 

3. Sıfatlarda Derecelendirme

Sıfatlarda derecelendirme “pek, çok, daha, en…” gibi sözcüklerle yapılır.

Örnek(ler)

» Kardeşin onlardan daha akıllı biri.
cümlesinde “daha” sözcüğü üstünlük,

» En güzel kitap buydu.
cümlesinde “en” sözcüğü en üstünlük,

» Çok güzel çiçekleri vardı.
cümlesinde “çok” sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır.

Zarf (Belirteç)

11347

Fiillerden, fiilimsilerden, sıfatlardan veya kendiyle aynı görevdeki kelimelerden (zarflardan) önce gelerek onların özelliklerini, zamanını, yönünü, miktarını belirten sözcüklere zarf (belirteç) denir.

Örnek(ler)

» Öğrenciler kitaptaki metni okuyor.
» Öğrenciler kitaptaki metni sessizce okuyor.
Yukarıdaki ilk cümlede okuma eyleminin yapıldığını görüyoruz fakat bu eylemin nasıl, ne zaman veya ne kadar yapıldığı belirtilmemiş. İkinci cümlede ise okuma eyleminin sessizce yapıldığı belirtilmiştir ve zarf kullanılmıştır.

Zarfların Özellikleri

 >  Zarflar da tıpkı sıfatlar gibi tek başlarına kullanıldıklarında isim görevindedir. Zarf görevini cümle içerisinde kullanımına bağlı olarak kazanır.

Bir sözcük fiille bağlantılıysa, fiili niteliyorsa zarf; isimle bağlantılı olup ismi niteliyorsa sıfat görevindedir.

Örnek(ler)

» hızlı (isim)
» Arkadaşım, İngilizce’yi hızlı öğrendi. (öğrenme fiilini nitelediği için zarf)
» Arkadaşım, hızlı arabaları çok seviyor. (araba ismini nitelediği için sıfat)

 >  Cümle içerisinde genelde zarf tümleci olarak kullanılırlar.

 >  Zarflar; durum zarfı, zaman zarfı, miktar zarfı, yer-yön zarfı ve soru zarfı olmak üzere beşe ayrılır:

1. Durum Zarfları

Fiilin bildirdiği işin, oluşun veya hareketin durumunu, özelliğini veya sebebini belirten zarflardır. Fiille sorulan “nasıl?” veya “neden, niçin, niye?” sorularına cevap verir.

Örnek(ler)

» Öğrenciler konuyu dikkatle dinliyordu.
Bu cümlede “dinliyordu” eylemine “nasıl dinliyordu?” sorusunu yönelterek eylemin “dikkatle” yapıldığı cevabını alıyoruz. “dikkatle” sözcüğü fiilin durumunu belirttiği için durum zarfıdır.

» Tüm söylediklerimi yanlış anlamış. (nasıl anlamış? → yanlış)
» Arabanın motoru gürültülü çalışıyor. (nasıl çalışıyor? → gürültülü)
» Konuyu uzun uzun tartıştılar. (nasıl tartıştılar? → uzun uzun)
» Hür doğdumhür yaşarım. (nasıl doğdum? → hür / nasıl yaşarım?  hür)
» Uyanamadığı için gelmemiş. (neden gelmemiş? → uyanamadığı için)
» Sessiz durursan seni parka götürürüm. (nasıl durursan? → sessiz)
» İçeri sevinçle girip boynuma sarıldı. (nasıl girip? → sevinçle) (girip sözcüğü fiilimsidir.)

 

2. Zaman Zarfları

Fiilin bildirdiği işin, oluşun veya hareketin zamanını belirten zarflardır. Fiille sorulan “ne zaman?” sorusuna cevap verir.

Örnek(ler)

» Soğuk hava haftaya etkili olacakmış.
Bu cümlede “etkili olacak” eylemine “ne zaman etkili olacak?” sorusunu yönelterek eylemin “haftaya” yapılacağı cevabını alıyoruz. “haftaya” sözcüğü fiilin zamanını belirttiği için zaman zarfıdır.

» Haftada iki gün balık yemeliyiz. (ne zaman yemeliyiz? → haftada iki gün)
» Okullar haziranda kapanacak. (ne zaman kapanacak? → haziranda)
» Sabahları iki kilometre koşarım. (ne zaman koşarım? → sabahları)
» Bugün gittiyarın gelecek. (ne zaman gitti? → bugün / ne zaman gelecek?  yarın)
» Eve gelir gelmez yattı. (ne zaman yattı? → eve gelir gelmez)
» Her bayram köye gidip akrabalarımızı ziyaret ederiz. (ne zaman gidip? → her bayram) (gidip sözcüğü fiilimsidir.)

 

3. Yer-Yön Zarfları

Fiilleri veya fiilimsileri yer-yön bakımından belirten zarflardır. Fiille sorulan “nereye?” sorusuna cevap verir. Yön zarfları yalın (ek almamış) halde kullanılırlar. “Aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri, doğru” en çok kullanılan yön zarflarıdır.

Örnek(ler)

» Pencereden aşağı bakıyor.
Bu cümlede “bakıyor” eylemine “nereye bakıyor?” sorusunu yöneltince “aşağı” cevabını alıyoruz. “aşağı” sözcüğü fiilin yönünü belirttiği için yer-yön zarfıdır.

» Gece yarısında dışarı çıkmış. (nereye çıkmış? → dışarı)
» Üşüyünce içeri girdi. (nereye girdi? → içeri)
» İleri gitme, biraz geri gel. (nereye gitme? → ileri / nereye gel?  geri)
» Aşağı bakınca başı dönmüş. (nereye bakınca? → aşağı) (bakınca sözcüğü fiilimsidir.)

 UYARI  Yer-yön zarfları çekim eki almazlar, çekim eki aldıklarında zarf olmaktan çıkarak isim olurlar.

Örnek(ler)

» Attığı top camdan içeri girdi. (“içeri” kelimesi ek almadığı için zarf)
» Attığı top camdan içeriye girdi. (“içeri” kelimesi “-e” yönelme ekini aldığı için isim)

 

 UYARI  “Aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri, doğru” gibi kelimelerin zarf olabilmesi için bir fiilin yönünü belirtmeleri, bir fiille bağlantılı olmaları gerekir. Eğer bu sözcükler bir isimle bağlantılıysa sıfat görevinde kullanılmış olurlar.

Örnek(ler)

» Merdivenden yukarı çıktı. (“yukarı” kelimesi fiille ilgili olduğu için zarf)
» Sesler yukarı kattan geliyor. (“yukarı” kelimesi isimle ilgili olduğu için sıfat)

 

4. Miktar (Azlık-Çokluk) Zarfları

Bir fiilin, bir sıfatın veya kendi türünden bir sözcüğün (zarfın) miktarını, ölçüsünü belirten zarflardır. Fiille, sıfata veya zarfa sorulan “ne kadar?” sorusuna cevap verir. “Az, çok, daha, çokça, kadar, bu kadar, biraz, oldukça, pek, pek çok, en, en çok, fazla, epey, epeyce, bayağı” en çok kullanılan miktar zarflarıdır.

Örnek(ler)

» Bu hafta hava sıcaklığı çok düşecekmiş.
Bu cümlede “düşecekmiş” eylemine “ne kadar düşecekmiş?” sorusunu yöneltince “çok” cevabını alıyoruz. “çok” sözcüğü fiilin miktarını belirttiği için miktar zarfıdır.

» Telefonla çok fazla ilgileniyor. (ne kadar ilgileniyor? → çok fazla) (ilgileniyor: fiil)
» Çok büyük bir ev almış. (ne kadar büyük? → çok) (büyük: sıfat)
» Beklediğim kargo epey geç geldi. (ne kadar geç? → epey) (geç: zarf)
» Az yiyerek kilo verdi. (ne kadar yiyerek? → az) (yiyerek: fiilimsi)

 

5. Soru Zarfları

Fiilleri veya fiilimsileri soru bakımından belirten zarflardır. Bir cümlede zarfları bulmak için kullandığımız “nasıl, neden, niçin, niye, ne (eylemin nedenini sormak için kullanılıyorsa), ne zaman, nereye, ne kadar?” cümle içerisinde yer aldıklarında soru zarfı olur.

Örnek(ler)

» İstanbul’a ne zaman varırız?
Bu cümlede “ne zaman” sorusu “varırız” fiiline sorulmuştur ve alınacak cevap da “İstanbul’a akşam varırız.” cümlesindeki gibi zarf olacaktır. Bu yüzden “ne zaman” sözcüğü soru zarfıdır.

» Bu saatte nereye gitmiş?
» Bu arabayı nasıl aldın?
» Dersin bitmesine ne kadar kaldı?
» Toplantıya neden yetişemedin?
» Ne ağlıyorsun öyle sessiz sessiz? (“Ne” sorusu eylemin sebebini sormak için, “neden?” sorusu yerine kullanılmıştır.)

 UYARI  “Nasıl, ne?” gibi soruların zarf olabilmesi için bir fiile veya fiilimsiye yöneltilmeleri gerekir. Eğer bu sorular bir isme yöneltilmişse sıfat görevinde kullanılmış olurlar.

Örnek(ler)

» Eve nasıl geldin? (“nasıl” sorusu fiile sorulduğu için zarf)
» Nasıl bir ev almayı düşünüyorsun? (“nasıl” sorusu isme sorulduğu için sıfat)

Zamir (Adıl)

Varlıkları ifade etmek istediğimizde onların ismini söyleriz: Mehmet, kalem, masa, çiçek vb.

“Ali kalemi aldı.” cümlesini bazen varlığın yerine farklı kelimeler kullanarak ifade ederiz, örneğin “Ali onu aldı.” deriz. “Ali onu aldı.” dediğimizde “onu” sözcüğünün “kalem” sözcüğü yerine kullanıldığını anlarız. Bu şekilde ismin yerine kullanılan kelimelere zamir (adıl) adı verilir.

 >  Zamirler, yerini tuttukları varlıklara ve özelliklerine göre 2 ana başlıkta incelenir:

Zamir Kavram Haritası

1. Sözcük Durumundaki Zamirler

1.1. Kişi (Şahıs) Zamirleri

İnsan isminin yerini tutan kelimelere kişi zamiri denir. Üç tekil, üç de çoğul olmak üzere toplam altı tane şahıs zamiri vardır:

1. tekil kişi → ben
2. tekil kişi → sen
3. tekil kişi → o

1. çoğul kişi → biz
2. çoğul kişi → siz
3. çoğul kişi → onlar

 

 UYARI  Zamirler isim çekim eklerini alabilirler. Bu yüzden kişi zamirleri karşımıza çekim eki almış şekilde çıkabilir.

ben + e → bene → bana
sen + i → seni
o + (n)dan → ondan
biz + im → bizim
siz + de → sizde
onlar + ı → onları

Örnek(ler)

» Pikniğe sadece Enes katılmadı. → Pikniğe sadece o katılmadı.
» Benim taşıdığım kutu çok ağır, senin taşıdığın kutu çok hafif.
» Annem bana hediye almış.
» Sizi ben de görmek istiyorum.
» Taraftar olarak biz onlardan çok farklıyız.

 

 NOT  “Kendi” sözcüğü de şahıs zamirleri içinde değerlendirilir ve bu zamire “dönüşlülük zamiri” adı verilir.

Örnek(ler)

» Bırakın tüm işleri kendi yapsın.
» İnsan kendini düşünmeli bazen.

 

1.2. İşaret (Gösterme) Zamirleri

Varlıkların adını söylemeden, onları işaretle göstermeye yarayan sözcüklere işaret zamiri denir. “Bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, buraya, şuraya, oraya, burası, şurası, orası, öteki vb.” işaret zamirleridir.

Örnek(ler)

» Şunları arkadaşlarım için alayım.
» Mehmet Beyler buraya on yıl önce taşınmış.
» Size ait olan kitaplar orada.
» Bu, yapılacak işlerin listesi.

 

 NOT  “O ve “onlar” sözcükleri hem işaret hem de kişi zamiri olarak kullanılabilirler. Bu kelimeler insan isminin yerini tutuyorsa şahıs zamiri, insan dışı varlıkların yerini tutuyorsa işaret zamiridir.

Örnek(ler)

» Onu kütüphanede çalışırken görmüşler. (İnsan ismi yerine kullanıldığı için kişi zamiri)
» Onu cüzdanıma koyarken düşürmüşüm. (İnsan dışı varlık (para, fotoğraf vb.) yerine kullanıldığı için işaret zamiri)

 

 NOT  “Bu, şu, o” sözcükleri bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler zamir olmaktan çıkar, işaret sıfatı olurlar.

Örnek(ler)

» Bu telefon babama ait. (“telefon” sözcüğünü işaret ettiği için işaret sıfatı)
» Bu babama ait. (bir ismin yerini tuttuğu için işaret zamiri)

 

1.3. Belgisiz Zamirler

Varlıkların yerini tutmalarına rağmen hangi varlığın yerine kullanıldığı tam ve açıkça belli olmayan sözcüklere belgisiz zamir denir. “Bazıları, biri, kimi, hepsi, herkes, kimse, birçoğu, birkaçı, şey vb.” sözcükler belgisiz zamirlerdir.

Örnek(ler)

» Testteki sorulardan birkaçı çok kolaydı.
» Olanları kimse anlamıyordu.
» Biri telefonuma çağrı bırakmış.

 

 NOT  Belirsizlik bildiren sözcükler bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler belgisiz sıfat, bir ismin yerini tutuyorsa belgisiz zamir olur.

Örnek(ler)

» Bazı veliler toplantıya katılmadı. (“veliler” sözcüğünü belirttiği için belgisiz sıfat)
» Bazıları toplantıya katılmadı. (bir ismin yerini tuttuğu için belgisiz zamir)

 

1.4. Soru Zamirleri

İsimlerin yerini soru yoluyla tutan sözcüklere soru zamiri denir. “Ne, kim, kimi, hangisi, kaçı, nereye, nerede, nereden vb.” sözcükler soru zamirleridir.

Örnek(ler)

» Dolaptaki karpuzu kim yedi?
» Marketten neler aldınız?
» Bu saate kadar nerede kaldın?

 

 NOT  Soru bildiren sözcükler bir isimden önce kullanılıyor, o ismi etkiliyorsa bu sözcükler soru sıfatı, bir ismin yerini tutuyorsa soru zamiri olur.

Örnek(ler)

» Hangi soruyu yanlış yaptın? (“soru” sözcüğünü belirttiği için soru sıfatı)
» Hangisini yanlış yaptın? (bir ismin yerini tuttuğu için soru zamiri)

 

2. Ek Durumundaki Zamirler

2.1. İyelik (Aitlik) Zamirleri

Ek halinde olup getirildiği ismin hangi şahsa ait olduğunu bildirir. Bunlar aynı zamanda iyelik ekleridir.

1. tekil şahıs iyelik eki → -(i)m
2. tekil şahıs iyelik eki → -(i)n
3. tekil şahıs iyelik eki → -ı, -i, -u, -ü, -(s)ı, -(s)i, -(s)u, -(s)ü

1. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)mız, -(i)miz, -(u)muz, -(ü)müz
2. çoğul şahıs iyelik eki → -(ı)nız, -(i)niz, -(u)nuz, -(ü)nüz
3. çoğul şahıs iyelik eki → -ları, leri

» (benim) defterim
» (senin) defterin
» (onun) defteri
» (bizim) defterimiz
» (sizin) defteriniz
» (onların) defterleri

» Kalemim kırılmış.
» Dün evlerine misafir oldum.

 

 UYARI  3. tekil şahıs iyelik eki “ı, i, u, ü” ile belirtme hal eki olan “ı, i, u, ü” birbiriyle karıştırılmamalıdır.

Bu iki eki karıştırmamak için eki alan kelimenin başına “onun, onların” kelimelerinden uygun olanı getiririz. Cümlenin anlamında herhangi bir bozulma olmuyorsa o ek iyelik ekidir, cümlenin anlamında bozulma oluyorsa hal ekidir.

Örnek(ler)

» Telefonu benim telefonumdan hızlıydı.
Bu cümlede “telefonu” sözcüğünün başına “onun” getirebiliyoruz: “Onun telefonu benim telefonumdan hızlıydı.” Bu yüzden “-u” eki iyelik ekidir.
» Telefonu yere düşürdü.
Bu cümlede “telefonu” sözcüğünün başına “onun” getiremiyoruz: “Onun telefonu yere düşürdü.” Bu yüzden “-u” eki hal ekidir.

 

2.2. İlgi Zamirleri

Cümlede daha önce geçmiş bir ismin yerini tutan “-ki”  eki ilgi zamiridir. Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.

Örnek(ler)

» Benim kalemim kırmızı, seninki siyah.
Bu cümlede “kalem” sözcüğü iki kere tekrarlanmayarak “-ki” eki “kalem” sözcüğünün yerine kullanılmıştır. “-ki” eki ismin yerine kullanıldığı için ilgi zamiridir.

» Benimki kırıldı, senin bardağını kullanabilir miyim?
» Senin notların benimkinden yüksek.

 

 UYARI  İlgi zamiri olan “-ki”, bağlaç olan “ki” ve sıfat yapan “-ki” eki ile karıştırılmamalıdır.

Örnek(ler)

» Evdeki hesap çarşıya uymaz. (“hesap” sözcüğünü nitelediği için sıfat yapan “-ki”)
» Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (“şemsiye” sözcüğü yerine kullanıldığı için ilgi zamiri)
» O kadar geveze ki hiç susmayacak sandım. (cümleleri birbirne bağladığı için bağlaç)

Tamlamalar (İsim Tamlaması – Sıfat Tamlaması)

Bir ismin benzerlerinden ayırt edilebilmesi için başka bir isim, zamir veya sıfatla anlam ilişkisi kurarak oluşturduğu söz öbeğine tamlama denir.

Tamlamalar bir söz öbeğidir ve en az iki kelimeden oluşur, tek sözcüklü tamlama olmaz.

 >  Tamlamalarda iki öge vardır: tamlayan ve tamlanan. Tamlamada belirtilen, açıklanan isme tamlanandenir. Tamlananı belirten, açıklayan sözcüklere de tamlayan denir.

Örnek(ler)

» televizyonun  kumandası
      tamlayan      tamlanan

Tamlamalar, sıfat tamlaması ve isim tamlaması olmak üzere iki ana başlıkta incelenir:

1. Sıfat Tamlamaları

Bir ismin rengi, şekli, durumu, sayısı gibi özelliklerini belirten sözcüklere sıfat denir. Sıfatların, isimlerin önüne gelerek onlarla oluşturdukları söz öbeklerine sıfat tamlaması denir.

Sıfatlar her zaman isimlerden önce gelir. Dolayısıyla sıfat tamlamalarında tamlanan isim, tamlayan ise sıfattır.

Örnek(ler)

» kırmızı

elbise

sıfat

isim

(tamlayan)

(tamlanan)

 

» çalışkan

öğrenci

sıfat

isim

(tamlayan)

(tamlanan)

Yukarıdaki örneklerde “kırmızı” sözcüğü, “elbise” adını; “çalışkan” sözcüğü de “öğrenci” adını nitelik yönüyle anlamca bütünleyerek bir söz grubu kurmuş ve sıfat tamlaması oluşturmuştur.

» Caddeler rengarenk ışıklarla süslenmişti.
» Sınavdan sadece birkaç öğrenci geçebildi.
» Bu evde güzel günler geçirdim.
Yukarıdaki cümlelerde koyu renkli kalın harflerle yazılmış söz öbekleri sıfat tamlamasıdır.

 

 NOT  Sıfat tamlamalarında, tamlanana (isme) sorduğumuz “nasıl, hangi, kaç, kaçıncı?” sorularıyla tamlayanı (sıfatı) bulabiliriz.

TAMLAYAN
(SIFAT)

TAMLANAN
(İSİM)

» iyi

insan

nasıl insan? → iyi

» acılı

yürek

nasıl yürek? → acılı

» o

araba

hangi araba? → o

» on beş

elma

kaç elma? → on beş

» onuncu

yüzyıl

kaçıncı yüzyıl? → onuncu

 

 NOT  Sıfat tamlamalarında, tamlayan da tamlanan da birden çok sözcükten oluşabilir.

Örnek(ler)

TAMLAYAN

TAMLANAN

» kalın

bir

kitap

sıfat

sıfat

isim

 

TAMLAYAN

TAMLANAN

» eski

evler,

dükkânlar

sıfat

isim

isim

» Kitapta güzel öyküler ve şiirler var.
» Bu beyaz gömlek sana çok yakışıyor.
Yukarıdaki cümlelerde 
kırmızı renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler tamlayan (sıfat), yeşil renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler ise tamlanan (isim) görevindedir.

 

2. İsim Tamlamaları

Bir ismin aitlik ilgisi yönünden daha belirgin hâle gelmesi için başka bir isim tarafından tamamlanmasıyla oluşan isim grubuna isim tamlaması denir. İsim tamlamaları da tıpkı sıfat tamlamaları gibi tamlayan ve tamlanandan oluşur.

Örnek(ler)

» düğme

gömleğin

düğmesi

    isim

isim

isim

(tamlayan)

(tamlanan)

Yukarıdaki örnekte “düğme” isminin önüne gelen “gömlek” ismi o düğmenin kime veya neye ait olduğunu göstererek daha belirgin hale gelmesini sağlamış ve isim tamlaması oluşturmuştur. Bu tamlamada “gömleğin”sözcüğü tamlayan, “düğmesi” sözcüğü ise tamlanan görevindedir.

 

 >  İsim tamlamalarında tamlayan, ilgi eklerini; tamlanan ise iyelik (aitlik) eklerini alır.

Tamlayan ekleri (ilgi ekleri): -ın /-in /-un /-ün, -(n)ın /-(n)in /-(n)un /-(n)ün, -im
Tamlanan ekleri (iyelik ekleri): -ı /-i /-u /-ü, -(s)ı /-(s)i /-(s)u /-(s)ü, -im, -in

Örnek(ler)

» telefonun ekranı
Bu örnekte “telefon” ve “ekran” sözcükleri birer isimdir. “Telefon” ismi, “-un” tamlayan ekini; “ekran” ismi ise “-ı” tamlanan ekini alarak isim tamlaması oluşturmuşlardır. 

 

 >  İsim tamlamaları belirtili, belirtisiz ve zincirleme isim tamlamaları olmak üzere üçe ayrılır:

2.1. Belirtili İsim Tamlaması

Tamlayanın ilgi eki, tamlananın da iyelik eki aldığı tamlamalardır. Bu tamlamalarda belirgin bir aitlik anlamı vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir.

Belirtili isim tamlaması  tamlayan + ilgi eki | tamlanan + iyelik eki

Örnek(ler)

» uçağın motoru
Bu örnekte “uçak” sözcüğü tamlayan (ilgi) eki ve “motor” sözcüğü de tamlanan (iyelik) ekini alarak isim tamlaması oluşturmuştur. İsim tamlamasını oluşturan iki kelime de ek aldığı için bu tamlama, belirtili isim tamlamasıdır.

TAMLAYAN

TAMLANAN

okulun

müdürü

Ali’nin

defteri

benim

kalemim

bilgisayarın

kablosu

öğrencilerin

birkaçı

 

 NOT  Belirtili isim tamlamalarında, tamlanana sorduğumuz “kimin, neyin?” sorularıyla tamlayanı bulabiliriz.

TAMLAYAN

TAMLANAN

» kapının

kolu

neyin kolu? → kapının

» Osman’ın

oğlu

kimin oğlu? → Osman’ın

» benim

hikâyem

kimin hikâyesi → benim

 

 >  Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan yer değiştirebilir.

Örnek(ler)

» Hiç kesilmedi uğultusu rüzgârın.
cümlesinde “rüzgârın uğultusu” belirtili isim tamlamasıdır. Fakat bu cümlede tamlayan ile tamlanan yer değiştirmiş ve tamlanan tamlayanın önünde yer almıştır.

» Gözleri bir şiir gibiydi onun. → onun gözleri

 

 >  Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka türden sözcükler girebilir.

Örnek(ler)

» Mehmet’in mavi gömleği yeniymiş.
cümlesinde “Mehmet’in gömleği” belirtili isim tamlamasıdır. Bu tamlamanın arasına sıfat olan “mavi” sözcüğü girmiştir.

» Gazetenin ilk sayfası koparılmış.
» Takımın en yaşlı oyuncusu sakatlandı.

 

 NOT  Belirtili isim tamlamalarında, tamlayan da tamlanan da birden çok sözcükten oluşabilir.

Örnek(ler)

TAMLAYAN

TAMLANAN

» annenin

babanın

sevgisi

isim

isim

isim

 

TAMLAYAN

TAMLANAN

» hastanın

adı,

soyadı

isim

isim

isim

» Yazarın öyküleri ve şiirleri çok başarılı.
» Evin ve arabanın vergisi henüz ödenmedi.
Yukarıdaki cümlelerde 
kırmızı renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler tamlayan, yeşil renkli kalın harflerle yazılmış kelimeler ise tamlanan görevindedir.

 

2.2. Belirtisiz İsim Tamlaması

Tamlayanın ek almadığı, sadece tamlananın ek aldığı tamlamalardır.

Belirtisiz isim tamlaması  tamlayan | tamlanan + iyelik eki

Örnek(ler)

» erik ağacı
Bu örnekte “erik” sözcüğü tamlayan, “ağaç” sözcüğü ise tamlanandır. Bu isim tamlamasında tamlayan olan “erik” sözcüğü herhangi bir tamlayan ekini almamıştır, tamlanan olan “ağaç” sözcüğü ise “-ı” tamlanan ekini almıştır. İsim tamlamasını oluşturan iki kelimeden sadece biri ek aldığı için bu tamlama, belirtisiz isim tamlamasıdır.

TAMLAYAN

TAMLANAN

okul

müdürü

Türkçe

defteri

öğrenci

sayı

elektrik

kablosu

sokak

lamba

tarih

öğretmeni

İstanbul

Boğazı

Türkiye

Cumhuriyeti

aşk

acı

 

 UYARI  Belirtisiz isim tamlamalarında, tamlayan ile tamlanan yer değiştiremez ve tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcük giremez.

 

2.3. Zincirleme İsim Tamlaması

İkiden fazla ismin birbirine bağlandığı isim tamlamalarıdır. Zincirleme isim tamlaması ayrı bir tamlama çeşidi değildir. Bu tamlamada tamlayan ya da tamlanan veya her ikisi de kendi içinde başka bir isim tamlaması oluşturur.

Örnek(ler)

TAMLAYAN

TAMLANAN

» Mehmet’in

kaleminin

ucu

belirtili isim tamlaması

Yukarıdaki örnekte tamlayan (Mehmet’in kalemi) kendi içinde belirtili isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya “-nın” ilgi eki eklenmiş ve tamlama “ucu” tamlananına bağlanmıştır. Böylece iki tamlama iç içe girerek ve zincirleme isim tamlaması olmuştur.

 

TAMLAYAN

TAMLANAN

» sokak

lambasının

ışığı

belirtisiz isim tamlaması

Yukarıdaki zincirleme isim tamlamasında, tamlayan (sokak lambası) kendi içinde belirtisiz isim tamlamasıdır.

 

TAMLAYAN

TAMLANAN

» Ayşe’nin

Türkçe

defteri

belirtisiz isim tamlaması

Yukarıdaki zincirleme isim tamlamasında, tamlanan (Türkçe defteri) kendi içinde belirtisiz isim tamlamasıdır.

» Tiyatro salonunun kapısı kapalıydı.
» Deniz suyunun sıcaklığı artmış.

 

Takısız İsim Tamlamasıgenel görüşe yer veriyoruz.

Tamlayanın ve tamlananın hiçbir tamlama eki almadığı isim tamlamalarıdır.

Takısız isim tamlamaları, ya tamlananın “ne(y)den yapıldığını” (hammaddesini) ya da benzerlik ilgisi kurarak tamlananın “neye benzediğini” belirtir.

Örnek(ler)

» gümüş yüzük
tamlamasında iki sözcük de tamlama eki almamıştır ve bu tamlamadaki “gümüş” sözcüğü yüzüğün neyden yapıldığını (hammaddesini) belirtmektedir. Bu yüzden bu tamlama takısız isim tamlamasıdır.

TAMLAYAN

TAMLANAN

altın

kafes

cam

kavanoz

çelik

tencere

deri

mont

keten

pantolon

 

» taş kalp
tamlamasında iki sözcük de tamlama eki almamıştır ve bu tamlamadaki “taş” sözcüğü kalbin neye benzediğini belirtmektedir, yani kalp, taşa benzetilmektedir. Bu yüzden bu tamlama takısız isim tamlamasıdır.

TAMLAYAN

TAMLANAN

altın

saç

demir

yumruk

çelik

irade

deniz

göz

inci

diş

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder